XIX yüzyılda Alman araştırmacılar,Rönesands kentlerinde aydınlar arasında yaygın olarak benimsenmiş olan bir dünya görünüşü ,bir bakış açısını ' Humanizm ' ( Humanitas ) diye adlandırdılar.Humanizm kavramının kökleri Ortaçağda ,özellikle İtalyan eğitim sistemindedir.XIV yy da italyan okullarında ' Studia Humanitas ' ( Beşeri araştırmalar ) adli bir ders vardı ve dersin konuları: Dilbilgisi,Tarih,Retorik,şiir,Ethik alt bölümlerinden oluşuyordu; bu bilimlerden herhangi birinde uzmanlaşmış olan arastırmacı ve öğrencilerede ' Umanisti ' denirdir
Latince humanitas ( insan doğası,kültürü ) kavramı başlangıçtı 'umanisti 'lerin eğitim ülküsü için kullanıldı.Bu dünya görüşünü paylaşanlar çok kısa bir süre içerisinde gördülerki kilisenin ideolojisi Hristiyanlık ' Insanı' çobanlığını İsa'nın yaptığı bir sürünün 'tek'leri olarak görüyor.Büyük ve görkemli bir metafizik sistem olan Hristiyanlık Insanı insan olgusundan hareket ederke bileye çalışmıyor,tam tersine idelojinin dayandığı postulalardan hareketle analitik yöntemi kullanarak,olgulardan kopuk,boş kavram ve tanımlarla bilmeye çalışıyordu.Kilisenin ideolojisinin kuramcıları eğer yaşayan insanlar ideolojik sistemin sanal insanı uyuşmuyorsa,olgular kavramı onaylamıyorsa,kavramı,tanımı değiştireceğine ,yaşayan insanı ,olguyu sistemin buyurduğu kalıplara sokmaya çalışıyorlardı..bunun için herşeyi denediler,işkenceyi,kitlesel kıyımları,ekonomik yapıyı değiştirmeyi ve tüm geçmişi ve gelenekleri terörle inkar etmeyi denediler..
Umanisti'ler kısa süre içerisinde kilisenin ideolojisini ellerinin tersi ile bir kenara ittiler.Çünkü kilisenin ideolojisinin Insanı bir ilk günahın kirlettiği ve kendine ve tanrısına yabancılaştırdığı bir 'Yabancı insan'dı.Yerküre ikiye bölünmüştü,bir yanda İsanin çobanlığı altında vaftiz ve komünyon ayinleri ile yabancılaşmaktan kurtulmaya çalışan,Tanrının yanında .Onun kayrısı ile bir yarı Tanrı olmaya aday Hristiyan ' Yabancılaşmış insan'ı diğer yanda ise sonsuza değin kurtuluş umudu olmayan,ilk günahın kirlenmişliğini taşıyacak olan,kilisenin dışındaki öteki ' yabancıllaşmış Insanı 'verdi...
Umanisti için Hristiyan eğitim sistemi içerisinde kaldıkça,bir yanda yarı Tanrıı adayı ' Yabancı insan'lar diğer yanda sonsuza değin kurtuluş umudu olmayan şeytanın kölesi öteki 'yabancı insanlar ' olacaktı,oysa onun bilmek istediği insandı.yaşayan,düşünen,tutkuları olan Hristiyanlık gibi görkemli metafizik sistemler kurup kendisini kendi kurduğu bir sitemin tutsağı haline getirebilen ' Insan'ı bilmek istiyordu.Umanist ' Insan nedir ? ' diye sorduğu anda kilisenin ideolojisi ile bağlarını kopardı,olgulardan hareket etmeğe başladı ve doğal olarak bin yılın kabusu olan Ortaçağ Hristiyanlığı oyun kağıtlarından yapılmış saraylar gibi yıkıldı gitti..
'Karanlık çağ ' diye adlandırdığımız bu bin yıllık kitlesel deneyin varlık nedenleri insanın doğasındadır.Insan,Tanrı olmak,isteyen ,tanrıyı özleyen biricik varlıktır; kendini aşmak,Tanrı olmak isterken anlaşılmaz bir biçimde kendi kurduğu bir metafizik sistemin buyruğuna girer ve kendisinin belirlediği karanlık düşşel ve ürkütücü bir toplumsal yapıya tutsak eder,kendisini Tanrı olmak isterken,Tanrı'yı ve inancını yitirir.Bu Trajk olgudur ve bu olgu yanlızca insana özgüdür.Bütün Ortaçğlar bu trajik olgunun ürünüdürler..
Rönesans kültürünün omurgasını Hümanist dünya görüşü oluşturur.Humanizmin Avrupa aydınları arasında yaygınlaşması ile beraber insan,Isa'nın ve babasının günahkar koyunu olmaktan çıkmış ' birey','kişi' ' individum' olmuştu.Rönesans humanizmi individualisttir..Insan kendi özgür iradesi ile 'evet' ve ' hayır ' diyebilen bireydir..Insan artık sürünün,yığının bir parçası olan 'ınsan teki' değil bağımsız ulusun yapı taşı olan özgür bireydir..İşte bu ' Insan' Kilise teröründen korkmayan insandır ve korkuyu yendiği anda özgürlüğünü kazandı ve Ortaçağ kilisesi ideolojisi ile,işkence aletleri ile,insan yakam törenleri ile yok olup gitti..
Gerçekte tarihe ve insan doğasına yabancılaşan Kilise idi.Gerçekliğe dayanamayan,olgularla denetlenip kanıtlanamayn ancak ideolojik projeksiyonlarlar insan ruhunu motive etme amaçlı tüm metafizik sistemler ,insanı tarihe,kendi doğasına yabancılaştırmaya yönelik görkemli sanatsal kurgulardır..
Ronesans umanistş,sonrada Humanizm adını alan yani dünya görüşünün bilgi temellerini ve geleneklerini eski Yunan ve Roma paganizminda ve materyalizminda buldu. Humanizm'de Ortaçağ Hristiyanlığının ruh ve öteki dünya inancları yadsınır,bunların varlığı kuşkuludur; ama dünyada yaşayan bireyden kuşku duymayız ve ancak yaşayan bu insan temel değer olabilir..Insanın değeri doğrudan doğruya kendisinden kaynaklanır; insan hiçbir şeyin hatta Tanrının bile aracı olmaz .Humanist Kültürün ulaşmak istediğiamaç:insanın özgür iradesi ile kuruldu devlet düzeni içerisinde
kendisini en son sınırlarını kadar geliştirebilen bireydir...
Ronesans humanist kültürünn Kuzey İtalya kentlerinde doğması ve oradan Avrupa'yı yayılması bir rastlantı değildir.. Rönesans harekati ile özdeşleşmiş olna Humanizm,Kuzey kentlerinde doğdu ve gelişti; çünkü bu kentler ,en uzun yaşayan ve en güçlü kömünlerin örgütlendiği modern anlamda ilk burjuva toplumlarıdır..
XI yy sonlarında ve XIVe kadar suren Hacli seferleri Rönesans gereksindiği alt yapının oluşmasında belirleyici oldu.Histeri nöbetine tutulmuş çapulcu alayları biçiminde Anadoluya ve Doğu Akdenize akan Avrupalı Hristiyan sürüleri Musluman Turk ve Ararplarla savaştılar ve sonra uzun bir süre onlarla beraber yaşadılar.Haçlılar içerisindeki en disiplinli örgütler olan ' Hospitalier Sion ' ve ' Templier ' tarikatları Hristiyanlığın gnostik yorumu ile tanıştılar; Islam ve kurumlarını gördüler ve Ortadogudan den buyuk parasal ve kültürel zenginliklerle döndüler.. Ilsam kültürnün haclılar üzerindeki etkisi buyuk olduç
Haclilar Müsluman ordular karşısından kazandıkalr ile zaferlerden sonra peşpeşe yenildiler.Yenilgiler büyük moral çöküntü ile beraber Hristiyan inançlarına ve papanın vaatlerine karşı kuşkular doğurdu.. Bu kuşkular kilisenin aristokratlar ve halk üzerindeki gücünü zayıflattı.Aristokrasi özellikle kırsal kesimde egemen olan Aristokratlrada güçlerini yitirdiler; masraflarını karşılayamakdıklarından ötürü mülklerini satmak zorunda kaldılar.. Bu gelişme merkezi otoritenin ,kralların güçlenmesini sağladı.İki yüzyılı aşkın süren denizler ötesi savaşın gereksinimleri hristiyan dogmalarının tümünü bir yana koymaya zorladı insanları; silahı ve gemi yapımı ile istihkamcılık gereksinimleri mühendislik bilgilerinin gelişmesini sağladı... Doğu ile kurulan bağ,ticareti geliştirdi..Tapınak sövalyelerinin Fransa ve Kuzey itayadaki finans sektöründe oynadıkları rol ve ellerindeki büyük parasal güç,özellikle Kuzey italyan kentlerinde modern bankacılığın altyapısının oluşmasında büyük katkılar yaptı..Tum Hristiyan Avrupa'yı buyuk bir deprem gibi sarsan bu uzun savaslar ,katolik Hristiyan toplumunu temellerinden sarstı.. Kilise gücünü pekiştirmek egemenlik alanının Anadolua ve Dou Akdenize yaymak istedi ama tam tersi oldu..Kilise Haclı seferlerine başlama kararını verirlen kendi sonunuda hazırlayan buuk bir yanlıs yapyı. Doğanın ve Tarihin değişim sürecine egemen olan mantığı kavramak son derece güçtür; bu dialektik bağı kurabilmek pek azların başarabilceği bir şeydir... oysa Hristiyanlığın yeni bir Aurelius Augustinus yaratacak gücü kalmamıştı.. Kilisenin,Tarihin tüm dengelerini bozarak insan ruhunda ve insan coğrafyasından kurduğu demir perde çöküyordu...
No comments:
Post a Comment