Thursday, May 31, 2018

SULTAN IBRAHIM IN CINCI HOCASININ HIKAYESI

Tarihe deli lakabıyla geçmiş olan Sultan Ibrahim,ağabeyisi IV.Murat zamanında,' şimsirlik ' denen saray hapishanesinde 17 yıla yakın bir süre kapalı kalmıştı.Bu arada,öbür kardeşleri Bayazıt,Süleyman ve Kasım'ın bu amansız padişah tarafından öldürülmesi,kendisinin de her an ölüm tehlikesi içinde yaşaması,Ibrahim'İn sinirleirni son derece bozmuştu.9 Şubat 1640 günü osmanlı tahtına çıktığı vakit,asabi bir hastalık olan melankoliye yakalanmış olduğu gibi,akıl dengeside tam yerinde değildi.Osmanoğullarından erkek olarak da hayatta yalnız o kalmıştı.Annesi Kösem Sultan ve devlet ricali,Tahta bir varis  gelsin diye kendisine durmadan seçkin cariyeler sunmaktaydılar.Bu hal,onda bir de doymak bilmez bir kadın saplantısı yaratmıştı.Bu da hastalığının daha da artmasına neden oldu.Bazen birden bire bayılıyor,bütün saray kadınlarının telaşa düşürüyordu.Kösem Sultan'ı  bir endişe aldı.Sultan Ibrahim'in  ölümü bir felaket olacaktı.Sonunda,Valide Sultan'a bir cinci hoca sağlık verdiler.Padişahı o tedavi edebilirdi.Tabii hocayı getirdiler.

Cinci Hoca'nın saray kapısından içeri ayak atışı ,yanlız Sultan Ibrahimin hayatında değil,Osmanlu Sarayının tarihindede önemli bir olay oldu.Cinci Hüseyin Efendi Sultan Ibrahim'in sinirlerini  nefes ile yatıştıracaktı.Ona en çok tesir eden ilaç,kendisini okutmaktı.Ne zaman okursa,kendisnde biraz rahatlık duyuyordu.Bütün hastalığı ,hasta beyninin sinirlerinde yarattığı heyecandan,ruhunda,uyandırdığı  vehimlerden ibaretti.Bunun için Sultan Ibrahim'i biricik edebilecek kimse ancak Cinci hoca olabilirdi.

Cinci Hoca,Safraboluluydu.Babası bir şeyhti.Gençliğinde ondan bir kaç dua öğrenmişti.Istanbul'a öğrenci olarak geçmiş,medereseye gitmişti.Medresede  iken kadınlara ve çocuklara babasından öğrendiği dualarla efsun etmeye başladı.Istanbul'un sevdaliların büyü ile zaptetmeye çalışan,kendilerini büyülerle sevdirtmeye çalışan kadınlarını etrafına çekmeyi başardı.Aynı zamanda  devrin ulemasından Şeyh Mahmud Efendi'nin talebisiydi.Şeyh Efendi,Süleymaniye Medresesi'nden Izmir kadılığıan atandı.Ama onu bir memuriyete kayırmadığı gibi,beraberinde de götürmek istememişti.Hüseyin efendi ağlıya ağlıya Mahmut Efendinin  arkadaşlarına,dostlarına başvurmuştu.Onlar da haline acıyıp aracı,oldularsa da Şeyh Efendi fena halde kızdı ve aracı olan arkadaşına :

'' Behey Efendi,bizim ırzımız vardır.Kadına erkeğe efsun okuyan bir sihirbazı birlikte götürüp adımızı kötüyemi çıkaralı '' demişti

Ama,şimdi hocasının utandığı efsunculuk sanatı,Cinci Hüseyin Efendiye Sultan Ibrahimi bile muhaç etmişti.Ona kudret,kuvvet,zevk ve neşe verecek,ancak onun nefesiydi.Hoca efendi,yıllardan beri müşterilerinin cahilliğinden aldığı kuvvetle Sultan Ibrahim'i okuduiağzının kokan nefesi ile üfledi.Hünkar,bir rahatlık hissetti ve o günden sonra Hoca Efendi'ye rağbet ve iltifatı arttı.Kadınlara ve çocuklara Efsun okuyor diye küçük bir göreve bile layık görülmeyen Cinci hocanın,Fatih Medreresine ilk derecelerden müderris tayin edilmesi için ferman yayınladı.Ulemanın başı Şeyhülislam Yahya efendi '' Kanuna aykırıdır '' diye bunu uygulamak istemeyince,bu sefer Padişahın yazılı emriyle en yüksek müderrislik verildi.Ağır maaşlar bağlandıktan sonra,döşeli,dayalı muhteşem bir de konak ihsan edildi.Birkaçgün sonra Süleymaniye Müderrisi,arkasından Galata kadısı ve Padişah hocası oldu.Halbuki,bu makamlara erişebilmek için nice değerli bilginler yirmi otuz yıl hizmet ederler de yine de isteklerinede ulaşamazkardı.Safranbolulu Hüseyin Efendi ise,bunlara bir anda erişmiş,büyük küçük herkesin başvurduğu bir kimse olmuştu.Kadın,Erkek,çoluk,çocuk Efendi'nin nefesinden medet umuyordu.

Onun saraya intisabı,devlet ricali arasında da halk arasında da nufuzunu arttırmıştı.Karaçelebizade  Mahmut efendi gibi o devir ilim aristokrasisinin en önde ve en seçkin kişisi bile kızını ona vermekte tereddüt etmedi..Hüseyin efendi bu sırada ilmiye mesleğinin yukarıdan üçüncü derecesi olan Anadolu Kadıaskerliğine yükselmiş ve yavaş yavaş devlet işlerine karışmaya başlamıştı.Artık en önemli uğraşı mal ve servet toplamaktı.Aradan az bir süre geçti.Hoca efendi bugün Istanbul'da Cinci meydanı denilen yerde kendisine muhteşem bir saray yaptırmaya başladı.Insaat masrafı için devlet hazinesinden iki yüz yük akçe verildi.Üsküdar'da Cinci Hoca Sarayının yanına cinci hamamını yaptırdı.

Kendisini tanımış olan Evliya Çelebi şöyle der :

'' Cinci Hoca,hünkardan bir an ayrılmayıp padişah katından ondan yakın kimse yoktu.Hünkar arabaya binse beraber biner,tahtırevana girse birlikte girerdi.Her saati o saf padişahı hoşa gidecek sözlerle gururlandırıp hatalı işlere sevk ederdi.Çünkü devlet işlerinden yetişmemiş ,Safranboludan Şeyhzade diye anılır bir softaydı.Nasılısa yükselip saadetlü padişaha bir takım dualar okuyup ve Ibrahim han tesadüfen düzelip aslında buna dair bir harf bilmezdi.Ancak,bahtında talihi bir zaman müsaade etti ''

Şimdi,Hoca'nın huzuruna girmek bile bir marifet olmuştu.Ulema,vezirler hep Cinci Hüseyin Efendi sayesinde yüksek derecelere çıkabiliyorlardı.

Cinci Hoca,sihir ve efsun kuvvetiyle büyük konaklar ,hanlar,hamamlar,yaptırdıüı gibi hediyeler ve rüşvetlerle de büyük bir servet toplamaya çalışıyordu.Sandıklar dolusu altın,elliye yakın samur kürkü
güğümler dolusu çil akçası vardı..

Ancak bir gün geldi ve herşey tersine döndü.Israfı ve kötü idaresiyle devleti felaket uçurumunun  kenarına getiren Sultan Ibrajim 8 Agustors 1648 günü,Ulema,devlet erkanı ve yeniçeri ocağı ile gelenlerinin işbirliği ile tahtan indirildi.Yerine 7 yaşındaki oğlu IV.Mehmet Padişah oldu.Kanuna göre ,culus bahşisi verilmesi lazımdı.Devlet hazinesinde ise para yoktu.Kılıç kuşanma töreninden sonra Sadrazam Sofu Mehmet Paşa haber yolladı.Cinci Hoca'dan iki yüz kese ( bir kese ellibina akçe ) istedi.Cinci Hoca bunu kesin olarak redderri.Sadrazam Cinci'nin kaynatası Karaçelebizade Mahmut Efendiyi çağırdı ve şu teklifte bulundu:

'' Eski padişahtan yolunu bulup aldığı Süleymaniye ve öbür vakıflardan haksız yere yuttuklarını versin.Eğer cülus bahşisi için,elinden geleni yaparsa hakkında bir eziyet olmaz ve kadıaskerlikten ayrılmış başkaları gibi kendisine belli bir eglir bağlanıp  rahat eder''

Karaçelebizade,Sadrazamın bu sözlerini doğru buldu ve damadının konağına giderek meseleyi anlattı.Kendisine adeta baba nasihati verdi.Cinci Hoca,yine dinlemedi.

'' Ben mertlikten adam oldum ! Canım tendeyken onlara bir akça vermem ''

Mahmut efendi,ona işin nereye varabileceğini anlattı.Cinci hoca,inadından dönmedi.Sonunda onu ikna edemyeceğini  anlayınca yanından ayrıldı;durumu Sadrazama bildirmeye gitti.

Mahmut efendi dışarıya çıktıktan sonra yanına kethüdası Nurullah girdi.O da kendisine nasihat etti:

'' Bre efendi,bu kadar malı sana yutturmazlar.Bunlara kırk elli kese vermedikçe olmaz '' dedi.Cinci hoca başına felaket geleceğini söyledi.

Hüseyin efendi düşündü ve bir miktar akça vermeye razı oldu.Kethüdası Nurullah'a :

'' Getir şu keseleri,ayarı eksik ve silik kuruşları ve kırpık altınları ayırıp bir miktar verelim '' dedi ve '' Evi yıkılası ,öyle vakitte tamahkarlığının şiddetinden sarraflık sevdasına düştü.Keseleri ortaya döktü.Vereceği alçak ve ayarı eksik akçaları ve altınları dikkatle seçmeye başladı.Bir taraftan Sadrazama talebesinden bir ahmağı gönderdi.

'''Eğer yeni Padişaha beni hoca tayin ederseniz yüz kese vereyim'' teklifinde bulundu

Sadrazam ise ,Şeyhülislamla görüştükten sonra Cinci Hoca'nın yakalanması için Çavuş başıyı gönderdi.Çavuşbaşı adamlarıyla Cinci'nin  konağına geldi,kapıyı açtırıp zorla içeri girdi.Hala para seçmekle meşgul bulunan Cinci Hoca,bunu haber alınca  ' Can başına ' sıçradı.Keseleri,akçaları ve altınları olduğu gibi meydanda bırakıp harem dairesine kaçtı.Kethüdası yakalandı.Cinci hoca,konağın damına çıkıp oradan komşusu Tosun Çavuş'un damına atladı.Buradan boş bir odaya girdi.Üzerine bir hasır örtüp  gizledilerse de Çavuşbaşı Abdülfettah onu buldu.Kendisi zarif bir adamdı.Hasırı usulca kaldırıp..

'' Efendi hazretleri,evvelce yüksek ruhlar davet ederlerdi.... Şimdi alçak dereceli cinleri davet için hasıırn altına girmiş '' dedi

Sonra yakasına yapışıp dışarıya çıkardı.Cinci Hoca hala direniyor.

' Bre asılacaklar ,ben kadıasker değilmiyim ? Çekin elinizi bre habisler ! ' diye bağırıyordu.

Çavuşbaşı onun bu hareketleri ğzerine:
' Vurun başına,söyletmeyin !... Çekin,götürün ' emrini verdi..

Çavuşlar yumrukla bir giriştilerki Hoca'nın kavuğu yuvarlandı,yüzü gözü çürük içinde kaldı.Başı kabak,çeke çeke sürükleyerek götürdüler.Sadrazamın huzuruna çıkınca ,paşa bir şey olmamış gibi ikramda bulundu ve : 

' Gel efendi,cülüs bahşişi için yüz kese yardım et ' dedi
Cinci Hoca
' Ben akçayı kitaba verdim.Nakit elli kesem çıkmaz ' diye tutturdu.Sofu Mehmet Paşa onun yola gelmeyeceğini anladı.Cinci'ye döndü :

' Efendi,içer,ye buyurun! ' 

Bu sorada konağı aranıyordu.Hazinesinde ikiyüz kese kuruş,bohçalar dolusu değerli eşya,iki sandık altın ve elliden fazla samur kürk bulundu.Bundan sonra hesap edildi.Memurken aldığı rüşvetler ,padişah insanları ve aldığı maaşlardan masrafları çıktıktan sonra üç bin kese 1250000 altın serveti olması gerekiyordu.Ancak inkarda devam etmekteydi.Sonunda kanyutup söyletmeye karar verdiler.Meşhur Cellat Kara Ali,Hapsedildiği odaya girip ne kadar serveti olduğunu sordu.Cinci Hoca yine inkar etti.Kara Ali,hiç istifini bozmadan odanın ocağına iki taş koydu.Kayış,aşık v.s gibi işkence aletlerini Cinci Hüseyin Efendi'nin önüne döktü ve gülümseyerek :

'' Söyle efendi Sultanım,söyle.... Bu hazırlıklar senin içindir  dedi ve kollarını sıvadı

Cinci Hoca'nın aklı başından gitti.Neye uğradığını şimdi anladı,ağlamaya başladı.Kendi de kethudası da nerelerde ne varsa birer bire saymaya başladılar.Hangi duvarda örülü
hangi merdiven altında gömülü ne kadar para varsa hepsini haber verdiler.

Çavuşlar,Cinci hoca'nın konağına gittiler,söylediği yerleri aradılarçOn iki güyüm çil akça,hepsi de tas gibi çukur yetmiş bir kuruşluk yeni ve berrak halis ayarlı Mısır'ın ir nevi parası meydana çıktı.

Çavuşbaşı ,bunların hepsini topladı,Sadrazama yolladı.Paralar bir taraftan taşınıyor,bir taraftan culus bahşişi olarak dağıtılıyordu.Şimdiye kadar böyle halis ayarlı cülıs bahşişi verilmemişti.'' Cinci akçası '' sarafların bile gözlerini kamaştırdı.

Hocadan alınan servet, üçbin kese nakit ile  iki yüz kese değerinde samur,hediyelik eşya,altın ve gümüş kap kaçak,şamdan ,tepsi vesaireydi..

Buna karşılık,öbür eşyasına  ve emlakına dokunulmadı.Ayrıca vakıftan yediği günd beşyüz akça aldığı günden beri hesaplanıp onbeş bin kuruş yani onbin altın vakfa geri verildi.

Cinci hoca,Mısır'a sürüldü.Ancak,hastalandığı için Mihaliç'dan ileri gidemedi.Ama,dilini tutamadı.Verdiği paralar yüreğine işlemişti.Önüne gelene:

' Benim bunca malımı aldılar,padişaha ondan birini vermemişlerdir diyordu.Sonunda eski dostu Kırım Han'ın aracılığı ile af edilip İstanbul'a geri geldi.Bu arada bir sipahi ayaklanması oldu.Zorbalardan bazıları :

' Efendinin suçu nedir ? Bu kadar malı alındı Nice oldu ? diye söylenmeye başladılar.Fitne,Hoca'dan bilindi.Kırım hanının yine araua girmesinden çekinilip ortadan kaldırılmasına karar verilerek fermanla bir cavuş gönderildi.Çavuş Cinci'nin karşısına çıktığı zaman hala :

' Nedir Çavuş ? Bize müjdemi  getiridin ? diye sordu..

Çavuş eline fermanı verdi.Hoca,bunu okudu.Umulanın aksine,soğukkanlılığını hiç bozmadı.Abdest alıp namaz kıldı; bir kaç dakika sonra da boğulup yokluk diyarına yollandı.

Meşhur Cinci Hocanın hikayesi budur ..









No comments:

Post a Comment