Thursday, May 17, 2018

OSMANLI IMPARATORLUĞUNUNDA GERİLEME SÜRECI VE YAPILAN REFORMLAR

Osmanlı Imparatorluğunun  XVI yy sonralarında itibaren gerilemesi hem o dönemdeki insanlar,hem de tarihçiler arasında tartışma yaratmıştır.XVI yyın sonlarından  XX yüzyılın başlarına kadar süren gerileme Osmanlı siyasi düşüncesinin başlama noktasıdır.Tarihçiler gerileme düşüncesi konusunda  farklı görüşlere sahiptirler:Imparatorluk eskiden olduğundan daha istikrarsız  ve güçsüzmü olmuştu,yoksa sadece çağdaş Avrupa ile karşılaştırıldığında damı öyleydi ? Gerilemenin nedenleri içselmiydi,yoksa dışsalmı ? Eğer Osmanlı Devleti Islam dünyasındaki diğer devletlerle karşılaştırılacak olursa,gerileme o kadar belirgin değildir.Şaşırtıcı olan Osmanlı Devletinin gerilemesi değil gerilmenın bu kadar uzun sürmesidir.

Osmanlular ilk askeri yenigilerinden birini Inebahtı deniz savasuında ( 1571 ) almıştır.Inebahtı ' o güne kadar Akdeniz'de yapılan en büyük çarpıişmaydı.Hangi açıdan bakılırsa bakılsınn Actium ve Salamis muharebelerinden bu yana sonuçları ne önemli muharebeydi.Inebahtı yenilgisi Balkanlarda askeri bir açmaz izledi ( 1596-1606 Habsburg Avusturya Macaristan imparatorluğu ve Iran ile yapılan mucadeleler ) Osmanlu ordusu bir kaç cephede birden savaştı.XVIIyy ilerleyen yıllarında  Imparatorluk Rusya,Polonya ve Venedik ile savaştı.Sultab IV Murat'ın hamlesi ile hem içte hem dışta başarılar elde edildi ( 1623-1640 ) Iran Safevi İmparatorluğu yenilgiye uğratılarak Bağdad ve Erivan geri alındı .1639 yılında bugünkü Iran sınırlarının belirlendiği Kasrı Şirin Antlaşması imzalandı.Osmanlılar iç karışıklıkları çözünce karşı atağa geçip 1683 te Viyanayı ıkinci defa kuşattı.Başarısızlıkla sonuçlanan bu kuşatmadan sonra Osmanlı Imparatorluğu karada pek çok mücadeleyi kayıp etmişti.Yüzyılın sonunda,1699 Karlofça antlaşması ile Macaristanı,Transvilvanya'yı ( Erdel ),Dalmaçya'yı ve Güney Yunanistanı kayıp etti.Bu kayıpları kurtulmak için yapılan karşı saldırılar sonucunda 1718 Pasarofça antlaşması ile Sırbistanın büyük bir bölümü kayıp edildi.

Özellikle Imparatorluğun ekonomik durumu XVII yy da büyük tartışmalara neden oluyordu.Ticaret yolları Akdenizden Atlas Okyonusu'na ve Ümit Burnuna kayıyordu.Rusya Orta Asya Ticaret yolunun kontrolünü eline geçirmişti.Osmanlu Imparatorluğu ile dış dünya arasındaki ticaret büyük ölçüde Avrupalılar tarafından gerçekleştiriliyordu.Avrupadaki Enflasyon İmparatorluğunun  hammaddelerinin Avrupa tarafından tüketilmesine yol açtı.Avrupa'ds sermaye yatırımı ve imalat endüstrisinin gelişmesi ticaret dengesinin bozulmasına neden oldu.Bu aynı zamanda askeri teknolojide sürekli olarak başa baş gitme çabası içine girme anlamın geliyordu...

Askeri başarısızlıklar psikolojik yaralar açtı.Osmanlı Imparatorluğu savaşçı bir devletti.Osmanlu siyaset kültürünün merkezinde Cihat ile islamiyet 'in kılıcı olarak Padişah imgeleri yer alıyordu.Osmanlı ekonomisi,ortak amaç ve toplumsal birlik duygusu ,sürekli fetihlerin yapılmasına  ve Imparatorluğunu  gelişmesine bağlıydı.Morali zaferlerle yükseldiği ve önderleri  savaş ganimetleriyle ödüllendirildiği sürece ,Osmanlı imparatorluğu gelişiyordu.Dini üstünlüklerine olan inançları ve cihat politikası Osmanlının yönetim kademelerinin toprak kayıplarını kabullenmemelerine ve her fırsatta yeniden savaş girmek için istekli olmalarına yol açıyordu.Bu durum Osmanlıların  sürekli savaş halinde olmalarına,toplumun ve devletin işlevsiz bir şekilde militarizasyonuna neden oluyor ve asker sınıfının egemen olmasına yol açıyordu...

Yönetimin ordunun yeteneklerini geliştirme çabaları toplumda ve devlette değişikliklere yol açtı.Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında ( 1596-1606 ) mikset tüfeği ile topun önemi kanıtlandı.Yönetim sipahinin sayısını azaltıp,piyadenin sayısını artırdı ve piyadeye ateşli silah eğitimi vermeye başladı.;bu gelişme yeniçerilerin sayısında çok büyük bir artışa yol açtı.Piyade ve topçu sayısını ve etkinliğini arttırmak ve onları modern donanımla donatöak için,Padişah ve danışmanları tımarlı sipahilerinin arazilerine ve gelirlerine el koyarak yeni bir seçkinler grubuna dönüşen' yeni askerlere ' ve vergi tahsildarlarına dağıttılar.Anadolu Çiftçileri ve topraksız insanlar paralı asker olarak orduya alındı.Devletin kendilerine ihtiyacı olmadığı zamanlarda bu insanlar yarı aşiretsel çeteler kurup ki buna sekbanda denilebilir,kırsal kesimde dolaşıp köylü ve çitfçiye saldırıp soyuyordu.Bu durum ve tabii dogal afetlerde Celali isyanları olarak adlandırılan karısıklıkların ortaya çıkmasına neden oldu;( 1596-1607 )Bu ısyan topraktan kaçışı tetikledi.Avrupadakş 1687-89 başırısızlıkları,yeni bir isyan dalgasını tetikledi,sekbanlar anadoluya yayıldılar.Tarım durdu.

Yönetimin bu karışıklıkları önlemek amacıyl Anadolua Yeniçeri birlkleri yollaması,büyük ölçüde askeri güce dayalı yarı bağımsız bir egemen sınıfın ortaya çıkmasına neden oldu.Yeniçeriler yeni bir yüksek sınıfın parçası haline geldiler ve ulema hatta tüccarlarla birleşerek tarımı ve ticareti kontrol altına aldılar.Savş ganimetinden yoksun kalan Devlet,seçkinlerini ve memurlarını ödüllendirmek için çareyi iltizamnda ve reayı sömürmekte buldu.Siyasi reform yanlıları hemen bunları askeri yenilgilerin ve toplumsal karışıklıkların nedeni olarak yorumladılar.Kalıtımsal soyluluklar ortaya çıkmaya başlıyordu.Taşrada çok büyük ekonomik kaynaklara sahip olan Valiler merkezi otoriteye kafa tutacak yetenekteki özerk güçlere dönüştüler.Toprak sahipliği,hukuk idari güç,dini önderlik ve ticaret yerel ayanın elinde toplandı.Kuzey Afrika,Suriye ve Bagda,Musul,Kerkük ve Basra bölgeleri Osmanlı paşalarının egemenliğinde;Mısır ise Eski Memluk ailelerinin kontrolunde özerklik kazandı,Arabistan XVIII yy da aşiret reislerinin arasında Vahabi suudiler öne çıkmaya başladı.Anadoluda bile Yerel Toprak ağaları ve Beyleri güçlü sadakat bağlılıkları olan hanedanlar olarak belli ölçüde özerklik kazandı...

Merkezde,devşirme sistemi üzerine kurulu liyakate dayalı kariyer yapısı değişti ve aile ve aile efradı bağlantıları aracılığıyla yükselme dönemi başladı.Din kurumundad da ' isnat edilmiş kriterler ve kalıtımsal atama ' geçerli olmaya başlamıştı.En önemlisi de ,ordu ' Amacı  devletin idari ve mali örgütlenmesi kanalıyla ülkeyi sömürmek olan devasa bir oluşuma dönüştü...'' Başkentin varoluşlarında koca bir ordunun bulunması,onu dengeleyecek geleneksel sipahilerin yokluğunda devletin güvenliğine sürekli bir tehdit oluşturuyordu'' Yeniçeriler  sadrazamlık ve defterdarlık  makamlarında etkiliydi.Siyasi merkez parçalanma  belirtileri göstermeye başladı: Bazı padişahlar yönetime çok az ilgi gösteriyorlardı.Dolayısıyla ' 1617 ile 1656 yılları arasındaki dönemde devlet işleri büyük ölçüde padişahın çevresindekilerden  oluşan ve padişahların annelerinin,saray yetkilerinin,yüksek ulemanın ve yeniçeri ağalarının egemen olduğu bir koalisyon tarafından yürütülüyordu..

Bu gelişmeler siyasi alanda  gerileme ve reform edebiyatını doğurdu.Reformun esas amacı askeri üstünlüğü,dolayısıyla da devletin  dini güvenirliliğini sağlamaktı.İlk siyasi reform girişiminde,II.Osman ( 1618-1622 ) ordudaji ve yönetimdeki yabancıların yerine Türkleri getirmeye ve ulemanın gücünü azaltmaya çalıştı.Ama yeniçeriler ve ulema ayakladı;Osman  tahttan indirildi ve katledildi.Arada akıl sağlığı yerinde olmayan Sultan I Mustafadan sonra,IV.Murad eski güzel gelenekleri geri getirtmek,rüşveti ortadan kaldırmak ve devletin bütçesini denkleştirmek istedi.Acımasız bir şekilde asileri ve hatta bir şeyhülsilam dahil olmak üzere gerçek veya hayali rakiplerini bastırdı.Önlemlerinin sertliği yeniçerilerinin,saray hareminin ve ulemanın  yani,askeri ve siyasal  ve dini muhafazakarların tepkisiyle karşılaştı.Onları şeyhülislam ve halk izledi..

En başarılı reform programını  başlatan kişi Köprülü ailesinden Mehmet paşa ( 1656-1661 ) arasında sadrazamlık yapan idi.Köprülü mehmet paşada son devşirmelerdendi.İşe başlamdan Hem Turhan Sultandan hemden IV Mehmetten hiç bir işine müdahele edilmeyeceği sözünü aldı.IV Muratın liyakate dayalı atama ve yetersiz ve yozlaşmış yetkilileri azletme projesini yeniden başlattı.Devletin harcamalarını azaltma ve tımarları yeniden dağıtırak devletin gelirlerini artırma politikasına geri döndü.Köprülü Mehmet Paşa da asileri şiddetle bastırdı;uzun bir süredir Anadolua hüküm süren asi valilerin yönetimlerine son verdi.Ayrıca sleri ile reaya arasındaki toplumsal sınırları yeniden oluşturma girişiminde bulundu.Siyasi yazarlardan övgüler aldı..

Bu politikalar oğlu Ahmet Paşa ( 1661-1676 ) tarafından biraz daha ılımlı bir şekilde sürdürüldü.iç ve dış siyaset  arasındaki etkileşim ile bu ikisinin reform ile etkileşimi 1680 lerin askeri yenilgileri ve ardından gelen ekonomik çöküş ile yoğunlaştı.Bu olaylar bir kez daha padişahın asker,ayan ve ulemadan oluşan bir ittifak tarafından azledilmesine neden oldu.Ittifakın liderlerinden biri de Köprülü Mehmet'in  küçük oğlu Fazıl Mustafa paşa idi.1689 yılında sadrazamn makamına getirilen Fazıl Mustafa Paşa derhal yüksek makamlara atanmanın aracı olan rüşveti ortadan kaldırma ve tımarların askeri yeteneğe göre dağıtılması girişimlerine yeniden başladı.Fazıl Mustafa Paşanın çabaları Sultan II.Süleymanın ölümünden sonra ( 1691 ) meydana gelen siyasi değişiklikler nedenlerle engellerle karşılaştı.1699 yılındaki Karlofça Antlaşması sırasında padişahı temsil etmek için sadrazamlığa getirilen bir başka Köprülü,Amcazade Hüseyin Paşa ( 1644-1702 ) yeni bir reform programı başlattı.Bu program ekonomiyi teşvik önlemleriüzerinde odaklanıyordu.Alım satım vergisinin düşürülmesi,paranın istikrara kavuşturulması,yerli imalatın geliştirilmesi,Hüseyin Paşa nın girişimleri güçlü bir şeyhülislam tarafından engellendi,ulema ve Istanbul loncaları ayaklanarak padişahı azletti...

Genel olarak bakıldığında,hanedanın yaşadığı sorunlara iki farklı tepki verdi.Tepkilerden biri,,yönetimin dini temelinin vurgulanması ve Şeriatın daha katı bir biçimde uygulanması  konusunda ısrarcı olmaktı.Diğer tepki ise,padişahın ve sadrazamın  otoritesinin  vurgulanmasının ve laik kanunların daha katı bir şekilde uygulanmasının talep edilmesiydi.Her iki stratejinin temelinde de aynı adalet değerleri ve halkın refahı bulunuyordu.Her iki stratejinn savunucuları da gerilemenin ve karmaşanın farkındaydı ve bu olumsuzlukları temel olarak ahlaki değerlerin zayıflamasına e bunun toplumsal sonuçlarına bağlıyorlardı.Temel değerler ve düşünme biçimi değişmemişti..

Her iki grubun da kendi gündemi vardı.Din reformcuları ve ıslamlaştırmacılar Ortodojs Sünniliğinin ilan edilmesi ve toplumun Şeriat'ın ritüel ve ahlaki kurallarına uyması için uğraşıyorlardı.Merkeziyetçiliten uzaklaşmaya ve merkezi otoritenin zayıflatılmasına yönelik,yerel ayarı üzerine kurulu bir çeşit feodalizm isteyen eğilimlerle aynı çizgideydiler.Öte yandan,siyasi reformcular liyakate dayalı atamaların önemini ve toplumsal farklıların korunmasını ve sınıfların birbirne karışmaması uygulamasının  sürdürülmesini vurguluyorlardı.Siyasi reformcular dört toplumsal sınıf kuramını geliştirdiler.Temelde patrimonyal ideallerin dayatımasını istiyorlardı;zaman zaman  neredeyse modern bir diktatörlük kuramı dile getiriyorlardı.Bu iki strateji bölgenin ,genelde Islam toplumlarının  politikasındaki iki farklı eğilimi temsil ediyordu.Bu eğilimler çeşitli değişikliklere uğrayarak Imparatorluğun sonuna kadar,hatta daha sonrada  varlıklarını sürdürdüler.

Osmanlılarda gelişsen ve önem kazanan tek siyasi yazı türü Nasihatülmül idiçBu türde yazan ilik yazarlar arasında bulunan Nizamülmülk,Gazali ( Osmanlu türkçesine çevrilmişti ) dir.Kanuni bu edebiyata ilgi duyuyordu.Reform üzerine yazan tüm Osmanlı Nasihat yazarları ya merkezi devlet teşkilatonda çalışıyordu,ya da devlet teşkilatıyla yakından ilintiliydi.Bu yazarların çou vrupa kökenliydi.Osmanlı hanedanına  yürekten bağlıydiılar.Osmanlı ordularının neden eskiden olduğu kadar başarılı olamadığını araştırdılar.Cevapları toplumsal eleştiride siyasi ve toplumsal reform programları içeriyordu..

Bu çalışmalar yönetimin işleyişi konusunda deneyimli olan ancak politika başlatma güc bulunmayan kişiler tarafından yazılıyordu;nişancı ve defterdarlık makamlarına aşinaydılar;çoğu kanun dilini kullanıyordu,içlerinde biri edebi bir araç olarak ferman örneğini kullanmıştı.Bu yazarların önerileri pratik ve ayrıntılıydı. ve devlet yönetiminin işleyisi,prosedürleri ve kullandığı dil konusunda çok iyi bilgi sahibi olduklarını göstermektedir.Yazılarını iktidardakilerin hemen ve acil olarak dikkatine sunulmak üzereve yüksek kademedeki devlet memurlarının ve kendileriyle aynı görüşte olanların okumaları için yazıyordu.Bu yazılar politikaya yön vermek  amacıyla yazıyorlardı.Talihsiz II Osmanın reformlarını 1620 yılında kendisine ithaf edilen Kitab ı Müstetab etkilemiş olabilir. Koçi bey risalesini Sultan IV Murata sunmuştu.Katip Çelebi de sadrazam olmadan hemen önce Köprülü Mehmet Paşa için bir reform programı hazırlamıştı.Bu yazıların geniş bir kitleinin görüşlerini temsil ettiği varsayılamaz.Belki bazı noktalarda  ediyorlardı ama çoğu durumda bunlar muhtemelen merkezi yönetimin içindeki küçük bir azınlığın görüşleriydi...

Yönetimde reform hakkındaki ilk yapıtın yazarı Lütfi Paşa ( 1488-1563 ) idi.Önerdiği reformlar devlet yönetimini konularu ile toplumsal ilişkileri ve ekonomik gereksinimleri kapsıyordu.Osmanlı imparatorluğunun en güçlü olduğu bir zamanda yazan Lütfi paşa sanki gerileme başlamış gibi söz ediyordu.

Bir sonraki gelişme sorunların ardındaki toplumsal dinamiklerin daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmasıydı.Bunu 1630 yılında Risale'yi yazan Koçi Bey ( ölümü 1650 ) yapmıştır.Koçi Bey Arnavut köken, bir ailenin çocuğu olarak Makedonya'da dünyaya geldi.Küçük yaşta Istanbul'a geldi ve enderunda okudu.Sultan I Ahmet'in hizmetine girdi,Daha sonra Reform yanlısı Sultan IV Murad'ın danışmanı oldu.Koçi Bey'in en çok ilgilendiği şey,orduda reform yapılmasıydı;ancak ordunun ve yönetimin başarısızlıklarının kökeninde toplumsal sorunların yattığının farkındaydı.Sorunların nedenlerinin çok daha derinlerde  olduğunu görmesi bazen umutsuzca acil reform çağrıları yapmasına yol açmıştır.

Devlet neden böyle bir sorun yaşamaktadır ? Halkın durumu neden eskisinden daha kötüdür ? Koçi Bey bunun iki ana nedeninin olduğunu söyler: Kötü atamalar ve askeri tımarların yanlış dağıtılması.Son Elli yıldır vilayetlerde huzursuzluklar olmaktadır:Liyakatsiz valilerin atanması nedeniyle bazı vilayetler kaybedilmiştir.Koçi Beyin önerdiği başlıca çareler rüşveti yasaklamak,sadece Liyakat sahibi olan kişileri ulema olarak atamak,devlet memurlarına düzenli bir gelir sağlamak ve tımarların dağıtılmasını kurala bağlamaktır.Siyasi ve askeri görevlerin bir geçmişi ve eğitimi olan ınsanlara verilmesi gerektiğinden özellikle ısrarlıydı.Iran'ın ' şeytannŞahı Abbas bile seyfiyyenin doğru,iyi örgütlenmiş ve kalıtımsal  olması ve lüksten kaçınması gerektiğini bilir..

Askeri statü babadam oğula geçmelidir.Oysa günümüzdeTürkler ki burada köylülerden söz ediyor,çingeneler,yahudiler ve şehir halkı kolaylıkla asker olabilmektedir.Yeniçeriler ve hassa askerleri yanlız devşirmeler arasından seçilmelidir.Arnavutlar,Boşnakşar,Rumlar,Bulgarlar ve Ermenielr bu iş için uygundur.Koçi bey şöyle devam eder,eski güzel günlerde,önceki vezirlerin köleleri ile Bosna ve Arnavutluk gibi sınır vilayerlerinden gelen devşirmelerin oluşturduğu  bir çekirdek bakanlar grubu vardı.Hepsi Köleydi ve sarayda eğitim almıştı.Bu nedenle bunlar iyi huylu ve hanedana sadık kiişilerdi.Aziz Efendininde söylediği gibi bu tür insanlar devletin ve padişahın hizmetinde hayatı ve ruhunu feda etmeye hazır kişilerd.Devşirmelerin etnik üstünlüğe sahip olduğu görüşü ile belli bir devlet kavramı bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.

Koçi Bey'e göre imparatorlukta ve dinde düzen sağlamak ve eski askeri güce yeniden kavuşmak şeriarın uygulanmasına bağlıdır.Bu ise dini eğitimle,dolayısıyla da liyakatlı ulemayla mümkündür.Dini atamalar sisteminde,özelliklede şeyhülislamın  atanmasında reform yapılmasına acilen ihtiyaç vardır.Ulemanın kalitesi sürekli kadro güvencesi vererek artırablir 

Koçi bey tekrar tekrar tımar sisteminde reform yapılması gereksinimine döner.Günümüzde tımarlar artık askeri başarıları veya yetenekleri nedeniyle gazilere değil,bunları satın alan memurlara,hatta savaştan hiç bir şey anlamayan sıradan insanlara verilmektedir.Bir zamanlar Islam ordusunun çekirdeğini oluşturan küçük tımar sahipleri maaşlı işçiye dönüşmüşlerdir.Paralı askerlerin yükselmesi ve tımar sahiplerinin öneminin azalması nedeniyle' düzen yok olmuş,toplumda insanları bağlayan bağ parçalanmıştır' ''Eğer padişah orduyu düzenlemeyi gerçekten istiyorsa,yapılması gereken en önemli şey,büyük ve küçük tımarları bir düzene sokmak ve köyleri ve tarlaları seyfiyeye vermektedir''  Adalet yeniden tesis edilmeli ve köylüye iyi davranılmalıdır.Allah sıradan halkı padişah halifeye emanet etmiştir.Böylece Koçi bey sipahi sınıfını savunuyor ve paralı askerlere bel bağlamaya karşı çıkıyordu..

Bu reformlar özellikle padişah ve sadrazamn tarafından yapılmalıdır.Sadrazama herhangi bir müdahale olmaksızın bağımsız bir şekilde davranma yetkisi verilmeli ve ancak son derece ciddi nedenler varsa azledilmelidir..Koçi Bey harem siyasetineden karşı çıkıyor ve Padişah ile Sadrazamın arasına kimsenin girmesine izin verilmemesi konusunda ısrar ediyordu.Padişah devleti başkalarını görevlendirerek değil,Kanuninin yaptığı gibi ,kendisi yönetmeliydi;vilayetlerden gözünü ayırmamalıydı.Güç kullanmaya hazır olmalıydı.Durum ümitsizdi ama eğer padişah derhaş doğru önlemleri alırsa,ordu yeniden eski haline getirebilir ve hanedan kurtarılabilirdi...

Sorunu en temelden inceleyen reform risalaesi Katip çelebi yazmıştır.Istanbulda 1609-1657 yılları arasında yaşayan Çelebi ,Hacı halife adı ilede anılır.Reformlar üzerindeki fikirlerini 1653 te Türkçe yazdığı  '' Düsturu'l Amel li islahi'l Halel dir. Katip Çelebenin önerdiği reformlar çok daha kapsamı,tonlaması da çok daha acildi.Reformların geleceği hakkında karamsarlığını dile getiren ilk insan Katip Çelebi'dir.Bir Asker ailesinin çocuğu olup katiplik be muhasebecilik eğitimi almıştı.Gençlik yıllarını orduda geçirdikten sonra defterdarlığa girdi ama terfi etmeyi başaramadı.Bir yakınından kalan bir miras sayesinde kendisini tarih ve coğrafya çalışmalarına adadı.Avrupa kaynaklarını kullanan ilk Osmanlı yazarıydı..Avrupa'da din ve yönetim sistemini anlatan kısa bir risale yazdı.Katip Çelebi Düsturu'l Amel'i Sultan IV Mehmet'in bütçe açığının nedenlerini öğrenmek istemesi üzerine yazmıştır;üst düzey memurlarla bu konu konuşulurken Katip Çelebinin orada olduğu anlaşılmaktadır.Kitap,reform yanlılarının  umutlarını bağladıkları Köprülü Mehmet Paşanın iktidara gelmesinin hemen öncesinden yazılmıştır...

Katip Çelebi siyasi toplumun genel bir analizini yaparak Osmanlının sorunlarını yeniden tanımlamıştır.'' Mülk ve Saltanat demek olan  devletin belli bir biçimde veya tarzda örgütlenmişinsan toplumundan oluştuğu bilinmelidir '' Katip Çelebi toplum ile beden arasında bir karşılaştırma yapar;toplumu oluşturan dört sınıf  veya direk ilkesini vurgular.Katip Çelebi tıbbi retorik kullanır.Birey gibi toplumda büyüme ,olgunlaşma,duraklama ve gerileme dönemlerinden geçer.Eğer bu dönemleri bilirsek neler olduğunu daha iyi anlayabiliriz.Sorunlarımız '' Allahın yarattığı dünyanın normal gidişatı sırasında  ortaya çıkmaktadır ve buna uygarlık ile insan toplumu neden olmaktadır''

Katip Çelebi İbn Haldun'dan etkilenen ilk modern dönem yazarıydı.Ibn Haldun'un toplum çözümlemesini geliştirmemiş  veya bu çözümlemeyi  bir araştırma aracı olarak kullanmamıştır.Geleneksel monarşi kuramını benimsemiştir;dört sınıf öğretisi ile yönetim,ordu,para ve reayanın birbirine karşılıklı olarak bağımlı oldukları ,öğretisini tekrar etmektedir.'' Dört ana unsurdan oluşan ve bedendeki kalbe ve doğan enerjiye tekabül eden devletin üst kademesindeki insanların ( ayan i devlet ) liderliğinin ve yönetiminin  kılavuzluk eden ipi sayesinde bir arada tutulan insanların oluşturduğu toplumsal beden,rasyonel ruhu simgeleyen yüce Padişahın güçlü elleriyle güvenceye alınır ''' ..Dört temel direk şunlardır. Ulema,asker,Tüccarlar ve Köylülerdir...Bunlar yaşamdaki dört sıvıya tekabül ederler.
- Ulema kana tekabül eder;çünkü ' Bilgi toplumsal bedenin var oluşu nedenidir ve onu korur '
- Askeri balgama tekabül eder,buradaki hakaret kasti olabilir
- Tüccarlar sarı safraya 
- Çiftçiler kara safraya ,tekabül ederler

Bu tıbbi analoji gerilemeye yol açan etmenleri ve alınması gereken önlemlerin aşırılığını göstermekiçin kullanılmaktadır.Çünkü sağlıklı olmak bu dört yaşam sıvısının arasındaki dengeye bağlıdır.Katip Çelebi,kendisine göre tarımın zarar görmesine dengeye bağlıdır.Katip Çelebi  kendisine göre tarımın zarar görmesine yol açan askeri personeldeki gereksiz artışı
yaşlılıkta görülen ve bedene zarar veren balgam fazlalığına benzetir.Askeri personelin sayısındaki fazlalığın  ve bunun sonucu olarak devlet harcamalarında meydana gelen büyük artışların boyutlarını göstermek için istatistiklere başvurur.Devlet bütçesini dengelemek için vergi tabanını oluşturan tarımsal kesimi daha da zayıflatacak olan vergi artışına gitmektense ,orduyu küçültmek gerekir..

Katip Çelebi toplumsal durumla ilgili son derece karamsar tablo çizen ilk kişdir.İrtikap artık tek başına soyulanıp cezalandırılıcak bir şey gibi görünmemektedir;çünkü Irtikap sistemi işletmektedir.Yanlış atamalar Şeriata ve akla aykırıdır;Avrupa'daki gibi İnançsızlar bile  bunu yasaklamaktadır..Katip Çelebi asıl sorunun reayanın yoksulluğu olduğu düşüncesindedir.KatipÇelebi Anadolu'nun nüfusunun azaldığını tespit etmiştir;eskiden Imparatorlar hiç bir köyün boşalmaması için elllerinden geleni yaparlardı.Eğer Reaya yeterince beslenemezse kara safra gibi zehre dönüşür.Reayanın kötü durumunun kökeninde aşırı vergilendirme yatmaktadır.Öte yandan,artık ordu da bu sorunun bir parçası olarak görülmektedir.Katip Çelebi istatistikleri sistematik bir şekilde kullanan ilk siyaset yazarıydı ve bunun için de hükümet kaynaklarını kullanıyordu.

Reform nasıl gerçekleştirebilir ? Katip Çelebi her zamanki gibi yönetim ahlakı konusuna işaret eder.Yolsuzluğa karışan memurlar azledilmelidir.Imparatorluğun önde gelenleri ve ordu komutanları kendilerini bütün kalpleriyle devlete adamalıdır.Askerler sadece askerlik görevini yerine getirmelidir.Ancak Katip Çelebinin bazı kuşkuları vardır.Önerileri ' Kısmen olanaklı ,kismen olanaksızıdr '' Çünkü müsrifliği ortadan kaldırmak için en donanımlı kurum ordudur,ancak şu sıralarda ordunun bunu yapması mümkün değildir.;Çünkü bir çok ordu mensubu kendilerini bedeni zevklere kaptırmışlardır ve yo etmeleri gereken şeylerin tadını çıkarmaktadırlar.;çok azı kendini görevine adamıştır.Harcamaların kısılması Sultani buyruklar biçiminde zorlayıcı önlemler gerektirmektedir.Katip Çelebinin çözümü laik kanuna geri dönüş değil,bir sahibi seyf ,güçlü ve kararlı bir hükümdardır.Katip Çelebi askeri diktatörlükten söz etmektedir;belki aklındaki isim Köprülü Mehmet Paşadır.Askeri diktatörlük Iran-Islam ideolojisinin sonuçlarından biridir..

1683-1713 yılları arasında Habsburglar be Polonyaluılar karşısında alınan yenilgilerden sonra Osmanlı seçkinleri,ideal bir geçmişi yeniden yaratmaya çalışmaktansa,daha dikkatli bir şekilde Batı'ya bakmaya ve Batı'nın tekniklerini daha kapsamlı bir şekilde benimseme,hata Avrupa kültürünü ithal etme düşüncesini desteklemeye başladılar.1699 da imzalana Karlofça antlaşması bunların fikirlerini etkiledi.Başlangıcta bu süreç geciciydi.III.Ahmet ( 1703-1730 ) ve Sadrazamı Nevşehirli Damat Ibrahim Paşa Avrupaya açılma politikası geliştirdiler:Lale devrinde ilk defa Avrupa saray ve başkentlerine elçiler yollandı.1727 de ilk Osmanlı Matbaası Ibrahim Mütefferika tarafından kuruldu.Yönetim askeri teknoloji,taktik ve örgütlenme konularında ve aynı zamanda coğrafya ve tarih alanlarında özellikle Fransada yazılan yapıtların çevrilmesini teşvik etti.Matbaanın Islami eğitimi de canlandırması amaçlanıyordu.Temel bakışta bir değişiklik yoktu,Batı'nın toplumsal ve siyasi fikirlerini benimsemek hala söz konusu değildi.Hatta,Ibn Haldun'un Türkçeye çevrilmesi ve tarih ve toplum üzerine görüşlerinin öğrenilmesi bile ancak 1725-1730 yılları arasında söz konusu olmuştur.Bu sınırlı batılılaşma süreci bile,doğu sınırında Nadir Şah karşısında alınan yenilgi ( 1730) ile ulemanın Islamiyet'e arılık adına desteklediği bir yeniçeri Isyan sonucu III.Ahmet tahttan indirilmesi ve Damat Ibrahim paşanın azil ve katli ile birdenbire tersine döndü.III Ahmet ile Damat Ibrahim'in kültürel politikaları terk edildi;askeri reform bırakıldı ve reform tersine döndü.

Bu yenilgiler ve toplumsal krizler yeni fikirlerin ortaya atılmasına yol açmadı.Vezirler ve Valiler için bir 1703 tarihinde Nasihatülmülük yazan Şari Mehmet Paşa ile yazdığı resmi Osmanlu tarihinin giriş bölümünde çağdaş siyaset üzerine  görüşlerini  bildiren Naima ( 1655-1716 ) Iran-Islam geleneğinin sona ermekte olduğunun habercisidirler.Bir bakkalın oğlu  olan Şari Mehmet Paşa defterdarlığa getirilmiş,rütbesi düşürülmüş daha sonra padişahı eleştirip kızdırdığı için idam edilmiştir.Naima ise bir yeniçerinin oğludur,sarayda eğitim gördü; Köprülü Hüseyinin reform politikalarına  ve proaktif önderliğine yakınlık duyuyordu;yazıları Osmanlı toplumundaki ileri gelenlerin,evlerindeki tartışmaları yansıtıyor olabilir.Naima nın yaklaşımı gelenekseldi.çoğunlukla Katip Çelebiyi kelimesi kelimesine kopya etmiştir ve Islam aleminin ötesne bakmamıştır.Şari ilr Naima  Avrupadan yanlız casusluk yolu ile birşey öğrenilmesini savunuyorlardı..

Her ikisi de iktidar çemberine değinmiştir;ancak neler yapılması gerektiği hakkında ikisininde yeni fikirleir yoktu.Naime devlette ulemannın rolünü muhtemelen,yeni padişah III.Ahmet'in sırdaşı ve dönemin şeyhülislami olan Feyzullah efendinin reform karşıtı olması nedeniyle ele aldı.Naima devletteki iki paralel hiyerarşinin,şeyhülislamın altındaki ulema ile sadrazamın altındaki bürokrasinin  birbirlerini dengeleyip denetlemesi gerektiğini söyledi.Ulemanın rolü ahlaki alanda kılavuzluk yapmaktır' Eldeki pratik araçları kullanan ! Muhammed örneğini veren Naime ' Hristiyanlarla barış yaparak Osmanlu devleti'ni bir düzene sokma ve Osmanlıların biraz soluk almalarını sağlama politikasını destekliyordu..

Şari ile Naima'nın eskiden beri dile getirilen devletin padişah veya Sadrazam tarafından güçlü bir şekilde yönetilmesi taleplerini yenilemeleri ilginçtir.Naima IV Murat'ın yaklaşımına hayranlık duyuyordu '' Keskin bir kılıçla halkın yüreğine korku salmak kesinlikle gereklidir '' Sultan Murat kahvehaneleri ve berber dükkanlarını kapatmakta haklıydı çünkü insanlar yönetimi eleştirmek için buralarda toplanıyorlardı.Şari'ye  göre Sadrazam  dindar ve dürüst bir insan,ariflikte Aristoteles gibi olmalıdır ve ona tam bir hareket özgürlüğü sağlanmalıdır..

Ibrahim Mütefferka ( 1674-1745 ) 1731 de yeni padişah I Mahmud'a ithaf ettiği Usuü'l Hiken fi Nizamü'l  Ümen başlıklı kitabını yazdı.Macar kökenli olan Mütefferika ilk Osmanlu Matbaasını kurdu ve o zamanlar III Ahmetin danışmanlığını yaptı;Macarlar arasında Habsburg karşıtı hareketleri teşvik etti.Yapıtı Nasihatülmülük tarzındadır;ancak kitabında Islami veya patrşmonyal uygulamaları değil,Avrupalıların uygulamalarının benimsemesini vurgular,Avrupa modeline dayalı askeri reformlarla neler başarılabileceğini göstermek için Büyük Petro örneğini verir.Insanların değişimi,ancak Islami Ortdodoks i olarak önerilirse kabul edeceklerinin  farkındaydı.Bu bakımdan  Mütefferika,Islma dünyasında modernleşme isteyen çok sayıda insanın ilkidir.

Şeriatın önündeki üstünlük ve Cihat'a verdiği büyük önem nedeniyle zafer Islam'ın olacaktır;dinleri  Osmanlıların cesaretini daha da arttırmaktaydı.' Başarısızlığımızın  nedeni siyasi kanunlarımızın ve Şeriatın yetersizliği değildir '' Mütefferika dört toplumsal sınıf ve iktidar çemberi kuramını benimser ve askerlere en önemli rolü verir;Insanlar sınıflarını değiştirmemelidir.Osmanlının gerilemesinin nedeni Şeriaton ihmal edilmesi,yanlış atamalr ve rüşvettir.

Ama gerilemenin nedeni herşeyden önce '' Avrupalıların yeni yöntemleri konusundaki cehaletimizdir''.Burada Islamiyetteki bilme arzusuna atıfta bulunuyordu,aynı zamanda da başkalarının Müslümanların sahip olamadıkları bilgilere sahip oldukları gerçeğinin altını çiziyordu.Ayrıca '' komşu devleterin kötü emellerini,güçlerini,nüfuslarını ve genel durumlarını bilmek son derece önemlidir.Mütefferika ,çok sonraları Avrupa hegemonyasına karşı Müslümanların entelektüel tepkisinin bir kısmını oluşturucak olan bir tez ileri sürdü.Avrupalılar rasyonelliği geliştirdiler çünkü dinleri gerçek yaşamdaki sorunlarını çözme konusunda onlara çok az yardımcı oluyordu.'' Hrıstiyan ülkeler tanrısal emirlerler yönetilmezler....anlaşmazlıklarını çözecek bir şeriatlarıda olmadığı için onların düzenleri akıl tarafından icat edilmiş kurallar üzerine kuruludur '' .Bu da Avrupalıların Osmanlılarınkinden daha üstün akeri yöntemler geliştirmelerine olanak sağlamıştır;Inanmayanlara karşı kendi taktiklerini kullanmak tamamıyla meşrudur.Bu taktikler daha sonra daha yüksek amaçlar için kullanılıcaktır.Örneğin,coğrafya bilgisii birbirlerinden haberdar olmayan Müslüman devletler arasında birlik yaratacaktır.Burada pratik sorunların çözümü için gerekli olan bilgi ,ki bu konud kafirlerin üstün olduğu kabul edilebilir,ile dini bilgi arasında bir fark olduğu ima ediliyordu.Mütefferika Müslümanların gerçeklik bilgisinin doğal olarak üstün olmasıyla ,Avrupalıların fikirlerinin pratik yaşamda daha başarılı olması arasındaki paradoksu kabul etmektedir.

Mütefferika siyasi kuram alanında biraz daha çağdaş bir yönetim tipleri sınıflaması getirir.Bunlar şunlardır
1-Monarşi burada insanlar adil ve bilge  bir hükümdara itaat ederler ve onun fikirlerine uyarlar 
2-Aristokrasi ;burada ayan kendi arasından birinibaş olarak seçer ama bu kişi '' adaletten  sapmaması için danışma ve karar verme konularında diğerlerine bağımlıdır buna Venedik örnek gösterilerbilir 
3-Demokrasi,burada egemenlik halkındır,Mütefferika  Hollanda ve Ingiltere'den örnekler vererek parlamenter temsil ile bakanların halka hesap vermesi  konularını kısaca tarif eder..
Avrupada'ki siyasetin gerçek anlamda farkına varan ilk Müslüman İbrahim Müteferrika'ydı; bunun nedeni muhtemelen kişisel deneyim ve diploması yoluyla artan ilişkisiydi..

Bazı yazalar da gerilemenin ana nedeni olarak dinin ihmal edilmesini görüyor,bu nedenle de devletin daha katı bir şekilde Islamlaşmasını istiyordu.Gerçekten de yaşanan krize ve gerilemeye en yaygın tepki dini uygulamaların hareket geçirilmesini talep etmekti.Bu aynı zamanda hanedanında çıkarına olabilirdi.Cihadın getirisi az veya negatif  olduğu için ,Şeriata çok açık bir şekilde bağlılık,padişahın ve hanedanın güvenirlilğinde giderek artan bir öneme sahio olmaya başladı.Bu nedenle Hanedanın askeri yenilgilere karşı geliştirdiği tepkilerden biri ülkede dinin etkisini arttırmak olmuştur.Osmanlılar,her zaman Islami kimlikleriye gurur duymuşlardır;ancak devlette Laik kanun ,devşirme sistemi ve dini azınlıklar gibi dini olmayan unsurlarada yer verilmiştir.Osmanlı ideolojisi çeşitli halklar ve inançlar  üzerinde egemen olan padişah kavramı ile Müslümanların halifesi olan padişah kavramı arasında gidip geliyordu.Oysa Irandaki Safeviler büyük bir dini şevk ile başlamış ve zaman içinde patrimonyal eğilimler benimsemişlerdir.Burada Osmanlılar belli bir avantaja sahipti çünkü Osmanlular doğru dinin daha katıbir şekilde uygulanmasının rejimin ne mükemmel bir şey olduğunu göstereceğini ileri sürebilirler ve rejimi eski canlılığına kavuşturabilirdi.Osmanlular henüz din ideolojisinin potansiyelini tüketmemişlerdi.

Kanuni Doğu Anadolu'daki Şii ayaklanmalarına tepki olarak ,devlet dininin Sünnilik olduğunu vurgulamıştı.Islamlaştırma Müslüman toplumun bütün tabakalarına hitap ediyordu.On yedinci yüzyılda halkın düzeni korumak ve devleti yeniden canlandırmak için Islamın köklerine  dönmek gerektiğini düşünmeye başladığı görülmektedir.Osmanlı hükümdarının ve Osmanlı Ordusunun dini özelliklerine giderek daha fazla dikkat ediliyordu.Askeri idari seçkinler arasına giderek daha az sayıda gayrimüslüm alınmaya başlandı.Askeri kesim ( üst,asker sınıf )  ile reaya ( alt,vergi ödeyen sınıf )arasındaki çizginin yerini ,bir dereceye kadar müslümanlar  ile gayrimüslimler arasındaki çizgi aldı.Halkın gözünde ulema ' imanın ve hükümranlığın  taht odasını direkleri ,ımparatorluk  ile toplum yapısının sağlam ayakları idi '' Bunun bir bedeli vardı.Ulemadan ' toplumu birleştiren  ve padişahın  erkini meşrulaştıran  ve ona aracılık eden bir güç olması beklendi

1630 larda bir grup çok sofu ulema ( Kadızade Mehmet efendinin takipçileri oldukları için onlara kadızadeler denilirdi ) yüksek sınıflardaki ahlaki gevşekliğe karşı savaş açarak toplumun  ahlakını yukarı çekme çabasına girişti.Kadızadelerin ilmihali muhtemelen yüzyılın en çok okunan belgesiydi ve şeriatın katı bir şekilde uygulanmasında sapma olarak görülen her şeyi ( buna kahve ve tütün içmek ve dans etmekte dahildi ) redediyordu.Kadızadeler dinde arılığı dayatmak için bir hisba biçimi olarak vaazlar veriyor ,eylemler yapıyorlardı.

1640 yılında Nasihatülmülük tarzında yazılan bir kitao din ,devlet ve cemaat ile Şeriat,din ve devletin ortak çıkarlarını vurguluyordu..Yeni padişahtan sadece iyi ve dindar müslümanlara görev vermesini isteyen bu kitao IV.Murat'ın reformlarına karşı geliştirilen tutucu bir tepkiydi.

Islami olmayan özellikler kamu yaşamından sürekli olarak çıkarılıyordu.Devşirme sistemi son erdi.Din okulu olmayan okullar medreseye döndürüldü.Ulema kesimi laik kanunun şeriata aykırı olan maddelerine  ve kanunun kendisine saldırıyordu:Tek başıan Şeriat yeterliydi.Uygulamada laik kanunun kapsamı daraldı.,şeriatınki ise genişletildi.Kadılar giderek daha fazla idari  ve mali görevler üstlenmeye başladılar,öyleki bir çok bölgede kadılar yerel yönetimin kendisi oldular.Kanuni zamanında yüksek kadıları  ve medrese müderrislerini atama ve azletme yetkisini kazanmış olan Şeyhülislam on yedinci yüzyılda giderek siyasete müdahale etmeye başladı.Şeyhülislamlar dindışı yenilikler olarak gösterilen reformlara karşı çıkmada özellikle önemli bir rol oynadılar.

1683-1718 yenilgileri padişahlar için bir meşruiyet krizi yaratto.Padişahlr zaman zaman yönetim halklarının nihai temelleri  olarak dini ortodoksiye  ve uygulamalara başvurdular.Gerçektende on yedinci yüzyılda Ortodoks müslümanlık yükselmeye başladı.1696 yılında 'tüm kamusal ve özel işlerin yürütülmesinin tamamen ve kesinlikler Kurana ve Şeriata göre yapılmasını ' emreden bir ferman çıkarıldı;Padişah şöyle devam ediyordu; Bundan böyle yapılan işlerin  sadece şeriata uygun olması gerekmektedir,kanuna atıfta bulunulmayacaktır.Cihatta başarılı olamayan Padişahlar kendilerini dini ritüel ve uygulamaların en önemli şahsiyeti olarak gösteriyorlardı..

Yaklaşık olarak 1700 lerden sonra,özellikle Osmanlu yönetimi altındaki topraklarda,Islam dünyası ile Batı arasında yeni bir ilişiki başladı.Bu ilişki Batının teknik,,askeri,ekonomik  üstünlüğüne kabule dayalıydı..Bu üstünlük toprak kayıplarında,Hristiyab ülkelerin topraklarını yeniden ele geçirmelerinde ve Batılı güçlerin ekonomik ve bazı alanlarda k kültürel hegemonyalarında açıkça görülüyordu.Bu yeni ilişki Müslüman dünyasındaki entellektüeller arasında,modernizm ve köktendincilik hareketleri olarak doruğa tırmanan tepkilere yol açtı.

Batılılaşma süreci başlangıçta yavaştı.Onsekizinci yüzyılda Avrupalılarla ve onların düşünce biçimleriyle etkileşim sınırl kaldı;Osmanlı toplumu geleneksel Iran Islam düşünce modellerini  ve uygulamalarını korudu.Fıkıhta hemen hemen hiç değişim meydana gelmedi.Idari mekanizmaya egemen olan bazı bürokratlar  Avrupai uygulamalara  ve fikirlere açıktı;ancak toplumda egemen güçler ayan ile ulemaydı ve bu kesimler sistemde herhangi bir değişikliğe karşıydı.Padişahlar reform yapmak istediklerinde  hareket özgürlükleri çok kısıtlıydı.'' Burası tek efendinin hükümdar olduğu Fransada gibi değil,ulemayı,kadıları,hükümetteki ve hatta artık makam sahibi olmayan bakanları bile ikane etmek gerek ''

Avrupa modellerinden esinlenerek askeri teknoloji ve organizasyonda  bazı ilerlemeler kaydedildi;ancak kamu finansmanını düzeltme  ve kamusal yaşamda reform yapma girişimleri Osmanlı kamu yaşamına çok dağınık bir şekilde yayılmış olan bağlılıklar nedeniyle başarısızlığa uğruyordu.Sistemdeki değişikliğe direnç,mevcut yapıların içinde kök  salmıştı ve bu direniş ulema ile ulemanın Islamiyet yorumu tarafından destekleniyordu..

Artık Rusyda da Habsvurglar kadar büyük bir tehlike haline gelmişti.Rus Imparatorluğu da Osmanlı Imparatorluğu gibi otokratik bir kara gücüydü ve siyasi meşrutiyetini  dinden,hanedandan ve Osmanlılatdan olmayan milletçilikten alıyordu.Rusların Avrupa ile ilişkileri bazı açılardan Osmanlılarınki ile parelellikler gösteriyordu.Osmanlılar için olduğu kadar Ruslar içinde siyasi meşruiyet devletin,dini misyonuna inançtan geliyordu..Ruslar hükümranlık iddiaları ile emperyal misyonlarını milliyete,Osmanlılar ise hanedana dayandırıyorlardı.Hiç kuşkusuz dini yakınlıklaı nedeniyle Rusların Batı'dan bir şeyler öğrenmesi daha kolaydı.

Osmanlıların Batı ve AVrupa karşısında gerileme içinde olduğu gerçeği Osmanlı siyaset düşüncesine her zamankinden daha fazla egemendi.Küçük Kaynarca Antlaşması ( 1774 ) Rus çarını Osmanlı Imparatorluğunda yaşayan bütn Ortodıksların hamisi yaptı.Aynı şekilde padişahın da artık Rus egemenliği altına girmiş olan Kırım Tatarlarının dini lideri olduğunun kabul edilmesine karşın bu,büyük bir islami gücün egemenliğine o güne kadar görülmemiş bir müdaheleydi.Müdahale etmek için bahane yaratmaya gebe olan bu gelişmeler,dini topluluklara özerklik verilmesi düşüncesi ile uluslararası siyaset arasında karşılıklı bir etkileşme işaret ediyordu..

Ahmet Resmi Efendi Ruslar karşısında 1769-1774 yılları arasında alınan yenilgiler üstüne cihat yerine müzakere ve barış politikasını savunmak için gerileme kuramını kullandı.Gerilemekte olan devletler genişlememeli kendi sınırlarıyla yetinmeli ve barıiş içinde yaşamayı arzulamalıdır '' Savaş,her zaman en iyi şey değildir ''  Refah ve güç,koşullar öyle gerektirdiğinde ,barışa ve düşmanla uzlaşmaya bağlıdır.'' Dünyanın doğal sınırlara sahip farklı halklar arasında  bölünmüş olmasını Tanrı istemiş bile olabilir '' Ahmet Resmi Efendi,Cihat ilkesine karşı çıkmıyordu ancak on ikinci yüzyıl Ispanya'sındaki Ibn Rüşd gibi,bunun mevcut koşullar altında uygulanabilir bir şey olmadığını düşünüyordu.

1789 Fransız devrimi tipik tutucu yorumlara yol açtı.Sivil Bürokrasinin başı,Fransız devriminin dine saldırısını eleştırdı ( 1798 ): ' Iyi bilinmektedir ki,devletlerin birliğinin ve düzeninin nihai temelinde din yasası ile dinin köklerine ve dallarına sıkı sıkıya tutunmak yatar ...uyrukları kontrol altına almak sadece siyasi araçlarla mümkün değildir '' Toplumsal istikrar Allah korkusuna dayalıdır.Ahmet Resmi Efendi en sert eleştirisini '' kalplerinde sadece eşitlik ve özgürlük isteği bulunan ve bu yolla,yalan öğretiler uygun olarak,bu dünyada mutlak mutluluğa erişmek isteyen'' insanlara yönelmektedir..

Öte yandan devrimci risaleler Türkçeye çevriliyordu.Herşeyden önemliisi Bonaparte'ın Mısır'ı kolayca fethetmesi ( 1798 ) Müslüman güçlerin modern bir Avrupa ordusu önündeki çaresizliğini gösterdi.III Selim'in 1789-1807 reform programı bir kez daha askeri yenilgelere karşı bir tepkiydi.Yeni bir askeri ve mali organizasyon kurdu ( Nizam-ı Cedid ).III.Selim reformları,iktidat çemberi ve geleneksel düşmanları alt etmek için onların hilelerinin kullanılması ilkesi temelinde savundu.Sonunda III Selim'in reformları da,önceki bir çok reform gibi yeniçeriler ve ulema karşısında başarısızlığa uğradı.Tepkiyi bir grup Balkan ayanı başlattı; Şeyhülislam ,III Selim'in halifeliğe uygun olmadığı yönünde fetva verdi.III.Selim tahttan indirildi.

Ancak bu kez asiler daha ileri gittiler; Yeni padişahtan kendilerine karşı herhangi bir hareket içine girmeyeceğine dair söz aldılar.Tarihçiler bunun örneği görülmemiş bir hareket olduğunu söyler.Rumeli ve Anadolu ayanları artık gücü yeniçerilerin eilnde almak için birleşirler.II.Mahmud ile bir şeriat sözleşmes, biçimide bir bir birlik anlaşması ( Senedi ittifak ) imzaladılar.Anlaşmaya göre vezirler,ulema ve yerel ayan hanedanları,devletin ayana müdahale etmeyeceği garantisiyle,'' Padişahın hükümranlığına ve sadrazamın buyruklarına her zaman saygı göstereceklerine.....ve bütün isyan girişimlerine karşı tavır alacaklarına söz verdiler.Ayan aynı zamanda halkı koruyacağına ve vergi kurallarına uyacağına yemin etti.Ayanın bu şekilde durumunu güçlendirmesi Ortaçağ Avrupa'sındahükümdar ile baronlar arasında yapılan feodal anlaşmaları akla getirmektedir.Niyeti itibarıyla son derece tutucu olan bu anlaşma,patrimonyal monarşı bağlamında devrimci bir belgeydi.Anlaşmanın  uygulanması için herhangi birkoşul bulunmuyordu.

En nihai arzu,hanedan devletinn sürmesiydi.Bazı üst düzey ulema da,Batının askeri tekniklerini benimsemenin düşmanla kendi silahıyla savaşmanın bir örneği olarak kabul edilebileceği düşüncesini benimsemeye başlamıştı.Avrupalıların maaşlı bürokrasisi fikrini şeriattan aldıkların ileri sürüyorlardı.Hatta bazıları Şeriatta değişiklik yapıp,inanmayanlarla ittifaklar kurmayı haklı göstermeye ve eskiden Müslümanlara ait olan toprakların bağımsızlığını tanımaya bile hazırdı.Böylece modernizasyon şeriaa  aykırı olmayan herşeyde padişaha itaat etme yükümlülüğünün bir parçası olarak savunalabilirdi.

Bir sonraki reform hareketi yine tepeden II.Mahmud tarafından başlatıldı ( 1826 ).Bu kez yeniçerilerin askeri reorganizasyona karşı ayaklanacakları tahmin edilmişti ve ayaklanma şiddetle bastırıldu sonunda yeniçeri ocağı dağıtıldı ( vak i hayriye dendi )Bu gelişme askeri reformun önündeki en büyük engeli ortandan kaldırdı.II.Mahmut tımar sistemini kaldırdı ( 1831 ) ve vakıfların gelirlerini padişaha bağladı.Moltke ,II Mahmudun bütün gücü elinde toplamaya çalıştığını söyler.Bir başka deyişle II.Mahmud Avrupa'daki mutlakiyetçi çizgide ve aynı zamanda eskiden yapılan diktatörlük çağrılarına uygun olarak siyasi gücü radikal biçimde merkeizleştirmeya koyulmuştur.Hükümetteki güç dengesi Batılılaşma yanlısı bürokratlat lehine değişmeye başlıyordu.






Kaynakça : Siyasal Islam Düşüncesi Tarihi  / Anthony Black
                   Osmanlı Tarihi / Haili Inancık








No comments:

Post a Comment