Seyyid Cemaleddin Afgani ( Asterabad 1837 - Istanbul 1897 ) bu farklı ama paralel hareketleri tek bir evrensel programa dönüştürdü.Islamiyet'in geri dönüş fikrini Hindistan'dan karizmarik liderlik ve devrimci eylem fikrini şiilikten aldı ;Seyyid Ahmed Han ile Hayreddin Paşa'nın Batı bilimine karşı takındıkları olumlu tavrı paylaştı.Ancak Afgani,Islamiyet ile Batı'nın konumunu gerçek anlamda Pan islamcı bir gözle gören ilk filozoftu.Ona göre Islamiyet son derece zengin bir kültürel ünite,yüce bir topluluktu;ama kendisinin aşağılanmasına izin vermişti ve artık gelişmiş bir kafir tarafından dört bir yandan kuşatılmıştı.Şiileri ve Sünnileri aynı toplumun üyeleri olarak görüyordu ve ortak düşman ile savaşmak için her iki mezhepten de yararlandı.Afgani sadece bir öğretmen ve risale yazarı değil,aynı zamanda bazı açılardan,içinde yazdığı koşullara göre özgün bir düşünürdü..
Afgani'nin programı klasik İslam tarzındaydı.Hem aydın hem manebi hemde siyasi.Afgani Iran'da eğitim görmüş,yirmili yaşlarının başında Isyan sonrası Hindistan'da yaşamıştı;Hindistan'da iken Avrupa bilimine hayran oldu ama Ingiliz egemenliğinden nefret etti.Afgan aşiretlerinin Ingilizlere karşı direnişinde yer aldı ( 1866 - 1868 ) .1871 yılında kahireye gitti ve öğretmeliğe başladı.1879 a kadar kahirede kaldı.:Islamdaki feksefi ve mistik gelenek ile Islamiyet'i siyasi olaral yükseltme arzusunu birleştirdi..
Afgani yeni fikirlere çok açıktı.Bazıları onun ateist olduğundan kuşkulandılar.Mısırlı öğrencilerden birinin söylediği gibi,onun özgünlüğ,vaaz ettiği ülkelerdeki din alimlerinin bütün Islamiyeti yeniden gözden geçirmelerini ve geçmişe tutunmak yerine,modern bilim ile uyumlu bir şekilde ileri doğru entelektüel bir hamle yapma' gerektiğini kabul etmelerini sağlamaya çalışmasıydı.Bazı tarihçiler dahada ileri giderek ' Afgani ile en yakınındaki öğrencileri insanları geleneksel inançlardan uzaklaştıırp,onları yerli özelliklere sahip bir açık fikirliliğe ve akılcılığa yönlendirirdi '' Fikirlerinin farklı kitleler tarafından benimsenmesi için takkiye yaptı.
Afgani Berlin Antlaşmasının ve II Abdülhamidin siyasal islama yönelmesinin hemen ardından Pan Islamcılık davasını savunmaya başladı.Bir tür uluslarası cemiyet fikrini attı'' Edirne'den Peşaver'e kadar tüm müslümanlar ,savunmada ve saldırıda anlaşma içinde olmalıdırlar '' (1884 ) .Osmanlu politikasının Almanya ile ittifak kurmaktansa bu olması gerektiğini söyledi.Hindistan'a döndü ( 1879-1882 ) ,arkasından Paris'e ve Londra'ya gitti ( 1883-1886 ) .Malkom gibi göçmen müslüman aydınların ilgi odağı oldu,Islamiyet'le ilgilenen Avrupalılarla tanıştı ve Renan'la dinin toplumdaki rolü hakkında tartışmalar yaptı.Her yerde Batı kültürüne ve gücüene karşı direnişi güçlendirmeye çalıştı.Iran'daki meşrutiyetçi aydınlara tavsiyelerde bulundu ve 1891-1892 yıllarında yapılna tütün protestoları sırasında yabancı tekelini kırması için en üst düzey müçtehide otoritesini kullanma çağrısında bulundu. Iran'daki Mollaların şahı devirmesini istedi.;sonuçta Şah,Afganinin bir müridi tarafından öldürüldü.Afgani,Osmanlu padişah halifenin akıl hocası olmayı arzuluyordu;ancak Abdülhamid ondan pek hoşlanmadı ve Afgani hayatının son yıllarını sanak bir hapishanede geçirdi.Gittiği her yerde Müslümanları Islamiyet hakkındaki yeni görüşlerini kabul etmeye ve siyasi liderleri,Avrupalılara karşı her türlü önlemi almaya davet ediyorduç
Afganinin düşüncesi Ibn Sina ile bazı şiilerde bulunan kehanetin,mistisizmin ve felsefenin temelde bir olduğu görüşünden yararlanıyordu;Doğruya vahiy,sezgi ve akıl yolu ile ulaşılıt'' Dünyada bilimden başka hükümdar yoktur,yoktur ve olmayacaktır '' demiştir.Avrupa bilimi tabii ki,özgün islami mirastan gelmektedir.Her şeyi kapsayan bilimde felsefedir;' felsefenin ruhu olmazsa ' diğer bilimler solar.Bütün bunlar siaysi bir görüşü ifade ediyordu;Avrupalılar dünyaya bilimleri sayesinde hükmediyordu..
Afgani modernistlerin idealist görüşünü paylaşıyordu: Tarihsel değişimin motorları akıl ve kişiliktir.Bu nedenler,Islamiyet'in en önce ihtiyaç duyduğu şey manevi ve entellektüel canlanmaydı.Bakış açısından köklü bir değişiklik gerekiyordu;önceki çağların trendinin tersine çevrilmeliydi.Burada Afganinin aklında özellikle,din ile bilim arasındaki ilişkinin yeniden değerlendirilmesi vardı.Renan,Doğu ülkelerinin geri kalmışlığının nedenini ıslamiyetin bilim karşıtı tutumuna bağlamıştı.Afganide bunu büyük ölçüde destekledi.'' Dogma ile özgür araştırma arasındaki çatışma insanlık var oldukça sürecektir...korkarım ki bu korkunç çatışmada zafer özgür düşüncenin olmayacaktır,çünkü kitleler akıldan hoşlanmaz ..Dolayısıyla,bazı eksi filozoflar halka felsefe yolu ile öğretemeyecekleri gerçekleri din yoluyla öğretebileceklerini düşünürken,Afgani daha karamsar bir görüştedir.
Ancak Afgani için daha başka şeyler de vardırYirminci yüzyık toplumsal çözümlemesine daha yakın bir tezde,Islam dünyasını göreceli olarak gerilemesinin nedenlerinden birinin siyasi otoriterlik olduğunda ısrar etti.Bilim ve felsefe ' fanatikliğimiz ile zorbalığımız ' din ve despotluk tarafında bastırılmıştır.Ancak çoğu insanın tersine Afgani bu eleştiriden dinin artık modası geçmiş bir şey olduğu düşüncesini çıkarmıyordu.Insan hem bilimsel hem de dindar olabilirçOna göre,Avrupadaki en son gelişmeleri benimsemek,felsefede ve siyasette gerçek islami ilkelere geri dönmekler aynıydı.Afganş,Avrupalılar gibi kendisininde ,günümüz ıslam'ın özellik olarak gördüğü batıl inançları ve ataleti terk edip,gerçek Islam'a yani,modern bilimin ruhuyla uyum içinde olan dine dönmeliyiz,diyordu.Farklı mezheplerden olanlar '' varsayımlara boyun eğmemeli,atalarını taklit etmekle yetinilmemelidir.' Bu nedenle ,şimdi İslamiyet'in ihtiyacı olan şey,Avrupa'daki reformasyon benzeri bir şeydir;Afgani kendisini bir tür Luther veya Laik Mesih olarak görüyordu..
Afgani'nin Müslümanlığı bir halk ve kültür olarak Batı'ya karşı güçlendirme programının entelektüel temeli buydu.Yaptığı eleştirisel din analizi bir bakıma tipik islami düşünceydi ve Islam toplumunu siyasi açıdan canlandırıcak ve onun yeniden siyasi bir güç olarak ortaya çıkmasını sağlayacak siyasi projeyi desteklemeye yönelikti.Kitabu '' er-Reddu ale'd Dehriyyin '' toplumsal istikrarı,uluslarası ilişkilerde dürüstlüğü ve toplumsal sınıflar arası barışı teşvik ettiği için dini savunuyordu.Dolayısıyla,Afgani,yasanın ve düzenin dini inanca dayalı olduğu yolundaki Islami görüşü daha keskinleştirilmiş ve bunu çok açık bir biçimde çağdaş dünyaya uygulamıştır.
Afgani Islamiyet'in siyasi ve dini alanlarda canlandırılmasının bir meşrutiyet veya cumhuriyet yönetiminin benimsenmesine ve aktif bir yurttaşlık ruhuna bağlı olduğunu düşünüyordu.Burada belkide farkında olmadan Avrupa Rönesans'ının sesiyle konuşmaktadır.Vatanseverlik aşkına ve ' şereflerinin sadece ırklarında,güçlerinin sadece toplumlarında ve şanlarının ise sadece yurtlarnda olduğunu bilen yurttaşlara ihtiyacımız var.'' Parlamenter yönetime ihtiyacımız var''..Afgani bu çağrıyı,bir islami kimlik çağrısı yaparak milliyetçilik ile de birleştirmek istiyordu,çünkü bunların her ikiside Müslüman halkların yabancıların yayılmacılığına karşı ayaklanmasına yardım edecekti. '' Islam birliği sancağını taşımaları ' için Osmanlı ulemasının ve ayanın içine ' yeni milliyetçilik ruhunu üflemek ' ,Orta Asyadaki Türkmenleri ''Türk ırkının gururuyla 'kışkırtmak istiyordu ...Afgani Hindistan'da Müslüman milleyetçiliği yerine urdu milleyetçiliğini savundu.çünkü ' mutluluk sadece miliyette ve milliyet de sadece dilde vardır...Bu da göstermektedirki,onun en büyük arzısı Avrupa egemenliğine karşı çıkmaktadır..
Afgani,milliyetçilikten esinlenmiş böyle bir stsi aktivizmi,insanlaın enerjilerini harekete geçirmenin ,geleneksel İslam tavrının yarattığı ataletin üstesinden gelmenin ve insanlarıyaşamın her aşamasında kendilerini geliştirmeye güdülemenin yolu olarak görüyordu.Siyasal eylemcilik uygarlığın motorudur.Islami toplumu ileri itecek yaydır.'' Yurt ve milliyeti ( vatan ve cins ) koruma,din ile dindaşları savunma arzusu,yani vatan aşkı,millet aşkı ve din aşkı insanları erdemler ve başarılar arenasınd yarışmaya teşvik eder'..Yine burada da Rönesabs hümanizmasını yansıtmaktadır.
Afgani modernizmi başlatan kişiydi ve onu daha sonraları kökten dinciliğe dönüşecek bir ruhla doldurmuştu.Modernizmde bulunan akımlar Afgani'de çok daha geniş kapsamlı uluslararası ve agresif bir siyasi projeye dönüştü.Afgani Avrupa felsefesi ve bilimini kucaklarken,Batı'ya meydan okuyan bir siyasi duruş sergiledi.Afgani modernistlerin doruk noktası,kökten dincilerinde temeliydi; o bir çeşit dahiydi.
Afgani'nin etkisi her yere yayıldı.Mısır'dan Afganistan'a '' neredeyse efsanevi bir kahraman oldu ''.Müslüman kardeşlere göre Afgani ' bildirici' idi.Kitaplarının 1880'lerden itibaren popüler olduğu hindistan'da bir çok kişi ona ' neredeyse tapınıyordu '; 1920lerdejş Hilafet hareketi ve şair filozof Muhammed İkbal,Afgani'nin fikirlerini kullandı.Iran'daki Şii siyasi teolojisi ile Batı meşrutiyetçiliği arasındaki özel ilişki de onun yaklamaşımını yansıtmaktadır...
No comments:
Post a Comment