Tuesday, June 26, 2018

OSMANLI AYDINI HEZARFEN HÜSEYIN EFENDİ

XVII yüzyılda Osmanlılar ,her alanda gerilediği bir sırada,bu dönemin yüzünü ağartan iki büyük bilgin ve düşünce adamı yetiştirmiştir.Bunlarda yüzyılın ilkyarısında yetişmiş olan Katip Çelebi ile,bu yüzyılın ikinic yarısında yetişmiş Hezarfen Hüseyin Efendidir.

Bu dönemin,çeşitli değişik konularda bilgi sahibi,yani Ansiklopedist bir bilgin,ünlü bir tarihçisi ve düşünce adamı olan Hezarfeb Hüseyin efendi,Istanköylüdür.Babasının adı Caferdir.' Hezarfen ' lakabı ile anılması da,onun değişik ve çok konuda bilgi sahibi olmasından ileri gelmektedir.Bilindiği üzere Hezar Farsça bin demektir.İlkin kendi memleketinde,sonra da Istanbulda öğrenim görmüştür.Istanbul'da öğrenimini tamamladıktan sonra devlet hizmetinde görev almış,kendisini Köprülü Fazıl Ahmed Paşa himaye etmiştir.Ancak bir süre sonra Hezarfen Hüseyin Efendi,devlet memurluğundan ayrılmış,büyük bir kitaplık kurmuş,bundan sonraki,ömrünü araştırmalar yaparak ve özel dersler vererek geçirmiştir.Öyle anlaşılıyorki Hezarfen Hüseyin Efendi,bu yüzyılda batılılarla ilişki kuran ve onlarla düşünce alışverişi bulunan ilk Osmanlı bilginidir.Bu sıralarda Fransa Kralı XIV Louis 'nin bilimsel araştırmalarda bulunmak üzere Istanbul'a gönderdiği ve Istanbul'da bulunduğu günlerde bu dönemin tanınmış bilgini Hezarfen Hüseyin Efendi ile yakın ilişkiler kurduğu anlaşılan Antoine Galland'ın ( 1646 - 1715 ) günlük notlar halinde tuttuğu anılardan öğrendiğimize göre;Hezarfen Hüseyin Efendi 1672-1673 yıllarında Istanbul'da Fransa elçisi olan Marquis de Nointel' e Tenkih i Tevarih i Muluk adlı eserini hediye ederek,kendisi ile tanışmıştır.Bu tanışmadan sonra Hezarfen Hüseyin Efendi ,bir vesile oldukça Fransız elçiliğine davet edilmiş,bu davetler sırasında o,birçok Avrupalı ile tanışmak,onlarla türlü konular üzerinde konuşmak ve tartışmak olanağını bulmuştur.Bu tanışıp görüşmeler sonucunda bazı Avrupalı bilginlerde  Hezarfen Hüseyin Efendiden ve kitaplığından faydalanma olanağını bulmuşlardır.Bu arada Örneğin Italyan Comte Marsigli ( 1658-1730 ) Hezarfen Hüseyin Efendinin Osmanlu teşkilat tarihine ait olan eserinden geniş ölçüde yararlanmıştr.Böylece XVII yüzyılda Katip Çelebi den sonra ve daha geniş çapta batılılarla kültürel ilişkileri olduğu anlaşılanibu arada Yunanca ve Ibranicede bildiği ileri sürülen Hezarfen Hüseyin efendinin adı ,Batılıların bazı seyahatnamelerinde çok iyi öğrenim görmüş bir kişi olarak geçmektedir.Tarih,tasavvuf ve tıp konularında bırakmış olduğu eserler,onun yaşadığı dönemin önemli bir alimi olduğunu ortaya koymaktadır.Onun Yunan ve Latin kaynaklarını kullananan ilk Osmanlı tarihçisi olduğu anlaşılmıştır.Hezarfen 1691 de vefat eder.

Hezarfen Hüseyin Efendi'nin biri doğrudan doğruya tarih'e ,diğeri de Osmanlı teşkilat tarihine ait olmak üzere iki eseri dikkati çekmektedir.Tarihe ait eseri  ' Tenkih i Tevarih i  Mülük ' kendisne tarih dersi verdiği devrin hükümdaru IV.Mehmed'e sunulmuş.özet halinde bir genel tarihtir.Hezarfen,bu eserini yazmaya 1670 yılı Mayıs ayı ortalarında başlamış.12 kasım 1673 te tamamlamıştır.Bu eser bazı özellikleriyle daha önceki tarihi eserlerden ayrılmaktadır.

Gerçekten bu eserde olaylar,geleneğe uyularak yıl yıl anlatılmamış,aksine ele alınan konuların sistematik diyebileceğiiz bir tasnifi yapılmıştır.Ayrıca bu eserde,Eski Yunan ve Roma devirleri hakkında bilgi verilirken ilk defa olarak Yunanca ve Latince kaynaklar kullanılmıştır.Hezarfen Hüseyin Efendi eserin girişinde yararlandığı kaynakları kendiside bildirmektedir.Adını verdiği Cennabi,Mir Hond ve Gelibolulu Mustafa Ali gib, doğulu tarihçilerin eserlerinden yararlanmış,ancak Istanbul'un kuruluşundan Türkler tarafından alınışıa kadar olan devirler hakkında doğrudan doğruya Yunanca ve Latince kaynaklardan bilgi almıştır.Bu Yunanca ve Latince kaynakları kendisine saray baştercümanı Panayot sağlamış,bu kaynakların Türkçeye çevrilmesi sırasında kendisine '' Harem i has'tan sipahilikten çıkıp '' daha sonra sarayın ikinci tercümanı olan Ali bey de yardımlarda bulunmuştur.Ali bey,aynı zamanda değerli bir müzisyendi.Bugün onun tarafından notaya alınmış dörtyüze yakın halk ve klasik Türk müziği eserine sahip bulunmaktayız.

Hezarfen Hüseyin Efendinin bu önemli eseri,giriş takip eden ' dokuz bab' ile bir hatime yani sonuş ,bir de '' Hatimetu'l hatime '' yani '' sonucun sonucu  bölümlerini içine almaktadır.Birer büyük bölüm halindeki her ' bab' da bir takım fasıllara yani daha küçük konulara ayrılmıştır.Bu tertip içerisinde sırasıyla eski çağ Iran Tarihi,Sassaniler,Batlamyuslar,Hz Muhammed,ilk Halifeler,Emeviler,Abbasiler,Fatimiler ve Çelebi Mehmet dönemine kadar Osmanlılar hakkında bilgiler verilmiştir.Hezarfen Hüseyin Efendinin bundan sonra üzerinde durduğu konular oldukça ilginçtir.Bu konular sırasıyla şunlardır: Roma devletinin kuruluşu,bazı ünlü Yunan filozofları,Istanbul şeheri,Bizans Imparatorları,Çenberli ve Dikili taşlar,Cenevizlilerin Galata'yı ele geçirmesi,Çin,Maçin,Hata ve Hotan,Çin ve Hind denizindeki bazı adalar,buralarda yaşayan insanlar,bunların hükümdarları,dinleri,kanunları.örf ,adet ve ahlakları ve nihayet Amerikanın keşfi.İşte bütün bu değişik konular üzerinde Hezarfen Hüseyin Efendi,bugün büyük bir ilgi ile izlenen ilginç bilgiler vermektedir.Bu konuda bir örnek olarak Hezarfen'in bugün Istanbul da Divan Yolunda bulunan Çemberlitaş'ın dikilişi ile ilgili olarak verdiği bilgiler üzerinde durabiliriz.Hezarfen Hüseyin efendinin söylediğine göre ,bugün Çemberlitaş dediğimiz Dikilitaşı Imparator Konstantin dikmiştir.Bu sutün aslında bir alamettir.Hristiyanlığı ilk defa kabul etmiş ıkan Roma İmparatoru Konstantinin annesi Helena,Kudus'i ziyaret etmiş,orada Kamame kilisesini yaptırmış,sonra da Hz Isa'nın çarmıha gerildiği haç ile eline ayaklarına çaktıkları çivileri yahudilerden alarak oglu konstantine hediye etmiştir.Konstantin bu hediyeleri bir süre hazinesinde saklamış ancak kendisinden sonra gelenlerin aynı şekilde saklamayacaklarını düşünerek bunları bugünkü Çemberlitaş'ın altında yaptırdığı taş bir hücrenin içine koydurmuş,üzerine alamet olmak üzere de bugün Çemberlitaş dediğimiz Dikilitaşı diktirmiştir.Sözü edilen Haç'ı tamamı değilse bile bir parçasının Imparator Konstantin'i annesi tarafından Istanbul'a getirildiği ve büyük bir bir olasılıkla Çemberlitaş'ın altında özel olarak yaptırılmış hücrede saklanmış bulunduğu genel olarak doğru kabul edilmektedir.

Hezarfen Hüseyin Efendi,üzerinde durduğumuz bu eserinin '' sonucunun sonunucunda '' toplum ve devlet hayatı ile ilgili görüşlerini belirtmektedir.Onun bu konudaki sözleri,kendisinin tipik bir İbn Haldun'cu olduğunu ortaya koymaktadır.Gerçekten Hezarfen'in yazdığına göre,Insanların tabii ömrü,yüz yirmi yık kadardır.Toplumların ömrünün de,genellikle,bu kadar olduğu söylenebilir.Her insanın bir gelişme,bir olgunlaşma ve bir de ihtiyarlama devresi olduğu gibi,her devlet ve toplumunda aynı şekilde geçirmesi gerekenüç devresi vardır.Her insan çocuk iken ,nasıl anne ve babasının eğitimine muhtaç ise,yeni kurulmuş bir devlet de ,başta hükümdar olmak üzere,devlet adamlarının ilgisine,iyi ve adaletli idaresine muhtaçtır.Böyle olunca da bu devlet,devamlı bir gelişme içinde bulnur.Insanların olgunluk çağında olduğu gibi,toplumlarda olgunluk devrelerinde ,gelişmiş olarak istikrarlı bir hayat sürerler.Ancak bundan sonra insan,nasıl olgunluk devresinden geçerek birtakım yaşılık halleri gösterirse,aynı haller toplumların hayatında görülür.Böylece ömrünün ortalarından sonlarına yaklaşmış olan bir toplum,hayatının çöküntü devresine girmiş demektir.Çöküntü devresine girmiş olan bir toplumda,devleti yönetenler yetersiz bir niteliktedirler.Saç sakal ağarması,nasıl insanların yaşlılığın bir işaret ise,devlet adamlarının zevk ve ziynet düşkünlüğü de o toplumda herkes ,şan ve ümvan peşinde koşmaya başlar.Lüks içinde yaşama,zevk ve safa peşinde koşma,örf ve adet haline gelir.Herkes,rahat ve kolay yolu seçmeye çalışır,yurt ve millet için kimse kendini sıkıntıya sokmak istemez.Böyle bir toplum çökmeye yüz tutmuş demektir.Gerekli tedbirleri zamanında almayan özellikle de adaletten ayrılmış olan toplumlar,mutlaka yıkılırlar.Ihtıyarlık devresine girmiş olan bir insanın iyi bir hekimin bakımına muhtaç olması gibi,bir toplumunda yaşaması,bu hekimler '' makamında ' olan devlet adamlarının bilgi ve basiretine,namus ve adaletine, bunların,zamamnında alacakları tedbilerien isabetine bağlıdır.Bir devletin varlığı ve bu varlığını devam ettirmesi,iyi siyaset bilmeye bağlıdır.Hezarfen Hüseyin efendinin belirttiğine göre siyaset,iki türlü temele dayanır.Bu temeller ya akla dayanır,bu yolla siyaset bilimi denilen bir bilim olmuştur; ya da şer'i yani dini olur.Kitap ve Sünnete dayanır.Islam devletleri dini siyaseti düstur edinmişlerdir.Buna karşılık,Hezarfen'in '' Muluk i Kuffar '' dediği batılı hükümdarlar,akla dayanan siyasete itibar etmiş,onu benimsenmiş,geliştirmişlerdir.Hezarfen'e göre '' dünya küfr ile yıkılmaz,zulüm ile yıkılrı '' şeklindeki Türk atalar sözü,işte bu düşünce  yüzünden ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Hezarfen Hüseyin Efendi,bu eserin sonunda başta ğadişah olamak üzere devletin ileri gelenlerine ' narh ' konusu ile ilgili bir de tenbihde bulunmaktadır.Ona göre alınıp satılan her türlü nesnenin günlük fiyatının tesbiti önemli bir konudur.Bunu,önemsiz,küçük bir mesele sayıp hükümdarlar ve vezirler ilgilenmezler.'' her nesneyi değer bahasıyla  sattırmazlarsa,''şehir kadıları ve daha küçük ilgililer,bu konuda bir şey yapamazlar.Böyle olunca ds '' her kişi istediği gibi alır satır ''.Helal malına tamahkarlık yaparak zehir katar.Bu yolla,bir takım kötü insanlar,mal mülk sahibi olurlar.Sefer zamanı ,atlı ve piyade,elinde olanı satıp,boğazına koymaya çalışır.Böyle oluncada asler soyulmuş olur.Bu nedenlerle,bu konular üzerinde önemle durmak bütün yöneticilerin başta gelen görevi olmalıdır.

Hezarfen Hüseyin Efendi'nin bu eserinin bir özelliği de,eseri bir genel tarih olmasna rağmen,bu kitapta,eski Yunan filozoflarına bir fasıl ayırması ve burada onların düşüncelerinden bazı nakillerde bulunmasıdır.Gerçekten ilginç olan bu husus,batılılarında dikkatini çekmiş ve Hezarfen'in eserinin bu bölümü,1815 yılında Almanacaya çevrilmiştir.

Hezarfen Hüseyin Efendinin üzeridne duracağımız diğer eseri,Osmanlı teşkilat tarihi ile bazı Osmanlı kurumalru ve bunların kanun ve nizamları hakkında bilgi vermektedir.'' Telhisu'l Beyan fi Kavanin-ı Ali-i Osman '' adını taşıtyan bu eserinin girişinde belirttiğine göre Hezarfen,biraz önce üzerinde durduğumuz genel tarihini,1673 yılında tamamladıktan sonra,devrin '' derya-dil ' kişilerinden biri olan Reisu'l-Küttab Izzeti Efendi'ye sunmuştur.Hezarfen'in bu eserinde eski devletlerin ve öteki ulusların ,kanun ve nizamlarını,özellikle de ünlü Cengiz han'ın kanunlarını okuyup bilgi sahibi olduğu için son derece memnun olan Izzeti Efendi,sözü Osmanlı kanunlarına getirerek Hezarefen'e Osmanlı kanunları hakkında orta sınıf halkın anlayabileceği bir kitap yazmasını salık vermiştir..Çünkü Reisu'l Küttab Izzeti Efendiye göre,Osmanlı kanunları bir taraftan şeriate,diğer taraftan da ' hikemi ' ve ' akli ' kurallarla ' ferasey ve tecrübeye ''  dayandığından,sözü edilen eski devletlerin ve o zamanki öteki devlet ve ulusların kanunlarından  daha üstündürler.Sonuç olaraj ,bu kanunları uygulayan Osmanlı Devleti de,o zamanki diğer devletlerden üstün bir durumdadır.işte,hakkında şimdi bilgi vereceğimiz  Hezarfen Hüseyin Efendi'nin bu önemli eseri,bu konuşmadan sonra kaleme alınmıştır.Onüç '' Bab '' yani bölüm halinde yazılmış olan bu eserde,sırasıyla kısaca Osmanlı tarihi,Istanbul'un kuruluşu,Bizans eserleri,Istanbul'da Osmanlıların  yaptırmış oldukları yeni binalar,kutsal emanetler,Osmanlu Saray Memurlarının görevleri ile ilgili kanunlar,saray adetleri,Hazine i Amire'nin gelirleri,eyaletler hazineleri,Sultan ve vezir i azam hasları,devletin mukannen olmayan gelir ve giderleri,güneş ve ay yılı arasındaki farklar,kara ve deniz orduları,timar  ve zeamet  ve has sahipleri ile ilgili kanunlar,Kapıkulu,Yeniçeri,Sipahi ,Topçu ve Cebecilerin kanunları,Tersane ve Tersane subayları,Kırım hanlığının kanunlaru,bilim adamları ile ilgili kanunlar ve nihayet madenler ve tuzlarla ilgili kanun ve nizamlar üzerinde durulmuştur.Hezarfen,bu eserini yazarken XVI yüzyılın  ünlü devlet adamı Lütfü Paşa'nın ' Asafname '' sinden,Katip Çelebinin bundan önce hakkında bilgi verdiğimiz '' Düsturu'l-Amel-i Islahi'l-Halel'' adlı eserinden ve Ayni Ali efendinin Osmanlı Kanunları ile ilgili tanınmış eseri ' Kavanin - ı Al i Osman der hülasa -i mezamin -i defter'i divan '' ından yararlanmıştur.Bu arada,Hezarfen,bu eserinde yeri geldijçe,Osmanlı devletinde o sıralarda görülen çöküntü ve bozukluklardan da bahsetmiştir.Bu husustaki sözleri bir araya getirildiği zaman Katip Çelebi'nin '' Düsturu'l Amel'i gibi bir eser ortaya çıkar.İşte bu eser,bu özellikleriyle kısa zamanda ün kazanmış,Fransızca ve Italyanca gibi Batı dillerine çevrilmiştir.Bu eserden alacağımız bir kaç örnek ,eserin niteliğini açık bir şekilde ortaya koyacaktır.

Hezarfen bu eserin bir faslında ' Vezirlik ' kurumu üzerinde durmaktadır.Ona göre vezir olacak kişi,akıl ve  bilgi yönünden  üstün nitelikte bulunmalı '' ahval i aleme vukufu ' olmalıdır.Vezirlik makamına gelmeden önce,devletin bütün işlerinde kademe kademe çalışmış olmalıdır.Vezir olan kişi ,bağımız hareket edebilme gücünde olmalı,doğruları hükümdara söylemekten çekinmemelidir.Vezir,aynı zamanda,dürüst olmalı,kimseye garez bağlamamalıdır.Kendi özel bir işinden dolayı,herhangi bir kimseye garez bağlamamalıdır.Kendi özel bir işinden dolayı,herhangi bir kimseye garez bağlayan ve hatta daha ileri giderek iftira eden bir vezir,hükümdarı vebal altında bırakmış olur.Hükümdar da küçük bir kabahatini bahane ederek verizir küçük düşürmemeli ,ancak önemli bir kusur işlediği zaman ,onu azletmeli,ya da onun sadece bir eyalet valiliğine atayarak cezalandırmalıdır.Bu hususları belirten Hazerfen,Padişahın,vezirleri öldürme cihetine gitmemesini istemektedir.Çünkü Hezarefn'in açıkça bildirdiğine göre,onun yaşadığı dönemde işe yarar adam gerçekten az bulunmaktadır.İyi ve işe yarar adam,Hezarfen'in deyimi ile '' Kibrit i ahmer '' yani altın gibidir.Durum böyle olunca,bir kusuru yüzünden azledilen kişi,gün gelir,başka bir yerde yararlı olabilir.Geçmiş yüzyıllarda vezirler,o a kadar fazla öldürülmezlerdi.Azş edilirler,gerekirse gene hizmete çağırılırlardı..

Öte yandan vezirliğin birinci derecesi,Osmanlı nizamında '' Saltanat rütnesinden '' sonra gelen Veziri azamlıktır.Vezir i  azam,Sultanın vekilirdir.Devletin bütün işleri,Veziri azam'a bırakılmıştır.O bu konuda  tam bir bağımsızlık içindedir.Padişaha sunduğu arz ve tekliflerin dönmemesi kanun olmuştur.İşte bu derecede yetkileri bulunan Vezir  i azam da bütün vaktini memleket işleri için harcamalı,memleket yararına olan sözleri,padişaha söylemekten çekinmemelidir.Vezir i azam ın önemli bir görevi de,Padişahı ' mal meylinden ' uzak tutup,onu vebalıktan korumaktır.Zira halkın mal ve kazancının,padişah malı olarak toplanması ,o devletin yıkılmaya ve yok olmaya yüz tuttuğunun açık bir işaretidir.

Ayrıca Osmanlı gerilemesinin bir nedeni olatk,XVII yy da devletten maaş alan ücretli asker sayısından büyük artmalar olduğu noktası üzerinde  durmuştuk.Hezarfen Hüseyin Efendi,bu eserinde bu görüşü  doğrulayan ilginç rakkamlar vermektedir.Onun söylediğine göre,Kanuni Sultan Süleyman 1566 yılından son seferi olan Sigetvar seferi için hareket geçtiğinden  bölük halkı,Yeniçeri,Cebeci,Topçu,Kapıcı,hepsi 40.136 kişi idiler.Bunların bir yıllık ücretleri de 1264 yük akçe idi.Bu sayı III Murad döneminde 1590 tarihinde 64.425 kişiye,yıllık ücretleride 1782 yük akçeye çıktı.1605 yılında ücretli asker sayısı 80.870,bir yıllık ücreti ise 2512 yük akçeye çıktı.1605 yılında ücretli asker sayısı 91.202 ye,yıllık ücret miktarı  da 3180 yük akçeye çıktı.1640 yılında ücretli asker sayısı 100.000 e çıkmışken,Mehmed Paşa,Bayram Paşa ve Kara Mustafa Paşaalrın gayretiyle 59.259'a ,yıllık ücret de 2631 yük akçeye indirilmişken çok geçmeden bu miktarlar aynı seviyesine gelir.Hezarfen Hüseyin Efendi  böylece ' ücretli asker sayısının azaltılmasının mümkün olmadığı anlaşıldı ' demekte,hiç değilse ,ücretlerin düşük tutulmasını önermekte;ancak bu zamanda herkesin masraflı bir hayat sürme arzusu içinde ve peşinde bulunduğuna işaretle,'' kanuna uygun nice faydalı hususlarda vardır ki,kaleme gelmez '' sözleriyle işin gerisini okuyucunun takdirine bırakır

Hezarfen Hüseyin Efendi'nin hakkında bilgi verdiğimiz bu iki eserinden başka,tıp,tasavvuf,ahlak ve siyaset konularuda yazılmış,ancak bugün için henüz tam anlamıyla  incelenmemiş başka eserleride vardır.Bunlar arasında bulunan  'Lisanu'l Ettiba ' adlı eseri,hekim ve eczacılar için hazırlanmış bir tıp sözlüğüdür.Bu eserin girişinde Yunanca,Arapça,Farsça yazılmış tıp kitapları hakkında bilgi verilmiş,daha sonra Arapça,Farsça ve Yunanca adlarıyla hastalıklar ve bunlar için kullanılıcak ilaçlar Türkçe karşılıkları sıralanmış;ayrıca tedavi ile ilgili açıklamalarda bulunulmuştur.Hezarfen'in bu nitelite olan diğer eseri Fihristu'l ervam da ise ilaç yapılan bitkiler hakkında bilgi verilmiştir.

Hezarfen'in tasavvuf ,Ahlak ve siyaset konusu ile ilgili olan Camiu'l -Hiyakar ile Enisu'l Arifin adlı eserinde ise Islam dünyasonda Kelile ile Dimne,Türk edebiyatında ise Hümayunpname adı ile tanınmış ünlü eserden naklen,ahlaki ve siyasi öğütlerde bulunmuştur

Bu değerli alimden,yaptıkları ve ürettikleri için Allah razı olsun ve rahmet eylesin,mekanı cennet olsun





No comments:

Post a Comment