XIII yüzyıl Bizansını ve Imparator Andronikos’un yaşadıklarını düşününce insan şaşırıyor.Siyasal olarak ve iç durum açısından Imparatorluk ve kilise birbiriyle çatışan hiziplere bölünmüştü.Elde asla yeterince para ve asker yoktu.Istanbul ve adalardaki,İtalyanlar,ayrıca Epir ve Teselya’daki Yunanlılar,sıkıntı kaynağıydılar.Sırplar,Charles d’Anjour döneminde beri büyük bir tehlikeydi.Ama yine de Andronikos her problemle başa çıkabiliyordu.O her problemi zekası ve politik becerileri ile çözüyordu.
Imparatorluk
bunalımdan bunalıma sürükleniyordu.Ortada bir ideal var ,ama plan yoktı,köklü
bir gelenek vardı,ama gelecek belirsizdi.İzlenecek politikayı hergünün kendi
koşullarına göre belirlemek,Avrupa’da durumu kurtarabilirdi,ama bu politika
Anadolu’da in uygulanamazdı.İşte burada Andronikos en belirgin başarısızlığına
uğradı.En önemli görevinin,doğu sınırlarını,Türklerin yeni gücüne karşı elde
tutmanın olduğunu unutmuştu.
Anlaşıldığına göre,1282’de
bile Bizanslılar Asya’daki yeni sorunun gerçek niteliğini hala anlayamamışlardı.Onu,zaman uygun düştüğünde
olacakları önlemlerle başa çıkabilecel bir diğer geçici bunalım saydılar.
Anlaşılan,Türk boyları
ele geçirdikleri topraklarda yerleşmeye başladıklarından ve sınır bölgelerindeki Bizanslı
köylülerin,ağrı vergi yükü altında ezildikleri için çoğu kez,Efendilerini
değiştirmeye ve istilacılarla uzlaşmaya hazır olduklarını Istanbul
bilmiyordu.Belki de Bizans’ın yöneticileri,İmparatorun yol verdiği
denizcilerden bir çoğunun,yitirdikleri iş yerine,Anadolu’nun güney batı
kıyılarındaki Türk beyliklerine hizmet ettiklerini bilmezden geliyorlardı.
Andronikos savaşı i
ilk kez 1278 de Menderes vadisinde tattı.Türkleri bu savaşta tanımıştı.Ama
babasının ona bıraktığı İmparatorluk yüzünü Asya’dan çok ,Avrupa’ya çevirmişti
ve günlük kaygılar batıda kaynaklanıyordu.
1284 yılında
Anadolu’nun kuzeybatı bölümünde durum hala,Imparatorun pıskoposlarını ,lesbos
adası karşısındaki bir körfezin ucunda bulunan Adramyttron’da bir sinod
toplanmasına olanak verece kadar güvenliydi.Oysa 20 yıl önce bölgede Türkler
hakimdi.VIII Mikhale’in güçlendirdiği sınır birliklerinde hala asker
vardı.Ancak Andronikos babasına söz verdiği gibi Türklere karşı sefere
çıkmadı.Saltanatının ilk yedi yılında sınırlarda huzur vardı.
Ancak.1290 yılında
yönetimi en büyük oğlu IX Mikhael’e
emanet edip Bitinya’ya geçti.Nikomedia’ya giderken yok üzerinde hapiste bulunan
Ioannes Laskarisi ziyaret etti.Önden,kardeşi Konstantinos Tarfirogeretos ve Protostrator
Mikhail Stratnakegopoulos komutasında bir ordu göndermişti.Karargah Nimfaion (
Kemlpaşa) da kuruldu.Kayıtlara göre Imparator bölgede 3 yıril kalır.Bu
sürede,önemli Kuzet kentleri Nikaia,Bursa ve Lapadron( Uluabat )’ın savunma
düzenlerini gözden geçirdi.
Ama zamanın çoğu
diplomatik sorunlar ve kardeşinin düzenlediği bir komplonun ortaya çıkmasuyla
geçti.Din adamı olan olmayan bir çpk kişi gibi,kardeşide komploya
katılmıştı.Kardeşi Konstantinos dahil,elebaşıları hemen oracıkta yargılandılar
ve mahkum edildiler.
Imparator 1283 yılının
haziran ayında Konstantinopolis’e geri döndü.Mahkumlarda onunla beraber
getirildi.Konstantinos’un ağabeyine karşı komplo kurmak için kendine özgü
nedenleri vardı.Hiç bir zaman özgür olamado ve 5 Mayıs 1306 yılında zindada
öldü.
Ancak,yerel
halk,yönetime karşı düşman olduklarından yardım istemişlerdi.Bu Isyana
Arsenios’çular vr Laskaris taraflarıda
destek vermişlerdir.Ayaklanma nedeni ile bu bölge Türklerin istilasına hazır
hale gelmiştir.
1293 yılında Imparator yeni sınır birlikleri
oluşturmak için Girit’ten gelmiş
sığınmacıları sınır bölgelerindeki askeri kolonilere yerleştirmek istedi.Ama
yeni gelen sığınmacılarda bu İsyan ortamından etkilendiler.Giritliler,Mikhael
Tarkhaniotes’in oğullarından,Nimfaion ve
Lidya bölgesl komutanı Alexios Filanthropesnos’a ve onun yardımcılığını yapan
Neokastra’da bulunan Libidarios’un komutasındaydılar.
Filanthropesnos çok
iyi bir askerid ve Türklere kaşy bazı zaferler kazandı.Hatta bir
kısmını,Menderes’in ötesine sürdü.Menteşe Beyliğinin topraklarına
girip,Melanoudion şehrini geri aldı.Halk bu zaferlere çok memnun
oldu.Ama,zaferin komutan Filanthropesnos’un başarısı olarak kabul
ettiler.Türklerde bu başarıdan çok etkilenir ve bazıları onun ordusuna paralı
asker olarak katılır.Yeni talan fırsatları gören askerleri
Filanthropenos’a kendini Imparator ilan
etmesini önerirler.Bu düşünceyi,zaten İmparatoru sevmeyen yöre halkı ve
keşişlerde destekler.Ancaki,Filanthropenos hemen kabul etmez,tereddüt
eder.Hatta,Imparatora mektup yazıp başka bir komutanlık görevine atanmasını
istedi.Andronikos cevap bile vermedi.
1295 yılının sonbahar
aylarında ,Filanthropenos ,ayaklandığını ilan etti.Kendi
birlikleriyle,yandaşları tarafından imparator ilan edildi.Ayaklanma fazla
yayılmadı.Filanthropenos ,Imparatorun Efes’te bulunan en küçük erkek kardeşi
Theodoros Palailogos’u tutukladı.Ancak,komutan halk’tan bulduğu desteği,bütün
Bizanslı komutanları kendi yanına çekememişti.Neokastra’daki yardımcısı Libadarios Imparator’a sadık
kaldı.,Kendisi Theodoros Palailogos’u kayınbabasıydı ve Giritli askerlerle
konuşup komutanlarını tutuklasınlar diye
rüşvet verdi.1295 Noel günlerinde Filanthropenos yakalanıp,kör
edildi.Libadarios Istanbul’a gidip tüm komployu imparator’a anlattı.Bu
ayaklanma toplumsal rahatsızlığın en büyük örneği idi.
Sonraki yıllarda
doğudaki savunma entrikalar ve kişisel çekişmeler yüzüden güçsüzleşti.1298
yılında Imparator Andronikos ,Ioannes Tarkhaniotes’i ülkenin güney kısmının
savunma birliklerinin başına komutan olarak atadı.Aslında bir Arsemios’çu olup
,pek çok defa fikirleri yüzünden hapse düşen komutan,büyük savaşçı liderlerin
yetiştiği bir aileden geliyordu..İyi ve namuslu bir askerdi.Kendisine Türklere
karşı sefere çıkacak bir ordyta komuta etme
fırsatı verilirse Imparatora sadık kalacağına yemin etmiştir.
Imparator kilisenin
düşmanıda olsa,bu komutana destek verdi.Tarkhaniotes,Imparatorun yüzünü kara
çıkartmadı.Görevinde başarılı oldu.Yetenek ve zekası sayesinde pek çok zafer
kazandı.Imparator Komutanın ordusunun gücünü arttırabilmek için bir ufak filo
bile yolladı.Bu filo komutana denizden destek verdi.
Tarkhaniotes’İn düşmanlarıda vardı.Patrik onun atanmasını,bir Arsemios’çu olduğu için onaylamıyordu.Komutanın ordusundaki subayların bazıları,parasal konularda hiç alışılmadık şekilde namuslu olan bir komutana karşı çıktıklarından,Onu Filedelfia ( Alaşehir) Theoleptos’a şikayet etmek için,patriğin hoşnutsuzluğunu kullandılar.
Ona karşı bir ihanetsuçlaması uyduruldu.Oda ,o sırad Selanikte bulunan Imparator’un yanına kaçtı.Böylece imparator Andronikos’un tüm planı bozulur.Doğudaki ordunun başına geçebilecek yetenekli komutanlar yoktu.Asker maaşlarını dağıtılamadı.Askerler için yollanan paraları subaylar ceplerine attılar.
Bu şartlar altında
Andronikos yalnız iyi bir komutan değil,sıradan bir asker bile bulamaz oldu
Bizan ordusunda paralı askerlik yapan Türkler bile,paralarını alamadıkları için
orduyu terk ederler.Ordu yok olmanın eşiğine gelmişti.
Şans bir anda
Andronikos’un yüzüne güler.1302 yıllarının ilk yıllarında Moğolların önünden
kaçan bir Alanlı grubu,Bizans topraklarına girmek için izin
isterler.Gelenler,yanlarından eşler ve aileleri ile birlikte onaltı bin kişi
kadardılar.Imparator gelişlerine çok sevinde ve hemen onları sınır bölgelerine
yerleştirdi.Ancak sorunları çözülmedi.Alanlara zırh ve at sağlamak için
Imparator daha çok vergi almak zorunda kaldı .Alanlarda Bizans subaylarının
emrine girmek istemiyorlardı.
1302 baharında
Imparator,oğlu IX.Mikhael’i ,güneybatı Anadolu’nun komutasını üstlenmeye gönderdi.Mikhael,Hermos ( Gediz )
ırmağı üzerindeki Magnesi’da kamp kurdu.Bu onun ilk savaş deneyimi olduğu için
hem tecrübesiz hemde hevesliydi.Subayları onun savaş heveslerinin önüne geçmeye çalışıyorlardı.Bu
çekingenlik sonucunda Türkler oralara kadar uzanıp saldırırdılar ve çevredeki
kırsal alanı korkunç biçimde yakıp yıkar ,talan ederken,Mikhael ve ordusunu
Magnesia bölgesinde sıkıştırırlar.Böyle bir sefere alışık olmayan Alanlar
ayrılmak istediler.Ordunun yanında çok
savaşan yerli halk,herşeylerini kaybedince,oradan göç ederler.Mikhael
,Alanlardan bir üç ay daha kalmalarını rica etti ve Istanbul’a ,babasına mektup
yazıp ödeme yapmak için kendisine daha çok para gönderilmesini rica etti.Bu para
da ancak daha çok vergiyler bulunabilirdi.Üç aylık sözleşmeleri biten Alanlar
orduyu terk ettiler.IX.Mikhael,Magnesi’da parasız pulsuz,binlerce Türk savaşçı
tarafından kuşatılmış durumda kaldı.Kaçmak tek çare görünüyordu,açık tek yol da
batıya kıyıya doğruydu. Bir gece,gizlice
ordugahından ayrıldı.Ama ordunun geri kalanı önderlerinin kaçtığını öğrenir
öğrenmez,ordugahı terk edip gece vakti,Pergamon’a ulaşmak için yürüyüşe
geçtiler.Yüzü aşkın asker yolda Türk saldırıları nedeniyle öldü.
Ordunun Pergamona
sığınması panik çıkmasına neden oldu.Sığınmacılar,Türklerin onları takip
ettiğini sanarak kıyıya yığıldılar.Kim Adramyttion’a ( Edremit ),kimi Lampsakos
( Lapseki ) ye ,ama çoğu gemilerler Avrupa kıyısına geçmişlerdir.
Aslında, artçı görevini yapmaları gereken Alanlar çoktan Gelibolu’ya geçmişlerdi;oraya varınca,silahlarını etmediler.Teslim olmaları ve imparatordan af dilemeleri için zor kullanılması gerekti.Aynı tarihlerde,1302 Temmuz ayında,Bitinya’daki Sangarios ırmağı boyunca uzanan sınırın savunulmasına yardım etmek üzere gönderilen bir kısım Alanlar Türklerce geri püskürtüldüler.Başlarında Muzalon ailesinden bir komutan vardı.Türkleri başındada Pakhymeres’in Atman dediği bir komutan vardı.Atman’ın Osman Bey olduğu düşünülmektedir.Bu da Osman Bey’İn yazılı tarihteki ilk kayıdıdır.Yazar,onun ve savaşçılarının Nikomedia ( Izmit) yakınında Bafeus’ta 27 Temmuz 1302’de Bizanslılara karşı nasıl savaşıp ,kazandıklarını anlatır.Bizan birlikleri geriye çekilmek zorunda bırakilmişlardır ve artçı Alanlar,ordunun Nikomedia hisarına kadar çekilip güvenliğe kavuşmasını sağlamışlardır.
Ama,Osman bey ve
komutasındaki ordusu batıya doğru ilerlediler
ve Nikaia’dan Bursa’ya ,Kyzikos civarında Marmara Denizi kıyılarına
hatta Edremit ve batı kıyılarına saldırıp,talan ettiler.Nikomedia,Nikaia,Bursa
ve Laprados gibi kalelerin birbirleriyle ilişkileri kesildi.Ama hiç zarar
görmediler.Çünkü kentliler,neleri var neleri yoksa surların içine getirmiş,sur
kapılarını kapatmışlardı.
Türkler,Bitinya
bölgesine yaptıkları bu ilk akın sonunda,bölgeye yerleşmezler.Ancak,köylüler
dehşet içinde kıyılara doğru kaçıyorlardı.Tarladaki ürünleri
yakılmış,Çiftlikleri harap edilmişti.Kıyı kentlerinde yaşayanlar,surlarının
arkasında güvende olup,onları şehirler almıyorlardı.Insanların tek umudu
Çanakkale veya Istanbul Boğazlarında Avrupa yakasına geçmekti.Uzun sıralar
halinde kuzeye doğru yürüdüler.
1302 yazı Bizans
tarihi için felaketler yılıydı.Bir ordu Nicomedia yakınlarında,bir diğer
Magnesia’da yenilmişti.Bir Venedik filosu Haliiç’ gelip demir attı,Imparatoru
kurtulamalık parası vermeye zorladı.Bu dönemde Patrik Anthanios’un kıyamet günü
yakındır kehaneti herhalde doğruydu.Hergün Anadolu’dan yeni v korkunç haberler
geliyordu.Imparator deli gibi çareler arıyordu.Ilhanlılardan yardım istedi ve
Türkler üzerindeki nüfuzunu kullanırsa kızlarından birini Han’a vermeyi önerdi.Kuzin
paşa denilen Moğol bir maceracı ile anlaştı.Bu kişi Nikomedia,şehir kumatanlığı
üstlenecek ve Türk beylerinden birinin kızını alarak,onlarla uzlaşacaktı.Tabii
bu plan hiçbir zaman gerçekleşmedi.Türk boyları ile politik anlaşma yapmakda
mümkün görünmüyordu.Hem reislerini bilmiyor hem onları tanımıyordu.Böyle bir
anlaşma yenilgiyi kabul etmek demekti.
1302 yılındaki
kayıplardan sonra Ordunun yeniden organize edilmesi gerekiyordu.Gerekli parayı
bulmak için bu sefer m,manastırlara ait mülkler dahil bütün kilise vakıf
mallarından elde edilen gelirlerin,sahipleri tarafından askeri amaçlar için
kullanılması yolunda buyrultu çıkardı.Mülk sahiplerinin kendi mülklerinin
savunulması için gerekli parayı sağlayacağı umuluyordu.Patrik Anasthios bu
konuda sessiz kalır.Ama keşişlerin ve din adamlarının geri kalanlarıda,sessiz
kalarak onay vermediler.Plan hiç bir zaman uygulanmadı.Bazı piskoposlar,kendi
yetki alanlarının savunulması için önlemler aldı.Daha sonra patrik olan Kyzikos
Piskoposu Nifon kentinin surlarını onarttı ve sığınmacıların sur içinde
barındırılmasını sağladı.Kenti Türklerce kuşatma altında tutulan Filadelfia Piskoposu
Theoleptos,yönetimi ve savunma işini kendi eline aldı.Başka şehirlerde kendine
göre savunmaları güçlendirdi.
Imparatorluk ordusunun ve Alanların terk ettiği Magnesa kentinde,halkın tam desteği ve işbirliğiyel,Türklere karşı çıktığı kadar devlet yönetimine de karşı çıkan,imparatorun süvarilerinden Attaliotes ( Antalyalı) denen biri yönetime el koydu.Imparatorun oğlu IX.Mikhael,Pergamon’u oraya sığınan askerlerle,birkaç ay elde tuttu.Ancak,1303 yazında,kıyıdaki Pegai ( Karabiga)’ya çekildi;orada,umutsuzluk ve çaresizliğin daha da ağirlaştırdığı ciddi bir hastalığa yakalandı.Eve dönecek gücü yoktu.
Bu
sırada,Andronikos’un yeni bir planı vardı.Andonikos’un 1282’dn beri batı
dünyasıyla pek az teması olmuştu,ama Venediklilerle Cenevizler,Bizans
imparatorluğunun çaresi bulunmaz sıkıntılar içinde olduğu söylentisini
yaymışlardı.Bu haber,Sicilya’daki,bir paralo askerler çetesi olan Katalan
Birliği’nin komutanına
ulaştı.Bunlar,birkaç yıldır,Sicilya’nın Aragonlu kralı III.Federico’nun
yanında,II.Charles d’Anjou’ya karşı savaşıyorlardı.Bu mücadele 1302 yılında
Federico’nun zaferiyle sonuçlanınca,Katalanlara alacakları ödenir ve hesapları
kesilir..Onlarda yeni savaş alanları aramaya başlarlar.
Katalanların komutanı
Roger de Flor,Imparator Andronikos’a başvurarak,hizmetine girmek
istediğini bildirdi.Roger de Flore ‘un
meslek yaşamı çok renkliydi.Zimmetine para geçirme ve disiplinsiz davranışları
nedeniyle Templier Şövalyeleri
tarikatından kovulduktan sonra korsanlığa başlamış,kendine bağlı bir
şövalyeler birliği oluşturmuştu.Komuta ettiğie,Katala büyük Birliği diye ün
yapmış,paralı Ispanyol askerleden oluşan karma çetesi,savaşçılıklarıyla büyük
ün yapmışlardır.Tarihçi Pakhymeres ‘’ Savaşta canlarını pahalıya satan ve ke
ndi yaşamlarıyla kumar oynamaya hazır
adamlardır’’ diye anlatırdı.
Bunlar,belki Alanlar
kadar kalabalık değillerdi,ama h,ç kuşkusuz onlardan daha etkin ve daha
disiplinli güçtüler.Andronikos,Katalanları bir Tanrı lütfu olarak görüyrodu.
Roger de Flor,sıkı
pazarlıkçıydı,ama Imparator tüm isteklerini kabul etti.Katalanlara,Bizans
hizmetindeki paralı askerlere ödenen olağan tutarın br kar fazlası ödenecekti
ve dört aylık ücret de peşin verilecekti.Roger de Flor,Imparatorun yeğeni Maria
ile evlenerek,Megas Dukes ünvanını alacaktı.1303 yılın Eylül ayında Roger de
Flor deniz yolu ile Istanbul’a geldi.Onunla birlikte 6500 asker ve onların
aileleride birlikte gelmişdi.Gemilerin bazıları Katalanlarındı.Bir kısmıda
Cenevizlilerden kiralanmıştı.Istanbul’a gelince Roger de Flor,Maria ile
evlendi.Imparatorun hem akrabası hem konuğu oldu.
Ancak,Imparator
Andronikos Katalanları bir an evvel Anadolu’ya yollamak istiyordu.Bu gelenler
kavgacı ve vahşi bir gruptu.Istanbul limanına vardıklarından bir kaçgün sonra
kiraladıkları gemilerin paralarını isteyen cenevizlilerel,büyük bir sokak
kavgasına girişmişlerdir.Ölü ve yaralıların olduğu bu kavga,Bizanslıları
korkutur.Imparator onları,kışlamak üzere Kyzikos’a geçmeye ikna
etti.Orada,Yağma ve talan’a devam ettiler.
Bizanslılar,çok
geçmeden,Katalanların hizmetlerindeki diğer paralı askerlere benzemediklerini
anlarlar.Alanlar,geçmişte hizmetlerinden yararlanılan diğer yabancılar
gibi,Bizanslı subayların komutası
altında savaşmışlardı.Latin paralı askelerin özel bir komutanı ‘’ Megas
Konostavlos ‘’ vardi,ama o da batılı değildi.Alanlar başlarındaki subayları
küçük görmüş olsalarda,onlara uymuşlardı.Katalanlar ,sadece Roger de Flor’dan
komut alıyorlardı ve ayrı bir birilk olarak savaşıyorlardır.
Imparator yapılıcak
sefer konusunda bazı planlar önerebilirdi,ama bu seferlerin yürütülmesi
Katalanları elindeyi ve talanlar ek bir kazanç elde ederlerse,bunu ister
Bizanslıların,ister Türklerin sırtından sağlamış olsunlar,herşey hakları
olduğuna inanıyorlardı.
Katalan
Birliğindeki,Ispanyol kronikçi Ramon Muntaner yapılanları yazıya
geçiriyor,onları,düzenbaz Bizanslılar tarafından sürekli aldatılan,gerçek
değerleri anlaşılamamış yiğitler diye tanıtıyordu.Bizanslı tarihçiler ise
Katalanlra ön yargılı yaklaşmışlardır.Katalanların,Türklere karşı bazı
başarılar elde ettikleri ve küçük ama etkin bir orduyla,yitirilen toprakları
geri almak için hala yapabilecek olan neyse onu yaptıkları doğrudur.Ama
başarıları,Batı Anadolu’nun yalnızca bir bölgesiyle sınırlıydı,bu
başarılarını kalıcı kılacak kadar da
kalmadılar.
1304 yılının başlarında Türkleri Kyzikos’tna sürdüler.Ama kente öylesine zarar verdiler ki,Roger de Flor bile kent halkına bir tazminat ödemek gereğini duydu,ayrıca,Alan paralı askerler,Katalanlara kendilerine ödenenden daha yüksek bir ücretin ödendiğini duyunca,bir çatışma patlak verdi.Yaklaşık 500 kişi olan Alanlar,Roger’den emir almayı kabul etmediler ve ordugahı terk ettiler.Bölgede dolanarak,çevreyi kendileri için talan ettiler.
Katalanlar Pegia (
Karabiga )’ye geçtiler,ama ünleri kendilerinden önce varmıştı.Orada
konaklamakta olan IX.Mikhael,kente girmelerine izin vermeid.Nisan ayında ,o
sıralarda Türklerin kuşatması altında olan Filadelfia’ya yürüdüler,Türk
ordusunu bozguna uğrattılar.Roger ve adamları şehre girdi.
Filedelfia’nın
kurtarılması,Katalanların Anadolu’da Bizans Imparatorluğuna ettikleri neredeyse
tek hizmet olmuştu.Roger de Flor güneye,Menderes vadisine yürüyerek ,yeni
zaferler peşinde koşmaya çalışmadı.Tripolis ( Buldan yakınları ) kenti
Türklerce yeni alınmıştı.Nysa ( Sultanhisar) ve Tralles şimdiden Türklerin elindeyid.Ama Katalanlar bu
şehirler ve kaderleri ile hiç ilgelenmediler.Roger de Flor,adamlarını,Filadelfia’dan
sonra yeniden batıya,Gediz ırmağı üzerindeki Magnesia’ya ve oradan da
kıyıya,Efes’e yürüttü,orada,denizcileriyle Kios,Lesbos ve Lemnos adalarını
işgal etmiş bulunan kendi donanması ile buluşacaktı.Katalanlar,daha
sonra,Efes’ten yola çıkıp batı Anadolu’nun güney kıyısı boyunca ilerlediklerini
ve önlerine çıkan herkesi Ermenilerin
krallıklarına kadar sürdüklerini söyleyerek övündüler.Türkler,vahşi
Katalanlarla savaşmaktan kaçınıyorlardı.Ama,böylesine kahramanlıklar kalıcı
sonuçlar bırakmadı.Katalanlar gider gitmez,örneğin 1304 yılında,Türkler Efes
şehrini geri aldı.
Roger de Flor ve
adamları için artık herkes düşman konumundaydı. Bu nedenle Katalanlar ,her
nerede disiplinsizlik suçu işlemiş ya da görevini yerine getirmekten kaçmış
Bizans subayına yahut birliğine rastlarsa cezalandırmayı kendilerine görev
edinmişlerdi. Ama, kurbanlarından bazıları rahipler ve keşişlerdi, diğerleri de
başlıca suçları fazla zengin, olmalarından
ibaret olan devlet memurlarıydı .Kendi kendine Magnesia’nın
efendisi olan Attaliotes, Katalanlar oralara geldiğinde önce Roger de
Flor ile uzlaşmış,böylece hem kendini,hem de kentini kurtarmıştı.
Roger Magnesia’yı
akınlarında devşirdiği talan malını depolamak için kullandı ce bu
kentten,Anadolu’da kuracağı bağımsız bir
Ispanyol Prensliğini yöneteceği bir üs olarak
düşünüyordu.Ama,bir defasında,yeni talan
malıyla dönerken ,kentin sur kapılarını kapalı buldu.Böylesine hazinler
değerinde talan malını kaptırmak düşüncesi Katalanları hiç memnun
etmedi.Magnesia şehrini kuşatma altına aldılar.Bu olay duyulunca,Imparator
onlara geri dönmelerini emretti.
Önce,bu emri ciddiye
almadılar,kuşatmaya devam ettiler.Sonunda ,Katalanlar Magnesia şehrinin
etrafındaki kuşatmatyı kaldırıp,Lapseki ( Lampaskos ) şehrine geldiler.Burada
Gelibolu’ya geçtiler ve 1304 kışını burada geçirdiler.
Bu
sıralarda,Katalanların başaırlı seferlerinin ve topladıkları büyük servetin
haberi batıya ulaşmıştı.Sicilya Kralı
Federico,şimdiden,Katalanları,doğuda
girişilecek bir harekatın mızrak ucu olabileceğini düşünüyor ve bu hareketin başında olmak
istiyordu.
Buna karşılık,Federico’nun kardeşi Aragon Kralı II.Jaime,Roger de Flor’dan gelen bilgiler üzerine harekete geçip,temsilcisi Berenguar d’Entença’yı Katalan birliği için gönderilmiş takviye kuvvetler gibi gösterilen askerlerle Istanbul’a yolladı.Şehre varınca,büyük bir saygı ile karşılana D’Entença,Andronikos ile bir sözleşme imzaladı.Imparator daha evvel Roger de Flor’a verdiği ,Megas Dukes ünvanını Berenguar d’Entança’ya devretti.
Imparator
Katalanlardan bazılarını Tralya’ya göndermeye niyetleniyordu.Çünkü,sanki
başındaki dertler yetmiyomuş gibi,Bulgarlar kuzey sınırını geçip Adrşanapolis (
Edirne ) kentine saldırmışlardı..Ama oraya,1304 yılında bir orduyla gönderilen
IX Mikhael,Bulgarlara karşı,başarılı oldu.Mikhael Katalanlardan hoşlanmıyordu
ve zaten onları gereksiz bulduğunu söylüyordu.Katalanlar da gitgide yardımcı
olmaktan çok,baş belası haline
gelmekteydiler.Kendilerine paraları ödenmedikçe ve Magnesia’da bırakmak
zorunda kaldıkları talan malı için tazminat verilmedikçe,Anadolu’dan geri dönmeyeceklerini söylediler.
Ancak,Imparator’un
parası yoktu.IX.Mikhael Bulgarlarla savaşmak için daha çok sayıda askete
ihtiyacı olduğu zaman,kendi altın ve gümüş külçelerinden yüklü bir bölümünü
kullanarak,askerlere ödenmek üzere para bastırmak zorunda kalmıştı.Roger de
Flor,300.000 hyperpyra istiyordu ve Imparatorun ona sunacak ne madeni ne parası
vardı.Bizans altın parasının çok yakın zamanda bir kez daha değeri
düşürülmüştü.
Buna karşılık,Berenguar
,Imparatorla yaptığı sert bir tartışmadan sonra durumu kavrayarak ,yelken
açıp,İstanbul’dan ayrıldı.Bizanslılar hakkında ne düşündüğünü göstermek
için,giderken Megas Dukes başlığını denize attı.Bizans’a karşı girişilecek bir
savaşta kendisine katılsınlar diye Cenevizlileri kandırmaya çabaladı,ama kabul
etmediler.1305 yılının Mayıs ayının sonunda,Katalan ve Ceneviz donanmaları
çatıştı,Berneguar’ın bütün gemileri,biri hariç,batırıldı,kendisi de tutsak
alındı.
Donanmalarını yitiren
Katalanların durumu zorlaşmıştı.Ancak Cenevizliler,Imparatora batıda
Ispanyolların Istanbul üzerine yapılıcak bir diğer sefer tasarladıkları
haberini verdiler.
Dedikodulara
göre,Sicilya Kralı Federico,kardeli Mayorkalı Ferdinando’yu doğuda bir krallık
kurmakla görevlendirilen büyük bir Ispanyol armadasına başkomutan atamıştı.O
sırada Katalan Birliği Gelibolu’da mevzilenmiştş ve gecikmiş ücretleri
ödenmeden hareket etmeye niyetleri yoktu.Imparator Andronikos,Roger de Flor’a
Kaisar ünvanını vererek onu yanına çekmeye çalıştı.Ona bir taksit para daha
ödedi ve 1305 yılının Şubat ayında bir sözleşme yaptı.De Flor bunun üzerine
adamlarını bahar aylarında Anadolu’ya geçirmeyi kabul etti,ama ayrılmadan önce
IX Mikhael’e saygılarını sunmak istediğini bildirdi.Kaisar ünvanı ortak
imparator ünvanı olduğu için gelecekteki ortağı ile tanışmak hem görgü geleneği
hem de politik bir hareketti.IX Mikhael ,Edirne yakınlarındaki ordugahtaydı.
Şaşırmış ve sinirlenmiş olsa da bu istenmeyen konuğu resmi bir nezaketle kabul etti.Ancaki,ordugahta bulunan Alanların Katalanları aynı saygı ile karşılamaya niyetleri yoktu.Oğlu Kyzikos’ta Roger’in adamlarından biri tarafından canice öldürülen Alan reislerinden biri,Roger de Flor’u sırtından hançerleyerek öldürdü.Sonra da diğer Alanlar,Roger ile ordugaha gelen 300 Katalanı öldürdü.
Bu andan başlayarak ,Imparator’un Katalan Birliği üzerinde var olduğu söylenebilecek herhangi bir denetimi kalmamıştı.Katalanlar,Roger de Flor’un katlinden Bizanslıları suçluyorlardı.Çılgın gibi bütün Trakya kıyılarını yakıp yıktılar,hayvan sürülerini kestiler,Gelibolu yarımadasının bütün halkını ya öldürdüler ya da köle pazarlarında sattılar.Bölgeyi Ispanyol toprağı olarak ilan ettiler.Katalan askerler,yeni komutan olarak Berenguar de Rocafort’u seçtiler.Onun makam mühründeki yazı ‘’ Makedonya Krallığında Frank Ordusunun egemenliği’’ duruyordu.Aziz Peter bayrağı Gelibolu kalesinin surlarında dalgalanıyordu.Katalan ordusu hem Sicilya hemde Aragon krallıklarının sancaklarınıda taşıyorlardı.Her gün daha fazla sayıda Türk savaşçı Çanakkale boğazını aşıp ,Katalanlara katılıyorlardı.Bulgarlar Katalanlara destek vermeyi önerdi.Galata’deki Cenevizliler de onlara destek vermeye kararlıydılar.İki buçuk yıl boyunca Gelibolu,Istanbul’un hemen yanında ,Katalan krallığın başkenti oldu.
Katalanların
Trakya’daki saldırılarını önlemek görevi IX Mikhael’in komutasındaki orduya
verildi.1305 yılınının haziran ayında iki defa
karşı karşıya geldiler.Bizans ordusu İki muharebeyi de kaybetti.İkinci
muharebe Raidestos ( Tekirdağ) yakınındaki Apros ( Inecik)te yapılan ikinci
muharebede,IX Mİkhael ,hemen hemen tüm ordusunu yitirdi ve kaçarak canını zor
kurtardı.Didumoteikhon ( Dimetoka ) kalesine sığındı.
Katalanlar Raidestos (
Tekirdağ) kentine saldırırak tüm halkını,kadın,çocuk demenden kılıçtan
geçirdiler.Kent halkını yok ettikten sonra,burayı yeni ordugahları yaptılar.Bu
şehir hem başkente yakın hemde talan ve yağma için elverişli olan iç bölgelere
yakındı.Seferin kroniğini yazan Ramon Muntaner,Gelibolu kalesi ve bölgesinin
komutanı oldu;Katalanlar bu şehri,tutsakların satışı için bir köle pazarı
olarak kullandılar.
Bu esnada,Cenevizli
kaptan Andrea Morisco,Çanakkale’de gemileriyle devriye gezereke,Imparator’a
büyük bir hizmette bulundu; onun bu devriyeleri
Türk savaşçıların Gelibolu’ya geçmelerini önledi ve bu gemilerle,Marmara
Denizi’nin kuşatma altındaki limanlarına erzak getirildi.Imparator ona Amiral
rütbesi verdi..Ama çok geçmeden Morisco Katalanların eline düştü,tutsak
edildi.Katalanlar böylece 2000-3000 Türk savaşçıyı Gelibolu’ya geçirdiler.
Çaresizlik içindeki
Imparator,Cenevizlilerden,bir donanmayı yardıma göndermelerini istedi.1306
yılının baharında 19 parça gemisi Istanbul limanına
vardı.Ancak,bunlar,Karadeniz’e gitmekte olan yük gemileriydi ve kaptanları,yapacakları hizmet için 300.000
altın istemekteydiler.Böyle bir miktar,Imparator’da yoktu.Çoğunu,yollarına
gitsinler diye bıraktı,sadece 4 gemiyi Boğazlarda devriye gezmeleri için
alıkoydu.
Katalanlar bir
uzlaşmaya varılması imkansızdı.Başarıları onları tam anlamıyla çıldırtmış ve
talepleri gittikçe aşırı olmaktaydı.Başka çare göremeyince Imparator Andronikos,Selymbria
( Silivri ) ile Istanbul arasındaki tüm arazinin boşaltılmasını ve ürünün
yakılmasını buyurdu.Trakya’nın her yerinde sığınmacılar ,akın akın Istanbul’a
gelmekteydi,Anadolu’dan gelenlerin üstüne Trakya’dan gelenler eklenmişti,çünkü
Meriç ırmağının aşağı bölümünün suladığı yerlerle Istanbul arasındaki bütün
bereketli topraklar artık çöle dönmüştü.
Ancak,vadinin daha
yukarı bölümlerindeki Trakya kentleri,özellikle Didymoteikhon ve Adrianapolis
,surları ve savunma sistemleri
Katalanların saldırılarına karşı durabilecek kadar güçlü idi.Katalanlar
Edirne’yi kuşatsalarda ,şehri alamazlar.Buna kızan Katalanlar,kent surlarının
çevresindeki bağları ve çiftlikleri yakıp yıktılar.Ama kent direndi.
Tamamen sıkışan,Kuzeye
ve Doğuya gidecek yer bulamayan Katalanlar,açlık tehlikesi ile karşı karşıa
kalırlar.Hayatta kalabilmek için bile,bulundukları yerden göçmeleri
gerekiyordu.Ellerindeki yiyecek içecek,beklentileri tükendikçe aralarında
anlaşmazlıklar çıktı.Üç gruba ayrıldılar;birine Rocafort,diğerine kısa süre
önce Cenevizlilerin serbest bıraktığı Berenguar d’Entença,Üçüncü gruba da kısa
süre önce takviye birlikleri ile gelen Fernando Ximenes de Arenos komuta
etmekteydi.Ancak 1308 yılının yaz
aylarında ,Mayorkalı Ferdinando,Sicilya Kralı III.Federico’nun
buyruğuyla,birliğin genel komutanlığını,üstlenmek üzere,Gelibolu’ya geldi.
Rocefort onun komtası
altına girmeyi kabul etmedi;ama Katalanların hepsi ,Fernando ile biirlikte yeni
topraklar fethedip yeni talanlar yapmak için batıya doğru göç etmeye karar verdiler.Maritza’yı
aştılar ve Thessalonike’ye doğru yürüyüşe geçtiler.Yaklaşık 6000 Ispanyol ve
3000 kadar Türk iki bölük halinde yürüyorlar ve yiyeceklerini içeceklerini
geçtikleri yerlerden sağlıyorlardı.Tek amaçları,mal mülk edinmek ve bir
zamanlar savunulmasu için sözleşmeyle işe alındıkları imparatorluğun
topraklarından bir krallık koparmaktı.
Katalan birliğinin
komutanları arasında çatışma ve husumet vardı.Berenguar d’Entença,Rocafort
tarafında öldürüldü.Aynı şeyin kendi başına da geleceğinden korkan Ximenes de
Arenos kaçtı,yolu üzerindeki Bizans kalelerinin birindeki Bizanslı askerler
tarafından yakalandı.Istanbul’a götürüldü;orada Imparator kendisini hürmetle
karşıladı ,hizmetine aldı ve yapılageldiği üzere,evlenmesi için kendisine bir
prenses buldu,ayrıca ona Megas Dukas rütbesi verdi.Bu gelişme üzerine Mayorkalı
Ferdinando ,Katalan birliğini terk
etti,Ramon Muntaner’i de yanına alıp Sicilya’ya geri döndü.
Tek komutan durumunda
kalan Rocafort geri kalan Katalanların batıya,Makedonya içlerine doğru yürüyüşüne
önderlik etti..Khristupolis,yani kavala yakınındaki geçitleri aşarak yolda
ilerlemeyi sürdürdüler,Halkidi Yarımadasını bir uçtan öbür uca geçtiler ve
Thessalonike’nin güneyinde kalan Cassandria’yı yani eski çağların Potidaia’sını
işgal ettiler,1308 kışını orada geçirdiler.
Katalan Birliği’nin
bundan sonraki serüvenleri,Bizans Imparatorluğu tarihinden çok,Yunanistan’ın
tarihiyle bağlantılıdır.Cassandria’dan harekete geçerel Athos’taki manastırları
talan ettiler ve Thessalonike yakınlarına birkaç saldırıa
bulundular.Rocafort,Thessalonike Latin Krallığını diriltmek hayalleri kuruyordu ve böylesine zengin bir
kenti zapt edebileceğini umuyordu.Ama şehir ‘in iyi tahkim edilmiş savunması ve gıüçlü bir askeri yapısı vardı.Zaman
ilerledikçe,Katalanlar,Cassandria’da kalmayı sürdürmenin gittikçe güçleştiğini
gördüler.Trakya’ya geri dönüş yolunu bir
Bizans ordusu kesmişti.Rocafort,askerlerinin güvenini yitirdi,kendilerine başka
bir komutan seçtiler ve 1309 baharında Katalanların çoğu Teselya üzerine
yürümeye karar verdiler.Türklerden bir çoğu Makedonya sınırından Katalanlar’dan
ayrıldı,ama birliğin geri kalanı ( 9000 kişi) Tempe vadisinden Teselya ovasına
girdi.
O sırada Teselya
hükümdarı,II.İoannes Dukas’tı.1303 yılında ,babası Konstantinos’un yerini almıştı.Ama henüz çok gençti,babasıyla
dedesine güç veren yılmazlık ruhu ona geçmemişti.Yakın zamanda II.Andronikos
ile uzlaşmış ve imparatorun kızlarından biriyle evlenmişti.Bu nedenle,1309’da
Teselya,Istanbul’a bağlı değilse
de,bağlaşığıydıı.Bağlaşıklık,Katalanlar ülkesinin kuzey sınırını geçip
arazisini yakıp yıkmaya başlayınca,II.Ioannes ‘in işine yaradı.Yardım göndersin
diye Imparatora başvurdu ve bir Bizanslı komutan,Khandrenos,Thessalonike’den
güneye doğru yürüyüşe geçmek emrini aldı.
Bu ikisinin arasında kalan
Katalanlar,ilerleyişi sürdürmek zorunda kaldılar;güneye,Boloria’ya doğru
gitmeyi kabul ettiler.Tesalya hükümdarı II Ioannes ,hevesle,onlara yol
göstermeleri için rehberler sağladı ve giderlerini ödedi;böylece,1310
baharında,Lamia üzerinden yola koyuldular.
Bu sırada,Atina ve
Thebai’nin Frank dükü Gautier de Brienne,kendi hesabına ,Katalanlarla
görüşüyordu.Daha kariyerinin başlarında bunlarla tanışmıştı ve Tesalya’yı zapt
etmek için onları hizmetine
alabileceğini umuyordu.Komutanlarıyla Lamia yakınlarında buluşsun diye
bir aracı gönderdi ve Katalanlara iki aylık ücretlerini peşin
ödedi.Sonuçta,Katalanlar geri dönüp Teselya’yı bir kez daha boydan boya
çiğnediler,30 kadar kasabayı ve kaleyi zapt ettiler.II.ioannes ,onlarla v Atina
düküyle uzlaşmak zorunda kaldı.Ama Gautier de Brienne ‘de Katalanlar’dan
kurtulmanın kolay olmadığını anladı.Birliğe artık ihtiyacı kalmamıştı,ama şimdi
çekip gitmeyi reddediyorlardı ve Gautier’nin bazılarını silahsızlandırma
girişimi savaşa yol açtı.
Katalanlar 1311
Martında,Tesalya’daki Almyros yakınındaki bir çatışmada,Fransızlara karşı bir
zafer kazandılar.Gautier ve şövalyelerinden birçoğu öldürüldü.Bunun üzerine
Katalanlar,Thebai ve Atina’yı zapt etmek için güneye doğru yürüyüşe geçtiler.
Dördüncü Haçlı Seferi
sonrasında Atina’da kurulmuş olan
Fransız Düklüğü,Katalanların eline geçti ve Katalna Birliği’nin
Magnesia’da,Gelibolu’da,son olarak da Cassandria’da beceremediği iş sonunda
gerçekleşti,yani Atina’da bir prenslik kuruldu.Atina Katalan Dukalığı yaklaşık
80 yıl boyunca,1388’e kadar varlığını sürdürdü.
Katalanların
Trakya’dan çıkıp batı yönünde ilerlemeye başlayınca arkalarında,bir iskit çölü
bırakmışlardır.Bizanslı tarihçiler,İskit sözcüğünü Moğol anlamında
kullanmışlardır.Katalanlar her yönden,Moğollar kadar yıkıcıydılar.Kurtarıcı
olarak hizmete giren Katalanlar,Bizans’a büyük zarar verdiler.Türkler bile bu
kadar zarar verememişlerdir.Andronikosun maddi gücü Katalanların hizmetlerini
karşılayacak gücü yoktu.Buna rağmen kullanılmaları büyük hataydı.Ama
Katalanlar,eğer 1304’te Filadelfia’daki kazandıkları zaferi sürdürebilseler ve
ertesi yıl seferlere devam etselerdi;Imparator gelirlerini
arttıracaktı.Katalanlar ülkeyi yoksulaştırırken,Imparator onlar için para
arıyordu.
Hesaplara
göre,Katalanların Imparatorluk
hazinesinden toplam 1.000.000 hyperpyra almışlardı.Bu imparatorluğun bir
senelik gelirinden fazla idi.Altın paranın 1304’te bir kez daha ayarının
düşürülmesine yol açan,Katalanların talepleriydi;bu ayar düşürülmesinde bir
hyperpyron içindeki altın yüzde elli azaltılmıştı.Imparator,onların gözlerini
doyurabilmek için ek vergiler koymuştu.Doğu illerinde ,vergilendirecek pek bir
şey yoktu. Ama Trakya ve Makedonya’da
pronoia olarak elde tutulan bütün mülklerin üçte biri devlet tarafından
alınmıştı.Eskiden vergi alınmayanlar,şimdi vergi veriyorlardı;ayrıca
,kuralların Athos Dağı’ndaki büyük manastırlara bile uygulanmış
bulunması,Imparatorun kararlığının bir
ölçütüdür.
Buna,Sitokrithon,yani
buğday ve arpa vergisi deniyordu.Her çiftçi,arazisinin büyüklüğüne göre,elde
ettiği üründen bir bölümünü ayni vergi olarak ödemek zorundaydı.Bu verginin
toplanması da kendi başına sorun yaratmış olsa gerek.Ama hasılat,Katalanların
ücreti olarak ödenecek altını ve gümüşü elde edebilmek için açık pazarda
satılacaktı.
Bu açık pazarın denetlenmesi de ayrı bir sorundu.Sadece batı Anadolu’dan değil,bir yandan da Katalanların işgal ettiği yahut kasten yakıp yıktığı bölgelerden Istanbul’a sığınmacı akışı ,başkentte bir yiyecek kıtlığına yol açmıştı.Paranın değerinin düşürülmesi de kalmış olduğu kadarıyla yiyecek fiyatlarını şişirmişti.Italyan olsun Bizanslı olsun,utanmaz satıcılar çabucak büyük kar elde ediyorlardı.
1301 yılında Patrik
XII.Ioannes üretiminin her şeye rağman
hala devlet tekelinde olduğu varsayılan tuzun fiyatındaki artışından yakınıyordu.Ama
Patrik yakınmakla kalmadı.Kar peşindekilerin
Hristiyalığa yakışmaz tutumunun lanetleyen vaazler verdi ;onları aforoz etmekle tehdit
etti;Imparatoru eyleme çağırdı.Patrik mektuplarında,Katalanların verdikleri
zararlardan ve tüccarların ahlaksızlığından söz eder.Tacirlerin kimi,buğday borsası yaratarak kıtlıktan en
büyük kazancı sağladılar;diğerleri ise başka yerde daha da yüksek fiyatla
satabilecekleri için buğday,dışsatımı yapmaktaydılar.Anthanasios,imparatorun yeni kuralları yürürlüğe koymasını
ve kent içinde buğday satımıyla ekmek pişirilmesi işini denetleyecek özel bir görevli atamasını
önerdi.Fırıncıların,Haliç’e gelen buğdayın,ayrıca Pazar yerlerinde hilesiz
terazi ve ölçüler kullanılmasının sıkı denetim altında tutulması hakkında bir Imparator buyrultusu
çıkarıldı.Patrik,imparatorun Istanbul’un batısındaki tarım arazilerinin
boşaltılıp yakılması emriyle zaten pek cılız olan yiyecek arzını daha da
azaltan politikasını kınadı.Yoksullar ve sığınmacılar ona minnet
duyuyordu,çünkü kentin çeşitli yerlerinde,aşevleri kurmuştu.Patrik Athanasios,Katalanları,Istanbul’un
kurtarıcıları,olmaktan çok ,düşman sayıyor,onlardan nefret ediyordu.
Katalanların
imparatorluğa verdikleri bütün zarara rağmen,Türklere karşı batı Avrupa’da
örgütlenecek bir haçlı seferinin öncü muhafızları olabileceklerini ümit eden
birkaç Bizanslı vardı.Aragon ve Sicilya krallıkları Katalanların doğuda bir emperyalist girişimin
bir aracı olarak görüyorlardı.Batıdaki,başka kişiler,bunların,Latin
İmparatorluğunun yeniden kurulabileceğini düşünüyorlardı.Fransa Kralı IV.Philppe’im kardeşi Charles de
Valois,Katalanların,Istanbul’u yeniden fethedecek bir haçlı ordusuyla işbirliği
yapobileceği umudundaydı.
1301’de Charles,son
Latim İmparatoru II.Baudouin’in torununun çocuğu olan Catherine de Courtnay ile
evlenmiştir.Sicilya Kralı Federico ile ,Venedik’le,hatta Sırbistan ile bağlaşık
kurmuştu ve papalar,bir kutsal savaş yapılmasını vaaz ederek onu desteklemeye
hazırdı.
1307 yılında
Fransızların büyük destekçisi olan Papa V.Clemens,II Andronikos ‘u aforoz etti
ve bütün Katolikleri ,onunla şu ya da bu ilişkiye girmekten ya da ona herhangi
bir yardımda bulunmaktan men etti.II Charles D’Anjou ve özellikle oğlu,Epeiroslu Nikeforos’un
kızıyla evlenmiş olan Tarantolu Philippe,doğal olarak,kendilerinin Yunanistan
üzerindeki hak iddialarını güçlendirecek herhangi bir haçlı seferinin
düzenlenmesine ilgi duyuyorlardır.
Bu kesimler Bizans
İmparatorluğuna karşı hiç de iyi niyetli değillerdi.Ama belli ki,Imparatorluk
içinde de küçük bir grup Charles de Valois’nın batıdaki bütün dost ve
akrabalarının güçlerini,Türklere karşı bir haçlı seferinin düzenlenmesine
yönlendirebileceğini düşünüyordu.Bu gruptan,üç kişi,1307 civarında ,Charles’,a
ve Imparatoriçe Catherine de Courtenay’a mektuplar yazdı.Biri,o sırada
Thessalonike valisi olan Ioannes Monomakhos’tu;bir diğeri,Anadolu’daki bir
imparatorluk yüksek görevlisi olan Dukas Limpidaris;üçüncüsü ise Sofronios
denen bir keşişti.Üçü de,Charles d’Anjou’ya Imparator olarak hitap etmişlerdi
ve onun,ordusunun başına geçip Türkleri geri sürmek için Bizans’a geleceğini
umuyorlardı.
Ama bu plan hiçbir
zaman gerçekleşmedi.Charles,Katalanlar Teselya’ya ulaştığında,yardımlarını
sağlamak için biraz çaba gösterdi.Ancak,Katalanlar hiç
ilgilenmedi.Venedikliler,önerilen haçlı seferine verdikleri desteği çektiler ve
1310 Kasımında Bizans ile ticaret
sözleşmelerini yenilediler;böylece,Charles de Valois ile Papalığın büyük
planları gerçekleşmedi.Bu arada Catherine de Courtenay ölmüş,Konstantinopolis
Latin Imparatoriçesi ünvanı kızı Catherine de Valois’ya geçmişti.Arada bir batılıların Istanbul
üzerindeki muğlak hak iddialaro,onun ve d’Anjou hanedanından kocası Tarantolu
Philippe üzerinden sürdürüldü.
Katalanlar gelip
geçici bir olgu olsaydı,büyük zarar vermişlerdi.Bir çekirge sürüsü gibi gelip
geçtiler.Ama Türkler kalıcıydı.Katalanların Trakya ve Makedonya’da bıraktıkları
Türkler iki büyük grup halinde örgütlendiler.1500 Savaiçıdan oluşan birinci
grup Sırbistan Kralı Stefan Milutin’in hizmetine girmeyi önerdi.O da grubu
kabul etti.
Halil adlı birinin
komutasındaki diğer grup,Trakya’nın kırsal alanlarında dolanıp durdu ve
Istanbul ile Selanik arasında kara ulaşımını olanaksız hala getirdi.1310 yılında Imparator Andronikos ile
Halil bir anlaşma imzaladı.Onun ve 1300 at ve 800 piyadeden oluşan
adamlarının,ganimetleri ile birlikte Anadolu’ya dönmek üzere Çanakkale
Boğazından kendilerine dokunulmaksızın geçmelerine izin verilecekti.Gemileri
Cenevizliler sağlayacaktı.
Ancak,Imparatorun
adamlarından biri Türklerin elinden
talan malını almaya kalkışınca,anlaşma bozuldu ve Halil,yurduna dönmek şöyle
dursun,Trakya’da kendisine katılmak için takviye kuvvetleri çağırdı.IX Mikhael
bunları bir savaşa çekmeye çabaladı ve
bir kez daha utanç verici bir biçimde yenilgiye uğradı.Söylenene
bakılırsa,Halil,Mikhael’in imparator tacını bile ele geçirmişti.
Birkaç yıl
boyunca,Trakya’nın çoğu bölümü Türklerin elindeydi.Şehirlerdeki ahali dışarı
çıkıp tarlalarını ekip biçmeye cesaret edemiyorlardı.Sonunda Imparator bir ordu
kurmayı başardı ve Türkleri Gelibolu yarımadasında sıkıştırdı.Sırbistan Kralı
Milutin yardımına 2000 atlı göndermişti.Cenevizler düşmanın deniz yoluyla
kaçışını engellediler ve 1312 yılında Halil ve adamları şehit
edildiler.Türklerin sayıları 2000’den azdı ,ama Imparatorluk bir süre onların
insafına kalmıştı.
Katalan felaketinden sonra Imparatorluk büyük zarar görmüştü.Avrupa cephesinde bir sıkıcı gelişme de Bulgar gücünün canlanmasıydı.Bulgaristan üzerindeki Moğol hakimiyeti 1299’da Altın Orda Hanı Nogay tahttan indirilince gevşemişti.Georgi Terter’in oğlu,1300’de Bulgar tahtına çıkan Todor Svetoslav görece hareket özgürlüğünden ve Bizans Imparaorluğunun güçsüzlüğünden yararlandı.Kuzey Trakya’ya saldırıp Karadeniz kıyısındaki Bizans şehirlerini ele geçirdi.
Bu şehirlerin limanlarını Ceneviz gemilerine kapattı.Istanbul’a buğday satışını engelledi.Başkent tam anlamıyla bir kıtlık ile başbaşa kalmıştı.Ama,Imparatorun,Bulgarları öç almakla tehdit edecek yüreği yoktu.1307’de uysal ca,işgal edilen yerleri Bulgarlara veren bir anlaşma imzaladı ve torunlarından birini,IX Mikhael’in bir kızının Svetoslva ‘a eş olarak verdi.
Andronikos kapısının
eşiğinde olanlara mücadele edemiyordu.Anadolu’daki Türklerin sayısını bilmediği gibi ,nasıl
mücadele edeceğini bilmiyordu.Önceleri,Asya’daki Türklerin
doğal düşmanlarının Moğollar olduğunu düşünmüştü.Moğollar tehlikeli
olabilecek müteffiklerdi ;ayrıca Suriye ve Filistinde Memluklarla savaşıyorlardı..Ama,XIV
yy da,İlhanlılar Anadolu’nun büyük kısmına hükmediyordu.Andronikos Memlukler
ile iyi ilişkiler sürdürüyordu.Ancak,Türkleri anadoludan sürebilecek tek
gücünün Moğollar olduğunu düşünüyordu.Onlardan asker hatta bir ordu alabileceğini düşündü.Bu
düşünceyi aklına üvey kardeşi Maria mı soktu,bilinemiyor.Maria’Yı VIII Mikhael
eş olarak İlhanlı hanı Abaka han’a vermişti.Abaka ölünce,o da Istanbul’a geri
dönmüştü.Bizanslılar onu Despina Mugulion yani Moğolların hanımı
olarak,Moğollar ise Despina Hatun diye tanıyorlardı,Maria’nın adına bir
kadınlar manastırı kurulmuştu.
1303 yılında
Andronikos,Abaka’nın soyundan gelen Gazan han’a Türklere karşı kendisine yardım
etsin diye başvurdu.Ona kendi evlilik dışı kızı olan bir prenesesin eş olarak
verilmesini önerdi.Gazan han bu teklifi kabullendi;Ancak Gazan kendi soyundan
bir veliaht bırakmaksızın 1304 Mayıs ayında öldü.Yeğeni Tohru ve daha sonra
Olcaytu ( Kharbadas tahta geçti.1305
baharında Imparaor Andronikos,elçiler yolladı.Han ona 20.000’i zaten Konya
yöresinde bulunan 40.000 savaşçı göndermeye söz verdi.Bu sayıları tarihçi
Pakhymeres verir,iyi bir iyimserlikle abartılı olması önemlidir.
Imparator kız kardeşi Maria’yı Nikaia’ya göndererek kent sakinlerinin gösterdiği cılız direnişi,Moğolların yardım edeceği haberiyle canlandırmaya çalıştı.O sırada Nikaia’nın çevreyle bağlantısı yöreyi elinde tutan Osman Gazi’nin gazilerince neredeyse kesilmişti,ama üzerine Moğolların gelmekte olduğu haberi Osman Gazi’yi sadece daha çok gayret göstermesine neden oldu.1307 yılında Trikkokkia ( Karahisa ) kalesine saldırdı ve zapt etti;böylece Nikomedia ile Nikaia bağlantısı kesildi.Tarihçi Pakhymeres’e göre Olcaytu’nun yolladığı 30.000 kişilik Moğol ordusu pek çok yeri geri alıp Bizanslılara verdi.Bu iyi niyetli bir rivayette olabilir.Doğudan hiçbir kuvvet gelmedi ve Bizans Türklerle başbaşa kaldılar.
No comments:
Post a Comment