Osmanlı padişahlarından hasta bulunan
biri,son nefesini teslim eder etmez,harem ağalarının olan ve resmi ünvanı
Darüssadeağası olmakla beraber daha çok Kızlarağası diye anılan Başhadım,durumu
vakit geçirmeden sadrazama bildirir.,o da Kubbe vezirleri ,Şeyhülislam ,Rumeli
ve Anadolu kadıaskerleri,İstanbul
kadısı,Nakibüleşraf,Defterdar,Nişancı,Kaptanıderya,Yeniçeri
ağası,Sekbancıbaşı,Kulkethüdası gibi,ileri gelen devlet ve ordu ricaline bunu
haber verip davet eder hepsi sadrazamların resmi makamı olan Paşakapısında
buluşup hep birden Topkapı sarayına giderlerdi.Burada,çoğunlukla Kubbealtı denilen
ve divan toplantılarına mahsus olan ve bazen sünnet odası’nda yeni padişahın
ortaya çıkışını beklerlerdi.
Bu sırada Enderun’un yani iç saray
görevlilerinin en ileri gelenlerinden ve genellikle padişahlara
şahsen en yakın olanlardan Silahtar ağa ile Kızlarağası,tahta çıkış
sırası gelmiş bulunan büyük şehzadenin kapalı tutulduğunu Şimşirlik Dairesine
giderlerdi.Burası bir tür hapishane olup bir adı da kafesti.Bu iki görevli
Şehzadenin yanına girerek padişahın vefat ettiğini ve saltanat sırasının kendisine
geldiğini,haber verip tebrik ve tahta oturmaya davet ederlerdi
Kafeste uzun yıllar ve daima bir ölüm
korkusu içinde yaşamış bulunan şehzadeler çoğu zaman buna,inanmaz gönlünde saltanat sevdasının bulunup
bulunmadığının denendiğini sanıp direni,dışarıya çıkmak istemezlerdi.Mesela
İbrahim,çok sert ve şiddetli bir padişah olan ağabeysi 4.Murat’ın 17 yıl süren saltanatı
sırasında daimi bir ölüm korkusu içinde yaşamış ve öbür üçkardesşi bu padişahın
emriyle öldürülmüş olduğu için,henüz yirmisekiz yaşında bulunan ağabeysinin vefatına
bir türlü inanmak istemeyip,denendiğini sanmış ,bu yüzden de kendisine saltanat
müjdesi getirenlere..
‘ Siz bana hiyle edersiniz ! Bana
Taht ve saltanat lazım değil,kardeşim sağ olsun.Benden ne istersiniz ?
karşılığını vermiş ve bulunduğu yerden çıkmak istememişti.Bunun üzerine
anneleri Mahpeyker Kösem Valide Sultan gelip
-
Arslanım,başın sağ olsun.Gel çık ,taht ve saltanat seni bekliyor demişsse de ,ne ona ve nede hep birlikte
Ettikleri yeminlere güvenmemiş ve
dışarı çıkmayı reddetmişti..Sonunda annesi ve Kızlarağası koltuğuna
girerek.Varın kendiniz bakın diye adeta zorla dışarıya çıkardılar.Sadrazama
Kemankeş Mustafa Paşa,IV.Muratın bulunduğu kapının önünde bekliyordu.Sultan
Ibrahim’i o odaya götürdüler ve
Lalan budur padişahım diye tanıttılar
Oda tebrik ve taziyede bulundu.Ancak
Sultan İbrahim bu olanlara hala inanamıyor
Siz bana hiya edersiniz deyip
duruyordu.Yanındakiler yine yeminler edip
Allah o yattıkça size ömürler
versin,taht ve saltanat mübarek olsn diyerek naaşın yanına götürdüler.Emretti
yüzünü açtılar,baktı ve ölü kardeşini tanıdı.Oradan taht odasına giderken kapıdan geri dönerek naaşın yüzünü
yeniden açtırarak bir daha baktı ve ancak ondan sonra IV Murat’In ölmüş
olduğuna tam anlamıyla inandı.
II.Süleyman ( 1687-1691 ) ise
ağabeyisi IV.Mehmet’in saltanat süresince ,kardeşi Şehzade Ahmet ( III.Ahmet )
ile birlilkte 40 yıla yakın bir süre şimşirlik dairesşnde mahpus kalmıştı.O da
padişahlık müjdesini getiren kızlarağasına inanmayıp kendisini öldüreceklerini
sanmış ve
‘’
Ortadan kaldırmamiz emir olundu ise,bırakın iki rekat namaz kılayım.Kırk yıldır
hapis çekerim,her gün ölmektense bir gün ölmek yeğdir’ diye
ağlamıştı.
Kızlarağası ayaklarına kapanıp
‘ Estagfurullah ..Haşa ki cebımıza bir kast olsa,Taht kurulmuş cümle
kullarınız sizi bekler diye teminat vermişs,nihayet kardesininde
‘ Buyurun,korkmayın.Ağa
yalan söylemez ‘ demesi üzerine dışarıya çıkmaya
razı olmuştu.Ancak kalbinde hala korku vardı.Silahtar tarihinin naklettiğine
göre,’ Zabit ve sefil,üzerinde bir şey yok .Ancak kırmızı atlas entari ve
ayağında tomak yan yumuşak deriden topuksuz bir çeşit bot bulunuyordu.Bunun
üzerine kızlarağası kendi samur erkan kürkünü giydirip koltuğuna girerek dışarı
çıkardı.Karanlık bir yer olan arslanhanenin geçerlerken
II.Süleyman
Beni buradamı öldüreceksiniz diye sormaktan kendini alamadı,Ağa ise Behay efendim ,niçin böyle
söylersiniz ? Tahta oturmaya gidersiniz
karşılığıı vererek onu Safa köşküne çıkarmış ve havuz başında tahta
oturmuştu.Saltanatı ikinci Viyana
kuşatmasını ve ağır yenilgiyi izleyen ve dört devletle süren savaşın en
buhranlı zamanına rastlamıştı.Sadrazamn
Siyavuşpaşaya gönderdiği bir yazıda
‘’ Kırk yıldır bir karanlık yerde mahpus ve hayattan mayus iken yeniden
dünyaya gelip gözümü açtıl ve alemi hercümarç içinde buldum ‘’ diyerek çektiği
ıstırabı ifade etmektedir Ölürken de
Dört yıllık padişahlıkta,kık yıllık
hapishaneden çok derde uğrayıp artık tahammül edemez oldum,bu ne cilve ya rab demiştir
Nihayet padişah olduğunu öğrenen ve
buna kanaat getiren şehzade bir
koltuğuna Silahtar ağa,öbür koltuğuna
Kızlarağası girmiş olarak Şimşirlik dairesinden ayrılır.Eski padihaşın
ölüsünü görüp tanıdıktan sonra dışarı
çıkar ve üçüncü kapının önünde kurulan tahta oturmak suretiyle padişah olmuştu.
Bazende bu olay mevcut kurallar
dışında geçerdi.Örneğin,I Ahmet’in (
1603-1617 ) tahta çıkışı bu şekilde olmuştur.Babası III.Mehmet’ın rahatsız
bulunduğu saray dışında duyulmamıştı.Sadrazam Yavuz Ali Paşa seferde bulunduğu
için kendisine vekalet eden sedaret kaymakamı Kasım Paşa,21 Aralık 1603 günü
sabahleyin divan için kubbe altına gelip
oturmuştu.Görüşmelere henüz başladığı sırada Kapıcılar Kethüdası Hüseyin Ağa
içeriye davet edilerek, Hattı Hümayun yani padişahın el yazılı emri diye
Kaymakam paşaya götürülmesi içinbir tezkere verildi.Kasımağa açıp
baktı,ancak hem noktasız hem kargacık burgacık yazıldığı için okuyamadı.Bunun
üzerine Hüseyin Ağa’ya
Bunu sana kim verdi ? diye sordu
O da
Kapı ağası Hattı Hümayundur deyip
verdi dedi
Ama,bu noktasız
yazı,padişahımızın el yazısına benzemiyor ve pek okunmuyor.İçinde babam sözü
geçiyor.Padişahımızın ise hayatta babaları yoktu ‘’
Tabii Kapıcılar Kethüdası bunlaru
cevaplayamazdı.Kaymakam Paşa bunun üzerine
Reisülküttab ( Divan kalemlerinin amiri ve dışişleri ile görevli ) Hasan Beyzadeyi çağırtarak
tezkereyi verip okumasını istedi.O da bir göz attıktan sonra Paşa2nın kulağına
yaklaşıp başkasının duyamayacağı kadar
hafif bir sesle sunları okudu:
‘’ Sen ki Kasım Paşa ‘sın,Babam Allah emiryle vefat etti.ve ben
saltanat tahtına oturuyorum.Şehri sıkı
zaptedesin.Bir fesat olursa başını keserim’’
III.Mehmet2i çok seven Kasım Paşa
,son derece mahzun olmakla beraber,yinede
tam itimat edemeyip Kızlar ağasına
‘’ Bu zaif kula bir hatt ı şerif
getirdiler,aslını bilemedik.Yoksa maksat bizi imtihan mıdır ve yajut bir
isteğimi vardır ? Şüphemizi defi
buyurasınız ‘’ diye bir tezkere yazıp
HüseyinAğa ile yolladı.Arkasında Kasım paşa yı hemen tek başına arz odasına
davet ettiler.Odaya girince yeni padişah 14 yaşındaki I.Ahmet’in tahtta oturduğunu görüp hemen yeri öperek
dışarı çıktı.
Ölen padişahların tabii şekilde mi,yoksa bir suikaste mi kurban
giderek vefat ettiklerini bilmek,Yeniçeri ocağının hakkıydı ve bu usul Sultan
Ibrahım’in öldürülmesinden sonra
konulmuştu.Bunun için yeni padişahın resmen izni alındıktan sonra
yeniçeriağası ile sekban başı öldüğü zaman üzerinden bulunan
elbiseleri henüz çıkarılmamış eski hünkarın
harem kapısının önünde ve mermer direkler altında bir çadıra konulmuş olan
naaşını görür ve ocak kendisine son vedada bulunurlardı.Bundan sonra naaş
yıkanıp,kefenlenir ve hazırlanan tabuta koyulurdu.Elbiseleri ve çamaşırları bir
sandığa konur,hazine dairesine kaldırılırdı.Bugun Topkapı sarayında görülen
elbiseler bu elbiselerdir.
Bir padişahın öldüğü Ayasofya,Süleymaniye,SultanAhmet,Fatih
ve Beyazıt gibi Selatin denilen padişahlar
tarafından kendi adlarına yapılmış ve ibadete açılmış camilerden sela verilerek ilan olunur ve
yenisinin tahta çıktığı tellalar vasıtasıyla ve ayrıca toplar atılıp başkent halkına
duyurulurdu.
Cenaze namazını eğer bir mazereti yoksa şeyhülislam aksi halde yeni padişahın emriyle
Rumeli Kazaskeri veya Hünkar
imamı kıldırırdı.Yeni padişah ise,Üçüncü kapıdan girince,karşıya gelen arzodası
kapısının önünde durarak namaza katılırdı.Eski Padişah da onun emrettiği yere
alayla götürülür,gömülürdü.Cenaze alayında
saray mensuplarından yalnız kızlarağası
bulunur,ölen padişahın tabutunun üzerine konulan kavuğuna ise siyah sorguç takılırdı.
Padişahın ölümüyle siyah mintan giyilip,siyah
sarık sarılarak en az üçgün en çok bir hafta yas tutulurdu.
Kanuni öldüğü zaman,devlet erkanının
siyah matem elbiseleri giyip,siyah şallara sarındıklarını,solak ve
peyklerin sorguçlarını çıkarıp
börklerinin üzerine peştemallar,çeşmigirlerle ve öbür ağaların siyahalr sarıp
dilsizlerin çullar giyindiklerini
Selaniki tarihi yazmaktadır.Nitekim,Bizans kaynakları 453 yılında ölen Hun
Imparatoru Atillanın cenaze töreninde yakın
hizmetinde bulunmuş olan maiyetinin
çullar giymiş olduğunu kaydettiklerine göre,bunun eski bir türk geleneği olduğu
anlaşılmaktadır.
Yeni padişah tahta çıkınca,eskisinin
hanımlarını,kızlarını ve hayatta olup kendi anneside değilse annesini eski saray
gönderirdi.Şehzadeler ise hemen nezaret altına alınırdı.Bunları idamı kanundu..
III Murat tahta çıktığı gün 5 erkek kardeşini öldürtmüştür.Bununla
beraber oglu III Mehmet 19 şehzadeyi öldürtmüştür.Bu
usulü Sultan I.Ahmet bozmuş,IV
Mehmetten başlayarak Şehzadeler sarayda
hapis etmekle yetindiler,Bir askeri darbe ile tahta oturtulup bir süre sonra
baska bir darbe ile tahttan inen IV Mustafa ( 1807-1808 ) öldürülen son padişahtır.
Osmanlı Tahtına yeni bir padişahın
çıktığı bütün Osmanlu memleketlerine fermanlar gönderilerek ilan olunur,Cuma namazlarında
hutbeler yeni padişah adına okunur,paralar basılırdı.Yeni padişah adına basılan
altın paraların bir miktarı kırmızı atlas keseler içinde ve ilk Cuma namazından
sonra çıkış töreninde darphane defterdarı tarafından kendisine takdim olunur
oda bunları sadrazamn ve devlet erkanına dağıtırdı.Padişahın tahta
çıkmasıyla aynı zamanda askeri ocaklara ,devlet erkanına ve hizmetlilere Cülus
bahşişi dağıtılırdı.. Sadrazama ve devlet erkanına görevlerine devam
edeceklerine alamet olarak kürkler ve hil atlar giydirilmeside usuldendir
No comments:
Post a Comment