Thursday, July 16, 2020

ESKI MISIRLILAR NASIL SEYAHAT EDERDI ?





Genel olarak sanıldığının aksine,Eski Mısırlılar seyahat etmeyi çok severlerdi.Köylerle ‘ Nomos ‘ aını verdikleri il merkezleri  arasında merkezlerler kral sarayları  arasında  devamli bir gidiş geliş olurdu.Büyük dini bayrankarda Mısır’ın her yanından sayısız gezgin bir araya gelirdi.Koptos,Sile-,Sunu,Pi-Ramses ve Menfis gibi şehirler ise her mevsim ,seyahat edenlerle dolup taşardı.Bu gezginler Asya ve Nubya’daki maden ocaklarıyla taş ocaklarına ,bereketli topraklara doğru yola çıkarlar ve oralardan çeşit çeşit ürünlerle geri dönerlerdi.

Varlıklı olmayanlar için tek bir seyahat imkanı vardı: Yaya gitmek! Bunların üstleride başlarında pek bir şey olmazdı.Ellerinde bir değnek,bellerinin aşağısında bir peştamal,ayaklarında ise sandallar vardı.

Yolcuların en büyük korkusu ,sağda solda gezen askerlerdi.Bunlar,sırtında un çuvalı  taşıyan bir adam görünce  hemen saldırıp soyuyorlardı.Hatta ayaklarındaki sandaletleri bile alıyorlardıç
Eyaletlerin en büyük görevlisi olan ‘’ Nomarkhes ‘ lar bu kötülüklerin çnüne geçmek için gereken tedbirleri almaya çalışırlardı.Asyut nomarkhes’leriinde biri,yönetimi sırasında geceleyin yolda kalan bir yolcunun,yanında yiyecekleri ve keçileriyle rahatça uyuyabilmesini sağlamıştı.Yolcu bu güven duygusunu nomarkhes’in askerlerinin sağladığı korkuya borçluydu.Bununla beraber bazı Nomarkhes lerin aldıkları önlemlere bakılırsa  o dönemde haydutluğun  ve yolculuk tehlikelerinin epey yaygın olduğı anlaşılmaktadır.

Ülkede pek çok yok ve bir o kadar da kanal vardı.Nil de her kanal açılışında kazılan topraklar öyle yüksek setler oluşturuyorlardı ki,su taşkınları bunların üzerinden aşamıyordu.Mısırlılar yollarla birlikte kanalların bakımına özen gösterirlerdi.Kanallar arasındaki bentlerin üstü yaya trafiğine ,hayvan sürücülerinin geçmesine ve kayıkları yedeğe çekmeye yarıyorlardı.Eski Mısır dilinde Köprü anlamına gelen hiçbir kelimeye rastlanmamıştır.Bir köprünün resmi yanlızca Firavun I.Sethn’in zaferden dönüşünü anlatan bir resimde görülür.

İçinde Timsahlar kaynaşan  ve etrafı sazlarla kaplı olan bir gölün üstünde  köprü resmedilmiştir.Bu köprrü iki askeri binayı  birbirne bağlamaktadır .Bu binalardan biri Asya  diğeri ise Afrika kıyısındadır.Kuşkusuze,ne büyük  Nil nehri’nin üzerinde ve nede Delta’nın  ikinci derecedeki kolları üzerinde hiçbir vakit bir köprü mevcut olmamıştır.Kanalların üstünde ise taş ve tahta köprü sayoso yok denecek kadar azdır.

Insanlar ve hayvanlar bir kanalı ya da derinliği fazla olmayan bir bataklığı geçecekleri vakit suya girmekte tereddüt etmezlerdi.Mısırlılar’ın çoğu yüzmeyi bilirdi.Bunlardan bir kısmı timsahlardan korkmaksızın Nil'e dalar ve onun geçerlerdi.Fakat herkes buna cesaret edemezdi. 

Önemli kişiler için,kayık sahibi  olmayan kimselere suyu geçirtmek,tıpkı açlara ekmek,çıplaklara giysi sağlamak kadar kaçınılmaz bir görevdi.Teb’de ve diğer büyük kentlerde bu işi bir meslek olarak yapanlar da vardı.Zenginler yakın gidiş gelişler için uzun süre tahtıravan kullandılar.Bu gösterişliydi,ama yavaş ,masraflı ve az konforluydu.Taşıyıcılar yürürken adımlarını,bir şarkının ritmine uydururlardı.Bunu para için hatta boğaz tokluğuna yapmaktaydılar.

Yeni İmparatorluk döneminde,krallar ancak bazı törenlerden tahtıravana  bindiler.Firavun Harem’de kazandığı zaferleri kutlama şenliklerine böyle gitti.Normal zamanlarda  krallar da öteki yurttaşlar gibi çift atlı arabayı tercih ederdi.Araba ve atlar yeni yeni lüks sayılmaya başlanmıştı.Böyle bir araba sahibi olmak artık herkesin düşleri arasına girecekti.

Bu tür arabalardan,kral veya vezir saraylarına yapılan ziyaretlerde,teftiş gezilerinde ve av partilerinde yararlanılırdı.Bunlar,uzun yolculuklar için elverişli değildiler.Eski Mısır’da en rağbette olan taşıma aracı gemiydi.

Bir Mısırlı kutsal Abidos kentine hac ziyareti için yola çıkacağı vakit genellikle kalabalıkça bir filo halinde yola çıkardı.Yolcular önü ve arkası çok kalkık olan bir eski zaman kayağıma binerlerdi.Böylece yolculuğun dini amacı daha ilk bakışta anlaşılırdı.Hac yolcuları tapınaklarda kutsal eşya koymaya mahsus kutaklara benzeyen tıpkı bahçe kameriyesi gibi bir kamarada otururlardı.

Kürekleri ve yelkenli olmayan bu kayık,bağlı bulunduğu başka bir kayık tarafından çekilmekteydi.Mürettabatı sadece iki kişiden ibaretti.Bunlardan biri bağlama kablosuna gözcülük eder,gerektikçe onu uzatıp kısaltırdı.Öbürü de,iki dümeni idare ederdi.Bu dümenler ağaçtan yapılmaydı ve boyalıydı;her birinin en üst kısmında  yolcuların koruyucusu tanrıça hathor’un başı vardı.Çekici kayıkta ise,kayığın burnuna ve arkasına bir kablo ile sımsıkı tesbit ettirilmiş bir direk bulunurdu.

Kayığın ortasını bir kornişler süslü büyük bir kamara işgal ediyordu.Bunun duvarları boyalı motiflerle kaplıydı.Kıç tarafta bir oyuk içindeki dümen küçük bir direğe yaslanmıştı.Dümenci ,onu tek koluyla idare ederdi.

Suyun aktığı yönde gidildiği,büyük su yüzeylerinden geçildiği veya rüzgar olmadığı vakitler kürek çekmek gerekirdi.Kürekçiler on,on iki kişi,çok kere daha fazla olurlardı.Kaptan ön tarafta elinde tuttuğu büyük bir mızrakla suyun derinliğini ölçerdi.Kamara damının üstünde oturan ikinci kaptan elindeki kamçıyla zaman zaman tembel  kürekçilerin omuzlarını okşardı.Mürettabatı dümenci tamamlıyordu.

Eğer akıntıya karşı seyrediliyor ise,kayığın tek olan yelkeni açılırdı.Bu,dikdörtgen biçiminde ,eni boyundan fazla,iki seren arasında gerilir ve bir sürü iplerle idare edilen  bir bezdi.Kürekçiler,oturdukları banklardan kalkmazlardı.

Konut vermek durumunda olanlar ilerisini daha iyi görebilmek için iplere tırmanırlardı.Nil üzerinde  gidiliyorsa  yolculuk  bir dereceye kadar çabuk ve olaysız geçerdi.Fakat şayet her mevsim geçişe  elverişli olmayan kanallarda yolculuk edilecekse önceden bilgi almak gerekirdi.

Nil nehrini Nübye’ye kadar çıkmakta kullanılan kayıklar birer gerçek yüzen evdiler.Bunların,sancak,hem de iskele tarafında bir dümenleri olurdu.Yolcular ortada büyük kamarada otururlardı.Onun bitişiğinde atlar için de bir bölüm bulunurdu.Ayrıca,biri önder,diğeri arkada 2 kamara bulunurdu.

Eldeki resmili belgeler Nil Nehri’nden inip çıkan gemilerin sayısı hakkında kesin bir bilgi vermemektedirler.Zira Mısır dilinde gemi anlamına gelen sözcüklerin sayısı çok fazladır.Taş ocaklarında çıkarılan büyük blokların,dikilitaşların dev gibi heykellerin taşınmasında mavnalar kullanılırdı.Firavun III Tuthmosis’in heykeli götürülürken krallara layık bi tören yapılmıştı.Heykel tapınak gibi  özel bir yere oturtulmuş ve buhurdanlıkla tütsülenmişti.Onu taşıyan kayığı,ikinci bir kayık çekiyordu.

Hayvan ve tahol taşımak için özel olarak yapılmış gemilerde vardı.Bunlar rıhtımlara yanaştıkları  vakit ölçülü aralıklarla konmuş traverslerden oluşan bir eğik düzey uzatılırdı.Hamallar tek tek sıralanırlar ve şarkı söyleyerek gemiyi boşaltırlardı.

Yolculuğun sonunda gelindiğinde eğik düzey tekrar konulurdu.Hayvanlar,mallar rıhtıma indirildikten sonra tüccarla oraya bir masa,etrafı açık bir dolap getirirler,bir fırın yakarlar ve gemicilere ziyafet çekerek yolculuğun bitişini kutlarlardı.

Çöl,Mısırlılar’a daima korku ve bir ölçüde saygı telkin etmiştir.Atalarının Nil vadisi’ne gelip yerleşmeden önce onun hem enine,hem boyuna katetmiş olduklarını unutmuyorlardı.Büyük tanrılardan biri olan Min’in hüküm sürdüğü bölge Kızıldeniz ile Kaptos kenti arasındaydı.Onun kutsal sarayı buradaydı.

Bu,uçsuz bucaksız bu sahaya yolu düşecek bir yolcuyu her türlü tehlike beklerdi.Açlık ve susuzlukla diğer çok kötü rastlnatılar bunların başında geliyordu.Eskiden Nil Vadisi’ne yaklaşan ve sığırlara saldıran aslanlar kaybolmuştu.Fakat kurt,panter ve leopar hala vardı.

Heliopolis’in doğusundaki bölge ise kumun içinde gizlenen zehirli,dehşet verici yılanlarla doluydu.Yolcular sırtlarında insan başı olan garip yaratıklar,zürafa gibi uzun boyunlu yaban kedileri,kanatlı panterler,ok gibi dimdik kuruklu ve dört kçşe kulaklı tazılar görmüşlerdi.
Bunlardan başka soyguncu bedevi çetelerine de rastlanıyordu.Çölden geçenlerin güvenliğini sağlamak için Mısırlılar yer yer küçük tapınaklar yapmışlardı.Heliopolis’ten Kızıl Deniz’e kadar uzanan bölgedeki bu tapınakların biride bir grup heykel bulunmuştur.Bunların arasında III.Ramses’te bir tanrıça heykeli  de vardı.Her birinin üzerine kutsal yazılar kazınmıştı.Insanlar,bu yazıları okumasını bilmeseler bile,belki,onlara bakmaları,veya dokunmaları bile yeterli oluyordu.Böylelikler yolcular daha sonraki yolculukları sırasında tanrıların onları tıpkı kralları korudukları gibi koruyacaklarından emin olarak yollarına devam ederlerdi.Ne var ki,yolculardan bazıları ya tanrılaraın korumasını sağlamayı bilmemelerinden,ya da uğurlu bir rehbere düşmemiş olmalarından dolayo çölde kaybolmaktan kurtulamıyorlardı.

Dünyanın en eski haritaları da Mısır’da yapılmıştır.Bu haritalar taş ocakları ile altın madenlerinin  yerini gösteriyordu.Bunlarda,engebesiz araziler açık,kırmızı renge,dağlar ise koyu kırmızıya boyanmışlardı.Yolların üzerindeki ayak izleri yönleri göstermeye yaramaktaydılar.Bir şato resmi firavun Sethi’nin  bir dikilitaşla yerini belirlemek istediği harabeleri işaret ediyordu.
Çölün doğusundaki bazı bölgelerde çok değerli bir ağaç yetişiyordu.Bu da terebentin ağacıydı.Mısırlılar onun ‘ sonte ‘ adını verdikleri reçinesini tapınaklarda,saraylarda,evlerde yakıyorlardı.Kuşkusuz,tanrılar onların ta Punt’a ( Somali kıyıları )kadar giderek aradıkları günlükten daha çok hoşlanırlardı.Fakat buher zaman bulunmuyordu.O vakit onun yerine buhurluklardaki korun üzerine atılan terebentin reçinesi,tanrıların olduğu kadar insanların da burnuna hoş gelen bir koku çıkarıyordu.

Bu reçineyi aynı zamanda tapınakların avlularında hayvan keserken de yakarlardı.Yine bir çok kimseler bunu evlerinin havasını temizlemekte,haşereleri ve sinekleri öldürmekte ve tuvaletlerde kullanıyorlardı.Arılar terebentin koruluklarına çok düşkündüler.

Bu yüzden,o koruluklarda iki türlü dolaşırdı.Bunlardan,birinciler reçine toplarlar ve tapınakların bahçelerine dikmek için ağaç fidanları ararlardı..İkinciler ise yabani bal peşindeydiler.Bu bal çok tüketilen bir madde idi.III Ramses kervanların korkusuzca yolculuk etmelerini sağlamak için polis ve okçu birlikleri kurmuştu.Onlar sayesinde yolcu hiç de konuksever olmayan çölde kendini büyük bir güvenlik içinde hissederdi


No comments:

Post a Comment