Monday, July 6, 2020

BEKÇİ BABA 'NIN HIKAYESI







Bugünlerde söz konusu olan, gündemi oluşturan Bekçiler hakkında yazmak istedim. 


Bekçilik tamamı ile mahalle hayatının bir parçası  ve  en önemli ve vazgeçilmezi idi. Tabii eski bekçiler ve günümüz bekçileri arasında büyük farklar vardır. Bakalım eski den Bekçiler nasılmış ?

Ünlü Gazeteci Yazar Rahmetli Hikmet Feridun Es in kaleminden bir anıyı aktararak başlamak isterim.

‘ İsmet İnönü, Yunanistan Cumhurbaşkanı Çaldaris’in davetlisi olarak gittiği Yunanistan’dan yeni dönmüştü. Muhittin Üstündağ , Paşa’ya Süleymaniye Külliyesini gezdirmek istiyordu. İnönü çocuk gibi sevindi:

‘’ Aman ne iyi….Ben de yıllarca oturduğum eski mahallemi görürüm.. Gözümde tütüyor zaten…. ‘’ dedi.

Ve yola çıkıldı. Bir ihbar nedeni ile polis İnönü’nün etrafında çok sıkı güvenlik  önlemleri almıştı. Üniversite’nin yanındaki sokaktan otomobillerle geçildi. Süleymaniye Meydanı’nda meşhur Tiryakiler Çarşısı kahvelerinin  ( Bu gün restoran ve turistik eşyalarının satıldığı dükkanların olduğu yer )tam önünde indiler…Halk kaldırımlara  yığılmıştı. Millet omuz omuza idi.Polis, kuş uçurmuyor, kimseyi Paşa’nın yanına yaklaştırmıyordu…Ama Süleymaniye’den Vefa’ya sapan sokağın başına gelince, İnönü birdenbire şaşkınlıkla taş kesildi. Kalabalık arasında oldukça perişan kılıklı bir ihtiyara hayretle bakıyordu. Adam kaldırımdan inip, İnönü’ye doğru koşmak istedi. Hemen durdurdular. İnönü, Üstündağ’a bir şeyler mırıldandı.

Muhiddin Bey polislere seslendi :

‘ Bırakın gelsin…Paşa hazretleri istiyor kendisini… ‘’

Ve ihtiyar fırladı . Arkasından da bekçi kıyafetli bir adam.. Ama onu durdular.. İnönü ,o kadar memnun olmuştu ki, ağızı kulaklarında :

Mehmet Ağa! .. Sensin !.. Hemen tanıdım … ‘’ dedi.

İhtiyar rahat bir şekilde cevap verdi.

‘’ Aşk olsun İsmet Paşa…Nasıl tanımam ? Ben Mehmet Yahu… Bekçi Mehmet değil miyim ?

Anlaşıldı ki, Mehmet Ağa yıllar içinde duyma yitişini kaybetmişti.

Başbakanın ve  Bekçi Mehmet duymakta zorluk çektikleri için bağıra bağıra konuşuyorlardı. İsmet Paşa, yüksek tonlardan Vali Muhiddin Bey’e anlatıyordu :

‘’ Bu adam… Bizim mahallenin Bekçisi.. Meşhur Mehmet Ağa ..Çok emeği vardır ..’’

Mehmet Ağa, bir ara duvar kenarından geçerken kireçlenen Paşa’nın kolunu kendi eliyle ve hiç sormadan silkeledi. Ortamda inanılmaz bir samimiyet vardı. İnönü yüksek sesle:

Senin bir oğlun olacaktı.. Dur bakayım .. İsmi ne idi ,İsmi ? … Paşa !..

İhtiyar da yüksek sesle cevap vererek:

Yoooo… Biz paşa derdik ama… Asıl ismi Mahmut Şevket …. ‘’

‘’ Tamam.. Tamam.. Nerede  Mahmut Şevket Paşa ?’’

İhtiyar karşıdaki kaldırımı işaret etti. Mahmut Şevket Paşa orada idi…..

İşte Orada …’’ Sana Paşayı gösteriyim de git, elini öp dedim ama ..Çocuğu bırakmadılar ki ..Gelsin de İsmet Amca’sının elini öpsün !...’’



Sonra, Paşa’nın iznini bile almadan, karşıki kaldırıma: ‘ Gel…Gel..’’ diye el salladı. Bekçi Mahmut Şevket Paşa, kordonu yararak koşup geldi. Amcası İsmet Paşa’nın elini öpüp başına koydu. Başbakan yüksek sesle  sordu :

‘’ Sen de, baban gibi birinci sınıf bir bekçi misin bakalım ? Baban dehşet bir  adamdı …Ona sormadan mahalleden kuş uçmazdı ..’’

Bekçi Mahmut Şevket’te  Paşa ya yüksek sesle

’Ben de öyleyimdir Paşam… Asla Uçurmam ..’’dedi.



Paşa gene  yüksek sesle sordu:

‘’ Neyi uçurmazsın ..’’

Bekçi Mahmut Şevket:

’Kuşu uçurmam Paşam… ‘’

Babası hemen imdadına yetişti, Paşa’ya

‘’ Onu seni gibi, kılıçlı subay yapacaktım…Ama olmadı.. Benim gibi aynı mahallede bekçi oldu.

Sayende, onlara elbise verdiler.. Cefasını biz çektik. Sefasını onlar sürüyorlar.. ‘’Dedi

Bekçilere ait yazıya Usta Feridun Es ‘den alıntı eski bir bekçi anısı ile başladım…

Bekçi bir mahallenin eli ayağı idi .İsmet İnönü’nün dediği gibi, mahalleden uçacak kuşlar bile ondan izin almadan uçamazdı….

Bekçi ,öncelikle mahallenin yöneticisi.. Her şeyi muhtardan değil, Bekçi den sorulurdu .Bütün ömrünü aynı  mahallede geçirdiği için, bölgesinde doğanları, nesil nesil tanırdı. Semtin bir arşivi hatta nüfus dairesi idi.

Yalnız görevi bekçilik miydi ? Hayır ! O zamanlar , İstanbul’daki evlerde akar su yoktu. Mahallenin suyunu Bekçi Baba temin ederdi. Yani hem bekçi hem saka idi. Evlere kova kova su taşırdı. Sopasının yanından sarkan kovalarla…İki kova bir dönüm. Ve Bekçi Baba, kapı kenarına, bir çizgi çizerdi…İsterseniz, bunlardan on tanesini silebilirsiniz.. Aramızda tekli mi var ? İsterseniz, hiç para vermeyiniz. Canınız sağ olsun..

Yalnız Mahallenin suyu değil. Mahallenin namusuyla da sorumluydu.

Aşk hikayelerinin  tamamen yasak olduğu o günlerde, Bekçi Baba tam bir sevda dedektifi idi. Ahmet Ümit’in romanlarının kahramanı  Nevzat Komiser gibi idi.

Tüm sevda kelepçelerine, önlemlerine rağmen, aşıkların ne tur numaralar çevirdiğini çok iyi bilirdi.. Mahallede, kadın çarşafına girip, peçe örtüp, sevdiği kadını evine giren çapkınlara kadar… Bekçi Baba dan kaçmazdı. İzini buldumu? Vay haline !..

Zina baskınlarını en önünde giden heyetin, en başında Bekçi Baba.. Baskın heyetinin İcra Kuvveti…Ve yanında 2 tane kalın bel kayışı…Baskında ilk iş olarak, Bekçi, sokak kapısını dışarıdan bu kayışlarla sıkı sıkı bağlardı. Günahkarlar kaçmasın diye .Bekçi Baba’nın yanında İmam Efendi ve mahallenin tulumbacıları-kabadayıları.. Sonra, suçlularla iletişime geçilir ve dışarıya çıkarılırlardı…Böyle Mahallenin namusu kurtulurdu..

İşi, sakalık, aşk hafiyeliği v.b hiç bitmezdi. Çıralar gibi yanan o zamanki tahta mahallerin en heyecanlı anonsunu yapan, yangını haber veren gene Bekçi Baba idi.

‘’ Yaaaa… Gınnn.. Vaaaaar..Çukurbostan daaaaa …Kargauçmaz çıkmazındaaaaaaa ‘’

Bu anonsu bekçi elindeki davulu çalarak yapardı…Ama hep böyle dehşet anları olduğu kadar zevkli anları da Bekçi Baba davulu ile haber verirdi.

‘’ Ramazan geldi…Hoooş geldi.. Baklava tepsisi booooş geldi ‘’diye sokak sokak, bir neşe rüzgarı gibi dolaşırdı….. Bayramla da da öyle,.. Çocuklar için, Bekçi Baba, Doğunun Noel Babası idi.

Fakat Bekçi Baba’nın en heyecanlı davul anonsları seferberlik günlerinde idi. Karanlık bir gecede sokakta  Bekçi Baba’nın seferberlik için yaptığı çağırı herkesi korkuturdu.

Sadece hükümet mesajları değil, özel mesajlar da Bekçi Baba vasıtasıyla yerine getirilirdi…Vakti gelmiş hamile hanımın arkadaşı, kafesi tıkırdatır ve seslenirdi :

‘’ Bekçi Baba..Bekçi Baba …Huuuu! Ayşe hanım’ın ağrısı tuttu ayol… Koş Ebe’yi çağır ..’’

Yahut ağırlaşan bir hasta…. Yine kafes arkasında Bekçi Baba’ya

‘’ Bekçi Baba… Kurşuncu Hafize Molla’yı getir..Gelsin, kurşun döksün…’’

Böylece, mahallede sıhhi imdat vazifesini de gören Bekçi Baba ailenin bir üyesi idi.

Doğum mu ? Bekçi Baba elinde sürahi sürahi lohusa şerbeti, ev ev dolaşırdı….Sünnet mi var ? Bekçi Baba, elinde zerde pilav çanağı, evin kapısında otururdu.. Evlenme mi ? ..Bekçi Baba ,kapıda…Cenazemi var ? Yine aynı iskemlede, ve kapıda Bekçi Baba…Tüm cenaze hazırlığını yapar..Uzatmayalım !.. Mahallede oturanın mezarına,kürekle ilk toprağı atan yine Bekçi Baba..Daha ne işler vardı Bekçi Baba nın..Kış başında odun mu adınız…Gelir 3 katır yükünü döküp giderdi,hatta keser,istiflerdi..

Yaşantımızın bir parçası idi.

Bazen doğduğu gece koşup Ebe hanımı çağırdığı bir kızın, evlenirken, kapısında  beklerdi..Sanki kendi kızı evleniyormuş gibi..Ve aynı genç kız,’ Ince hastalık ‘ dan öldüğü zaman aynı adam aynı kapıda beklerdi! Çok geniş bir ailesi vardı. Hastalanırsa ,hele bekarsa,tepsi tepsi yemekler.. Kandillerde helva.. Bayramlarda elbise..Muharrem ayınd Aşure, kokusu yayılan yemek kapalı sahanda verilirdi Bekçi  Baba’ay…

Mahallesinde çocukları doğurtan, gelinleri ,damatları sokak kapısında  karşılayan Bekçi Baba’Ya ne  maas verilirdi ? Hiç maaş  verilmezdi, silahlarıda  yoktu..

Ellerinde Sadece bir sopa vardır.

Bekçi Sopası… Kullanılmaktan aşınmış ve cilalanmış….Bekçi her işini bu sopa ile görürdü.. Hırsızları bununla kovalayacaktı. Bununla ,gece ev  halkı ile adeta   konuşucak   ‘’ Ben buradayım ! …. Bekliyorum sizi !..’’ diye onlara huzur  verecekti.. O zaman düdük yoktu…  Insanlar   Bekçi Baba’nın sopasının koca taşlar üzerine çıkarttığı sesler ile onun geldiğini anlarlardı.

Eski tecrübeli bekçiler, o koca taşların üstünde, o koca sopayı adeta bir müzik aleti gibi kullanırlardı .Keman gibi sesler çıkarırlardı !... Yıllarca, aynı sokakta sopa patlattıkları belirli taşlar vardı…. Bu taşlar hafif bombeli ,üzerine sopa indirilince ,tek tek ses çıkaran daha kocaman taşlardı…. Oradan geçerken Bekçi Baba, sopayı vurmayı asla unutmazdı. Bekçi mahallenin taşlarını bile bilirdi.

O zamanlar evlerde hatta sokaklarda elektrik yoktu. O  zamanlar, yalnız büyük caddelerde havagazı  fenerleri vardı….Öteki sokaklar kapkaranlıktı…. Bu karanlık içinde, düşmeden  yürümek bile işti….Bekçiler yollara çaktıkları beyaz taşlardan karanlık gecede yollarını bulurlardı..





Karanlık bastıktan sonra, sorumluluğu daha da artardı. Hırsızlar, kanunsuzlar bu  saatlerde  ortaya çıkardı. Bekçi tüm gece mahallesini savunurdu.

Bekçilik teşkilatı Cumhuriyet ile beraber modernleşti. Uniformalı, tabancalı olarak geceleri gene mahallerimizde dolaştılar. Sopanın  yerine düdük ile haberleşir ve ben buradayım  derdi. Bir ara kaybolan Bekçi teşkilatı daha donanımlı olarak geri döndü. Gene geceleri güvenliğimiz için sokak  sokak  dolaşıyorlar.

Gecmişteki tüm bekçilerin ruhu şad olsun……….











No comments:

Post a Comment