Monday, June 3, 2019

ENDULUS'UN GORKEMI UZERINE BIR DENEME





Bu yazıda size Iber yarımadasındaki ne müslüman fetihlerinden ne de tarihinden bahis edeceğim.Yanlızca size Endülüs'ün Görkeminden bahis etmek isterim.Ispanyol altın çağı Franciscı  de Vitoria,Bartoleme de Las Casas,Pedro de Cordoba gibi pek çok hümanist ve filozof ortaya çıkarmıştır.Bu düşünürler Insan hakları ve demokrasinin ilk temellerini atmışlardır.Ancak onların temelleri ise Endülüstür.


 Bu hümanistler Ispanyol düşünce dünyasında yer alırken bile,Castilla yönetimin,müslüman ve musevi ispanyollara  karşı giriştiği ,gerek ayrımcı,gerekse zorla hristiyanlaştırmaya dayalı asimilasyonist siyaset sürecektir.X.yüzyılda ıspanyolların büyük bir çoğunluğu  müslümanken,1600 yılında Ispanya nüfusunun sekiz milyon olduğu tarihte,hristiyanlaştırılmaya karşı direnişi sürdüren  müslümanların yanlızca sekiz yüz bin  dolayında olduğu sanılmaktadır.Bunlardan yaklaşık altı yüz bini Kuzey Afrika'ya gönderilmek üzere yurtlarında kovulacak,dörtyüz elli bin kadarı kötü yolculuk koşullarında hayatını kaybedecekti.Castilla'nın,musevi yurttaşlardan sonra ,müslüman yurttaşlardan da kurtulurken kazandığı,onların bıraktığı zenginlikler olacaktır.Bunlara el koyulmasını meşrulaştırmak için de,geleneksel ayrımcı mantıkla,müslümanların '' doğruluğu tartışılamayacak hristiyan ilkelere aykırı ! '' ,sefih bir yaşam sürdürdükleri  iddia edilecektir.

Ama,o dönem Ispanayasının ekonomik ve askeri üstünlük yanında,göz kamaştırıcı ,bir düşünsel üstünlük de sergilemesini sağlayan en önemli etkenlerden biri,acımasızca kovulan ,eski yurttaşlarının bıraktığı kültürel mirastı.X,yüzyılda  dünyanın en ayrıcalıklı bölgesi olan Endülüs,örneği pek az görülmüş bir dini ve düşünsel hoşgörüyle ,özgürlüğün merkezi olmuştu.Ramon Menendez Pidal'e göre,bu konumda,IX ve XII yüzyıllar  arasında,dünyanın en büyük uygarlığı olan arap uygarlığının ve latin kültürüne açıkca üstün olan arap kültürünün ağırlıklı bir etkısı vardı.Ispanya'nın  güneyi yada Endülüs,gelenekleri,sanatı ve ideolojisi açısından ispanyollaşmış bir islam dünyası olarak,Avrupa'dan kopuk bir Asya -Afrika kültürel alanının parçasıydı.Avrupa'ya daha yakın hristiuan Kuzey Ispanya'ysa ,güneyin kültürel etkisini taşıyor ve Batı'yla Doğu arasında bağlantıyı 
sağlayan önemli bir tarihi rol oynuyordu.Ispanya,durağan bir Avrupaya ,düşünsel,edebi,bilimsel ve teknik kazandıran bir ülkeydi.

Bir iddiaya göre,X.yüzyılda yanlızca  Cordoba'da yarım milyon insan yaşıyordu ve kentte iki yüzbin ev ,altmış bin konak,altıyüz camii,yedi yüz hamam ve yetmiş kütüphane bulunuyordu.Müslümanlar,Ispanya'ya  herşeyden önce,yeni bir tarım tekniği kazandırarak ,bu ülkeyei Avrupa'nın diğer ülkelerinin önüne geçmişlerdi.Hayvancılık ve özellikle at yetiştiriciliği çok gelişmişti.Geleceğin şövalyelerin binecekleri  yarım kan arap atlarını,müslümanlar yetiştirmeye başlamışlardı.Cordoba'nın kalkanlar,Toledo'nun kılıçları tüm dünyada ün salmıştı.Murcia,bakırcılık ve demircilikle en gözde kentti.Malaga yakutlarıyla dillerdeydi.Yine Cordoba,dünyanın dericilik,halıcılık ve kumaşcılık alanındaki en üretken bölgelerinden biriydi.Hollandalo bir bilginin aktardığı kadarıyla,o dönemde,Avrupa,kilise tekelinde,bilgi kırıntılarıyla gün geçirirken ,Endülüste hemen herkes okuma ve yazma biliyordu.

Bu dünyada,Renan'ın  sözcükleriyle '' aynı dili konuşan,aynı şiirleri okuyan,aynı edebi ve bilimsel etkinliklere katılan müslümanlar,museviler ve hristiyanlar ,insanlar arasında varolabilecek tüm engelleri kaldırmışlar,ortak bir uygarlık adına ,hep birlikte,gönülden çaba göstermişlerdi;binlerce öğrenciyi toplayan Cordoba camiileri,etkin felsefi ve bilimsel çalışma merkezlerine dönüşmüşlerdi ''
Yanlızca Avrupa'da değil,Arap dünyasında bile,Bağdad ve Kahire üniversitelerini aşarak,birinci sıraya geçen Cordoba Üniversitesinde ,felsefe,matematik,astronomi,simya ve tıp dallarında büyük bir etkinlik görülüyordu.

Atardamarları bağlamak için çarpıcı cerrahi yenilikler,'' El tasrif li-men acize an el-telif '' adlı tıp ansiklopedisinin yazarı Ebülkasim el Zehravi ( Albucasis ) sayesinde ,bu üniversitede  gerçekleştirilmişti ve tüm Avrupa ameliyat olmak için buraya akıyordu....Toledolu Ibn Vafid,'' Kitabül-havass '' ve '' Kitab ül-edviye'nin  yazarı Sevillalı Ibn Zühr ( Abulelizor ),onun oğlu olan ve perikardit iltihabıyla ,mide kanserini ilk tanımlayan '' Kitab ül-teysir fil'l-müddavati ve tedbir'in yazarı Ibn Zühr ( Avenzoar ) ,yine tıp dalında deneysel yaklaşımlarıyla modern bilime öncülük ediyorlardı.....

Dönemin en büyük botanisti sayılan Malagalı İbnü'l Baytar '' Kitab ülcami'li  müfredat ül-edviye ve l'agziye'sini yazıyordu.... Sevilyalı İbnü'l Avvam tarım konusunda Orta Çağ'ın önemli çalışmalarından '' Kitabü'l-Filaha'yı '' ortaya çıkarıyordu...Gözde gökbilimciler,tarihçiler,dilbilimciler,şairler...bu erken Ispanyol Altın Çağında belirmişti....Felsefe alanındaysa birçok büyük düşünür yetiştirmişti:Empedokles  düşüncesinin Ispanya'daki izleyicisi,Cordobalı Ibn Messere ( 883-931 ),felsefeyle tasavvufu bağdaştıran bir öğretiyi Batı düşüncesine taşıyan Endülüslü olmuştu.....Cordobalı ( 994-1064 ) bir şair,tarihçi ve dinbilgini ,söylentiye göre de çeşitli bilim dallarında dört yüzden fazla çalışmanın yazarı olan  Ibn Hazm,ilk karşılaştırmalı din incelemesi olan yapıtında,Kutsal Kitap'taki çelişkin anlatılara dikkati çekmişti.Avrupa sözkonusu  çelişkilerin  farkına beş yüzyıl sonra varacaktı..... Malagalı( 1022-1070 ) 
Yehıda Ben Gabirol ( Avicebron) '' Yenbuü'l hayat adlı felsefe yapıtıyla,Aristoteles ve Platinos  düşüncesini kaynaştıran bir tür yeni platonculuk 'un ileride Spinoza'yı da etkileyecek en önemli temsilcisi olarak belirmişti......'' Tedbir ül mütevahhid '' adlı eserinde,Eflatun ve Farabi'den yola çıkarak yetkin yönetim ve erdemli davranışlar üstüne yazan Zaragozalı ( -1139 ) Ibn Bacce ( Avempace ),Ibn Tufeyl ve Ibn Rüşd'ü etkilemişti.....

Tudelalı ( 1092-1167 ) Abraham Ben Meyr de,yine Yeni Eflatuncu düşüncesiyle ,bir Spinoza habercisi olacaktı... Toledolu ( 1110-1180 ) Abraham Ben David Halevi,Moşe ben Maymon öncesi en önemli Musevi Aristoteles yorumcusu  olarak belirmişti.... Cadizli ( 1106-1185 ) Ibn Tufeyl ( Abubacer ),'' Hayy bin Yekzan '' adlı ünlü kitabında,çölde doğup bir ceylan tarafından yetiştirilen kahramana,yüce gerçekleri anlamasını sağlayacak felsefi bir yetkinlik kazandırıyordu. 1671 yılında Latinceye çevrilen kitabın,Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe'sine esin kaynağı olduğu söylenmektedir,ama bu kitap,örneğin Baltasar Gracian gibi,aynı konuyu işleyen bir çok altın çağ düşürünü de yönlendirmiş olabilir. 

Cordoba'lı ( 1126-1198 ) Ibn Rüşd'e ( Averroes ) gelince,bu düşünür,Aristoteles'i yeni platoncu etkilerden arındıran büyük bir yorumcu olarak '' Kitab ma'bad it-tabi'a  ve Hüve'l kısma ür-rabi'min telhisi makalatı Aristo '' ,Batı düşüncesine çok şey kazandırmıştır.Ortega y Gasset'e göre,ilk skolastik düşünürler,batılı hristiyanlar değii,doğulu Araplardı.Aristoteles'i Ibn Rüşd ve Ibn Sina'dan ( Avicenne ) öğrenen Aquinolu Tommaso,Summa....sını,onları eleştirmek için yazacaktı.Ibn Tufeyl,Ibn Rüşd gbi öncü Ispanyol Arab skolastikleri,çelişkin bir biçimde,Altın Çağ'da skolastik düşünceyi yıkacak olan Usçuluk'u Batı düşüncesine kazandırmışlardı.Ve dini dogmalara karşı,gerçeği arayanın düşünsel özgürlüğünü savunan Ibn Rüşd,bir inançsız sayılarak,gerek müslümanların gerekse musevilerin ve hristiyanların tepkisini üzerine çekmişti...

Ondan kısa süre sonra,hem Ibn Tufeyl'den ,hem de Ibn Rüşden etkilenen Cordobalı ( 1135-1204 ) Moşe ben Maymon ( Maimonides ),gerek ibranice ( Mişna Torah ) gerek Arapça (' Delalet ül Hainin ) yazdığı kitaplarında,musevilikle müslüman Aristotelesçilik 'i ya da akılla inancı uzlaştırmaya çalışacaktı.... '' Fusuu ül Hikem '' ve '' Fütuhat ül Mekkiye '' adlı kitapların yazarı Sevillalı İbn'ül Arabi farklı düşünce sistemlerini ve dini akımları kaynaştırarak oluşturduğu  geniş Vahdet'i Vücud felsefesini  Anadolu'ya taşımıştı....Murciali İbn Sebin de ( ö 1270 ),'' Budd ül-arif '' adlı kitabında,Yeni Platonculuk'tan esinlenerek bir tür Vahdet i Vücud öğretisi geliştirmişti...

Şemtor ben Yasef ( 1125-1295 ),gelenekçileri  öfkelendiren  Moşe ben Maymon'un çalışmalarını savunurken ,musevi Ortodoksluğu felsefeyle uzlaştırmaya çalışmıştı..Ortaçağ'ın en büyük düşünürlerinden ve tarihçilerinden biri olan,Granadalı ( 1313-1375 ) İbn'ül Hatip,tıptan tarihe,şiirden felsefeye,altmışı aşkın kitap yazmişti.Granada tarihine ilişkin '' El ihata fi tarih Gırnata '' sından,batılı tarihçiler uzun süre yararlanmışlardı...

Bu müslüman ve musevi düşünürler,bilim adamları,sanatçıları Batı'yı Antik Çağ düşüncesiyle karşılaştırarak oluşturan öncülerdi.Onların saygınlığı,Cordoba ( Kurtuba ),Sevilla ( İşbiliye ),Toledo ( Tuleytule ),Zaragoza ( Sarakusti ),Granada ( Gırnata ),Cadiz ( Kadis ),Murcia ( Mursiye )...gibi kentlerin görkemli eğitim kurumlarına,tüm hristiyan Avrupa'nın laik ya da din adamı aydınlarını çekmişti.Ama aynı kurumlar,hristiyan egemenliğine geçildikten sonra da,güçlü miraslarıyla,büyük düşünsel  etkinlik odakları olarak varlıklarını sürdürmüş,Altın Çağ'a damgalarını vurmuşlardı....Bu gerçeğin en somut kanıtı '' Mozarap ''diye adlandırılan Katolik din adamlarının bıraktığı  arapça yazılmış metinlerdir: Müslüman Ispanya'nın Hristiyan aydınları ,yoğun bir düşünsel ve kültürel hayatın cazibesine kapılmışlardı.Dini işlevlerinde latinceyi kullanmak zorunda olsalar da,kültür dilleri arapçaydı.Henüz dini kinlerin yeşermediği yarımada,çok kültürlü yapısını kuzeydeki hristiyan topraklara taşıyor,Mozaraplar buradaki manastırlarda görev alıyorlardı....Buna karşılık,Hristiyan krallarda ,geleceğin egemenleri olacak veliahtları ,eğitim yapmaya  müslüman üniversitelerine gönderiyorlardı....İşte Katolik Ispanyol egemenliğini her türlü kaygının önüne çıkaran emperyalist düşünürlerin  görmezden gelmeye çalışacağı şey bu gelenektir: Avrupa Ortaçağının müslüman ve musevi uygarlıklardan  soyutlanamayacak  bir dönem olması....Ve Hristiyanlık'ı seçmek zorunda bırakılan birçok müslüman  ve musevinin fiziksel varlığıyla beslenmiş liberal bir kültürün zenginliği...

Ancak,bu görkemli uygarlık,Katoliklik'in yoğun saldırısına uğramadan önce,kendi kendine sarsılmaya başlamıştı.Ülken XIII yüzyıla kadar düşünsel hoşgörünün merkezi olan Endülüs'ün ,uğradığı  göçebe akınları yüzünden ( Murabikin ve Muvahhidin devletlerinin  kuruluşu ) bu hoşgörü ortamından uzaklaştığını ,tarikat ruhu ve bağnazlığın bir kara bulut gibi batı İslam dünyası üzerine  çöktüğünü,birçok bilginin doğuya göçettiğini  belirttikten sonra şöyle der: Sekiz yüzyıl Endülüs'te oturan ve burada hür şehirlerden her birinde ayrı bir bilim ocağı kurarak üstün bir medeniyet hayatı yaşayan,Hristiyan ve Yahudilere  de her türlü çalışma hürlüğü veren Araplar ,memleketlerini büsbütün bırakarak  taassubun hüküm sürdüğü Kuzey Afrikaya çekilmek zorunda kaldılar.Ondan sonra da,bu çöküş devrinin tarih filozofu Ibn Haldun bir yana bırakılırsa ,kimse yetişmedi.Yanlız XIII.yüzyıl sonuna kadar latinceye çevrilmiş olan eserlerin çokluğu medeniyetin yürüyüşünü sağladı.







n.b : Cemal Bali Akal'ın Modern Düşüncenin Tarihi adlı eserinde alınmıştır








No comments:

Post a Comment