Saturday, January 12, 2019

BLAISE PASCAL



Pascal,1623 yılında,Clermont'da dünyaya geldi.Annesini üç yaşında kaybetmişti.Onu,iki kız kardeşiyle büyütüp yetiştiren babası Etienne Pascal olmuştur.Avukatlar ve kamu görevlileri grubunun en önde gelen üyelerinde biri olan Etienne Pascal,önemli bir ali,iyi bir hukukçu,matematikçi ve müzisyendi.Doğal olarak Pascal'ın eğitimiyle çok yakından ilgilenmiş ve onun entellektüel gelişmesine büyük bir itina göstermiştir.Kapasitesi veya yeteneklerinin çok erken farkına vardığı oğluna tamamen çocuk merkezli bir eğitim uygulamıştı.Bu eğitim,klasik eğitimden veya bir teoloji eğitiminden ziyade,klasik diller ve matematik odaklı hümanist bir eğitim olmuştur.

Bununlar birlikte bu üstün yetenekli çocuğun ağır bir sorunu vardı.Pascal bütün bir çocukluğunu,gençliğini,iki yaşından itibaren hastalıklar boğuşarak geçirmiş,narin bir çocuktu.Onun özel bakımını üstlenecek bir kadın bulunur ve ona,bir süreçte Pascal'ın iki kız kardeşi yardım eder.Kimi kaynaklara göre,hastalıkla geçmeyen tek bir günü dahi olmamıştır.Yirmi dört yaşına geldiğinde ise hastalikları sadece yiyecekler yemesine izin verecek boyuta ulaşmıştır.

Fiziki yönden son derece sıkıntılı bir hayat geçiren Pascal'ın zihinsel yönden,bunun tama aksine son derece üstün ve güçlü olduğu söylenebilir.Tanrı,ona öyle görünmektedir ; fiziksel yönden esirgediklerini  entelektüel olarak çok fazlasıyla vermiş,adaletin böyle tecelli etmesini istemiştir.Gerçekten de onun ,çok erken bir yaştan itibaren sıra dışı entellektüel kapasitesiyle dikkat çektiği söylenir.Niteki,daha sonra onbir yaşındayken matematik konusundaki ilk çalışmasını ,' Sesler Üzerine  Inceleme ' adıyla yayınlayan  Pascal,on iki yaşında,kendi başına Pythagoras  teorimini bulmuş,bir üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu keşfetmiştir.On yedi yaşına geldiğinde zamanın matematiğiyle ilgili çok temel problemleri çözümlediği ' Konikler üstüne Deneme' sini tamamlamıştır.Eserin mükemmeliliği karşısında Descartes'ın,böyle bir kitabın Pascal gibi genç biri tarafından yazılmış olduğuna inanmakta büyük bir güçlük yaşadığı anlatılır.

O,kariyerinin bu,ilk döneminde,içerikle ilgili yaptığı katkılar kadar,yöntemiyle de dikkat çeker.Gerçekten de genel konular üzerinde çalışmaktan ziyade ,deyimi yerindeyse ,ısmarlama işler yapan Pascal,her araştırma konusu için özel bir yöntem uygular.Sözgelimi konikler türünden karşısına çıkan problemlerden hareket eder ve salt bu probleme  uygun düşen bir yöntem oluşturur.Böylelikler bütün koniklerin,kendisinin '' mistik heksagram '' adını verdiği bir heksagram içinde yer aldıklarını keşfeder.Sonuçta ortaya çıkan,bugün Pascal teoremi olarak bildiğimiz,meşhur teoremdir.Yine diş ağrısından uyuyamadığı bi gece,rulet oyunu ve sikloid üzerine düşünüp sikloid eğrisinin özelliklerini keşfetmiştir.Pascal üçgeninin keşfi de,olasılık teorisini kuran,Binom açılımında katsayıları vermeye başaran Pascal'dır.

O,daha on dokuz yaşındayken,zaman zaman halktan toplanan vergi işiyle de meşgul olan babasına yardımcı olmak üzere,aritmetik işlemleri mekanik olarak yapan ilk hesap makinasını icat etmiştir.Buradan da anlaşılacağı üzere,Pascal,sadece matematik ve teorik bilimlerler uğraşmamış,fakat pratik ve deneysel çalışmalarla da temayüz etmişti.Nitekim,1646 yılında,yani yirmi iç yaşındayken,Toricelli'nin deneyini tekrarlamış ve bir dağa çıkartılan  barometredeki cıva sütununun düştüğünü,yani yükseğe çıktıkça hava basıncının azaldığını göstererek ,atmosfer basıncının varlığını kanıtlamıştır.Buradan hareketle bir takım eleştirmenlerin,Pascal'ın dindarlığı ile asketik hayatının onu bu dünya ile ilgili çalışmalardan uzaklaştırıp matematiksel dehasının tam olarak hayata geçmesini engellidiği yorumlarının  hatalı olduğu söylenebilir.

Bununla birlikte Pascal'ın iç dünyası ve düşünceleri 'Memoires ' ( Hatıralar ) adlı eserinde de belirttiği üzere ,yaşadığı bir deneyimin ardından ,belli ölçüler içinde değişmeye başlar.Bu dönüşümün ardından,din ve Hristiyan inancı hayatına çok daha güçlü bir şekilde damga vurmaya başlar.Bununla birlikte,o bu döndemde de bilimsel çalışmalarından vazgeçmez.Sadece bilimsel faaliyetlerini yeni bir ışık altında Tanrıya hizmetin bir parçası olarak değerlendirmeye başlar.Fakat 23 Kasım 1654 gecesi yasaşdığı  çok daha derin bir mistik deneyimin ardından,düşünceleri tamamen değişir ve bu tarihten başlayarak hayatının ya da kariyerinin dini diye nitelenebilecek  ikinci evresi başlar.O,bu deruni tecrübeyle birlikre,Tanrı gerçeğini bütün varlığıyla hissetiğini yazar.Pascal'ın Tanrı'sı artık filozofların bir kavramdan ibaret olan Tanrı'sı değildir.;kendi deyimiyle,Ibrahim'in,Ishak'ın  ve Yakub'un ,insanların kendi içlerinde buldukları Tanrı'dır.

Pascal,bilimsel çalışma ve araştırmalarından bu dönemde de vazgeçmez,ama ilgileri artık bilimselden ziayede teolojiktir.Böylece,,tüm zamanlarını düşünmeye ve öğrenmeye adamış fanatik Hristiyanların toplandığı Port Royal münzevilerinin yanına gider.Yine aynı dönemde,kendisi her ne kadar bunu yani bir jansenist olduğunu kabul etmese de Cizvitlere karşı çıkarken,klasik dini inanca dönme,gerçek bir Hristiyanlığı yaşama noktasında Jansenistlere sempati duyar.Bu dönemin temel eseri,'' Lettres Provinciales '' ( Taşra mektupları )dır.Pascal,bu eserinde,karşımıza artık bir filozof ya da bilim adamından  ziyade,bir polemikçi,bir pedagog ve bir vaiz olarak çıkar.Çoşkulu,Ateşli,yoğun ve etkileyici üslubuyla da dikkat çeken eserde,Pascal irade özgürlüğü ,ahiretin kazanılması ve Tanrı'nın inayetiyle ilgili konular üzerinde yoğunlaşır.Insanın zayıflığı ile bozuluşu,ilahi inayetin gücü ve Hristiyan ideallerin en saf şekliyle yaşanmasının önemi üzerinde duran Pascal'ın Mektupları,aslında Cizvitlerin  ahlaki teolojilerine  yönelik güçlü bir saldırı niteliği taşır.Cizvitler, modern dünyada Hristiyanlığın insani ya da hümanistik  boyutuna vurgu yaparken,insanların vicdanlarına hitap etmekten ziyade,mümkün olduğunca çok insanı Hristiyanların saflarına dahil etmenin mücadelesini veriyorlardı.Oysa Pascal açısından hümanizm paganizm ile eşdeğerdir,dolayısıyla o Cizvitleri iki yüzlükle suçlar.Tartışmayı ya da polemiği kısa vadede,etkili üslubundan ve ikna edici gücünden dolayı kazanan Pascal olacaktır.Ama uzun vadede  kazanan,onun muhalefet ettiği kişi ve anlayışlar olmak durumundadır.

Pascal'ın,yaşadığı  bu ikinci mistik deneyimin  veya deruni tecrübenin ardından,kendisini tamamen,esas olarak Isa'nın emirlerine uygun yaşamayan Katolikleri olduğu kadar,zamanın hür düşünürleriyle septiklerini de gerçek Hristiyanlığa döndürmek amacıyla Hristiyan inancının bir savunmasını yapmaya verdiğini söylemek yanlış olmaz.Bu çerçevede kaleme alınan bin kadar fragman yanında,Taşra Mektuplarından sonra çıkan ikinci kitap '' Verite dela region Chretienne '' ( Hristiyan dininin gerçeği)dir.Bu da,dinsizlerin en kuşkucularını dine döndürmeye yönelik bir mücadele veya polemik gibidir.Zira o,burada da ön yargılardan,dini düşüncelerden arınmış,bağımsız yargılama gücü isteyen hür düşüncelilere,inançlarını yitirenlere ve maneviyatla hiçbir ilgisi kalmamış olanlara seslenir

39 yaşında kansere yenik düşerek Paris'te ölen Pascal'ın diğer iki eserinin,onun hayatının son döneminde kaleme almış olduğu,sonuçlanmamış fragmanlardan derlenmiş olduğu bilinmektedir.Bunlardan,birincisi onun en tanınmış eseri olan '' Pensees '' ( Düşünceler ) dir.Eserinde üç ayrı insan tipolojisinden yararlanarak herkese hitap eder.

'' Üç tür insan vardır.Allah'ı bulanlar ve O'na hizmet edenler,.O'nun aramakla meşgul olup henüz bulamayanlar;O'nu ne arayan,ne bulan,zaten arayıp bulma çabası olmadan yaşayanlar.İlk gruba girenler makul ve mutlu,sonuncu grubun insanları aptal ve mutsuz,ortadakiler ise mutsuz ve makuldur ''

Yine de onun esas olarak bunlardan ikinci ve üçüncü tip insanlara hitap ettiği söylenebilir.Amacı da,şu halde gayet açıktır: Şaşkınlara kurtuluş yolunu göstermek,onları gerçek imanın yoluna sokmak.

Pascal bu amaca ulaşabilmek için,hayatı boyunca kazanmış olduğu bütün deneyimleri seferber eder,başta Saint Augustinus  olmak üzere bütün etkili entelektüel kaynaklardan faydalanır.Montaigne ve Descartes'ın düşünce ve hatalarını gündeme getirir.Zira bilmektedir ki,kendisinin kalkıştığı,ikna etme ve inançsızları dine döndürme amacına yönelik bu geniş kapsamlı teşebbüs daha önceki benzer girişmlerden bağımsız ve kopuk değildir;Bu yüzden o,,hayatının daha öncek dönemlerini bir şekilde bir araya getirir,eski dönemlere  ait bilimsel,siyasal ya da felsefei düşüncelerini özetler ve okuyucusunu bu deneyimlere ortak olmaya kendisiyle birlikte düşünmeye davet eder.Adeta onun,kendi sıcaklığına yaklaşmasını,eserde ortaya konan şu ya da bu tutumla özdeşlemesini ister.Pascal,gerçekte bu yakınlıktan hareketle,okuyucuda onu uyandırmaya yönelik bir tür kafa karışıklığı,zihinsel bir istikrarsızlık yaratmak ister.Eserde sıklıkla çelişkilerden söz eden Pascal'ın temel tutumu,,aslında felsefi hakikatlerin nasıl hemde çok güçlü,hemde kırılgan,bir yandan tam biryandan da eksik olduğuu göstermekten meydana gelir.

Aynı tutumu,ölümünden sonra yayınlanan bir başka eser olan  '' Entretien avec Monsieru de Sacy sır Epictete et Montaigne '' ( Mösyö de Sacy ile Epiktetos ve Montaigne üzerine konuşma ) da da devam ettirir.Gerçekten de iki felsefi tutum arasındaki karşıtlık,ancak mükemmel diye nitelenebilecek olan bir dramaturjiyle ortaya konur.Ona göre,bilge Stoacı Epiktetos insanın büyüklüğünü  ve soyluluğunu görmüştür.Montaigne ise,tam tersine,insanın yetersizliğine,zaaflarına,sınırlarına ve kötülüğüne işaret eder.Pascal'ın bakış açısından,bu iki önemli filozoftan  birinin  görmediği beşeri bir özelliği diğeri öne çıkartır.İkisi arasından radikal bir karşıtlık bulunduğundan,onların birbirlerini tamamlamalaı,hiç bir şekilde  mümkün olmaz.Pascal'a göre,Montaigne'deki kuşkuculuğun iç tutarlılığı başka,Stoacı felsefesinin kendi iç tutarlılığı daha başkadır.Bu iki öğreti insanın büyük ya da sefil,erdemli ya da ahlaksız olması durumuyla ilgili olarak kendi tarzında birşeyler söyler.

Pascal işte bu noktada,yani sürekli değişebielne bir pozitif ve negatif  tutumlardan hareketle,mantıksal yada rasyonel çerçevenin ,dışına çıkan bir çözüm önerir.Ona göre önce Musa ,sonra da Isa tarafından bildirilen beşeri durumu,insnanın erdemli ya da ahlaksız halini anlama imkanını sadece vahiy ve yürek temin edebilir.Buna göre insan,Tanrı tarafından onun kendi suretinden yaratılmış olduğu için ,yüce ve onurlu bir varlıktır.Fakat o bir yandan dailk günahın kendisini kusurlu ve eksik bir yaratık haline getirmiş olduğu,günahkar bir varlık olmak durumundaır.Pascal burada '' kabul '' ya da '' karşı çıkışların '' sürekli değişmesiyle inançları sarsar.Amaç,kurtulmanın mümkün olmadığı bir tuzak kurmak,okuyucuyu bu ağın içine düşünmektir.Sürekli bir biçimde bir bakış açısından diğerine gidip gelinerek,en fazla karşıt olduğuna inanılan bir şeyle işbirliği yapılarak,sonunda yanı nitelikte olmayan bir üst gerçekliğe geçilir.






No comments:

Post a Comment