Saturday, April 8, 2017

EBU NASR MUHAMMED BIN TARHAN BIN UZLUG AL FARABI

Farabi,İslam felsefesinde özel bir yeri olan Türk Filozofudur.Farabi'den önce bazı Islam düşünürleri Yunan felsefeci ile ilgilenmişlerdi.Hatta Meşai okulunun ilk temsilcisi sayabileceğimiz Al Kindi ( Ölm 866 ) Aristotelesin bazı eserlerini açıklamıştı.Fakat Aristo ve Eflatun felsefelerini mezcetmek ve onların görüşlerini yerine göre yenieflatuncu metodla açıklamak şerefi ilk kez Farabiye nasip olmuştur.O bu çabalarıyla İslamda yeni bir felsefi akım temellendirmiştir.Çünkü Yunan Filozoflarının eserlerinden öğrendiği bilgileri islami açıdan değerlendirmeğede çalışmıştır.Meşşaiye felsefesi sırf Aristocu yani Peripatetisien okulunun görüşünü aksettirmez.Bu okulda Kuranın Eflatunun ce Plotinosun da etkileri görülür.İşte bu okulu ,çeşitli ilim dallarındaki derin çalışmalarıyla kuran ve kendinden sonra yetişen Meşşai Filozoflara ışık tutan islam düşünürüde Farabidir.Bu sebeple kendisine ' Al Muallim as Sani '' ünvanı da verilmiştir.

Filozofumuzun tam adı Ebu Nasr Muhammed bin Tarhan bin Uzlug Al farabidir.Kendisi Türk Filozofu olmakla tanınmıştır.Kaynaklarda ona Al Feylesof al Türkidenir

Farabi, Maverünnehirde Farab vilayetinin Vesic köyünde yaklaşık olarak 870 yılında dünyaya glemiştir.Babasının bir ordu komutanı olduğu söylenir.Farabi'nin ilkin Merv'de okutulan felsefi ilimlerden faydalanmış olması akla uygundur.Fakat asıl felsefe tahsilini Bagdad'da yaptı.Bagdat'da kendisinden daha yaşlı olan Ebu Bişr Matta idi.Yunustan mantık dersi aldı.Daha sonra Harran'a gitti.Orada Yuhanna bin Haylan ile tanıştı.Bir Hristiyan bilgini olan Yuhannadan mantık ve felsefe tahsil etti.Yeniden Bagdada dönerek Yunan filozoflarının ve özellikle Aristonun kitaplarını inceledi.Bir çok dillere vukufu vardı.Halife Muktedir devrinde bu kitapları açıklamaya ve etrafına ışık tutmaya başladı.Birçok eserler yazdı.Daha sonra Şam'a gitti.Bir ara Mısıra seyahat etti.Yeniden Şama döndü.Halep ve Şam dolaylarının Sultanı Setf ad Devle Farabiye çok hürmet gösterdi.Hatta onu sarayında himaye etti.Farabi 950 yılında 80 yaşında iken Şam'da hayata gözlerini yumdu.Felsefe,mantık,psikoloji,musiki,matematik ve tıpda derin bir bilgin olan Farabinin ölümü Seyf ad Devleyi çok üzdü. Bu Sultanun Türk filozofonun cenaze namazını bizzat kıldırdığu söylenir..


Allah ve Sıfatları :

Islam felsefeside Allah'ın varlığı ve sıfatları hakkında sufiler,kelamcılar ve filozoflar yeteri kadar durmuşlardır.

Bu gruplarına hepside Allahın birliğini kabul etmişlerdir.Ancak onun varlığının isbatında ve sıfatlarında farklı görüşlere rastlanır.

Sufiler Allah'ın varlığına delil olarak birçok ayetleri ve insanın sezgi gücünü gösterirler.Bunlara ek olarak kişisel deneylerin ve dinsel yaşantılarında Allah'ın varlığına insanı inandıracağını kaydederler.Daha doğrusu onlara göre dini emirlere uymak,ahlaken olgunlaşmak ve herşeyden yüz çevirmek insanı Allah'ta yok olabilir.Sufilerin deyimiyşe insan böylece fenafillah mertebsine yükselir.

Bunlarda Vahdeti vucutcular ise gerçekte Allahtan başka hiç bir şeyin mevcut olmadığını söylerler.

Sufilerin Allah yolunda bu kadar çoşkun ve canlı bir dinsel yaşantı taraflısı olmasına karşılık.Haseviyye fırkasına mensup olanlar donuk bir görüşü savunmuştur.Bunlar,Allahı tanımakta aklık hiç bir rolü olmadığını ve herşeyin nakil ile bilindiğini tezini benimsedilar.Nasların zahşrş anlamlarıyla yetindiler.

Müşebbihe ise Allaha el,ayak ve yüz gibi sıfatlar isnat etmiştir.Başka bir deyişle Allahı insana benzetmiştir.

Yine Allahın varlığını yalnız nakil yoluyla kabul edenlerden Kerramiye fırkasuda Allahın ağırlığı olduğunu ve arş üzerinde yerleştiğini ileri sürmüştür.

Allah'ın her istediğini dilediği gibi yarattığı tezini savunan kelamcılardan Eşari ( Ölm 941 ) ise Allah'ın varlığının aklen bilineceğini kabul etmiştir.Eşari Allahın mevcudiyetinin bilinmesinin şeriatla vacip olacağınıda görüşlerine eklemiştir.

Maturidi ye gelince Onun bu konudaki görüşü Eşari ninkine yakındır.Allahın varlığı akıl ile bilinir.İlahi teklif ise şeriatla vacip olur.

Kelamda akılcı görüşün temsilcisi olan Mutezililer ise Allahın varlığının tamamen akılla bilineceğini söylemişlerdir.Bunlar arasında Sumame ( ölm 828 ),Nazzam ( ölm 845 ) Ebu Huzeyl Al Allat  ( Ölm 849) Cafer b Mubassar ( Ölm 848 ) ,Cafer b Al Harb ( Ölm 850 ) ve Cahiz ( Öl 866 )

Allahın varlığı sorununun çeşitli delillere göre düzenli bir biçimde akıl açısından sistemleştirilmesi şerefi ise Farabiye aittir.

1.Etken sebep:İlk varlık diper varlıkarın sebebidir.Kainatta her sebebi diğer bir sebep izlemektedir.Oluşlar alemindeki eşyalar sebepsiz meydana gelmez.Hadis olan veya varedilmiş bulunan herşey,Allah'ın ilminin tertibine uygun olarak vardırlar.Sebepler için bir müsebbip aramamız gereklidir.Bu müsebbip de ilk sebep diyebileceğimiz Yüce Allahtır.Insan,kendi isteği dışında bir sebeple var olmuştur.Başka bir deyimle insan dışında,insan iradesiyle olmayan bir takım  oluşlar vardır.Insan bu oluşların sebebi değil,aksine kendi fiillerini dış olaylara göre düzenleyen ve yürüten varlıktır.. O halde bu oluşların bir sebebi vardır.Bunlar için sonsuz sebepler dizisi aramak bizi anlamsız bir sonuca götürür.O halde herşeyin ilk sebebi bulunan ve sebepsiz olarak varolan Allahın Varlığını kabul etmek gerekir.

2.Alemin düzeni : Alem hakkında düşündüğümüz zaman onda ince bir sanaton izlerini buluruz.Kainat sırf varlıkla doludur ve düzenli bir biçimde işlemektedir.Bundan kendi zatıyle var olan bir Mubdinin bulunduğunu anlarız Sonuç olarak kainatın murid,kadir ve herseyin üstünden olan Allahtan geldiğini kabul etmek gerekir .Kainatın düzenine dayanarak Allahın varlıpını ispatlama düşüncesi Eşari ve onun izinden giden kelamcılarda bulunmaktadir..

3.Hareket delili : Hareket için zaman itibariyle sonsuza kadar başlangıç bulmak güçtür.Aynı şeyi hareketi meydana getiren muharrikler içinde söyleyebiliriz.Fakat gercek olan şudurki hareket var olduğuna göre her hareketin muharrikide vardır.Sonsuz  hareketler ve muharrikler disiz bizi muhale götüreceğinden,bir ilk Muharrikin varlığını kabul etmek gerekir.Bu ilk muharrik ise hareket etmez ve fakat hareket verir.Farabinin Muharrik diye analattığı varlıda yüce Allatna baska birsey değildir..


4.Mümkin ve vacib 
a) Mümkin : Zatına nisbetle varlığı zorunlu olmayan şey mümkündür.Mümkün olanun yokluğunu farzetsek,böylece muhale varmış olamayız.Çünkün mümkünün var olması için bir sebebe ihtiyaç vardr.O halde mümkün var olduğu zaman zatı dışında vr sebeple var olmuştur.Buna göre var olan şeyler,bir sebeple meydana gelmişlerdir.Mümkün şeylerin bir sebepe muhtaç olarak sonsuza kadar uzanması imkansızdır. Sonsuz sebep ve müsebbip dizgisi bulunamaz.Sonuç olarak mümkün olanların ilk sebebi olan Vacip bir varlığın mevcudiyetini kabul etmek gerekir.

b) Vacip: Zatına nisbetle vücudu zorunlu olan varlık vaciptir.Vacibin yokluğu düşünülemez.Onun varlığı içinde sebep yoktur.Mevcudiyeti başkasına bağlı değildir.Esyanın var olma sebebi odur.Vacıbul Vucud yani Allah,her türlü noksandan münezzehtir,tamdır,ilk varlıkları,Onun madde,suret,fill ve maksada ihtiyacı yoktur.

Farabi Allahın varlığının ispatından Aristodan faydalanmıştır.Mesela hareket delilini buna örenek olarak gösterebiliriz.Ancak Farabi,hiç bir suretle Yunan filozofonun kopyacısı olmamıştır.Aristo ilk Muharrikini alemin merkezinde  ve maddeye suretini veren itici güç olarak göstermeğe çalışmıştır.Farabiye göre ise alemin ve dolayısıyla  maddenin var olma zorunluluğu  Allahtan gelmiştir..Aristonun Muharriki maddeye  mekanik olarak etki yapar.Farabinin Allahı ise alemi bilerek ihdas etmiştir.Aristoya göre ilk hareket ettirici güç yani Muharrik külli akıldır.Farabiye göre is külli akıl Allahtan sudur eden ilk varlıktır.Aristo,ilk Muharrik'le Kainat arasında aracılar kabul etmez.Farabi ise kainat Allahtan sudur ederken aklıevvelden ay altı alemine kadar aracı varlıkların bir mertebeler dizisi izlediğini ileri sürer.

Farabinin Allaha isnat ettiği sıfatlada İslam felsefesinin özelliğini taşır:Allahın faslı,cinsi,haddi yoktur.Onun sonradan olması,temeli,ortağı,karşıtı düşünülemez.Allah mevzu,araz ve dokunan bir şey değildir.O Zahirdir.Herşeyin ilk kez başladığıvarlıktır.Herşey onundurçOnda çokluk bulunmaz.O zatıyla herşeye nail olur.O herşeyi zatiyle bilir.Zatıyla herşeyi bilerek herşeyle beraber olur.Onun zatı bölünemez.Cüzlere ayrılamaz.O müsebbep değil,her davanın ilk nedenidir.O kendi birliğinde bütündür.Yanlzı zahir değil,aynı zamanda batındır.Hem açıktır hemde gizlidir.Kendi ilmini kendi zatıyla bilir.Tamdır,sonsuzdur ve hiç bir şeyle sınırlanmış değildir.Alemdeki çokluk,onun zatından herşeyin sudur etmesinden sonradır.Fakat Onun zatından değişiklik olmaz,Onun için miktar ve çokluk düşünülemez.Kainattaki çokluk itibaridir..

Onun Fiileri için neden düşünülemez.Herhangi bir şeyi mecbur olarak yapmaz.Allah basittir.Halden Hale değişmez .Öncesizdir.Sonu yoktur.Sırf hayırdır.Sırf güzelliktir.İlk mahbub ve ilk masuktur.Akildir.Halimdir,diridir,güç sahibidir ( kadirdir ),dilediğini yapar ( muriddir )

Allah vardır.Yokluğu kabul edilemez.O ne bilkuvvene de başka bir biçinde var olmuştur.Öncesiz ve sonsuz olmak için başkasına ihtiyacı yoktur.Onun varlığı hakkında onunla oldu,ondan oldu veya onun için oldu diye bir sebep düşünülemez..

Büyüklükte tamdır.Bu onun dışında onun gibi başka bir büyüklüğün bulunmadığı anlamındadır.Güzellikte tamdır .Bu onun güzelliğine ,onun dışında hiç bir varlığın erişemeyecegi manasındadır.

Hasılı Allah,ilk sebeptir,Yani sebeplerin sebebidir.Hiç bir şey onun gücü dışında kalamaz

Görülüyorkı Farabi,Islamin Allahından felseficelin diliyle söz etmiştir.Başka bir deyimle Allahı tavsif etemektede Kuranla felsefeyi uzlastirmaya çalışsmıştır.

3- Alemin var oluşu 

Alem,Allahtan sudur etmiştir.Bu sudur insanların maksatlarına benzeyen bir amaçla olmamıştır.Eşyalar Allahın ilim ve rızasına muhalif olarakda meydana gelmemiştir.Aksine hersey Allahın kendi zatını bilmesiyle hayır sahibi ve en büyük nizam vericidir.

Allahın ilmi bildiği şeyin var olmasının sebebidir.Fakat,onun herseyi bilmesi,zamana bağlı bir şey değildir.Bu demektirki o eşyaya sonsuz varlığını verendir.Onların yok olmasını önleyendir.Allah eşyaya yok olmalarından sonra soyut bir varlık vermiştir diye düşünülemez .Çünkü o ibda olunmus bulunan ilk varlığın sebebidir.

Farabi,Ibdanin anlamınıda şöyle açıklıyor: Varlığı kendi zatı için olmayan şeyin varlığını devam ettirmek,İbda demektir.Bu devam ettiriş,Mubdinin zatından başka sebeplere bağlı değildir.Allahın bir şeyi ibda etmesinden başka bir aracının etken bir rolü yoktur. Eşyaların birbirlerinin sebebi olarak meydana gelişi,Allahın aracılığına bağlıdır.Başka bir deyimle her şeyin nisbet edileceği ilk gerçek sebep Yüce Allahtır.

Farabiye göre Allahtan ilk önce akıl ( Al-Aklu'l Evvel ) sudur eder.Bunu ilk ibda edilmiş varlık olarak kabul etmek gerekir.İbna olunan bu varlıkta,kendi zatıyla mümkün olduğu için,arizi bir çokluk meydana gelir.Fakat bu varlık yani Aklıevvel,kendi zatını ve Yüce Allahı bildiği için de Allahda Vacibul vucuddur. Aklıevvelden Vacibulvucud olduğu ve kendi zatını bildiği için ikinci akıl meydana gelir.Bundada arizi olarak bir çokluk hasıl olur.Akşıevvelden birde en yüksek felek cıkar.Buna madde ve suretiyle birlikte nefs de denir.Ancak bu Nefs feleki bir nefstir

İkinci akıldan üçüncü akıl ve ikince felek meydana gelir.Bu felek sabit yıldızlar felegidir.

Ucunu akıldan dorduncu akıl  ve Zühal küresi hasıl olur..Dürdüncü akıldan ,beşinci akıl ve Müşteri küresi,beşinci akıldan,altıncı akıl ve Merih küresi,altıncı akıldan yedinci akıl ve Güneş Küresi yedinci akıldan sekizinciakıl ve Zühre küresi,sekizinci akıldan dokuzuncu akıl ve Utarit küresi,dokuzuncu akıldanda onuncu akıl ile Ay küresi meydana gelir.Buda semavi cisimlerin sonuncusudur.Akılların sonuncusu olu onuncu sırada yeralan akıla al Aklul-Fa al denir

Arza ait cisimler ise bu Fa al Akıldan çıkar.Ancak bu feleklerin aracılığı ile olur.Feleklerin aracılığı ile fa al akıldan bütün cisimlerde müşterek bulunan heyulani akıl hasıl olur.Feleklerin dönüşleri sonucunda heyulada çeşitli istidatlar türer.Sonra Aklı ı Faal dan bu istidatlara uygun suretler feyezan eder.Böylecede dört unsur teşekkül eder.Bilindiği gibi bu unsurlar su,hava,toprak ve ateşten ibarettir.Unsurlarda birbirleriyle karışarak çeşitli terkipleri ve imtizacları doğururlar.Ne zaman bir imtizaç yani uyuşum olursa,bu uyuşmada birde istidad meydana gelir.Bu imtizac yahut uyusum sonucunda meydana gelen istidadda Aklı Faalden akan bir suret de hasıl olur.Böylecede madenler,nebatlar,hayvanlar ve insanlar meydana gelirler..

Varoluşta birinci mertebe ilk sebebe sonuncu mertebe de maddeye aittir.Akılllar ve felekler aleminde  sudur,mertebede üstün olandan aşağıua doğrudur.Arz aleminde ise bu oluş ve akış aşağıda olandan yukarıya doğrudur.Arz aleminde ise bu oluş ve akış,aşağıda olandan yukarıya dogrudur.Başka bir deyimle Heyuladan insana doğrudur..İstidad ve itidal hasıl olduğu zaman,Faal akıldan beşeri nefs akar.Bilindiği üzere bu akıl,suretleri verendir.Ne zaman ana rahminde ilk tohum hazır olursa,o zaman ona nefs ,Faal Akıldan akar,Ruhun bedenden önce bulunması caiz değildir.Bunda Farabi Eflatuna muhalefer etmiştir.

Farabi,tensuhcuları reddederek ruhların bir bedenden diğer bedene geçemeyeceğini de söylemiştir.Bedene ruh  feyezan ettikten sonra insanda nebati,hayvani ve insani kuvvetler meydana gelir.Bu bir ruhun kuvvetleri demektir.

Nebati kuvvetler,gıda verme,yetiştirme ve doğurma  görevlerini yapar.Hayvani kuvvetler hareket ve idrak görevlerini ifa ederler.Hareket kuvvetide şehvet ve gazaptan ibarettir.Idrak kuvveti is
1- Zahiri duyular,görme,işitme,dokunma,koklama ve tatmadan ibarettir

2- Batini duyular ,müşterek,his,mütehayyileryi,vehmi ve hatırlama yı içine alır.

Insani kuvvetlere gelince : Bunlar ikiye ayrılır.

1- Ameli akıl: Bu güzel ile çirkini ,faydalı ile zararlıyı ,doğru ile yanlışı ve bu gibi hususlaru ayırmaya yarar.
2- Nazari akıl : Bunlarda heyulani,bilmelek ve mustafad akıl diye 3 esasta toplanır 

Farabi Aristo felsefesi ile islam felsefesini uzlaştirmağa çalışmıştır.Alemin var oluşunda bir yandan öncesiz çokluğu redetmiş  ve herşeyi tek bir Allaha bağlamıştır.Herşeyin ill sebebinin Allah olduğunu kabul etmiştir.Diğer yadan Aristo felsefesinin hayranı olarak alemin zamansız olaral var olduğunu ileri sürmüştür.Başka bir deyimle zamana bağlı olmaksızın Allahın öncesiz ilmiyle alemin var olduğunu söylemiştir.Böylecede Allahın ilmi ,Allahın zatiyle kadim olduğu için alemin de kadim olduğunu ima etmiştir.Kidem fikrini ima ederek Aristo felsefesinin etkisinde kalmıştır.Ama böyle yapmakla da hem islam kelamcılarının görüşlerine uymayan ve hemde Aristo düşüncesinin  kopyası olmayan bir varlık anlayısının temsilcisi olmuştur.Fakat onun bu sisteminde islamın ve Yeni eflatunculuğun etkileri pek çoktur.O ekletik bir sistem kurmuştur.Bu konuda büyük islam düşünürlerinden  Gazzali ( ölm 1111 ) Farabiyi acı acı eleştirmiştir .Hatta Gazali Farabiyi tekfir etmiştir.

Bize göre Farabi varlık sorununu incelerken bir çeşit tasavufi görüş ile Allahın ve alemin gerçekte birlik olduğunu ifadete çalışıyor..Alemin sudur yoluyla Allahtan çıktığını ve herşeyin ondan tezahür ettiğini ispatlamak istiyor.onun bu konuda az önce belirttiğimiz gibi yenieflatunculuktan   ve özellikle Plotinosun görüşlerinden çok faydalandığı inkar kabul etmez bir gerçektir.Esasen sudur nazariyesi tamamen yenieflatuncu  felsefeye ait br görüştür..

Şu kadarki Farabinin İsmailiye mezhebinin etkisiyle bu görüşü benimsediğine dair fikirler yanlıştır.Felsefeye derin bir Vukufu olan farabinin Yenieflatuncu görüşleri,Halife Memun zamanından beri Arapçaya tercüme edilen eserlerden öğrenmiş olduğu açıktır.Akılcı Farabinin sudur nazariyesini tamamen aklın ve mantığın düşmanı olan Ismailiyeden öğrendiği iddiasını kabule imkan yoktur.Ismaillerin başka bir deyimle batinilerin yenieflatunculuğu ögrendikleri eserler,hiç süphesiz Farabiyede kapalı ve gizli değildir.Gerek Batinilerin ve gerekse Farabinin sudur nazariyesinde benzer görüşleri açıklamaları bu sebeple olmuştur.

Farabinin alemin yaradılışı hakkında görüşleri Kurana,Aristoya ve yenieflatuncy felsefeye dayanmaktadır.Farabi,çeşitli felsefi düşünceleriyle islamda yeni bir felsefenin başka bir deyimle Meşşailiğin sistemleştiricisi olmuştur.Bize kalırsa,Allahı,Hz Peygamberi ve vahyi kabul ettiği için Farabiyi takdir etmek gerekir.Alemin var oluşu hakkındaki onun kıdemie kadar varan imaları ise eleştirmeye değer.Onu bu yoldaki ifadeleri dinle felsefeyi uzlaştırma çabasında doğmuş olsa gerekir.Eğr Farabi bu uzlaştırmayı yaparken gerçekten Kurana muhalefet etmeyi düşündü ise, ozaman Gazzaliye hak vermek gerekir.Eğer Farabi,sudur nazariyesinde sözünü ettiği ibdadan bir çeşt tasavvufi görüşle herşeyin Allahın tezahüründen sözünü ettiği ibdadan bir çeşit tasavvufi görüşle herşeyin Allahın tezahüründen  ve dilemesinden ibaret bulunduğunu,Kuranda geçen Halk fiilerini manada anladığını ima ediyorda, o zaman onu tekfir etmekte acele etmeye lüzüm yoktur.Farabinin kıdem sözünğ kullanmayışı,ibdayı aşağı yukarı ihdas anlamında kullanması,Hz Peygamberi,vahyi,hayır ve şerrin Allahdan olduğunu kabul etmesi onu İslamiyete  muhalefet etmek niyetinde olmadığına delil gösterilebilir.

O,Uyun al mesail de tasdikten bahsederken ' alem birleşik olduğu takdirde muhdestir,çünkü her birleşik olan muhdestir.Sonrada alemin muhdes olduğunu biliriz demek istemiştir 

Farabi alemin var oluşunu açıklarken,mürekkep cisimleri teşekkülünden de söz etmiştir.Böylecede birleşik cisimlerin muhdes olduklarını kabul etmiş oluyor.Buda gösteriyorki,Farabi ibda'dan ihdas anlamında söz etmiş olabilir.Farabinin  alemdeki bahsettiği genel birlik tasavvufidir ve mecazidir.

Geriye alemin kıdeminin,Allahın ilmi sorununua dayatılması kalıyor.Yani Farabi,alemin zamansız olarak ibda edildiğini ileri sürmüştür.Onun alemin kıdemini iması bu görüşünde istintaç edilir.Fakat alemin zaman bakımıdan öncesiz oluşu,Farabi açısından Allahın zatında ve ilminde değişiklik bulunmayacağı düşüncesine bağlı bir tevlin sonucu olabilir.Bununla birlikte Farabinin varlık anlayışında Islam kelamcıları açısında buhran vardır.Burada Hz Muhammed in ' Yapılan işler niyete göredir ' hadisi akla geliyor.Farabinin çeşitli kitaplarında ise iyi niyete sahip olduğunu gösteren deliller çoktur.

4-Peygamberlik görüşü 
Farabinin sisteminden Peygamberlik felsefesi de önemli bir yer tutar.O,bu konuda da Peygamber le  filozofu uzlaştırmaya ve birleştirmeye çalışmıştır.Birincisinin muhayyilede ve ilahi kaynakla ilgi kurmakta üstün,ikincisinin ise tetkikte üstün olduğunu kendisine göre anlatmiştir.

Ona göre Peygamberlik halk alemine uygun düşecek kudsi bir kuvvetle yaratılıştan ihtisaslaşmaktır.Peygamberler yaratılıştan  ve adetlerden olan şeyleri değiştirecek mucizelerle gelmelidirler.Onların manevi aynaları,Levhi Mahfuzda yok olması düşünülmeyecek yazılaru aksettirmekten pas tutmaz.Tanrı elçileri olan meleklerde peygambere Allahtan tebkşgat getirirler.

Ona göre faziletli bir şehirn veya ülkenin idarecisi başka bir deyimle önderi,ya peygamber,ya filozof veya özel erdemlere sahip bir kimse olmalıdır.

Bir şehirde herkes önderlik yapacak durumda değildir.önderlike yapacak kşmsenin herşeyden önce yaratılıştan bu işe kabiliyetli olması gerelir.ikinci olarakda önder,meleke,görünüş ve irade itibariyle hazırlıklı olmalıdır.Başka bir deyişle önder bilfill akıl ve makıl olma derecesine yükselmelidir.Bu şüphesiz üstün insanalara özgü bir şeydir.Böyle bir insanın nefsi Aklı faal ile bağlantı kurar.Buda ilkin munfail aklın ve müstefad aklın onda meydan gelişiyle olur.Müstefad akıl sayesinden Faal akıl ile bağlantı hasıl olur..

Faziletli şehrin önderi olan insan,bilgileri doğrudan doğrua faal akıldan laır.Bu bilgiler,bir çeşit, vahiy yoluyla hasıl olur.Buda uykuda veya uyanıkken mümkündür.Aklı faal,sadece aracıdan ibarettir.Çünkü Aklı Faal,Allahdan akıp giden bir şeydir.Başka bir deyimle,Allah bilgileri Aklıfaal aracılığı ile önder insana vahyeder.Aklifaal Allahdan aldıklarını müstefad akıl aracılığı ile münfail akla akıtır.Bu bilgiler önder olan insanın mutehayyilesine geçer.Böyle birinsanın munfail aklına bilgilerim akmasıyla o insan hakim,filozof veya erdemli önder olur.Bu bilgiler kimin mütehayyile kudretine akarsa ,bu insanda Peygamber olur.Gelecekten haber verir.bu dereceye yükselen insan,mutluluğun ve insanı derecelerin en yüksek noktasına ulaşmış demektir.Böylece Farabi,Peygamber,filozof veya bir devleti idare eden önder arasında felsefi yönden  bağlantı kurmaya çalışmıştır.Esasen Tahsilas Saaade adlı eserinde filozof başkan,kral,kanun koyucusu ve önderin aynı anlamda olduğunu ima etmiştir.

Farabi Peygamberlik felsefei üzerinde esaslı surette eğilen ilk islam filozofudur.Onun fazileti bir şehirn önderinde bulunmasu gerekne  özellikler hakkındaki görüşleri oldukça dikkat çekicidir.Bu özelliklerin bazıları yaradılıştan olur.Bazılarıda sonrada kazanılır.Önderin yaradılıştan olan özellikleri cismani,akli,ifade ve belagatla ilgili,ilmi ve ahlaki olmak üzere beşe ayrılır.Şimdi bir önderde bulunması gereken özellikler aşağıdadır

1-Cismani özellikler : önderin vucudu sağlam,organlarıda tam olmalıdır
2- Akli Özellikleri : Önderin anlayısı çok,hafizasi kuvvetli ve zekasi keskin olmalıdır
3- Kudret ve belagatla ilgili özellikler : herşeyi açık bu surette ifade etmek 
4-ilim ve araştırmayi sevmek 
5-Ahlaki özellikler: Yemede,içmede ve cinsi arzularda ölçülü olmak.Dostluğu sevmek,yalandan sakınmak ,Ululuğu benimsemek,utandırıcı şeylerden sakınmak.Dünyalık paraya ve menfaata düşkün olmamak.Adaleti sevmek,zulümden kaçınmak.Ölçülü mizaçta olmak,lüzümsuz kızmamak.Büyük bir azim sahibi olmak .Gerekli şeyleri yapmakta korkak değil,cesaretli olmak 

Farabiye göre bu özelliklerin hepsi pek az kimsede bulunur

Önderin sonradan kazanacağı  özellikler ise şunlardır

1- Hakim olmak.Bu demekterki,önderin ruhi özellikleri tam olmalıdır.Faal Akıl ve bağlantı kurmayı başarmalıdır.
2 -Önder : kendinen önce gelenlerin koydukları kanun ve usulleri bilmelidir.Bu hususları kafasında iyi tutmalıdır..Şehirleri idared eden eski insanların yaptıklarından faydalanmalıdır.
3-Eskilerin deney ve kanunlarından yeni hükümler çıkarnak.Başka bir deyimle kıyas yapmak
4- Günlük sorunlar hakkında eski şehirlerin usul,örf ve adetlerinden faydalanmak.Bunu yaparken şehirn menfaatini gözetmek ve isabetli hükümlere varmak
5- Eskilerin izinden yürüyerek çıkardığı hüküm ve koyduğu usulleri halka öğretmek
6-Savaşa dayanıklı olmak ve savaş kurallarını iyi bilmek 

Farabi Peygamber ,filozof ve siyasi önderin aynı özelliklerle mucehhez olmasını anlatmakla beraber,mucize sorununda Peygamberlerin özel yetilerinide kabul etmektedir.Farabi hiç bir zaman Hz Muhammedin hak peygamber olduğunu inkar etmemiştir.O peygamberlik felsefesini bir yandan dinden,diğer yandan da Eflatunun Cumhuriyetin de faydalanarak  kaleme almıştır.Böylece bu konudada dinle felsefeyi uzlaştirmaya çalışmıştır.Ona göre Peygamber,en yüksek saadete ulaşan insandır.Filozofda akıl ve tetkikle bunu başaran araştırıcıdır.Peeygamber nasıl en iyi,en doğru ve en güzeli kendi sistemine göre anlatırsa,filozofda aklı ve ahlakı sayesinde bunu başarmak ve yaymak için çalışır..

Farabiye göre felsefe güzeli ve mutluluğu tahsil etmek ilmidir.

5 - Ruh,Melekler ve Ahiret sorunu 

Insan iki cevherden ibarettir 
1- Insanın şekli tarafı yani bedeni,Beden hareket eder,duru,yer tutar ve bölünebilir
2- Diğer cevherin şekli yoktur.Buda ruhtur.Onu ancak düşünce kavrar.Insanın şekli tarafı halk alemindedir.Ruhi tarafı ise emr alemindedir.Çünkü ruh emr alemindedir.Beden ise halk aleminde bulunur.

Insanın açık görünen tarafı bedenidir.Gizli tarafı ie ruhudur.

Ruhda ikiye ayrulır 

1- Amel ile ilgili olan ruh
2- İdrajle görevli olan ruh 

Bunlarıdna ayrıca dereceleri vardır 

Insanın ruhu yani nazari aklı,ilahi feyzden nasibini alır.Insan ahlaken olgunlaşarak Allaha yükselebilir.Bilgiler bir aynaya akseder gibi ilahi kaynaktan ruha çoşar gelir.Böylecede insan en yüksek manevi zevke ulaşabilir.Tabii bu hal normal bir ruha nasip olmaz.En yüksek mutluluga ancak kudis ruh taşır 

Insan tasavvufi bir arınma ile ulvi aleme yükselirse herşeyin Allahın zatında birlik olduğunu ve halk alemindeki çokluluğun arizi bulunduğunu anlar.

Meleklere gelince.Bunlar ilmi suretlerdir.Onların cevherleri ibda edilmiştir.Bunların suretleriyoktur.Bunlar İbdai bilgilerdir.Fakat ibda edilmelerinden sonra kendi zatlaryla kaim olurlarçEn yüksek emri düşünürler.Kudsi ruh onlara uyanıklıkda hitao edebilir.Nevebi ruh ise uykuda onlarla muaşeret eder.

Melkelerin zatları vardır.Biz onlara,insanalara nisbetle zat isnat edebiliriz.Fakat gerçek zatları emr alemine aittir.Onlarla beseri güçler arasında ancak insanın kudsi rugu mulaki olabilir.Bu mülakattan sonra  insanın açık ve gizli duyguları yükselir.Insan,kabiliyet ve temizliğine göre meleği görebilir.Fakat meleği bir gerçek şekil halinde ve zatıyla değil,manevi olarak kavrar.Onu sesini işitşr 

Vahiy almaya müsait kimse melekle bağlantı kurar.Manen vahiyleri ondan alır.Melek mecazi bir surette tezahür edebilir.

Görülüyorki,Farabinin ruh ve melek anlayısı birtakım tefsir ve tevillerden ibarettir.Bu husuta her eserinde sistemli olarak aynı açıklamayı yapmadığı görülmektedir.Bu konuda da bir yandan felsefey meyli,diğer yandan dindede vazgeçmeyişi açık oarak anlaşılmaktadır.Daha doğrusu  o ruh ve melekleri hem dini ve he felsefi olarak açıklamaya çalışmıştır

Mead Sorunu :

Beden öldükten sonra ruhlar için mutluluk ve işkence vardır.Bu tabii nefslere göre değişir.Insanın ameline göre Ahirette ruhu mükafatlandirilır veya cezalandırılır
Allah inayet sahibidir.Herşeyi ihata eder.Onun herkesle ilgisi vardır.Hesey onun hüküm ve takdiriyle olur.Hayır ve Şer ondandır ..

Farabi Allahın varlığını sistemli bir surette açıklamayı başarmıştır.Bu husuta akıldan yeteri kadara faydalanmıştur..

Alemin var oluşunda din ile felsefeyi uzlaştırmak için çaba harcamıştur.bu hususta Aristı ve Plotinusun görüşlerinden çok faydalanmıştır.Bize göre o ibda fiilini ihdas anlamında kullanmıştır.Alemin zamansız var olduğu görüşünü Allahın ilmine bağlamıştır.Allahın ilmi öncesiz olduğu ve değişmediği için alemin de öncesiz bir surette var olduğunu ima etmiştir.Bundan islam kelamcıları açısından başarısız olduğu söylenri.Fakat onun bu konuda Kuranı inkar etmek niyetinde olmadığı kanısındayız.Gazzalinin bu yüzden acı eleştirmesine uğrayan farabi,Allahın ilim sıfatı ile onun hür iradesini uzlatırmamıştır.Bu uzlaştırmayı yapsa idi,tekfir edilmezidi

Peygamberlik felsefesinde Eflatıunun Cumhuriyetinin izlerini buluyoruz.Bununlar birlite vahiy sahibi peygamberlerin varlığını kabul etmiştir.Peygamberlerin yalnız Ahireti değil
dünyayıda düzenleyici seçkin kimseler olduklarını ifade etmiştir.Filozofunda tetik ve akıl ile peygamver gibi davranması gerektiğni kendisine göre anlatmıştır.O peygamberi filozofu ve erdemli siyasi önderi en yüksek mutlulugu gerçekleştirecek kişiler olarak göstermiştir 

Ruhların bir bedenden diğerine geçemiyeceğini söyleyerek tenasuha karşı koymuştur.Ruhun bedenden sonra olduğunu söyleyerek Eflatuna muhalefet etmiştir.Gazzalinin,al munkiz min ad dalal ve Tahfut al Felasifede anlattığına göre,Farabi ahirette sevapların ve cezaların bedenlere değil,ruhlara uygulanacağını söylemiştir.Buda onun din felsefesinde bir buhran olarak gösterir..Fakat onun Ahiret hayatına ,kaza ve kadere,hayır ve şerrin Allahın takdiriyle olduğuna,meleklere ve vahye inandığunı gösteren ifadeleride vardır.Onun İslamiyete karşı olduğu kanısında değiliz.Onun yapmak istediği şey topluöa ışık tutmak ,felsefe iledim ızlaştırarak aklı ve maneviyatı değerlendirmek olmuştur.Bunu yaparken her insan gibi onunda yanılmalarını normal karşılamak yerinde olur.Bir insanın küfrüne 99 ihtimal,imanına ise bir ihtimal olsa,o bir ihtimale dayanarak onun mümin saymak islam büyüklerince de kabul edilmiştir.İman esaslarını hepsine inanan Farabiye tekfirde acele etmemek uygun olur

Esasen Gazzali da bir kimseyi hemen tekfir etmenin karşısında olmuştur.Gazzali,Allahı Peygameberi ve Ahireti Kuranda olduğu gibi kabul eden kimsenin diğer konulardaki tevilini mazur göstermek için deliller vermiştir.

Gazzalinin Tehafut al Felasife de Farabi ve Ibn Sina ya karşı oluşu,Ehl i sünnet inancını savunmak ihtiyacından gelmiştir.

Gazzali görüşlerini insanların kültür dereceisne göre açıklamıştır.Bir çok eserleride Gazzalide felsefş sorunlara dalmıştır.Şüphesizli Gazzali daha çok din bilgini ve mutasavvıftır.Farabi ise daha çok hakim ve fillozoftur.Farabi Islam felsefesi tarihinde özel bir yeri vardır 



Kaynak :Türk İslam düşüncesi hakkında araştırmalar-Prof Dr İbrahim Agah Cubukcu




No comments:

Post a Comment