Wednesday, March 24, 2021

TERCUMAN I AHVAL GAZETESI VE AGAH EFENDININ HİKAYESİ

 

Avrupa’da gazeteciliğin başlangıç  tarihi  1621 dir.Bizde ise 19 yy da ortaya çıkmıştır.Ancak,Türk gazeteleri kesinlikle Avrupa gazetelerinden hiç geri kalmamıştır.

İlk Türk gazetesi olan ‘’ Takvim i Vekayi ‘’ 11 Kasım 1831 günü yayın hayatına girmiştir.Sultan II Mahmut’un gayretiyle kurulan bu gazete,1840 yılından sonra resmi gazete haline girmiştir.Bu gazetenin başına zamanın vakanüvisi ,yani devletin resmi tarihçisi Sahaflar Şeyhi Esat Efendi getirilmiştir.Haber toplam görevi:Bab Ali Amedi kalemi katiplerinden Sarım efendi ile Serasker maiyetinden Sait Bey’e verilmiştir.Bu iki kişi ilk gazetecelerimiz olarak kabul edilebilir.

1862 yılında ilk dergimiz olan ‘ Mecmua i Fünun ‘’ u çıkaran ve sonraları Maarif Nazırı ( Milli Eğitim Bakanı ) olan Münif Paşa,’ Mecmua İ Fünun ‘’ ilk sayısında gazeteciliğimizin başlangıcına ait olan yazıda şöyle demiştir.

 ‘’ Bunların en eskisi resmi olan ‘ Takvim i Vakayi’ dir…ilk düzenlenmesine ve yazılmasına itina edilip iç ve dış haberleri ve faydalı yazıları kapladığı halde,sonraları ,yalnız resmi ve bazı dahili vakalara münhasır olup ekseri çıkış vaktini dahi şaşırdığından ,halk nazarında evvelki kadar itibarı kalmamış idi….ikincisi ‘ Ceride i Havadis’ tir ki.Ingiliz William Churchill tarafından çıkarılmıştır.Bu dahi haftada bir çıkarak genellikle yabancı ülkelerle ilgili faydalı ve eğlenceli haberler seçip yazduığından ve o esnada bu yolda başka gazete dahi olmadığından halkın tam ılgisini toplamıştı…Üçüncüsü ‘ Tercuman ı ahval ‘ dir ki,eski Posta müdürü Agah efendinin eseridir….Osmanlı tebasından ilk Türkçe gazete kurmaya başarılı olan adı geçen kimse olduğundan öncü olmak şerefine  sahiptir.Istanbul’da bir de ‘ Elcevaib’ adında Arapça,bir gazete vardır ki Matba i Amire,Arapça baş düzelticisi Ahmet Faris Efendi 1842 yılında kurmuştur..Fakat Istanbul’da Arapça konuşanın az olması ve Arap ülkelerin de gazete satmadığından masrafı karşılamamıştır.Bir kaç ay içinde kapanmıştır ‘’

Münir Paşa’nın ilk gazetelerimiz hakkında böyle bir yazı yazmasının sebebi,kendi dergisini çıkardığı piyasada,Şinasi Efendi’nin ‘ Tasvir i Efkar ‘ı yayın hayatına sokmuştur.

Gerçekten 1 Ağustos  1840 tarihinde ,’ Ceride i Havadis ‘ in ilk sayısı Ingiliz vatandaşı Willaim Churchill tarafından yayınlanmıştır.Gazetenin sahibi,yazı yazmadı,gazetesinde devrinin tanınmış yazarlarını,edebiyatçılarını toplamıştı.Şair Ali,Hafız Müşfik,Ahmet Zarifi,Nüzhet efendi,Emin Bey,Siret Bey,Sait Bey,’ Sicilli Osmani ‘ müellifi başyazar Süreyya Bey,mütercimler şair İsmet Bey ve Salih Efendi,Ahmet Rasim Bey bunların başlıcalarıydı.

Sonraki yıllarda ‘ Tercüman ı Ahval ‘ yazarlarının hemen hepsi devlet hizmetinde  önemli mevkilere yükselmişlerdir.Bu suretle hakkındaki bilgilerimiz ,dağınık ve bilimsel bakımdan guvenilicek nitelikte değildir.

Willaim Churchil 1846 Ekim ayında ölünce oğlu Alfred Churchill yönetmiştir.’ Ceride i Havadis ‘ 1846 yılına kadar devam ettirlimiş,önce ilave şeklinde çıkarılan ‘ Ruzname i Ceride i Havadis ‘ birer meslek okulu yerine geçmiştir.Sonraki gazetelerimizde çalışanların çoğu ilk meslek stajlarını ,bu iki gazete yapmışlardır.

Şimdi de öncü gazeteceilerimizi tanıyalım.

Izmit mutasarrıfı olan Ağah Efendi,’ Tercüman ı Ahval ‘ adında bir gazete çıkarmak üzere Babıali’ye 1860 yılının Mart ayında başvurmuş ve 21 Ekim 1860 günü gazetesinin ilk sayısını yayınlamıştır.

Gazetenin önsözünde şöyle yazıyordu : ‘’ Madem ki,bir sosyla toplumda yaşayan halk,bunca yasal görevlerle yükümlüdür,elbette ,sözle ve kalemle kendi vatanının yararına fikir beyan etmeyi,kazanılmış haklarından sayar.’

Yasal görevlerler bağlı olan yurttaşın ülke işleri hakkındada fikir beyan etmesi gerektiğini kabul ederek gazetesini  halka sunan Agah Efendi  ve onunla birlikte bu işe atılan Şinasi Efendi ,gerçekten hem öncü,hem de ilk büyük gazetecelerimizdendir.

Agah Efendi 18  Mart 1832’de Istanbbul’da Sarıyer’de doğmuştur.Babası,Yozgatlı Çapanoğulları’ndan Ömer Hulisi Efendi dir.O tarihlerde orta öğretim bölümü ile birlikte öğretim yapam Tıbbiye Okulu’na yazdırılan küçük Agah burasını  tamamlamadan 1849 yılının Mart ayından okuldan ayrılır.Burada sağlam Fransızca öğrendi.Nitekim bu sayede  hemen Babıali Tercüme odasına girebilmiştir.Bu görevde iken,Paris Büyükelçiliği’ne atanan Rıfat Veliyüddin Paşa ile birlikte 1852 Kasım’ında  Paris’e hareket etmiştir.III.Napoleon’un huzurunda Elçilik heyeti ile kabul olunmuştur.12 Ocak 1853

Bir süre sonra görevle İstanbul’a dönen Agah Efendi,o tarihlerde yarı  milletlerarası  bir kuruluş olan Istanbul Karantina idaresi Müdür Yardımcılığı’na tayin edilmiş ve 1855 Temmuz’unda Rumeli ordusu tercümanlığı için Silistre’ye yollanır.

Kırım Savaşın’dan sonra komutanla birlikte önce Erzincan’da sonra Karsa’ta görev yapmıştır.( 21 Temmuz 1856 ).Rusların çekildiği bölgede askeri ve mülkü idarenin yeniden düzenlenmesi işlerinde çalışmıştır.

Istanbul’a dönen Agah Efendi;Rumeli’de çeşitli yerlerde  maliye ve mülkiye hizmetlerinde bulunmuş,nişanlar almıştır.Izmir Mutassarıfı ile ‘ Tercüman ı Ahval ‘ yayın iznini alınca Istanbul’a gelmiş ve gazetenin hazırlıklarına başlamıştır.En yakın fikir ve çalışma arkadaşı olan Şinasi Efendi,ona bir gazetenin tenik konuları hakkında yardım etmiştir.

Tercüman ı Ahval sadece haber ulaştırma  organı olarak kurulmamıştı.Ulkenin kültür ve bilim hayatına da hizmet etmekteydi.Özellikle bu konularda gazete içeriğini zenginleştiren Şinasi,altı ay sonra gazeteden ayrılmıştırç

Yalnız kalan Agah Efendi,bundan yılmamıştır.O güne kadar haftada bir defa pazar günleri çıkmaktayken,yeni dönemde gazetesinin boyunu yarıya indirerek haftada üç defa çıkarmaya başlamıştır ( 22 Ocak 1861 )

Agah Efendi,gazetesini çıkarmaya başladığı yıllarda,bigili,çalışkan,meden, cesaret sahibi,deneyimli aydın bir kişiydi.Kendi yazılarına imza koymayan Agah Efendi’nin ,gazetesine verdiği yol onun eseridir.Nitekim,Şinası ayrıldıktan sonra bile gazete çıkmaya devam etmiştir.

Agah Efendi ,gazetesini çıkarırken bazı memuriyetlerde bulunmuştur.28 Ağustos 1861’de Posta Nazırlığına getirilmiştir.Bu görevdeyken posta pulu kullanılmasını kabul ettirmiştir.Bu görev kendisinde kalmakla beraber,ayrıca Vapurlar idaresi Nazırlığına getirilmiştir ( 3 Eylül 1864 ).Fakat bir süre sonra Genç Osmanlılar ile ilişkisi olduğu dedikodusu yüzünde bu görevi bırakmak zorunda kalmıştır.Bu arada Sayıştay üyeliğine getirilmiş ise de buradan da azledilince,üzüntüye kapılmıştır.Gazete 31 Mayıs 1867 de kapatılmıştır.Morali bozulan Agah Efendi,7 Haziran 1867’de Marsilya’ya ve az sonra 16 Haziran 1867 de Paris’s getirilmiştir.

Ağah Efnedi Avrupa’da gazetecilik yapmamışsa da Abdulaziz’e savaş açmış olan Genç Osmanlılar’a  yardım etmiştir.Tercüman ı Ahval’in harflerini ve Melik Efedi adındaki Ermeni mürettibini Istanbul’dan Londra’ya getirterek Ali Suavi’nin ‘ Muhbir ‘ gazeteseinin basılmasını sağlamıştır.(31 Ağustos 1867)

Ali Suavi ile arkadaşlarının arası açılnca,Agah Efendi’nin matbaasonda ‘ Hürriyet ‘ çıkarılmaya başlanmıştır( 29 Haziran 1868 ).Genç Osmanlılar arasındaki yeni bir anlaşmazlık nedeni ile Namık Kemal ‘’ Hürriyet’ten ayrılınca,1869 sonbaharında aynı gazeteyi Ziya Paşa çıkarmıştı.

Ali Paşa’nın ölümü ve Abdülaziz’in de affı sağlandığından 20 Kasım1871 tarihinde Istanbul’a dönmüştür.Bundan sonraki ömrü,gazetecilikten uzak olarak vilayetlerde  yüksek memurluklarda,Ankara’da ve Bursa ‘da sürgün olarak yaşarken,basınımızın ünlü siamsı Ahmet İhsan’a Fransızca dersi vermiştir.

II.Abdülhamit tarafından affedilen Agah efendi Istanbul’a dönmüştür.Fakat bir süre sonra Rodos ve Midilli mutasarrıflıklarıan tayin edilmiştir.15 Ekim 1884 te Atina Elçiliğine tayin edilir.Aralık 1885 te olmuştur.Kemikleri İstanbul’a getirilip Sultan Mahmud türbesindeki yerine gömülmüştür.

24 Temmuz da Gazeteciler cemiyeti mutlaka mezarını ziyaret eder.

Türk basını tarihinde çok önemli bir yeri olan ‘ Tercüman ı Ahval ‘ basımı,biçimi,mizanpajı ve içindekile bakımından kendisinden önce çıkan gazetelere benzemez.Haberle,diğer yazılarında itina ile ayrılmakta ,ilgilerine göre her birine ayrı başlıklar konulmakta,başlıklarda değiişk puntolu harfler kullanılmaktaydı.Bazen yazılarda ara başlıkları bile atılmaktaydı.Hatta haberlerin,yer ve memleket itibari ile ayrılmasına dikkat edilmekteydi.

Tercüman ı Ahval o zamanki paranın satın alma gücüne ve diğer eşya fiyatlarına nisbetle çok yüksek sayılabilecek bir bedelle satılıyordu.Sayısı 3.5 yıllığı  150 kuruş.6 aylığı 80 kuruştu.İlanların satırından 3 kuruş alınmaktaydı.Gazetebin üzerine imtiyaz sahibi,sorumlu müdür ,başayzar adları konulmuyordu.

‘ Tercüman ı Ahval’ Türk basınından yeni bir yazo türünü ortaya çıkarmıştır.İlk Tefrika bu gazetede yayınlanmıştır.Tercuman ı Ahval’ın ilk sayısında,tefrikanın ne olduğuna dair açıklama yapılmış.2 sayısında da Şinasi’nin yazdığı ‘ Şair Evlenmesi ‘adlı oyununun tefrikası yayınlanmıştır.

İlk sayıda Sinasi imzasıyla yayınlana ‘ Mukaddime ‘ başlıklı yazıdan sonra bir süre başyazı çıkmamıştır.Tercüman ı Ahval de ilk başyazo,imzasız olarak 30 ve 31 sayılarında iki defa da çıkmıştır.Bu yazıyı Agah Efendi yazmıştır.Yazıda siyasi makalelerin öneminde ve iki olayın incelemesi yapılmaktadır.Tercuman ı Ahvalda başyazı bulunmaz ama yazıldığında siyasi olaylar incelenmiştir.

Tuesday, March 23, 2021

ATLANTIK'IN IKI KIYISINI BAĞLAYAN TELGRAFIN HIKAYESI

 


Eski bir İstanbul türküsünde olduğu gibi,,artık telgrafın kuşlar konan telleri ve semaya bakan direkleri yok hayatımızda.Ama bir gerçek varsa,o da ‘’ Elektrikli Telgraf’ın tellerinin direkler üzerindeki ilk defa suya inişinin üzerinden nerede ise 2 asır geçtiğidir.

Günümüzün iletişim olanakları karşısında,Elektrikli telegraf,çok ilkel görünsede; bugun vardığımız teknojiye giden yoldaki taşlarda biri olduğunu hatırlamalıyız.Telgrafın icadından ve oldukça yayılma imkanı bulmasından sonra bile,devlet hizmetleri haricinde,Istanbul –Londra arasında bu vasıtadan istifadeyle  karşılıklı haber göndermek isteyen tüccarın veya halktan birinin bu isteği ancak 24 saat,yani bir gün sonra gerçekleşebiliyordu.

Bu yüzden ‘’ Ceride i Havadis ‘’ gazetesi  telgraf görevlilerinin gayretiyle bu sürenin 16 saate indirilmesini ve bir defasında Manchester’dan çekilen bir telgrafın Istanbul’daki tüccar’a 4 saate ulaşmasını büyük bir haber olarak,duyurmuştu.( 1856 )

Tarihte,M.ö 500 yıllarında, Persler bir tür telgrafı kullanmışlardı.Karşılıklı kuleler ,yardımıyla,bu kulelerden verilen çeşitli işaretlerle değişen iklim ve değişen zamanlarında haberleşmeye çalışılıyordu.Bu usul aslında telgrafın en basit uygulaması olduğunu kabul edebiliriz.

Morse’un icadından önce karşılılı kuleler vasıtasıyla ve belirli bir sistem içerisinde haberleşmenin en güzel örneğini,önceleri Fransa’da,sonra bütün Avrupa ülkelerinde yayılma imkanı bulan Claude Chappe ( 1763-1809 )’ın elektriksiz,’’ Havai Telgraf’ında görmekteyiz.1791 ve 1793 te gelime devam etmiştir.

Elektriğin telgrafa uygulanmasıyla elde edilen ‘’ elektrikli telgraf ‘’ ise bu konuda bağlı başına büyük bir olaydı.

Aslında bu satırlarımın başında da belirttiğim gibi ‘’ Suya giren ilk kablo ve onun takipçilerinin kısa öyküsünü ‘’ sizlere anlatmak istiyorum.Inançlı insanların neler yapabildiğini bu yazıda hatırlayabilrisiniz.

Telgraf ve telefon ,bugüne gelmemize yardımcı olan en kıymetli eserlerdir.Bunlar için,günümüzde sayısız kabloların hala yeryüzünde olduğunu hatırlamamız lazım.Ama,Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi olan ‘’ Takvim i Vekayi ‘nin kaydına göre 1866 yılında telgraf hatlarının uzunluğu,dünyayı yedi defa kuşatacak seviye de idi.Kısa bir süre önce,kabloların yer altı ve denizlatında olduklarını unutmayalım.

Zamanımızdaki iletişim kablolara ihtiyaç duymamaktadır,Fakat insanalrın yakınlarına bir sahiferlik mektuplarını ancak atlı,arabalı postalarla gönderdikleri dönemler için kablo aracılığı ile alıcı verici telgraf makinalarının sağladıkları kolaylık daha açok ortaya çıkar.

Amerika’dan sonra ilk telgraf hatları Ingiltere’de görülmeye başlandı.Fakat hem kabloların korunması güçlüğü vardı,hem de yapım teknikleri zayıftı.Ancak  tren yolları boyunca kurulabilen hatlar,tinel geldiğinde rutubetten çekinildiğinden tepe ve yamaçları tırmanarak ,yollarına devam edebiliyorlardı.İşte bu noktadan başlatabileceğimiz hatların dayanıklı ve kullanışlı yapılabilmeleri çalışmaları,çok da uzak sayılmayacak bir gelecekte,yeni dünya ile eski dünyayı bağlayabilecek,bütün bir okyanusu geçerek,Amerika’nın haberlerini Avrupa’ya ulaştırabilecek  seviyeye erişecekti….Başlangıç ile bu durağı düşünmek bile azmederek ,ne istediğini bilerek,çalışmanın parlak sonucunu bize göstermeye yetecektir

 Daha tünellerdeki rutuberin telgraf kablolarını etkilediği dönemlerde,Ingiliz Bret,Manş’ın altından bir kablo geçirerek,Ingilitere ve Fransa’yı bağlamayı düşünmeye başlamıştı bile.Bret’in bu iş için Ingiltere ve Fransa hükümetlerinden bir imtiyaz almaya çalıştığı sıralarda daha Fransa’da elektrifli telgraf yoktu.Bununla birlikte  1849’da Ingilter kıyılarındaki Dover’den Fransa sahillerine doğru hareket eden bir vapur Manş’da ilk kabloyu indirmeye başladı.Hız saatte 6-7 kilometre  idi.Bir kazaya uğramadan Fransa’ya bağlanmış olan hattan,Ingiltere’ye ilk defa ‘’ Artık Fransa’nın haberi Ingiltere’ye gecikme bilmeyen,fırtınadan korkmayan bir posta ile gelecek ‘’ telgraf çekildi.

Fakat çok geçmeden bir balıkçının ağlarına takılıp,balıklarla birlikte su yüzüne çıkan kabloyu ,önce bir denize bitkisinin kökü zanneden balıkçı,içinin parlak sarı rengini görünce talihin kendisini özü altın olan olan bir bitki ile karşılaştığını düşünerek sevinmişti.Tabii ki kopan hatla birlikte haberleşme de durmuştu.Şirketin zararı büyüktü .Ayrıca,böyle bir sistemin kurulamayacağını iddia edenlerin seslerinin yükselmesine fırsat verilmişti.

Bu başarısızlık yeni bir şirketin kurulmasıne daha dikkarli çalışılarak,daha da dayanıklı bir kablonun gerçekleştirilmesine be bunun çekilmesine sebep oldu.( 1851 )

Ingiltere ile Fransa’nın denizden birleştirilmesi başarısı,yeni yatırım sahiplerinin daha büyük başarılara ulaşmaya olan inançlarını ve azimlerini kuvvetlendirdi. 1852 yılında Ingiltere Irlanda ,1853 de Ingiltere Belçika,Hollanda ile Danimarka’nın değişik kısımları deniz kabloları ile birbirine bağlandı.Ülkemiz sınırları içerisinde ise ilk deniz kablosu,Kırım savaşı sırasında Balıkoba yakınındaki Saint George Manastırı’ndan Varna yakınına ve oradan da Florya’ya kadar döşendi.Önceleri Ingilizler tarafından işletilen bu hat  daha sonr Osmanlı Telgraf idaresi’ne devredildiği gibi,geniş imparatorluk sınırları içerisinde,gerek yabancılar tarafından  gerekse doğrudan doğruya Telgraf idaresi tarafından kara hatlarının yanında bir çok deniz hatları da vücuda getirildi.Özellike Akdeniz’de bir çok yönlere gidip gelen hatlarla kıyı ülkeleri birbirine bağlandı.

Telgraf kablosunun denizler içindeki macerasının en büyük kısmını ise Avrupa’dan Amerika’ya uzanan  bir hattın kurulması çalışması oluşturur.Avrupa’da telgraf konusunda çeşitli çalışmalar yapılırken,bazı Amerikalılar da Atlas Okyanus’u aşarak,Avrupa ile Amerika arasındaki haberleşmeyi sağlayacak,kablonun gerçekleştirilmesi yönünde çatışmalara başladılar.Bu büyük bir çalışmaydı.

Çünkü Avrupa çevresinde  çekilen hatlarla,haberleşmeye bir iki günlük bir sürat kazandırılıyordu.Halbuki,düşünülen gerçekleştirildiğinde  15-20 günlük bir hız ,yani bu kadar zamanda Avrupa’dan Amerika’ya ulaşacak bir haberin derhal iletilmesi  mümkün olabilecekti.Fakat iki büyük kara parçası arasındaki en yakın noktalaeın arası Irlanda’dan Amerika’ya 3000 kmden fazla idi.Derinlikse,daha önce kablo döşenen denizlere kıyaslanmayacak durumda idi.Bu durumda imal edilecek gerekecekti.Bu da herşeyden önce,büyük bir sermayeye muhtaçtı.Bütün bu güçlükler dolayısıyla çok değişik fikşr ve görüşler arasıdna iki kıtayı birleştirecek hattın Grönland veya Bering Boğazı’ndan geçmesi söz konusu idi.

Nihayet kablonun yapımına  Ingiltere’deki fabrikalarda başlandı.Elde bu yolda birikmiş tecrübeler vardı.Kablo 4000 kilometre uzunluğunda ve 3000 ton ağırlığından idi.Kablo içerisindeki tellerin uzunluklarının toplamı ise 500.000 km idi.

Kablonun Atlas Okyanusu’na döşenmesi için Ingiltere tarafında ‘ Agememnon ‘ Amerika tarafından ise ‘ Niagara ‘ adlı vapurlar görevlendirildi.Her iki gemi üzerinde  yapılacak işe göre gereken,değişiklikle yapıldı.Yeni makinalar takıldı.iki parçalı tablonun ilk kısmını ‘ Niagara’ Irlanda dan denize bırakmaya başlayacak,yarı yolda ‘ Agamemnon’a ‘ bağlanacak,kablo onun vasıtasıyla geri kalan kısımda denize indirilicekti.Kablo bırakılma işlemi için en uygun yolun bulunması için Atlas Okyanusu’nun derinden yeni haritaları yapıldı.En sakin ve fırtınasız mevsim seçildi.

Nihayat 1857 yılının Ağustos ayında kablo döşenmeye başlandı.Niagara,beraberinde ,Agememnın ve diüer yardımcı gemiyle birlikte Irlanda’da Valencia limanındaki merkeze bağlanan kabloyu denize bırakmaya başladı.10.km de kablo koptu.Fakat kabloyu bulup onarılıp ,çalışmalara devam edildi.Niagara’nın çalışmaları 5 gun iyi gitti.Şiddetli bir fırtına yüzünden kablo koptu.Sahilden beşyüz mil açılınmıştı ve deniz çok derindi.Çaresiz kablo bırakıldı.Geri dönüldü.Yeniden kablo yapıldı.

Ertesi sene kablo döşenmesi için yeni bir usulün denemesine karar verildi.Bu sefer iki gemi Atlas Okyanusu ortasından buluşucak ve buradan lelimlenen kablo iki zıt yöne doğru denize bırakılıcaktı.Böylece fırtınadan kurtulunulacak ve döşenme zamanı kısa sürecekti.Herhangi bir kopam durmunda kaybedilen kablonun uzunluğu 1000 miil geçmedikçe gemiler Ingiltere’ye geri dönmeyeceklerdi.Önce Kuzey Denizi’nde bunun bir denemesi yapıldı be başatılı olundu.

1858’de Niagara ve Agememnon iki savaş ve iki de nakliye gemisiyle Ingiltere’den ümit ve başarma azmi yüklü olarak yola çıktılar.Sanki çalışmalarını güçleştiren sebepler de onlarla beraber göreve başlamışlardı.Daha kablnun lehimleneceği yere gelmeden çıkan bir fırtına ‘ Niagara ‘ ya fazla tesir etmedi,Agememnon’u etkiledi.Yoluna devam edemeyen gemi 3 gün fırtınanın içinde kaldı.Gemi epey zarar gördü.

Nihayet çalışmalar her iki kablonun lehimlenmesi ve gemilerin zıt yönlere hareketleriye başladı.Fakat daha pek az ayrılmışlardı ki kablo koptu.Gemiler tekrar başa döndüler.Lehimlenmeden sonra tekrar zıt yönlere doğru birbiriden ayrılrıken,artık 500 milden fazla kablo kaybederlerse,tekrar birleşmeyecek ve döneceklerdi.

Talihsizlik devam ediyordu.500 milden daha fazşa kablonun denize indirildiği bir sıarda kablo yeniden koptu.Gemiler için Liverpool’e dönmekten başka çare kalmamıştı.Fakat dedikodular o kadar artmıştı ki,şirket gemileri eldeki kablo ile hemen yola çıkardı.29 Temmuz’da yeniden birleşen gemilerk çalışmaya başladılar.Bu sırada Agememnın tarafından gelen bir balina kablo için tehlikeli oldu.Bundan biraz sonra da kablonun 20 dakika içinde denize indirilmesi gereken kısmında bir hatanın olduğu farkedildi.Tamirat bitirilemedi.Bunun üzerine çok tehikeli olacağı bilindiği halde kablo döşeme işi durduruldu.Hızla denize inen kablo ağrılık nedeniyle kopabilirdi.Çok yavaş be titizlilikle yapılan işlemlerle bu tehlike önlendi,tamirat yapıldı.

Altı gün gayet düzenli devam eden çalışmaladarn sonra bu defa da ‘ Agamemnon’nun önüne büyük bir buz dağı çıktı.Rota değiştirilse kablonun kopması,aynı istikamette devam edilse,buz dağına çarpmak ihtimali vardı.Tehlike atlatıldı.Daha sonra bir yelkenli geminin Agememnon’a geldiği görüldü.Çarpışma söz konusu idi.Savaş gemisi kazayı önledi.5 Agustos kablo karaya ulaştı.

Artık karşılıklı telgraflar gönderiliyordu.Birleşik devletler başkanı ,ıngiltere kraliçesine mesaj yolladı.Büyük masraf ve emek harcayarak yapılan kablo,açılışından itibaren yalnızca 23 gün kullanılabildi.Bu sürede ancak 400 kadar telgraf geçirilebilmişti.Telgrafa karşı olanlar çok mutlu idi.Fakat şirket mensupları başarılı olmak istiyordu.Yeniden kablo döşemeye başladılar.

Dört yıllık bir çalışma ile 1862’de 17 milyon frank sermayeyye sahip yeni bir ortaklık kuruldu.Kablo imalatında büyük yenilikler ve gelişmeler kaydedildi.Bu iş için büyük bir gemi tahsis edildi.Kablo döşeme makinalarından değişiklikler yapıldı.Nihayet sayılması oldukça uzun sürecek bir çok engellerle karşılaşıldı ise de hepsi aşıldı ve 1864 Temmuzunda Valencia’dan kablolarla yüklü bir gemi hareket ettirebildi.Kesin başarı elde edildi.Mukemmel kablo ile ii kıta birleşti.daha sonra ikinci bağlantı yapıldı.

Böylece iki kıta bağlandı.

 

 

Saturday, February 6, 2021

ILK ANADOLU BEYLIKLERI : AHLAT ŞAHLAR

 

Ahlat’ta XII.yüzyılın başında kurulmuş olan bir Türk devletidir.Ahlat,Orta çağda Doğu Anadolu’nun en büyük,en kalabalık  ve en müstahkem şehirlerinde biriydi.Dolayısıyla bu sülaleye Ahlat Şahlar denildi.Ancak hakim oldukları bölge bakımından da Ermen Şahlar da denildi.

Bu devletin kurucusu Sökmen,Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın amcası Yakuti’nin oğlu olan Kutb ed din Ismailİn bir kölesi idi.Bu nedenle onu genellikle Sökmen el Kutbi diye anladırılır.Kutb ed Din Ismail’in Berkyaruk’a karşı saltanat mücadelesine  girişmesi  sonucu öldürülmesi ( 1093 ) üzerine,Sökmen onun oğlu Mevdüd ile kaldı.Sultan Berkyaruk,kardeşi Muhammed Tapar’I Azerbeycan ve Erran meliki tayin ettiği zaman ( 1097 ),Sökmen ve Mevdud ona bağlı kaldılar ve daha sonraki Berkyaruk ile mücadelesinde daima yanında yer aldılar.

Adaleti ve iyiliği ile şöhret kazanmış olan Sökmen,Mervaniler’den Ahlat’a hakim olan Emir’in halka kötü davranması sonucu bu şehre davet edildi.Sökmen askerleri ile Ahlat’a geldi ve savaş yapmadan şehri teslim aldı.Melik Muhammed Tapar’ın başarılı hizmetlerinden dolayo Ahlat ve Van çevresini ona ikta etmesiyle Sökmenliler Devleti kurulmuş oldu ( 1100 ).

Sökmen,Muhammed Tapar Berkyaruk arasında Hoy şehri önünde yapılan savaş’a ,Tapar’ın yanından yer aldı ( 1103 ).Bu savaştan yenik çıkan Muhammed Tapar  ve Emir Sökmen önce Erçiş’e ,sonra da Ahlat’a geldiler..Muhammed Tapar tekrar savaşa hazırlandı ve Emir Sökmen,Saltuklular’dan Ali ve Şeddadiler’den Ani emiri Meniçehr’İ yanına alarak Tebriz’e  yürüdü.Ancak,ülkenin bu savaşlardan zarara uğradığını gören Berkyaruk’un  barış teklif etmesiyle iki kardeş anlaştılar.1104 de yapılan bu anlaşmaya göre  Azerbeycan,Doğu Anadolu,Elcezire ve Musul Muhammed Tapar’In hakimiyet bölgesi içinde kalıyor,Sökmen de ona tabi oluyordu.Muhammed Tapar ,Musul’da Emir Çökürmüş’ü  kuşattığı zaman Sökmen de onunla beraberdi.Sultan Berkyaruk ‘un ölüm ( 23 Aralık 1104 ) haberini alan Tapar ,Musul Beyi ile anlaşmış,Sökmen’de  Ahlat’a dönmüştü.

 Bir müddet sonra Sultan Tapar’ın Emir Çavlı’nın elinde bulunan Musul’u almak üzere Emir Mevdud b Altuntegin’le beraber görevlendirdiği kumandanlar arasında Sökmen El Kutbi’de  vardı.( Ekim 1108 ).Gittikçe kuvveti  artan Sökmen ülkesini genişletmeğe başladı.Önce Meyyafakirin üzerine yürüyerek kuşattı.Buranın hakimi Atabeg Humertaş açlık tehlikesi karşısında şehri teslim etmek zorunda kaldı(1108).Sökmen,kölers, Guz oğlu’nu buraya vali olarak bıraktı.

Sultan Muhammed Tapar ( 1110 ) yılı içinde Haçlılar’a karşı savaş açmaları için Ahlat Şahı Sökmen ve Musul Emiri Mevdud’a mektuplar yazdı.Bunun üzerine Mevdud ve Sökmen el Kutbi,Artuklu Ilgazi’nin katılımıyla Haçlılar’a karşı harekete geçtiler ve Urfa’yı kuşattılar ( Mayıs 1110).Urfa Kontu Baudouin,Kudüs Krali I .Baudouin den yardım istedi.Mevdud’un Urfa kuşatması iki ay sürdü ,o Haçlılar’ın yardım kuvvetlerinde Fırat nehrini  geçtiğini haber alınca,Harran istikametine çekildi.

1111 yılı başında Sultan Tapar Mevdud’u gene haçlıların üstüne yolladı.Mevdud’un Haçlılara karşı organize ettiği sefere,Ahlat Şahı Sökmen,Artuklulardan İlgazi’nin oğlu Ayaz ve Meraağa Emiri Ahmedil,Borsuk bin Borsuk gibi emirler katıldı.Bu,Selçuklu ordusu Temmuz 1111’de Joscellin ‘in idaresinde bulunan Tell Başir’i kuşattı.Kuşatma sırasında Sökmen hastadır.Bu kuşatma 26 gün sürmüştür.Bu Selçuklu ordusu,Haleb Meliki  Rıdvan’ın  Mevdud’a ,Ahmedil’e ve diğer emirlere durumun çok sıkışık olduğunu ve derhal yardıma gelmelerini isteyince,kuşatmaya son verirler.Bu kuşatmanın kaldırılmasında Emir Ahmed’in Joscelin ile gizlice anlaşması büyük bir rol oynamıştır.

Ancak Melik Rıdvan da bu çağrısında samimi değildi.Sökmen Bey ‘in yer aldığı  Selçuklu Ordusuna Haleb kapılarını kapatıyordu.Bu durumda Mevlud’un işi ve planı bozulmuştu.Haleb etrafındaki yerleri yağmaladıktan sonra güneye Şeyzer’e doğru hareket etti .Orada kendisine Trablus’u geri almak için yardım araştıran Şam hakimi Tuğtekin iltihak etti.

Haçlılar’dan Tancred,Şeyzer önünde ordugah kurmuştu,Türkler’in  hareketini  duyduğu zaman Apamea ‘ya çekildi ve Kudüs Kralı Boudouin ‘den yardım istedi.Haçlılar’ın toplanması  karşısında  Mevdud ihtiyatlı davranarak Şeyzer şehrinin surları ardına çekilmeyi tercih etti.Çünkü onun ordusunda işler iyi gitmiyordu.Tuğtekin,Mevdud stratejik bakımdan çok tehlikeli olan  daha güneye bir seferi  göze  almadıkça,yardım etmeyecekti.Borsuk hasta idi ve ülkesine dönmek istiyordu.Daha evvelden hasta olan Sökmen aniden ölünce askerleri cenazesini alıp kuzeye çekildiler ( 1112).

Sökmen’in cesedi önce Meyyafarikin’e,sonra da Ahlat’a götürülüp gömüldü.Artuklu Ilgazi,cenazeyi götüren bu orduya Sökmen’İn hazinesini ele geçirmek içib saldırır ama geri püskürtülür.Sökmen’in zamanında Ahlatşahlar Beyliği merkez,Ahlat olmak üzere Malazgird,Erçiş,Adilcevaz ,Eleşgird ,Van,Tatvan,Erzen ,Bitlis ,Muş,Hani,Meyyafarikin ve Bergari şehirlerine hükmediyordu.

Sökmen’den sonra yerine oğlu Ibrahim geçti.Ancak başarılı olamadı.Beylik hem toprak hem güç kaybetti.Bu zayıflamadan biraz da annesi Inanç Hatun’un devlet idaresini  ele geçirmek istemesi rol oynuyordu.Diğer taraftan  Erzen ve Bidli Beyi  Hüsam ed Devle Togan Arslan,Ahlatşahlardan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.Nihayet aklı başına gelen Zahirüddin İbrahim Togan Arslan’ı mağlup etmeye ve  Bidlis şehrini kuşatmayı başardı(1124).Daha sonra onun Artuklu hükümdarı Davud ile başarısızlıkla sonuçlanan Gürcistan  seferine katıldığını görüyoruz ( 1125).Ibrahim 1126 yılında öldü.

 Onun yerine Ahemd adlı kardeşi geçti.Ahlatşahlar’ın bu üçüncü beyi ancak 10 ay kadar hüküm sürebildi.Bundan sonra tekrar Inanç hatun’u siyaset sahnesinde görüyoruz.Bu kez beyliğin başına Ibrahimİ’in oğlu II.Sökmen geçirildi.Inanç Hatun ise onun adına beyliği idareye başladı.Ancak devlet adamları ,Inanç Hatun’u öldürerek,onun devlet idaresine karışmasını önlediler( 1134)

Çocukluk yılları buhranlı geçmesine  rağmen,Ahlatşahlar  Devleti Nasıreddin II.Sökmen zamanında en iyi devresini yaşamıştır.Irak Selçuklu Sultanı Mesud’Un kardeşi Selçuk Sah ‘a Ahlat,Malazgird ve çevresini ikta etmesiyle bir ara Ahlatşahlar devleti yok olma tehlikesi geçirdi (1138).Selçukşah bölgeyi tahrib ederek halkına  kötü davrandığından burada başarılı olamadı,sonra da Iran’ın Fars bölgesine gitti.

Bu yıl içinde II.Sökmen ikinci bir tehlike ile karşılaştı ve Sasunlular’a esir düştü.O ertesi yıl Artuklu TimurtaşÍn aracılığı ile kurtulabildi.Sökmenİ’in kızkardeşinin Artuklu Emiri Necmeddin Alpı ile,kendisinin de Erzurum Meliki Saltuk’un kızı Şahbanu  ile evlenmelerinden bu devrede Anadolu beyliklerinin bu tür akrabalıklar yoluyla ilişkilerini sağlamlaştırdıklarını görüyoruz.

Musul Atabegi Imad ed din Zengi’nin 1146 yılındaki ölümünden yararlanan II Sökmen  ona ait yerlerden Hızan ve Maden’i ele geçirdi.Diğer taraftan Artuklu Kara Arslan da Ahlatşahlar ülkesinden Malazgird ce Tugtab şehirlerine sahib oldu.Yine Artıklulardan Necmeddin Alpı aracı olunca Kara Arslan ülkesine döndü(1155).Bir müddet sonra Kara Arslan ile Necmeddin Alpi arasında çıkan anlaşmazlıkla  II Sökmen Necmeddin Alpi destekledi.Yapılan savaşta yenilen Sökmen ve müttefiki Muş ovasına çekildilee ( 1157).Daha sonra anlaştılar.

Gürcüler’in 1161 yılında Ani’yi ele geçirmeleri üzerine Ahlat Şahı II Sökmen  diğer Türk Beyleri ile beraber Gürcistan seferine çıkmıştı.Bu seferin neticesi Sökmen için tam bir hezimet oldu.Daha sonra Gürcüler’in Dovin’i istilası ; Sökmen,Azerbeycan atabeği ildeniz ,Irak Selçuklu Sultanı Arslan Şah ve Erzen Beyi Devlet Şah’ın kuvvetleriyle tekrar Gürcistan’a girmelerine ve intikam almalarına imkan sağlıyordu.(1163).

Sökmen’in bu seferden Ahlat’a dönüşü ve karşılanışı parlak olmuştu;Azerbeycan atabeyi İldeniz ,Ani’yi ele geçiren Gürcülere karşı başarılı olamayınca,yeni bir sefer için II Sökmen’den yardım istedi(1175).Bu sefere katılmak için Irak Selçuklu Sultanı Arslan Şah,Emir Pehlivan  Muhammed ve Emir Kızıl Arslan Osman’ın yanısıra  II.Sökmen de sefere katılmıştır.Nahçıvan’da toplanan Türk orduları Akşehir denilen ‘’ Ahalek ‘’ ve ‘’ Taryalis ‘’ ovasına kadar ilerlediler.Gürcü Kralı müttefik ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemeyerek ormanlık bölgeye kaçmıştı.Türk ordusu etrafı yağma ve tahrib ederek geri döndüler.Ülkesine dönenler arasında II Sökmen de vardı ( 28 Eylül 1175 ) ve yime Ahlat’ta parlak bir merasimler karşılanıyordu.

Haleb ve Musul Atabeyi Nureddin Mahmud’un 1174 yılında ölümü üzerine Salahaddin Eyyubi bağımsızlık kazanarak Eyyubi devletini kurmuş ve ülkesini genişletmeğe başlamıştı.Salahaddin’in genişleme siyaseti Doğu Anadolu devletleri için büyük bir tehlikeydi.Nitekim onun Musul’u  kuşatması üzerine ( 1182) bu şehrin hakimi Atabge Izzeddin Mesud komşu devletlerden  yardım istedi.Halife en Nasır ( 1180-1225),I Sökmen ve Atabey Kızıl Arslan bu hususta aracı olarak Salahaddin’in Musul kuşatmasını kaldırmasını sağladılar.

 Ancak Salahaddin Eyyubi dönüşte Sincar şehrini kuşattı.Atabey Mesud  tekrar II Sökmen ve Artuklu Ilgazi den yardım istedi.Sökmen,Salahaddin’i kuşatmadan vazgeçirme çabaları sonuçsuz kalınca harekete geçti ve Erzen Beyi Devlet Şah,Artuklu Ilgazi  ve Atabey Mesud’la birleşti.Müttefikler Mardin ve Koçhisar arasındaki Harzem mevkiinde buluştular (1183).Fakat geç kalmışlardı.Salahaddin daha n oğlu Eönce Sincar’I 30 Aralık 1182 yılında ele geçirmişti.Anadolu Selçuklu Sultanı II Kılıç Arslan’In kendisine  karşı bir iittifaka giriştiğini  öğrenerek çekilmişti.Diğer taraftan Artuklu Kutbeddin Ilgazi’nin  1184 de ölümü üzerine yerine küçük yaştaki oğlu Hüsameddin Yavlak Arslan almıştı.II Sökmen Yavlak Arslan’ın dayısı olması nedeniyle Artuklu ülkesinin idaresine de karıştı.Fakat Sökmen 10 Temmuz 1185 yılında öldü.

Onun ölümü Salahaddin Eyyubi için bir şans oldu.Amcazadesi Nasreddin Muhammed’İ bir ordu ile Ahlat’a gönderdi.Bu sırada Ahlatşahlar devletinin  en kuvvetli emiri Seyfeddin Begtimur Ahlat’ta duruma hakim oldu.Aynı zamanda bu devletin topraklarını ele geçirmek isteyen diğer bir hükümdar olan Azerbaycan atabeği Pehlivan da Ahlat civarında Ordugah kurdu.Emir Begtimur ülkeye sahib olmak isteyen iki devlet arasından durumu iyi idare ederek Ahlat’a hakim oldu.

Begitimur ve ondan sonra gelenleri Ahlat şah hanedanında değillerdir.

Öte yandan Eyyubiler Doğu Anadolu’daki Türk devletlerine hakimiyetleri altına almak fikrinden mvazgeçmiyorlardı.Nitekim Eyyubiler’İn Urfa ve Harran Meliki Takiyüddin Ömer,Ahlat Şahlar’a ait olan Hani’yi aldı ( 1191).Begtimur’un onu durdurma gayreti başarısızlıkla sonuçlandı.Takiyüddin Ömer önce Ahlat’ı  sonra da Malazgird’i kuşattı,fakat onun bu kuşatma sırasında ( 11 Ekim 1191),daha sonra da Salahaddin Eyyubi’nin ( 1193) ölmesi,Begitimur’a rahat bir nefes aldırdı,ülkesi şimdilik Eyyubi istilasından kurtulmuştu.Hatta Begitimur Meyyafarikin’i kurtarabilmek için Eyyubiler’e karşı  u harekete geçmeyi düşündü.Fakat o da bu arzusunu  gerçekleştirecek fırsatı bulamadı,muhtemelen damadı  Aksungur tarafından öldürüldü.Aksungur kayınpederinin yerini aldıktan sonra oğlu Muhammed’İ de hapse attırdı.Bedreddin Aksungur’un saltanatına uzun sürmedi.1197 yılında öldü.Yerine geçen Sökmen’in kölelerinden Kutluğ’un saltanatı ,ise sadece yedi gün sürmüştü.Ermeni kökenli olduğundan halk ayaklanarak onu öldürdü ve Begtimur’un oğlu el mansur  muhammed tahta geçirildi.Suca ed din kutlug ,isimli bir emir Atabeg oldu.

Muhammed’in zamanındaki önemli olaylardan biris Gürcüler’in 1204 ve 1205 yıllarında Ahlat ve çevresine yağma akınlarında bulunmalarıdır.Birinci saldırı Anadolu Selçukluların’dan Erzurum Meliki Tuğrul Şah’ın yardımıyla önlenmişti.İkinciside ise,özellikle din adamlarının teşvikiyle askerler cesaretlenmiş  böylece Gürcü ordusu yenilmişti.Daha sonra genç ve tecrübesiz Muhammed’İn atabeyi Kutlug’U öldürmesi halk ve askerleri kendi aleyhine çevirmişti.Halk,II Sökmen’in yeğeni olan Mardin Artuklu Hükümdarı Artuk Arslan ( 1200-1239)’ı Ahlat’a çağırmışlardı.Sökmen’İn emirlerinden IzzeddinBalaban Ahlat şehrine hakim oldu.Muhammed ise bir kalede hapsedildi (1206).Öte taraftan bu karışıklıktan yararlanmak isteyen Meyyafakirin hükümdarı El Evhad Necmeddin Eyyup ( 1200-1210 ) de Ahlat ‘a doğru yürüdü.Balaban onu Meyyafarikin’e çekilmeye zorladı.Ancak Necmeddin Eyyub Ahlat’ı almaktan ümidini kesmişti.Bu sebeple babası Eyyubi  hükümdarı Melik Adil’den temin ettiği yardım ile tekrar Ahlat’a hücüm etti.Izzeddin Balaban bu kez ona mukavemet  edemeyerek  Erzurum Meliki Tuğrulşah’’dan yardım istediBu iki hükümdar Necmeddin’İ  yendiler.

 Ancak Tuğrul Şah’In da bu ülkede gözü vardı,bu sebeple Balaban’I öldürdüyse de  halk onu Ahlat’a sokmadı ve Necmeddin Eyyun’u davet etti.Tuğrul Şah da Erzuruma döndü.Necmeddin Eyyub  1207 yılında Ahlat’a yerleşerek uzun zamandan beri Eyyubiler’in arzuladığını  gerçekleştirdi.Bu suretin Ahlatşahlar devleti ortadan kalkmış oldu.

ILK ANADOLU BEYLIKLERI : MENGÜCÜKLER

 


Erzincan Kemah,Divriği ve Şarki Karahisar ( Kogonya ) şehirlerini içine alan bölgede hüküm sürmüş nir Türk Beyliğidir.Sülalenin kurucusu olarak kabul edilen Mengücük Gazi  hakkında  bilgimiz çok azdır.Mengücük Gazi’nin Malazgirt savaşına katılmışdır.Onun Anadolu topraklarına 1080 yılında vuku bulunan göç dalgası arasında geldiği ve beyliği kurduğu bilinmektedir.

Alp Arslan’In Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’yu zabt etmesi için görevlendirdiği beyler arasında Mengücük  de vard ı.Emir Mengücük’e Erzincan,Kemaj ve Şarki Karahisar ve civarı iikta edllmiş ve fethi buyurulmuştu.Bu beylik Malazgirt savaşından sonraki 10 yıl içinde kurulmuştur.Mengücük Gazi’nin önce Anadolu Selçuklu Devletinin atası Kutalmış oğlu Süleyman’a tabi olduğu kabul  ediliyor.Divriği’deki Şahinşah türbesindeki bir kitabede ‘ el Gazi el sehit’’ sıfatlarıyla zikrediliyor.Böylece şehid olduğu anlaşılıyor.

Mengücük’ün yerine daha sonra oğlu Ishak geçti.Ishak Danişmediler’den Melik Gazi’nin kızıyla evliydi.Öte taraftan Artuklular’dan Emir Belek Mengücük arazisine saldırarak,Dersim ve Palu kasabalarını  zabt etmişti.Buna karşın ıshak ise,’Belek’in Haçlılar üzerine yaptığı bir seferden yararlanarak Malatya bölgesini yağmaladı(1118).Emir Belek ona karşı ancak 1120’de harekete geçebildi.İshak,Artuklu kuvvetlerine  karşı direnemeyeciğini anladığı zaman ,Trabzon Dükası Constantin Gabras’dan yardım istedi.Constantin Grabas bu yardım isteğini kabul etti.Belek ise bu birleşik orduya karşı Danişmedli Melik Gazi ile birleşti.1120 yılında Erzincan ovasındaki savaşta Constantin Grabas ve Mengücük Beyi Ishak esir düştü,orduları yenildi.

Öte taraftan Melik Gazi’nin damadı Ishak’ı serbest bırakması  EmirBelek ile arasının açılmasına dahi yol açtı.Ancak bu yenilgi Ishak’ın siyasi hayatını sona erdiren bir darbe olmuştu.O bundan sonra muhtemelen Danişmendlilerin himayesi altında yaşadı.Onun,1142’de ölümünden sonra Danişmendliler Kemah’ı zabt etti.Fakat kısa süre sonra Danişmendli Melik Muhammed’in ölümünden (1142) yararlanan Mengücüklü Beyliği Kemah’ı geri almayı başardı.

Emir Ishak’ın ölümünden sonra Mengücüklü Beyliği esas olarak ikiye bölündü.Onun oğullarından Davud Erzincan,Süleyman Bey de Divriği kolunun beyleri oldular.

ERZINCAN KOLU

Mengücüklerin Erzincan koluna hükmeden Davud,Süryani kaynaklarına göre,1511 yılında karısı tarafından yayının kirişiyle boğdurulmuş  ve Divriği’de hakim bulunan kardeşini çağırarak onunla evlenmişti.Bundan sonra Süleyman’ın her iki kola da hakim olduğu görülüyor.Danişmendli emiri Yağıbasan’ın 1162 yılında öldürttüğü Mengücüklü Beyi’nin Davud Şah olması ihtimali ileri sürülmekteyse de bu şahsın Emir Süleyman olması daha mümkün görünüyordu.

 Bundan sonra Erzincan koluna Davud’un oğlu Fahreddin Behram Şah hakim oldu.Behramşah ülkesini gayet iyi idare etmiş ve Erzincan onun zamanında önemli bir kültür ve ticaret merkezi haline gelmişti.Bu sırada Mengücüklü Devleti,Anadolu Selçuku sultanı II.Kılıçarslan’a tabii olmuştu.Behramşah ise Sultanın damadı idi.Bu nedenler araları açık olan II.Kılıçarslan ile oğlu Kutbeddin Melikşah arasında arabuluculuk yapmıştı.O,baba oğulu baırştırmaya başarılı olduysa da ,bu barış uzun sürmemiştir.Bir rivayete göre,Behramşah ile Melikşah arasında ikincisinin  saltanat davasını destekleyecek gizli bir anlaşma vardı.Behram Şah 1202 yılında Sultan Rükneddin Süleymanşah ile Gürcistan seferine katılmıştı.Fakt Türk ordusu Gürcü ordusu karşısında büyük bir yenilgiye uğradı.Behram şahta tutsak düştü.Bununla beraber Gürcü kraliçesi Thamara ona karşı iyi davranmış ve fidye karşılığında serbest bırakmıştı.Bir süre sonra Behram Şah’ın kızı Selçuk Hatun,Anadolu Selçuklu sultanı I.İzzeddin Keykavus ile evlendi.Bu evlenme iki hanedan arasındaki dostluğu daha da kuvvetlendirmişti.Behramşah altmış yıldan fazla hükümdarlık yaptıktan sonra 1225 yılında öldü.Erzurum civarındaki aşağı urla köyünde gömülmüştür ve yattığı yer ‘’ Melik Fahreddin ‘’ türbesi olarak anılır.

Erzincan Mengücüklü Beyliği’ne Behram Şah’dan sonra oğlu II.Davudşah geçti.Davudşah ilim ve kültürle  uğraşan ve alimleri himaye eden bir hükümdardı.Bir süre sonra onun ,Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubad ( 1219-1237))e karşı bazı tertiplere girişmesi yaşlı Mengücüklü beylerinin uyarılarına yol açtı.Davudşah bu beyleri dinleyeceği yerde,onlardan bir kısmını öldürtmüş,bir kısmınıda hapse atmıştı.Beylerden bir kısmı Sultan Keykubad’ın yanına kaçtılar.Sultan bu durumu öğrenince Davudşah’a mektub yazarak tutuklu olanların serbest bırakılmalarını ,mallarının geri  verilip kendisine gönderilmesini istedi.Davudşah önce Sultanın bu isteğine evet demek istemedi.Sonra tehlikenin farkına varıp tutukluları serbest bıraktı.Ancak çok geçmeden Davudşah’ın emirlerini öteki beyler de dinlememeye başladılar.Durumun gittikçe tehlikeli bir şekle dönüştüğünü gören Davudşah ,yanına kıymetli hediyeler alarak ,Kayseri’de bulunan Sultan Alaaeddini ziyaret etti.Sultan onu  dostane bir şekilde karşıladı. Ve neticede 2 taraf anlaştılar.Sultan ona bir ahidname verdi,buna  göre Davudşah , Sultan’a sadakatle bağlı kaldıkça,kendisine dokunulmayacak  ve yardım görecekti.Bu anlaşmaya rağmen Erzincan’a dönen Davudşah,Selçuklular’dan Erzurum meliki Cihanşah’a mektup yazarak Alaeddin Keykubad’a karşı birleşmek teklifinde bulundu.Ayrıca o Eyyubiler’den Melik Eşref ve Sultan Celaleddin Harzemşah’dan yardım istedi,fakat bir şey elde edemedi.Sultan Alaadinde olayı öğrenmişti.Davudşah’ın tekrar anlaşma tekliflerini kabul etmeyerek,Erzurum seferi bahanesiyle harekete geçmişti.Davudşah yolda onun kuvvetlerine katıldı.Fakat Sultan Alaeddin,Davudşahı yakalatmış,Erzincan ve Kemah’ı ele geçirerek Mengücüklerin bölge hakimiyetine son vermiştir( Ekim 1228).Davudşah ise kendisine ikta olarak verilen Akşehir ve ılgın’a gönderildi.Kardeşi Muzafereddin Muhammed de Şarki Karahisar’da   hüküm sürüyordu.Sultan Alaaeddin emirlerinden Er tokuş’u onun üzerine gönderdi.Muzaffereddin Muhammed bir ikta karşılığında kaleyi teslim etti ve daha sonra kendisine tımar olarak verilen Kırşehire gitti.Böylece Erzincan kolu bitti.

 DIVRIĞI KOLU

Mengücükler’in bu kolu hakkında bilgi çok azdır.Bu bilgiler daha çok,onların yaptıkları sanat eserleri ile bilgi sahibi olabiliyoruz.Divriği kolunun ilk beyi Süleyman idi.Daha önce de belirttiğimiz üzere onun muhtemel ölüm tarihi 1162 dir.Yerine oğlu Şahinşah geçti.Şahinşah’’ın bastırdığı sikkelerden anlatıldığına göre Anadolu Selçuklu Sultanları II.Kılıçarslan ( 1155-1192) ve Rükneddin II Süleymanşah ( 1197-1204) a tabi idi.Yine onun sikkelerinden ve Divriği’de  yaptırdığı  türbesinin kitabesinden ölüm tarihinin 1197 yılı olduğu anlaşılıyor.

Şahinşah’ın yerine Süleyman adındaki oğlunun geçtiği ve diğer oğlu Ishak’ın ise Kayseri de olduğu söylenmektedir.Bundan sonra Mengücüklü Beyliğinin bu kolunun başına,,Divriği’deki meşhur Ulu camii’yi yaptıran Süleyman in oğlu Ahmed Şahın geçtiği anlaşılıyor.Ahmed Şah 1243 de ölür.

Onun yerine oğlu Melik şah geçti.Melik salihin ölüm tarihi ve beyliğin bitişi bilinmez.Moğol sultan Abaka 1277 de Anadoluya geldiğinda bu beyli yok o

ILK ANADOLU BEYLIKLERI : INALOĞULLARI BEYLİĞİ

 


Diyarbekir ( Amid )’de bir yüzyıla yakın hüküm sürmüş bir Türk sülalesidir.Sultan Melikşah’ın ölümünden sonra çıkan karışıklıklar sırasında  Mervan oğlu Nasir el Devle Mansur  Meyyafarikin’i alarak Diyarbekir bölgesindeki  emirliğini tekrar diriltmeğe çalışmış ,fakat Suriye Selçuklu Sultanı Tutuş ondan önce davranarak  Diyarbekir’i işgal etmişti ( 1093 ).Tutuş,Emir Tuğtekin’i oğlu Dukak’a atabeg ve aynı zamanda da bu bölgenin valiliğine tayin etmişti.Daha sonra Tuğtegin,Tutuş ile birlikte Berkyaruk’a karşı savaşmış,rey civarındaki savaşta Tutuş ölmüş,Tuğtegin de esir düşmüştü.

İşte Tuğtegin’in bu yokluğu sırasından Diyarbekir bölgesi muhtelif Türk emirleri arasında paylaşılmıştı.Bu sırada  Sadr adlı bir Türk emiri de Amid’e hakim olmuş,daha sonra Musul emiri Kürboğa’nın bu şehir elegeçirme teşebbüsünü başarıyla önlemişti.Sadr çok geçmeden ölmüş,yerine bu sülalenin kurucusu olarak kabul edilen Türkmen emirlerinden Inal geçmişti.Emir Inal kısa sürede ölmüş ve yerine oğlu Ibrahim geçmişti.

Emir Ibrahim Tutuş’un ölümünden sonra ikiye ayrılan Suriye Selçukluları Devletin’den Dımaşk kolunun başında bulunan Dukak’a tabi idi.1098’de Haçlılar’dan Antakya’yı kurtarmak için harekete geçen Musul emiri Kürboğa idaresindeki Selçuklu ordusunda Inaloğulları da yer almıştı.Bir müddet sonra Kürboğa beraberinde Zengi bin Aksungur olduğu halde Amid’i ele geçirmeğe çalıştı ve şehri kuşattı ( 1100).Emir Ibrahim bu durumda Artuklu sülalesinin kurucusu Sökmen’den yardım istedi.Sökmen yeğeni Yakuti ile Ibrahim’in yardımına koştu.iki taraf arasındaki savaş önce Ibrahim ve Sökmen’in lehine idi.Fakat tecrübeli Kürboğa’nın askerlerini maharetle teşviki etkisini göstermil,savaşı güç de olsa  kazanmıştır.Ancak bu galibiyet Kürboğa’ya bir şey getirmemiş,Amid’i ele geçiremeyeceğini anlayarak kuşatmayı kaldırmıştı.Daha sonra Emir Ibrahim,Muhammed Tapar’a tabi oldu ve o 1105 şubatın’da Selçuklu sultanlığını  ele geçirmek üzere harekete geçtiği sırada,beraberinde olan beyler arasında Inaloğlu Ibrahim Bey’de bulunuyordu.

Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan 1105’de Meyyafarikin’e geldiği sırada Ibrahim ona tabi oldu.Sultanla beraber Musul seferine katıldı.I Kılıç Arslan’ın bu sefer sonucu ölmesi ( 13 Haziran 1107)üzerine Inanoğullar’ı bir dönem bağımsız kaldılar.Ermanşahlar’ın kurucusu ve Ahlat emiri Sökmen el kutbi’nin 1109 yılında Meyyafarikim’i  ele geçirmesi sonucu,Diyarbekir bölgesi emirleri,dolayısıyla,Ibrahim’de onun vasalı olmuştu.Inanoğlu Ibrahim 1110 yılında öldü

Yerine oğlu Sa’s ed Devle Ebu Mensur il Aldı geçti.Sökmenliler’in  hakim olduğu Meyyafarikin şehri valisi Ebu Mansur ayaklanmış ve Selçuklu emirlerinden Karace es Saki ile birleşmişti.Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar,Karaca es saki’yi yanına çağırınca,Ebu Mansur yalnız kalmış ve bölgedeki diğer emirler gözlerini Meyyafarikin’in üzerine dikmişlerdi.Nitekim II Aldı Cur nehrinin doğusunda bulunan Meyyafarikin’e bağlı 40 köyü almıştı.( 1115 ) Il Aldi’nin zamanında Amid’in Ulu camii yanmıştı.Il Aldi zamanında bu büyük Camii yeniden yapıldı.Temmuz 1122’de Tuğtegin yeğeni Belek ile Türkmenler’in kesif bir halde bulunduğu Diyabekir bölgesinden haçlılarla savaşmak için,kuvvet temin etmişlerdi.Onlara yardım gönderenlerin arasında Inaloğullarıda vardı.

1124 yılında ise Amid halkı şehirde gittikçe çoğalmaya başlayan  Ismailliler’e hücüm ederek ,onlardan 700 kadarını öldürdüler ve geri kalanını da kaçmak zorunda bıraktılar.Bu nedenle Ismaili mezhebi bu bölgede yayılmak imkanı  bulamadı.

 Emir Zengi 1127’de Musu’da Aksungur’un yerine geçtikten sonra ,daima sınırlarını genişletmek istiyordu.Bu amaçla da Mardin Artuklu Beyliğine bağlı Nusaybin’i işgal etmiş,daha sonra da Mardin ile Nusaybin arasında bulunan Serci  kasabasını 1130 yılında kuşatmıştı.Mardin Artuklu Emiri Timurtaş ile yeğeni Davud ve Inaloğullarından il Aldı birleşmişler ve topladıkları 20.000 Türkmen ile Zengi’yi önlemeğe çalışmışlarsa da bunda başarılı olamamışlardı.Zengi Serci’yi işgal etmişti.Bir müddet sonra ise işlerin tersine döndüğünü görüyoruz.Bu sefer Timurtaş,Zengi ile birleşerek esk müttefiki İl Aldı’nın hakim olduğu Amid şehrini kuşattı ( 1133).Il Aldı ise Hıns Keyfa ve Harput Emiri Artuklu Davud’dan yardım istedi.Davud beraberinde oğlu Kara Arslan olduğu halde Il Aldı’nın yardımına geldi.Amid şehri önlerinde Nisan 1134 tarihinde yapılan savaşta Davud ve Il Aldı yenildiler.Zengi ile Tirmurtaş kuşatmaya devam ettilerse de kuvvetli surlara sahib Amid ‘i ele geçiremediler ve şehir cıvarını yakıp yıkarak geri çekildiler.Emir Il Aldi 1142 de öldü.

Bundan sonra Inaloğulları Beyliğinde Vezir Nisanoğlu Mü’eyyed Ed Din ve çocuklarının önemli bir rol oynadıklarını  ve beyliğin idaresine hakim olduklarını görüyoruz.Vezir Nisanoğlu,İl Aldı’nın oğlu  Cemal ed DinŞems ül mülk Mahmud’u emirlik makamına geçirdi.Bu emirin annesi Artuklular’dan Necm ed din İlgazinin kızı Yumna Hatun idi.1144 de Atabeg Zengi yeniden Diyarbekir bölgesine girerek Inaloğullarına ait Ergani,Halar,Tulhum ve Çermük gibi kale ve kasabalrı ele geçirdi.Zengi’nin ölümünden sonra bu yerler Artuklular’dan Hısn Keyfa emiri Fahreddin Kara Arslan’ın eline geçmiştir.

Inanoğulların’dan Mahmud’un 1148 yılında Artuklular’dan Mardin hükümdarı Timurtaş’ın kızı ile evlenmek istediğini,bu sayede  beyliğin geleceğini sağlamlaştırmak istedi.Bunun için Vezir Mü’eyyed din’İn oğullarından ‘Izz ed Devle Ebu Nasr ‘Meyyafarikin’e gitmiş  ve Timurtaş’ın kızı Safiye Hatun’u 50.000 altın ağırlık karşılığında Inanoğlu Mahmud’la nikahlamasını sağlamıştı.Safiye Hatın Amid’e götürüldü ise de,ertesi yıl orada öldü.Emir Mahmu eşinin ölümü üzerine,ağırlık olarak kararlaştırılan 50.000 altını ödememişti.Emir Timurtaş birçok kereler bu ağırlığı istedi ise de,bir netice alamadı ve neticede 1151 yılı Martı’nda Amid’İ kuşattı,çevresini  tahrib ve yağma ettirdikten sonra Mardin’e döndü.Inanoğulları’nın veziri ve devlete fiilen hakim olan Nisanoğlu Müeyyedin ise Emir Timurtaş’ı bu hareket tahrik eden veziri Zeyn ed Din’den intikam almak işlemişti.Bu maksadla Mardin’e  iki fedai göndererek Vezir Zeyn ed Din’i öldürttü.Emir Timurtaş bu olay üzerine Amid’i ikinci kez kuşattı.Ancak Ermenşahlar’dan II Sökmen’in veziri Baha eddin evs de bu olaya karışmış  ve bizzat  Amid’e gelerek iki taraf arasında  sulh yapılmasını  sağlamıştı.Bu uzlaşma sonucu Emir Mahmud karısı ve oğulları,Vezir Mü’eyyed ed Din ve oğulları ile Amid ileri gelenleri şehirden çıkarak Timurtaş’a itaat ve onun isteklerini kabul ettiler.Bu nedenle Inaloğulları ve bu emirliğe tahakküm eden Nisanoğulları ailesi Mardin Artukluları’na tabi oldular.

Vezir Mü’eyyed ed din 1156 yılında Amid’de öldü ve oğlu Cemal ed devle Kemal ed din Ebu kasım Ali onun yerine vezir olarak beyliği idareye başladı.Kardeşi ‘ Izzüd Devle Ebu Nasr ise eğil  kalesinde hakimiyet kurmuştu.Nisanoğlu ailesinin Inaloğlu Mahmud üzerindeki  baskısı o derece artmıştıki ,komşu Türk devletleri mudahele etmek zorunda kaldılar.Belki de bu devletler aslında Amid’i ele geçirmek istiyorlardı.Nitekim 1163 yılında Artuklular’dan Hısn Keyfa emiri Fahreddin Kara Arslan ile Mardin emiri Necmeddin Alpı,Vezir Cemal ed Devle’nin Emir Mahmud’a  ve Amid halkına baskı yaptığını ileri sürerek bu duruma müdahale için harekete geçtiler.

 

Kara Arslan ve Necmeddin Alpi’nin Şemseddin Sevinç kumandasında gönderdiği kuvvetler Amid’i kuşattılar.iki tarafında Mancınıkla ve kuşatma aletlerini  kullandığı bu kuşatma 4 ay sürmüştü.Bu sırada ihanetlerinden korkulan Hristiyan ve Yahudiler şehirden dışarı atılmıştı.KaraArslan’da onları esir almıştı.Neticede şehrin düşeceğini anlayan Emir Mahmud ve Veziri Cemal ed Devle ,Danişmendlilerden Yağı Basan ,Kara Arslan damadı olmasına rağmen onun ülkesine girdi ve Harput ile Çemişkezek bölgelerine saldırıp,yağma ve talandan sonra geri döndü.Kara Arsşan bu haberi duyunca  Amid kuşatmasını  kaldırmaya mecbur oldu( 2 Agustos 1163)

Ertesi yıl yani 1164’de Kara Arslan Amid’i ikinci kez kuşattı ise de,başarılı olmadı ve sulh yaparak çekildi.Aynı yılın sonunda Kara Arslan’ın kızı ile Necmeddin Alpı’nın oğluu Meyyafarikin’de yapılan muhteşem bir düğün ile evlendiler.Nisanoğulların’dan Vezir Cemal üd devle ve Eğil hakimi Izzeddindevle de bu düğüne hazır bulunmuşlar ve birçok değerli hediyeler götürmüşlerdir.Artukoğulları iki kardeşse hilat vermişler,onlar da Amid’deki Inaloğullaro beyliğinin Mardin Artuklularına tabii olduğunu tekrarlamışlardı.Ayrıca Amid kadısı Nasıh ed din 1165 yılında Hısn Keyfa ‘ya gidereke,Kara Arslan ile İnaloğulları  arasında bir anlaşma yapmaya başarılı olmuştur.

Muhtemelen 1179 yılında Nisanoğlu Cemal üd devle  Ebul kasım Ali öldü.Yerine vezir olan Bahaeddevle Mesud  aynı zamanda Inanoğullaro emirliğini de idaresi altında bulunduruyordu.

Hısn ı keyfa Artukluları  emirliğinin başına,Fahreddin Kara Arslan’ın ölümünden  sonra oğlu,Nureddin  Muhammed geçmişti.Nureddin Muhammed ,salahaddin Eyyubiye tabii olmuş ve ona karşı bütün vazifelerini yerine getirmişti.Ancak Nureddinin  de bir isteği vardo,bu ad Amid şehrine sahip olmakdı.Salahaddin de adı geçen şehri alıp,ona vermeği vaad etmiştir.Ayrıca Inaloğulları ve Amid halkını baskı altında tutan vezir ailesi Nisanoğulları’nın da davranışları şikayetlere yol açmaktaydı.Neticede,Salahaddin,verdiği sözü yerine getirmek için beraberinde Nureddin olduğu halde Amid üzerine yürüdü ( Nisan 1183 ) ve şehri kuşattı.Salahaddin bu hususda Halife Nasır il dinillah ‘dan da izin almıştı.iki Müttefik Amid’in etrafına mancınıklar yerleştirerek,şehrin müstahkem surlarını  döğmeğe başladılar.Ayrıca atılan oklarla mektublar göndererek ,şehir halkında teslim olmalarını istedi.Bu arada muhtelif yerlerde lağımlar açılmış  ve surlar birkaç yerden delinmişti.Nisanoğlu Mesud şehir halkının intikamından ve surların daha fazla dayanamayacağından korkarak,Salahaddin’in veziri meşhur Kadı Fazıl’a teslim olmak için bir elçi gönderdi.Kadı Fazıl’ın aracılığı ile ailesi,kardeşi ve taraftarları için aman aldı.Nisanoğlu’na üç gün müsaade verildi,bu müddet içinde servetini toplayıp gidecekti.Ancak bu üçgün ona yetmedi.Toplayabildiği hazine ile Anadolu Selçuklu Sultanı I Kılıç Arslan’In yanına gitti.Salahaddin 29 Nisan 1183’de Amid’e girdi.Şehirde Nisanoğlunun götürdüklerinden  başka,büyük bir servet ve kütübhane kalmıştı.Bu kütübhanede 1.040.000 kitab bulunmakta idi.Salahaddin bu kutubhaneyi Kadı Fazıl’a hediye etti,şehr, de Nureddin’e verdi.Artık çok yaşlanmış olan Inaloğlu Mahmud’a da çok hürmet etti ve maaş bağladı.Şehir Artukluların eline geçti.Inaloğulları beyliği bitti.

Inaloğulları zamanında Amid ekonomik ve kültürel olarak ilerlemiş,ayrıca şehir imar edilmiştir.Emir İl aldı’nın zamanında yana Ulu Camiin tekrar yapıldığını biliyoruz.Bu Emir’İn sur üzerinde bir kitabesi vardır.Ayrıca Emir Mahmud’un da sur üzerinde ve Ulu camii de kitabeler vardı.Inaloğulları zamanında Amid’de dokuma sanayi çok gelişmişti ve bu şehirde ,halı,kumaş ve çadır bezleri üretii,yordu.1122 yılında bakır madenleri işletilir.

 

 

ANADOLU BEYLIKLERI : MENTEŞEOĞULLARI BEYLİĞİ

 


Güney batı Anadolu’da kurulmuş olan bir Türk Beyliğidir.Beyliği bu havaliyle deniz yoluyla gelen ve içeri doğru girerek sahil ile Denizli arasındaki bölgeye yerleşen Türkmenler kurmuşlardır.Ancak beyliğin kuruluşunu ve ilk beylerin hüküm sürdükleri devrelerin kronolojisini tespit etmek zordur.Türkler Caria bölgesini 1261’den sonra sahilden itibaren zabtetmişlerdi.Bizanslılar bu bölgeyi geri almaya çalıştığı sıralarda,beyliğin kurucusu Menteşe belki de Mekri körfezindeki sahil mıntıkasının beyi ( Emie el Sevahil) idi.Menteşe beyin seceresi bilinmez.Bir rivayete göre ,onun babası Selçuklu ümerasından Emir el Sevahi Hacı Bahaeddin idi.Ancak Menteşe’nin torunlarından Ahmed Gazi’nin kitabelerinde babasının adı Eblistan ve onun da babası Kara Bey olarak görülmektedir.

Adı geçen bölge Anadolu Selçuklu hükümdarları  tarafından Menteşe Bey’İn atalarına ikta olarak verilmişti.Bizans Imparatoru Mikhail VIII ( 1261-1282)’in 1278 de oğlu Andronikos  kumandasında bir orduyu  Anadolu’ya göndermesi  ve Andronikos’un  Tralles’i tahkim etmesi bir işe yaramadı.Menteşe Bey 1282 de Tralles ve Nyssa ‘ı zabt ederek,toprakları içine kattı.Anadolu Selçuklu Sultanı II Mesud adına 1291 de Milas’da kesilmiş bir sikke bulunduğuna göre Menteşeoğulları başlangıçta Selçukluların himayesi kabul etmişlerdi.Karamanoğulları’nın Konya’yı kuşatmaları üzerine İlhanlı Sultanı Geyhatu 1291 yılı sonlarından Anadoluya geldi ve Moğol ordusu Menteşe topraklarını yağmaladı.Bizans kumandanlarından Alexios Philantropos’un 1296’da Menderes üzerinden güneye doğru ilerlediğnde ,Menteşe artık ölmüş bulunuyordu.

Menteşe’den sonra Beyliğin başına oğlu Mes’ud Bey geçti.Ancak öteki oğlu Kirman belki kardeşine tabi olarak ,belki de muhalefet etmek suretiyle Finike’de hüküm sürmeye devam etti.Bu ikisi arasındaki  ilişki bilinmemekteydi.Mesud Bey  1300 de Rodos adasının önemli bir kısmını ele geçirdiyse de ,daha sonra hospitaliers şövalyeleri 15 Agustos 1308 de adaya hakim oldular.Mes’ud Bey’in adayı geri almak için giriştiği çabalat sonuçsuz kaldı.Onun ölümü,muhtemelen 1319 yılından öncedir.Mes’ud beyin yerine geçen oğlu Şucaeddin Orhan Bey muhtemelen İbrahim isimli bir kardeşini  bertaraf ederek idareyi ele almıştı.Orhan bey 1320 yılından itibaren şövalyelerden Rodos’u almak üzere giriştiği mücadelede başarılı olamadı.Ibn Batuta 1333’de Batı Anadolu’yu dolaşırken Orhan Bey’İ  Pecin’de ziyaret etmiş ve onu Milas Sultanı olarak zikretmişti.El Umeri de Orhan Bey’in sahib olduğu şehir ve asker sayısı hakkında bilgi verdiği gibi Menteşeoğullarının ikinci derecedeki  Föke kolunun 1330’da Hamidoğullarına tabi olarak hüküm sürdüğünü söylüyordu.Orhan Bey 1344 yılında öldüYerine oğlu Ibrahim geçti.

Ibrahim Bey Latinler’in eline geçmiş olan Izmir’i geri almak için Aydınoğulları’ndan Umur bey!’e yardıma hazırlanmış,fakat Umur Bey’in 1348 de şehit düşmesiyle gerçekleşmemişti.Venedikliler ,kendilerine karşı harekete geçmeye hazırlanan Ibrahim Bey’İ Balat limanına soktukları  donanmasıyla tehdit etmişler ve 1352-1355 yılları arasında Girit Dukası Marino Morosino vasıtasıyla yapılan ağır bir anlaşma sonucu silahsızlanmaya zorlamışlardı.Ibrahim Bey tahminen 1360 yılından önce ölmüştür.Onun ölümünden sonra üç oğlu da beyliğin bir tarafında hüküm süremeye başladılar.Bunlardan Musa Bey’in Peçin,Balat ve Milas;Mehmed Bey’in Muğla ve Çine;Ahmed Gazi Bey’in de güneyde Makri ve Marmaris bölgesine hakim oldukları anlaşılıyor.Musa Bey’in ölümünden 1375 ten sonra,muhtemelen Milas ve Peçin hükümeti de Ahmed  Bey’in idaresine geçmiştir.

  Ahmed Bey’in Rodos ile Kıbrıs arasındaki gemilere karşı harekatı üzerine ,Kıbrıs kralı Peter I’in  donanması  1365’de Aydın ve Menteşe sahillerini tehdid etmişti.Fakat Ayasolug ve Balat’da yaşayan kendi halkı için korkuya düşen Venedik’in araya girmesiyle  barış yapılmıştı.Ahmed Bey Balata hakim olmuşsa da bunun uzun sürmediği anlaşılıyor.Balat ve havalisinin 1389 dan önce Mehmed Bey’in oğlu Gıyaseddin  Mahmud’un idaresinde olduğunu görüyoruz.Ancak o kardeşi İlyas Bey’e karşı yaptığı hakimiyet mücadelesini kaybederek Osmanlılar’a iltica etmişti.Kosova Savaşı sonunda I Beyazıd Osmanlı sultanı oldu.Anadolua  ve Karamanoğulları’Nın teşvikiyle Osmanlılar aleyhine tertiblenen ittifaka İlyas Bey ve babası  Mehmed Bey de girdiler..I Beyazıd’ın bu ittifaka karşı yaptığı Anadolu seferi sırasında Balat ve Muğla’daki  Menteşe kolunun toprakları  işgal edildi.Mehmed ve İlyas Beyler 90 adamı ile ,Candaroğlu Isfendiyar  Bey’in yanına  kaçtılar 1389.Ahmet Bey ise bu harekat sırasıda Milas ve Pecin de hüküm sürmeye devam etmişti.Onun yerinde  kalması,muhtemelen,bölgenin dağlık ve zabt edilmesinin zor olmasından ileri geliyordu.Taceddin Ahmed Gazi Temmuz 1391 de öldü.Daha sonraki hakimiyeti altındaki  yerler Osmanlılar tarafından işgal olundu.

Ankara savaşından sonra Timur,birçok Anadolu beyliklerinde olduğu gibi,İlyas Bey’de ülkesini iade etmişti 1402.ilyas Bey ülkesine döndükten sonra bir süre Timur’a tabi oldu.O Osmanlı şehzadeleri arasındaki saltanat kavgalarında Çelebi Mehmed in aleyhine,Isa Çelebi’nin lehine Aydınoğulları ve Saruhanoğulları ile ittifak etmişti.Fakat I.Mehmed ‘in bu ittifakı yenince,İlyas bey onun hakimiyetini tanıdı(1405).Ilyas Bey deniz seferleriyle adalardaki Latinler’e zarar veriyordu.Bu sebepten Venedikliler 1408 ‘de Girit kontu Marco Falieri vasıtasıyla onunla bir anlaşma yaptılar.Fakat çarpışmalar daha sonra da iki taraf arasında devam etti.Bu nedenle Venediklilerin harekete geçmesi İlyas Bey’, Amiral Ser Pietro Civrano ile eski anlaşmayı yeniledi.( 17 Ekim 1414 ).o aynı yıl içinde tamamıyla Osmanlı hakimiyetine girmiş ve 1415 de Çelebi Mehmed adına sikke kestirdi.Ayrıca Leys ve Ahmed adındaki iki oğlunu  istanbul’a rehin yolladı.Ilyas Bey 1421 de ölünce ,oğulları saraydan kaçıp beyliğin başına geçtiler.Sultan II Murad 1424 de Menteşe topraklarını ele geçirdiği zaman bu iki kardeşi yakalatıp hapse attırır,beyliğin sonu gelir.

Tuesday, December 15, 2020

ILK ANADOLU BEYLIKLERI : SALTUKLULAR

 

İlk Selçuklu fetihleri sırasında  Doğu Anadolu’da kurulan ilk Türk Beyliklerinden birinin Saltuklular olduğu anlaşılıyor.Ancak Erzurum bölgesinde yüzyıldan fazla hüküm süren Saltuklular hakkında kaynaklar ve belgeler’in verdiği bilgiler çok azdır.Bu beyliği kuranın Saltuk adlı bir Türk emiridir.

Ailenin adı;kitabe ve paralarda Salduk,Islam tarihçilerinin eserlerinde Saltuk şeklinde görülmektedir.Kelimenin ‘ bırakmak,koyuvermek’ anlamında olan ‘ salmak’dan geldiği anlaşılmaktadır.Böylece Saltuk ‘ bıraklık,koyverdik’ manasındadır.

Beyliğin kurucusu Emir Saltuk’un Malazagirt savaşında Türk ordusu saflarında yer almış olması kuvvetle muhtemeldir.Alp Arslan Malazgirt savaşından sonra,Bizans Imparatoru IV .Romanos Diogenes’in ölümüyle barış şartlarınıny yerine getirilmemesi üzerine,emrindeki kumandanlara Anadolu’da fetihlere devam edilmesini buyurmuştu.Işt Sultan’ın emirlerinden biri olan Saltuk Erzurum ve civarini zabt ederek Saltuklular Beyliğini kurmuştu.Bu beylik başlangıçta Büyük Selçuklu Devleti’ne tabii idi.

Çağdaş tarihçiler tarafından,ikinci hükümdar olarak çoğunlukla Saltuk’un oğlu Ali kabul edilmiştir.Sultan Berkyaruk ile kardeşi Muhammed Tapar arasında saltanat mücadelesi için yapılan savaşların beşincisi ve sonuncusu Hoy şehri  önünde olmuştu.(1103).Savaşı kaybeden Muhammed Tapar Ahlat’a çekildi.Bu sırada Erzurum emiri Ali Bey,Muhammed Tapar’a iltihak etti.Daha sonra Sultan Berkyaruk ile Tapar anlaştılar.Saltuklu Beyliği bu anlaşma ile Muhammed Tapar’ın bölgesinde kalmıştı (1104).Gürcüler’e karşı sefere çıkan Artukoğlu Ilgazi’nin ordusunda Saltuklu emiri Ali’nin de bulunduğu kaydediliyor.Fakat bu sefer başarısız olur ve Gürcü ordusuna yenilirler(1121).

Saltuklu Beyliğş’nin üçüncü emiri Ziyaeddin Gazi  idi.Onun hakkında elimizden fazla bir  bilgi yoktur.Erzurum’daki Kale Camii ve Tepsi Minare’yi yaptıran  Saltuklu emiri budur.Ayrıca Artuklular’dan Hüsameddin Timurtaş ( 1122-1154 ),Gazi’nin  kızıyla evlenmişti.Bu evlilikten Necmeddin Alpi ve sonra da Cemaleddin Sevil adlı iki oğlan çocuk dünyaya gelmişti.Emir Gazi 1132 yılında öldü.

Saltuklu Beyliğinin dördüncü emiri Ali’nin oğlu Izzeddin Saltuk idi.Ona ait ilk bilgiler yine evlilik sebebiyledir.Izzeddin Saltuk’un bir kızı,Ahlat Şahı II Sökmen,diğer bir kızı ise Dilmaçoğulların’dan Togan Arslan’In oğlu Fahreddin Devletşah  ile evlenmişlerdi.Öte taraftan 1154 yılında Ani emiri Fahreddin Şeddad,Gürcüler’e karşı koruyamayacağını söyleyerek şehri satın alması için Izzeddin Saltuk’a haber gönderdi.Ancak bu dikkatlice hazırlanmış bir intikam planı idi.Izzeddin şehri teslim almak için Ani’ye geldiği zaman ,kızını vermemesi sebebiyle ona düşman olan Fahreddin Şeddad bir günlük mesafede bulunan Gürcü Kralı Dimitri’yi de ülkeye davet ediyordu.Gürcü kralı bir baskınla Saltuk’u mağlup ederek,onu ve maiyetinden bir çok kimseyi esir aldığı gibi  bir çok Türk de bu baskın sonucu ölmüştü.

 Daha sonra damadı Ahlat Şahı II Sökmen ve Artuklu hükümdarları  teşebbüse geçerek yüzbin dinar karşılığında Saltuk’un serbest bırakılmasını sağladılar.Gürcüler 1161 yılında Ani şehrini ele geçirdiler.Bu hadiseye  üzülen komşu Türk Beyleri Izzeddin Saltuk,damadları II Sökmen ve Fahreddin Devletşah ,Kars ve Sürmeri beyleri ile birleşerek 1161 Temmuzun’da Gürcüler’e karşı  harekete geçtiler.Artuklular’dan Necmeddin Alpı da onları takiben yola çıkmıştı.Fakat Türk ordusu Necmeddin Alpı’yı beklemeden Ani’yi kuşattılar( 1161).Bunu haber alan Gürcü kralı III.Giorgi ordusuyla  Türk askerlerinin üzerine hücüm etti.Daha önce Dimitri’ye esir düştüğünü gördüğümüz  Izzeddin Saltuk,bir daha onunla ve çocuklarına savaşmyacağına dair yemin etmişti.Bu bakımdan geri çekildi.Onun bu hareketi  ve Necmeddin Alpı’nin beklenilmemesi  Türl ordusunun  ağır bir yenilgiye uğramasına neden oldu.Gürcüleri’in eline zengin ganimetin yanısırıa dokuzbin esir geçmişti.Esirler arasında Saltuk’un üvey oğlu Bedreddin de bulunuyordu.Durumu haber alan Necmeddin Alpı ise Malazgirt’den Meyyafarikin’e dönmüştü.Dovin’in Gürcüler tarafından alnmasından (1162) sonra harekete geçen Türk ordusunda Saltuk’ta vardı.

Irak Selçuklu sultanı Arslan Şah,Azerbeycan  atabeyi İldeniz,Ahlatşahı II Sökmen,Dilmaçoğlu Fahreddin Devletşah ve Emir Aksungur Ahmedil de orduları ile katıldılar.Bu birleşik Türk ordusu Gürcistan’ı istila ettiği gibi Kral III.Giorgi’yi de ağır bir yenilgiye uğrattı ( 1163).Anadolu Selçuklu sultanı II.Kılıçarslan da,Izzeddin Saltuk’a damad olmak istemişti.Saltuk bu arzuyu kabul ve kızını zengin bir çeyiz ile Sultan II Kılıçarslan’a gönderdi.Ancak Kılıçarslan’ın düşmanı Danişmendliler’den Yağı basan gelin alayının yolunu kesmiş ,gelini ele geçirmiş ve Saltuk’un kızını ,yeğeni olan Kayseri emiri Zunnun ile evlendirmişti ( 1164).Bu hareket Sultan II.Kılıçarslan ile Yağıbasan arasında savaş  çıkmasına neden oldu.Izzeddin Saltuk 1168 yılının Nisan ayında öldü.Yerine oğlu Nasıreddin Muhammed geçti.Izzeddin Saltuk devrinde Saltuklu  Beyliği ülkesinin Tercan’dan başladığı,Tahir Gediğine kadar uzandığı,Erzurum,Bayburd,Avnik,Micingird,İşpur,Oltu gibi şehir ve kasabaları kapladığı bilinmektedir

Nasireddin Muhammed hakkında elimizde çok bilgi yoktur.1189 yılında başılmış bir sikkesinde onun,Irak Selçuklu sultanı III.Tuğrul ve asıl iktidarı elinde tutan atabey Kızıl Arslan’a tabi olduğu anlaşılıyor.Yine onun zamanında Gürcüler Erzurum önüne geldiler.Kraliçe Tamara ( 1184-1212) nın kocası David’in kumandası altındaki Gürcü kuvvetleriyle Saltuklular arasında iki gün süren şiddetli çarpışmalar oldu.Saltuklu kuvvetleri şehre kapandıysa da,Gürcü kuvvetleri de bir kuşatmaya başlamadan aldıkları ganimetlerle yetinerek geri döndüler ( 1184 ).Bu devrin dikkati çeken diğer bir olayı da Muhammed’in oğlu olan Muzafferuddin Melikşah adlı Saltuklu beyinin Gürcü kraliçesi  Thamara ile evlenmesidir.Erzurum’daki Ulu Camii de Nasıreddin Muhammed tarafından yaptırılmıştır.Nasıreddin Muhammed 1191 yılında ölmüştür.Bu yıl Saltuklu Beyliği’nin başında n Izzeddin Saltuk’un kızı Mama Hatun bulunmaktadır.

Mama Hatun’un devlete hakim olarak kardeşi Muhammed’İn yerini almıştır.Mama Hatun’un lakabı ‘Erzurum Sahibesi ‘’ dir.Salahaddin Eyyubi’nin yeğeni  Meyyafarikin hakimi Takiyeddin Ömer,Ahlat ülkesini ele geçirdiği ve Malazgirt kalesini kuşattığı sırada Mama hatun askerleriyle ona yardıma gelmişti ( Ekim 1191 ).Daha sonra Mama Hatun,,Mısır ve Suriye hükümdarı Eyyubiler’den Melik’i  Adi ( 1220-1218) e başvurarak evlenmek istediğini ve bu konuda aracı olmasını istemişti.Melik Adil,Nablus emiri Fariseddin Meymun el Kasri’ye durumunu bildirdi.Fariseddin,Mama Hatun ile ilgilendi ise de,bu sırada onun tutuklanmış olduğunu öğrendi( 1200).Ancak,Mama Hatun’un tam olarak ölüm tarhi bilinmiyor.Onun yaptırdığı eserler arasında Tercan’da bir kervansaray ve türbesi bulunmaktadır.

Mama Hatun’dan sonra Saltuklu Beyliğii’nin başına Muhammed’in oğlu Melikşah geçti.XII yy ortalarından itibaren Anadolu Selçukluları ile Eyyubi devletleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki beyliklerin varlıklarını tehdide başlamışlardı.Nitekim Anadolu Selçuklu sultanı Rükneddin II Süleymanşah ( öl 1204) Erzurum’a doğru yürüdü.Alaeddin Melikşah onunla anlaşmaya çalıştıysa da,Süleymanşah onu yakalatıp hapsettirdi.Saltuklu Devleti böylece sona erdi ( 25 Mayıs 1202).Sultan Süleymanşah bu ülkenin idaresini kardeşi Mugiseddin Tuğrulşah’a  verdi.Melikşah’ın ülkesinin elinden alınışına,Süleymanşah’ı karşılamada ağır davranması sebep gösterilmişse de bir bahaneden başka bir şey değildir

Saltuklu soyundan bazı beylerin daha sonra Erzurum Kars arasında Micingird köyünde ve ayrıca Çemizkesek bölgesinde hüküm sürdüler.