Sunday, October 13, 2019

CELALI ISYANLARI VE ETKILERI UZERINE BIR DENEME




Tarihçilerimizin uzun uzun anlattığı buhranın akışının tamamını anlatmak için sayfalar gerekir.Umarım ileride Anadolunun bu kara dönemini etraflıca işleriz.

Deniz üstünlüğünü sağlama çalışmaları,daha Kanuni zamanında başarısızlıkla sonuçlanmıştı.Fetihler artık karlı olmaktan çıkmıştı.Sömürgelerin altın ve gümüşü ile zenginleşen batı devletleri,artık ateşli silahlarla donatılmış profesyonel ordular besleyecek kudrete erişmişlerdi.Ardı arkasına gelen ve Imparatorluğun coğrafi konumu dolayısı ile uzun ve pahalı askeri seferler,devletin para sıkıntısını ve ekonomik sorunlarını artırmaktan başka bir sonuç vermemiştir.Üstelik savaş üstünlüğünü kaybeden merkezi ordu,iç politikada gerici bir güç haline gelmekteydi.Devlet giderleri artarken ,vergi sistemi,gelirlerin yükselen fiyatları izlemesine pek az imkan verdiğinden devlette para sıkıntı baş göstermiştir.Hazinenin sıkıntısı artık para nın değeri ile oynanarak çözülecek halden çıkmıştı.Para sıkıntısını gidermek için başvurulan yeni tedbirler ise,köylünün ve taşradaki resmi kimlikli kişilerin hoşnutsuzluğunu körüklemiş ve toprak düzenin altüst etmiştir.Tasarruf amacıyla,Hazine den aylık alan kapıkullarının ,bazılarına tımar ve zeamet verilmesi,has ve tımar sahipleri elindeki arazinin bir kısmını itiraz yoluyla hazineye mal edilmesi,memurlukların yüksek harç ve rüşvetle satılması,vergi toplama işini iltizama bırakılmasi,bir çok sipahinin dirliğinin geri alınması gibi tedbirler,başta sipahiler olmak üzere,memnun olmayan bir memur kitlersi yaratmıştır.

Bu tedbirler kadar,fiyat yükselmeleri dolayısıyla de reel gelirleri düşen has sahiplerinin adamlaru ile tımar sahipleri,tıpkı hazine gibi,keyfi vergilerle halkı ezmeye koyulmuşlardır.Sipahinin yavaş yavaş yerini alan mültezim,sürekli bir görev yüklenmediği ve yatırdığı parayı bir an evvel çıkarma endişesi taşıyan bir kapkaçcı ve vurguncu olduğu için köylüyü insafsızca sömürmüştür.

Sistem normal işlediği zaman,tarım üretiminde artış sağlamakta köylü kadar çıkarı olan ve bir cins ' tarım memuru ' sayılan sipahinin giderek tasfiyesi,tarım üretiminide etkilemiştir.Toprağını bırakan köylü sayısı çoğalmıştır.

Üstelik bu köyden kaçış,nüfusun %40 -50 gibi olağanüstü bir artış sağladığı bir dönem olmuştur.Büyük sayıda köylü delikanlı ( levent ) sokaklara dökülmüştür.Bu köy delikanlarının çoğu medrese öğrencisi ( suhte ) ve bey kapısında asker ( sekban ) olmuşlardır.Suhte ve Sekban olarak adlandırılan bu deilikanlıları.çok uzun bir dönemi kapsayan kanlı vuruşmaların vurucu gücünü oluşturucaklardır.

İşsizşer güruhunun softa kılığına bürünmüş olan suhteler,çeteler halinde köyleri basacak ve kanlı yağmalara girişeceklerdir.Hangi resmi sıfatlı kişi daha çok ücret ve yağma payı verirse ,onun hizmetine giren levent ve sekbanlar da bazen asayişi korumakla görevli devriye bölüklerinde,bazende asi Celali birliklerinde köy soygunlarına yöneleceklerdir.Paşalar,Yeniçeri ağaları,tımar sahipleri,bölükbaşılar,Celali eşkiyası olacaktır.

Padişahlar,adalet fermanları ile asayiş kuvvetlerine karşı köylülerin milis kuvvetleri kurarak ,kendilerini koruma hakkını tanıyacaklardır.Sivrilen bazı milis şefleri de ( yiğitbaşı),öteki resmi sıfatlı kişiler gibi,köy soygunları ile beslenen yağmacılar dönüşeceklerdir...Anadolu köy hayatını altüst eden Celali isyanları,ellerinde '' hükm i hümayun'' ya da '' emr i şerif '' ile eşkiyalığa çıkan resmi sıfatlı kişilerin,geçim sıkıntısı içindeki işsiz köylü delikanları kitlesini kullanarak,köyle karşı giriştikleri haydutluktan ibarettir.Yine aynı köy delikanlılarından kurulu,isyanlaru bastırmakla,görevli devriye bölükleri de,köye zulmetmekte,suhteler ve Celalilerle yarışmaktadırlar.

Celali isyanlarını ,köylü ayaklanmaları olarak açıklamak gercek bir yaklaşım değildir.Sipahi,levent,Saruca,Sebkan,deli taifeleri ile kapıdan kopmuş serseri kopuk alaylar iddiaları ve davaları ne olursa olsun bir noktada ittifak ediyorlardı.Köyleri basmak ve köylüyü soymak..

Din adamından,asayiş görevlisinden ,asi devlet,memurundan,köy milis güçleri şefinden ve hatta bunları temizlemekle görevli paşalardan dahi gelen zulum;aml güvenliğinden vazgeçen köylüyü can güvenliği derdine düşürmüştür.Köylü,ovadaki ve yollar üzerindeki köyleri bırakmış,resmi sıfatlı kişilerin erişemeceği ,gözdem uzak noktalarda 5-10 hanelik yerleşme bölgelerine sığınmıştır.Tarihimizde buna ' Büyük Kaçgun ' denir.

Köylülerin devlet büyüklerine yazdıkları mektuplar ' terk i diyar ' ve ' Cela yi vatan ' feryatlarıyla doludur..Köylüler bu dağılmaya ' perakende olmak ' diyorlardır.Anadolu'nun bugün en elverişsiz yerlerde 74 bin yerleşme noktasında toplanmış akıl dışı dağınık köy yapısı,merkeziyetçi Osmanlı düzeninin Batı üstünlüğü karşısında sürüklendiği buhranın eseridir.Bu buhran sonucudur ki,kamyondan düşmüş çuvaldan saçılan patatesleri hatırlatan yeni Osmanlı köy düzeni,Asya üretim tarzı taraftarlarına hak verdiricek biçimde,dünya ile ilgisini kesmiş,içine kapalı ,ufak,bağımsız hücreler haline gelmiştir...

XVI yüzyılın sonlarına doğru başlayan bu çözülme sürecini şöyle değerlendirebiliriz.'' Köylerin dağılması ile İç Anadolu'nun coğrafi manzarasında asli değişiklikler meydana gelmiştir.Büyük köyler parçalanarak ,bölgenin en mahfuz ve en ücra ve aynı zamanda en sarp bölümlerine sığınmışlardır..Veya bataklıkların arasındaki adacıklara iltica etmişlerdir ve XVII asırda kır iskanında meydana gelen bu parçalanma tesirlerini evvela tarla kültürlerinin gerilemesine,hatta cok yerde hiç yapılamamasına kadar götürmüş,köylerini terk edip dağlık sahalara çekilenler ise,ancak geçimlerini sağlayacak kadar hayvan besleyen çoban haline gelmişlerdir '' Gerileyen göçebe hayat tarzı XVII yy sonra yeniden önem kazanmıştır.

'' Bu tertibin en karakteristik tarafı,hayat tarzlarının seçilmesinde,her şeyden evvek gizlenmek ve nisbeten yollardan uzak kalmak prensibinin hakim olmasıdır.Ancak XVI asırda varlıkları ttesbit edilen iskan ünitelerinden pek çoğunun daha sonraki asırlarda yer değiştirmiş veya izlerinin silinmiş olması,kır iskanı üzerinde çeşitli baskıların devam ettiğini ve buna dayanamayna iskan ünitelerinin yeni şartlara uymak zorunda '' kaldıkları göstermektedir.'' Nitekim kuytu sahalarda kurulmuş iskan ünitelerinden pek çoğu günümüze kadar ulaşabilmişken,açık sahalardaki iskan ünitelerinin pek çoğu dağılmış veya yer değiştirmişleridr ''

'' Anadolu nun ekonomik yapısu çok yerde eski ile mukayese edilemeyecek kadar değişikliğe uğramıştır,Anadolu da süregelen bu mücadeleler sırasında ve XIX asırda birçok şehir ve kasaba eski canlılığın kaybetmiş ,hatta bir kısım kasabalar nüfus kaybetmek suretiyle ,iri köyler seviyesine inmiş,bu arada köylerin birçoğu yerdeğiştirmek veya iskan sahasını terketmek yüzünden boş kalmışlardır.Bu karışık devrede açık sahaların öncelikle terkedilmiş olması ise,bir takım allüvial ovalar üzerinde geniş ve devamlı bataklıklar meydana gelmiş ve bu alanlar kronik sıtma yayılma sahaları olmuşlardır.Bu şartlar içinde,eski verimli topraklar,ancak kışın uğranabilen ve ancak hayvan otlatılan kışlak sahaları halini atmışlardır ''

' Son 10 – 15 yılın iç karışıklıkları,devletin yanlız ziraat işletmeciliği alanındaki düzenini değil,bütün iktisadi hayatını,para eldeğişimi sistemini ,iç ve dış alımsatım dengesini altüst etti.Bu arada yerli zanaat büyük bir çöküntüye ugradı '


'' Diyebilirizki,XVI yy in sonlarıdan birden kabarmaya başlayan iç karşıklıklar,tarlada uğraşan kişilere çiftlerini bıraktırıp,onları celalilik etmeye çekmiş,bu da memleketi kıtlığa,kıtlık iç göçlere götürmüş,en az on bel yıllık ekmeksizlik halkın üzerinden bir silindir gibi geçmiştir ''

'' Evvelce hazinenin zengin gelir kaynağu olan Diyarbakrı – Mardin – Rakka -Birecik yöresi sancaklarında pekçok köylerin harap ve adeta nüfussuz kaldıklarını görmekteyiz ''

'' Kadroları binleri aşan pek çok Celali gruplarının türemesi,Anadolu çiftçisini,bazan kendisine de hucum olacak diye korkuttuğu,bazan da,bu karışıklıtan gidip çevresinden uzakta geçen yağmalardan nasibini almak hevesine sürüklediği için,hemen bütün köyler yerlerinden oynadılar''

'' Fetret döneminde Orta Anadolu'ya göre daha iyice olan Ege bölgesinin Büyük Kaçgun sğresi içindeki hayatı hakikaten acıklı geçmiştir.Yukarıda saydığımız Celali reislerinden başka,Karakız,Şeytanoğlu,Zülfükar,Ören,Tacettin gibi daha pek çoklarının ,kalabalık bölükleriyle,çevrelerini ateş ve kana boyadıklarını ,başlarındaki binlerce leventlerinin karınlarına bir lokma ekmeği ve keselerine birkaç akçelik gündeliği ( ulufeyi ) bu şekilde kanlı yoldan sağlamaya çalışmalarına eklemeliyiz ''

'' Fetret süresinde büyük bir soygun ve yıkıp yakma olayına uğramış bulunan Orta Anadolu nun 1603 ten sonra gelen Kaçgun dönemindeki yaşantısı da az acıklı değildi.Tavil Mehmet ve Karakaş Ahmed gibi eşkiyalıkta baş mertebeye erişmiş Celalilerden başka,diğer daha birçok azılı zorbalarda bu bölgede hayatı halka zehir etmişlerdir,hükümet düzeni diye bir şey bırakmamışlardır ''

'' Levent soygunlaru diye nitelenebilecek olan büyük karışıklıların yerlerinden oynattığı milyonlarca köylünün gittikleri yerler,önem sırası ile aşağıdadır.

1- Hükümetin izni ile,uygun yerlerde yapılan palankaların ve şehirlerle kasabalardaki kalelerin içine sığınmaları..

2-Görülmesi,ya da ulaşılması güç,sarp,dere içi ve ormanlık yerlerde kurulan derme çatma yeni köylere taşınmak suretiyle,eski köylerin yerlerini değiştirme..

3-Başka sancaklara,özellikle doğunun sınır vilayetlerine kadar giden uzak göçmeler

4-Böylece,türlü yönlere dağılarak ekip biçme ve hayatını iyi kötü kazanma düzenini bozma zorunda kalmış olan ailelerin genç ve gücü yerinde erkeklerinin levent bölüklerine karışmaları

'' Celali fetreti ve Büyük Kacgunluk sıralarında köylülerin,hatta kasabalıların,canlarını kurtarmak için,göze görünmez ormanlık ,kayalık,dağ kovukları gibi yerlere kaçtıklarını,bazan vakit bulamayış yüzünden eşya,yiyecek,ekin ve hayvan sürülerini bile ortada koydularını,kadılar şikayet yazılarında veya resmi raporlar sayılan '' kazaya '' defterlerinde kaydetmişlerdir.Topcular katibi Abdülkadir Efendi de '' Vakayıname ''sinde,halkın dağlara ve balkanlara ( dağlık ve ormanlık ,insanın kolay giremeyeceği karışık ve görünmez yerlere ) sığınarak,palamut ile karın doyuracak bir yaşantı sürmeye başladıklarını tekrar tekrar söyleyip durmuştur ''

Yalnız köyler değil,şehirlerde de tahrip edilmiştir. '' Talihsiz Ankara şehir,Deli Hasan'a büyük bir fidye ödedikten sekiz dokuz ay sonra,bir de Karakaş Ahmed'in Celali bölükleri tarafında kuşatılmış ve bu azılı haydut şehrin surların dışında kalan Karaoğlan,Samanpazarı,Karacabey hamaı çizisi yanlarına düşen bütün çarşı mahallerini insafsızca yakmış idi.Ege bölgesine doğru olan Afyon,Kütahya,Isparta ve öteki bir sürü kasabalar,ya yıkılmışlar, ya da ellerinde neleri varsa verip canlarını zor kurtarmışlardı.Kastamonu yu Yularkastı ve adamları yaktı,yağmaladı.

Amasya,Tokat,Karahisarişarki ve Yeşilırmak yöresinin daha bir sürü kasabaları kalabalık Eşkıya gruplarınca kuşatılarak aylarca aç susuz kendilerini korumaya çalıştılar.Çoğu kasabada evler hanlar,dükkanlar,hatta cami ve medreseler Celalilerin çıkardıkları yangınlarıda yok olup gittiler.Kayseri nin başına gelenler de Ankara nındakinden aşağı kalmamış,Orta Anadolu nun o zaman Ankara dan sonra en büyük ticaret ve endüstri merkezi olan bu büyük şehir,yıllarca Celalilerin saldırılarına karşı koymuş,açlık,hastalık,yangın gibi olaylar burayı da harabeye çevirmişti.Malatya,Harput,Maraş,Urfa ve öteki şehir ve kasabalar,aşağı yukarı bu anlattığımız yerlerdekinin birer aynı veya daha ağırından felaketleri yaşamışlardır.

Sözün kısası,Celali Felaketi ve onu kovalayan daha yıkıcı bir devir olarak Büyük Kaçgun,Türkiye nin toplum hayatını gerek dirlik ve gerek düzenliği yönlerinden yüzyıllar boyunca onaramayacağı kayıplara uğratmıştır ''

Bütün Anadolu yu bir daha kendine gelemeyecek şekilde etkilenen yeni bir Türk köyünü yaratır.Zavallı köylüler sahipsizdi.Mallarından vazgeçmişler canlarını düşünüyorlardı.Hürriyete kavuşabilmek için açlığa ve sefalete razı idiler.Zorbaların gelemeyecekleri yerlere çekiliyorlar,onların katlanamayacağı hayata intibak ediyorlardır.Böylece köyle beşer onar evlere dağılmıştı.Ovalarda sular yatağını bırakmış,köylüler gibi serseri olmuştu.Herkes yollardan kaçıyordu...

Kervansaraylar ıssız kalmıştı.Şenlikli kervan yolları artık mamur köylere uğramıyordu.Onlar çöl ortalarında geçip gidiyordu.Bu çölün ortasında en korkunç bulut,silahlı kuvvet karaltısı idi.Atlının tırmanamadığı ve barınamadığı taş içleri,çıplak dağ dorukları,yol vermeyen orman izbeleri ,susuz setp ortaları....Artık buraları güvenli yerlerdi.Oralarda ne sipahi,ne celali,ne levent,ne saruca,ne deli vardı.Çünkü şehirlerin ve hükümetin bulunduğu yerde hayat boğucu ve öldürücü idi.... Zulmün yetişemediği yerde hayat ne kadar tatlı oluyordu !

Bu sefil göçün ne zaman dindiğini bilemiyoruz.Fakat Anadolu köylüsünün bu hayata asırlarca katlandığı kayıtlarda görülüyor.

Bu uzun boğuşma ' Türk köylerini parçalayıp dağıttı.Hele salgın denilen topyekün vergi,herkesi mal sahibi olmaktan nefret ettirdi.Köylüler ,üçer dörder haen halinde verimsiz,susuz,sakar yerlere çekildiler.Ham tabiatın şiddetine ,hem silahlı kuvvetlerin tecavüzüne karşı gelebilmek için de,insiyaki bir çaba ile bir in edinmeye başladılar.Meskenlerin mühim bir parçası toprak içinde idi,diğer yarısı öbürüne yaslanıyordu.

Kurt sürüsünün hücumuna karşı at yılgıları kafakafaya gelerek,sıkı bir daire yaptığı gibi Köy evleride tıpkı öyle birbiri üzerine abanarak bir küme yapıyordu.Bu küme çok defa bir kaplumbağaya benzerdi.Çok alçak kapılardan hangi ocağın başına gidileceği kestirilemez.Ve tek bri dam halinde olan köyün üst tarafındaki bacaların hangi kapıya ait olduğunu ev sahibi bile söyleyemez.Pencereler yok gibidir.Işık ve hava verme vazifesi bacalara ve kapılara bırakılmıştır.Bugünde aynı evler vardır.

'' Bizde köy evleri,Celali,Saruca,Deli,Mütesellim ve keyfi şekilde salgın toplar,başıboş,zorba kuvvetlerin saldırısına karşı siper olmak üzere yapılmış zeminliklerden başka bir şey değildir.Buna birde can korkusu ile yerleştikleri sarp yerleri eklemek gerekiri.

Böyle olduğu halde,Türk köylüsünün insafsız düşmanları,onlara da yetişti.O zaman Türk köylüsü,en son savunma silahını yani yoksulluğu kullandı.

Köy hayatında mal ve can güvenliğinin ortadan kalkmasıyla birlikte,halkın dini dünya görüşünde köklü değişiklikler olmuştur.1580 – 1600 yılları arasında Istanbul ve Anadolu'da kıyamet gününün yaklaştığı ve Mehdi nin geleceği inancı yayılmıştır.Yeryüzünde iyiye gidiş umudunu yitiren halk kitleleri,kurtuluşu başka dünyalarda aramaya koyulmuştur.Kadercilik,İslamiyetin değil,bu ekonomik çöküntünün sonucudur.

Böylece gelişme yollarında ilerlemeye bir engel teşkil etmeyen din,bunalım döneminde ters bir yol oynamıştır.XVI yüzyıldan itibaren dinin,bunalımı şiddetlendirici etkisini şöyle açıklayabiliriz: iktisadi çöküntü ve mali darlık devam ettiği için,Fazıl Ahmet Paşanın sadrazamnlık devri de sosyal bir karısıklık içinde geçiyordu.Bazı medreseliler çöküntünün nedeni olarak,birtakım kimselerin dine ve onun şeriatına aykırı işler yapmakta olduklarını ileri sürmekte idileri.Garibi şu ki,bu türlü yobazların küfür diye halka yasakladıkları yaşantı kendilerinin evlerinde sürdükleri yaşantının tam kendisi idi ve bu husus yüzlerine vurulduğu zaman ,kolayca bir tevil yolu buluyorlardı.Belki,medreseli yobazlığının taşınamaz yük haline getirdiği dini hayata bir tepki olmak üzere,İslam kurallarına aykırı düşünenler de çıkmış,bunlardan fikrinde direnenler,ağır cezalara çarptırıldılar.Şu özellik kolayca dikkati çekiyorki,devleti içine düştüğü düzeni bozuk gidişatı ve toplumu adeta çözülmeye doğru götüren çöküntüyü önleyecek tedbirleri aramaya kimse fırsat bulamadan,medreselilerin tutucu zümresi ise,işi,halkta dine saygının azalmasının ve dinsiz denebilecek kişilerin halk arasında yaşamalarına göz yumulmasının Allah tarafından bütün müslümanlara ceza verilmesine sebep olduğu biçiminde anlamlayıp çıkıyorlar,bu durumda hükümet de,kendisini bu çeşit izahların etkisne kaptırarak,herkesin ibadetini yapması için fermanlar yayınlıyor,dini görevlerinde kusur edenleri şiddetli cezalara çarptırıyordu.Müslüman halkın tutuculuğu Hristiyan halka karşı tutuculuğu yarattığından,bundan faydalanmak isteyen Rusya'nın daha bu sıralarda Ortodoks dindaşları ile ilgilenmeye başlamış olduğunu görüyoruz.''




Kaynakça : Doğan Avcıoğlu Türkiyenin Düzeni
Prof Tankut '' Köylerimiz '

No comments:

Post a Comment