Tarihçilerimizin uzun uzun
anlattığı buhranın akışının tamamını anlatmak için
sayfalar gerekir.Umarım ileride Anadolunun bu kara dönemini
etraflıca işleriz.
Deniz üstünlüğünü sağlama
çalışmaları,daha Kanuni zamanında başarısızlıkla
sonuçlanmıştı.Fetihler artık karlı olmaktan
çıkmıştı.Sömürgelerin altın ve gümüşü ile zenginleşen
batı devletleri,artık ateşli silahlarla donatılmış profesyonel
ordular besleyecek kudrete erişmişlerdi.Ardı arkasına gelen ve
Imparatorluğun coğrafi konumu dolayısı ile uzun ve pahalı askeri
seferler,devletin para sıkıntısını ve ekonomik sorunlarını
artırmaktan başka bir sonuç vermemiştir.Üstelik savaş
üstünlüğünü kaybeden merkezi ordu,iç politikada gerici bir güç
haline gelmekteydi.Devlet giderleri artarken ,vergi
sistemi,gelirlerin yükselen fiyatları izlemesine pek az imkan
verdiğinden devlette para sıkıntı baş göstermiştir.Hazinenin
sıkıntısı artık para nın değeri ile oynanarak çözülecek
halden çıkmıştı.Para sıkıntısını gidermek için başvurulan
yeni tedbirler ise,köylünün ve taşradaki resmi kimlikli kişilerin
hoşnutsuzluğunu körüklemiş ve toprak düzenin altüst
etmiştir.Tasarruf amacıyla,Hazine den aylık alan kapıkullarının
,bazılarına tımar ve zeamet verilmesi,has ve tımar sahipleri
elindeki arazinin bir kısmını itiraz yoluyla hazineye mal
edilmesi,memurlukların yüksek harç ve rüşvetle satılması,vergi
toplama işini iltizama bırakılmasi,bir çok sipahinin dirliğinin
geri alınması gibi tedbirler,başta sipahiler olmak üzere,memnun
olmayan bir memur kitlersi yaratmıştır.
Bu tedbirler kadar,fiyat
yükselmeleri dolayısıyla de reel gelirleri düşen has
sahiplerinin adamlaru ile tımar sahipleri,tıpkı hazine gibi,keyfi
vergilerle halkı ezmeye koyulmuşlardır.Sipahinin yavaş yavaş
yerini alan mültezim,sürekli bir görev yüklenmediği ve yatırdığı
parayı bir an evvel çıkarma endişesi taşıyan bir kapkaçcı ve
vurguncu olduğu için köylüyü insafsızca sömürmüştür.
Sistem normal işlediği zaman,tarım
üretiminde artış sağlamakta köylü kadar çıkarı olan ve bir
cins ' tarım memuru ' sayılan sipahinin giderek tasfiyesi,tarım
üretiminide etkilemiştir.Toprağını bırakan köylü sayısı
çoğalmıştır.
Üstelik bu köyden kaçış,nüfusun
%40 -50 gibi olağanüstü bir artış sağladığı bir dönem
olmuştur.Büyük sayıda köylü delikanlı ( levent ) sokaklara
dökülmüştür.Bu köy delikanlarının çoğu medrese öğrencisi
( suhte ) ve bey kapısında asker ( sekban ) olmuşlardır.Suhte ve
Sekban olarak adlandırılan bu deilikanlıları.çok uzun bir dönemi
kapsayan kanlı vuruşmaların vurucu gücünü oluşturucaklardır.
İşsizşer güruhunun softa
kılığına bürünmüş olan suhteler,çeteler halinde köyleri
basacak ve kanlı yağmalara girişeceklerdir.Hangi resmi sıfatlı
kişi daha çok ücret ve yağma payı verirse ,onun hizmetine giren
levent ve sekbanlar da bazen asayişi korumakla görevli devriye
bölüklerinde,bazende asi Celali birliklerinde köy soygunlarına
yöneleceklerdir.Paşalar,Yeniçeri ağaları,tımar
sahipleri,bölükbaşılar,Celali eşkiyası olacaktır.
Padişahlar,adalet fermanları ile
asayiş kuvvetlerine karşı köylülerin milis kuvvetleri kurarak
,kendilerini koruma hakkını tanıyacaklardır.Sivrilen bazı milis
şefleri de ( yiğitbaşı),öteki resmi sıfatlı kişiler gibi,köy
soygunları ile beslenen yağmacılar dönüşeceklerdir...Anadolu
köy hayatını altüst eden Celali isyanları,ellerinde '' hükm i
hümayun'' ya da '' emr i şerif '' ile eşkiyalığa çıkan resmi
sıfatlı kişilerin,geçim sıkıntısı içindeki işsiz köylü
delikanları kitlesini kullanarak,köyle karşı giriştikleri
haydutluktan ibarettir.Yine aynı köy delikanlılarından
kurulu,isyanlaru bastırmakla,görevli devriye bölükleri de,köye
zulmetmekte,suhteler ve Celalilerle yarışmaktadırlar.
Celali isyanlarını ,köylü
ayaklanmaları olarak açıklamak gercek bir yaklaşım
değildir.Sipahi,levent,Saruca,Sebkan,deli taifeleri ile kapıdan
kopmuş serseri kopuk alaylar iddiaları ve davaları ne olursa olsun
bir noktada ittifak ediyorlardı.Köyleri basmak ve köylüyü
soymak..
Din adamından,asayiş görevlisinden
,asi devlet,memurundan,köy milis güçleri şefinden ve hatta
bunları temizlemekle görevli paşalardan dahi gelen zulum;aml
güvenliğinden vazgeçen köylüyü can güvenliği derdine
düşürmüştür.Köylü,ovadaki ve yollar üzerindeki köyleri
bırakmış,resmi sıfatlı kişilerin erişemeceği ,gözdem uzak
noktalarda 5-10 hanelik yerleşme bölgelerine
sığınmıştır.Tarihimizde buna ' Büyük Kaçgun ' denir.
Köylülerin devlet büyüklerine
yazdıkları mektuplar ' terk i diyar ' ve ' Cela yi vatan '
feryatlarıyla doludur..Köylüler bu dağılmaya ' perakende olmak '
diyorlardır.Anadolu'nun bugün en elverişsiz yerlerde 74 bin
yerleşme noktasında toplanmış akıl dışı dağınık köy
yapısı,merkeziyetçi Osmanlı düzeninin Batı üstünlüğü
karşısında sürüklendiği buhranın eseridir.Bu buhran sonucudur
ki,kamyondan düşmüş çuvaldan saçılan patatesleri hatırlatan
yeni Osmanlı köy düzeni,Asya üretim tarzı taraftarlarına hak
verdiricek biçimde,dünya ile ilgisini kesmiş,içine kapalı
,ufak,bağımsız hücreler haline gelmiştir...
XVI yüzyılın sonlarına doğru
başlayan bu çözülme sürecini şöyle değerlendirebiliriz.''
Köylerin dağılması ile İç Anadolu'nun coğrafi manzarasında
asli değişiklikler meydana gelmiştir.Büyük köyler parçalanarak
,bölgenin en mahfuz ve en ücra ve aynı zamanda en sarp
bölümlerine sığınmışlardır..Veya bataklıkların arasındaki
adacıklara iltica etmişlerdir ve XVII asırda kır iskanında
meydana gelen bu parçalanma tesirlerini evvela tarla kültürlerinin
gerilemesine,hatta cok yerde hiç yapılamamasına kadar
götürmüş,köylerini terk edip dağlık sahalara çekilenler
ise,ancak geçimlerini sağlayacak kadar hayvan besleyen çoban
haline gelmişlerdir '' Gerileyen göçebe hayat tarzı XVII yy sonra
yeniden önem kazanmıştır.
'' Bu tertibin en karakteristik
tarafı,hayat tarzlarının seçilmesinde,her şeyden evvek gizlenmek
ve nisbeten yollardan uzak kalmak prensibinin hakim olmasıdır.Ancak
XVI asırda varlıkları ttesbit edilen iskan ünitelerinden pek
çoğunun daha sonraki asırlarda yer değiştirmiş veya izlerinin
silinmiş olması,kır iskanı üzerinde çeşitli baskıların devam
ettiğini ve buna dayanamayna iskan ünitelerinin yeni şartlara
uymak zorunda '' kaldıkları göstermektedir.'' Nitekim kuytu
sahalarda kurulmuş iskan ünitelerinden pek çoğu günümüze kadar
ulaşabilmişken,açık sahalardaki iskan ünitelerinin pek çoğu
dağılmış veya yer değiştirmişleridr ''
'' Anadolu nun ekonomik yapısu çok
yerde eski ile mukayese edilemeyecek kadar değişikliğe
uğramıştır,Anadolu da süregelen bu mücadeleler sırasında ve
XIX asırda birçok şehir ve kasaba eski canlılığın kaybetmiş
,hatta bir kısım kasabalar nüfus kaybetmek suretiyle ,iri köyler
seviyesine inmiş,bu arada köylerin birçoğu yerdeğiştirmek veya
iskan sahasını terketmek yüzünden boş kalmışlardır.Bu
karışık devrede açık sahaların öncelikle terkedilmiş olması
ise,bir takım allüvial ovalar üzerinde geniş ve devamlı
bataklıklar meydana gelmiş ve bu alanlar kronik sıtma yayılma
sahaları olmuşlardır.Bu şartlar içinde,eski verimli
topraklar,ancak kışın uğranabilen ve ancak hayvan otlatılan
kışlak sahaları halini atmışlardır ''
' Son 10 – 15 yılın iç
karışıklıkları,devletin yanlız ziraat işletmeciliği
alanındaki düzenini değil,bütün iktisadi hayatını,para
eldeğişimi sistemini ,iç ve dış alımsatım dengesini altüst
etti.Bu arada yerli zanaat büyük bir çöküntüye ugradı '
'' Diyebilirizki,XVI yy in
sonlarıdan birden kabarmaya başlayan iç karşıklıklar,tarlada
uğraşan kişilere çiftlerini bıraktırıp,onları celalilik
etmeye çekmiş,bu da memleketi kıtlığa,kıtlık iç göçlere
götürmüş,en az on bel yıllık ekmeksizlik halkın üzerinden bir
silindir gibi geçmiştir ''
'' Evvelce hazinenin zengin gelir
kaynağu olan Diyarbakrı – Mardin – Rakka -Birecik yöresi
sancaklarında pekçok köylerin harap ve adeta nüfussuz
kaldıklarını görmekteyiz ''
'' Kadroları binleri aşan pek çok
Celali gruplarının türemesi,Anadolu çiftçisini,bazan kendisine
de hucum olacak diye korkuttuğu,bazan da,bu karışıklıtan gidip
çevresinden uzakta geçen yağmalardan nasibini almak hevesine
sürüklediği için,hemen bütün köyler yerlerinden oynadılar''
'' Fetret döneminde Orta Anadolu'ya
göre daha iyice olan Ege bölgesinin Büyük Kaçgun sğresi
içindeki hayatı hakikaten acıklı geçmiştir.Yukarıda saydığımız
Celali reislerinden başka,Karakız,Şeytanoğlu,Zülfükar,Ören,Tacettin
gibi daha pek çoklarının ,kalabalık bölükleriyle,çevrelerini
ateş ve kana boyadıklarını ,başlarındaki binlerce leventlerinin
karınlarına bir lokma ekmeği ve keselerine birkaç akçelik
gündeliği ( ulufeyi ) bu şekilde kanlı yoldan sağlamaya
çalışmalarına eklemeliyiz ''
'' Fetret süresinde büyük bir
soygun ve yıkıp yakma olayına uğramış bulunan Orta Anadolu nun
1603 ten sonra gelen Kaçgun dönemindeki yaşantısı da az acıklı
değildi.Tavil Mehmet ve Karakaş Ahmed gibi eşkiyalıkta baş
mertebeye erişmiş Celalilerden başka,diğer daha birçok azılı
zorbalarda bu bölgede hayatı halka zehir etmişlerdir,hükümet
düzeni diye bir şey bırakmamışlardır ''
'' Levent soygunlaru diye
nitelenebilecek olan büyük karışıklıların yerlerinden
oynattığı milyonlarca köylünün gittikleri yerler,önem sırası
ile aşağıdadır.
1- Hükümetin izni ile,uygun
yerlerde yapılan palankaların ve şehirlerle kasabalardaki
kalelerin içine sığınmaları..
2-Görülmesi,ya da ulaşılması
güç,sarp,dere içi ve ormanlık yerlerde kurulan derme çatma yeni
köylere taşınmak suretiyle,eski köylerin yerlerini değiştirme..
3-Başka sancaklara,özellikle
doğunun sınır vilayetlerine kadar giden uzak göçmeler
4-Böylece,türlü yönlere
dağılarak ekip biçme ve hayatını iyi kötü kazanma düzenini
bozma zorunda kalmış olan ailelerin genç ve gücü yerinde
erkeklerinin levent bölüklerine karışmaları
'' Celali fetreti ve Büyük
Kacgunluk sıralarında köylülerin,hatta kasabalıların,canlarını
kurtarmak için,göze görünmez ormanlık ,kayalık,dağ kovukları
gibi yerlere kaçtıklarını,bazan vakit bulamayış yüzünden
eşya,yiyecek,ekin ve hayvan sürülerini bile ortada
koydularını,kadılar şikayet yazılarında veya resmi raporlar
sayılan '' kazaya '' defterlerinde kaydetmişlerdir.Topcular katibi
Abdülkadir Efendi de '' Vakayıname ''sinde,halkın dağlara ve
balkanlara ( dağlık ve ormanlık ,insanın kolay giremeyeceği
karışık ve görünmez yerlere ) sığınarak,palamut ile karın
doyuracak bir yaşantı sürmeye başladıklarını tekrar tekrar
söyleyip durmuştur ''
Yalnız köyler değil,şehirlerde
de tahrip edilmiştir. '' Talihsiz Ankara şehir,Deli Hasan'a büyük
bir fidye ödedikten sekiz dokuz ay sonra,bir de Karakaş Ahmed'in
Celali bölükleri tarafında kuşatılmış ve bu azılı haydut
şehrin surların dışında kalan Karaoğlan,Samanpazarı,Karacabey
hamaı çizisi yanlarına düşen bütün çarşı mahallerini
insafsızca yakmış idi.Ege bölgesine doğru olan
Afyon,Kütahya,Isparta ve öteki bir sürü kasabalar,ya yıkılmışlar,
ya da ellerinde neleri varsa verip canlarını zor
kurtarmışlardı.Kastamonu yu Yularkastı ve adamları
yaktı,yağmaladı.
Amasya,Tokat,Karahisarişarki ve
Yeşilırmak yöresinin daha bir sürü kasabaları kalabalık Eşkıya
gruplarınca kuşatılarak aylarca aç susuz kendilerini korumaya
çalıştılar.Çoğu kasabada evler hanlar,dükkanlar,hatta cami ve
medreseler Celalilerin çıkardıkları yangınlarıda yok olup
gittiler.Kayseri nin başına gelenler de Ankara nındakinden aşağı
kalmamış,Orta Anadolu nun o zaman Ankara dan sonra en büyük
ticaret ve endüstri merkezi olan bu büyük şehir,yıllarca
Celalilerin saldırılarına karşı koymuş,açlık,hastalık,yangın
gibi olaylar burayı da harabeye çevirmişti.Malatya,Harput,Maraş,Urfa
ve öteki şehir ve kasabalar,aşağı yukarı bu anlattığımız
yerlerdekinin birer aynı veya daha ağırından felaketleri
yaşamışlardır.
Sözün kısası,Celali Felaketi ve
onu kovalayan daha yıkıcı bir devir olarak Büyük Kaçgun,Türkiye
nin toplum hayatını gerek dirlik ve gerek düzenliği yönlerinden
yüzyıllar boyunca onaramayacağı kayıplara uğratmıştır ''
Bütün Anadolu yu bir daha kendine
gelemeyecek şekilde etkilenen yeni bir Türk köyünü
yaratır.Zavallı köylüler sahipsizdi.Mallarından vazgeçmişler
canlarını düşünüyorlardı.Hürriyete kavuşabilmek için açlığa
ve sefalete razı idiler.Zorbaların gelemeyecekleri yerlere
çekiliyorlar,onların katlanamayacağı hayata intibak
ediyorlardır.Böylece köyle beşer onar evlere dağılmıştı.Ovalarda
sular yatağını bırakmış,köylüler gibi serseri olmuştu.Herkes
yollardan kaçıyordu...
Kervansaraylar ıssız
kalmıştı.Şenlikli kervan yolları artık mamur köylere
uğramıyordu.Onlar çöl ortalarında geçip gidiyordu.Bu çölün
ortasında en korkunç bulut,silahlı kuvvet karaltısı idi.Atlının
tırmanamadığı ve barınamadığı taş içleri,çıplak dağ
dorukları,yol vermeyen orman izbeleri ,susuz setp ortaları....Artık
buraları güvenli yerlerdi.Oralarda ne sipahi,ne celali,ne levent,ne
saruca,ne deli vardı.Çünkü şehirlerin ve hükümetin bulunduğu
yerde hayat boğucu ve öldürücü idi.... Zulmün yetişemediği
yerde hayat ne kadar tatlı oluyordu !
Bu sefil göçün ne zaman dindiğini
bilemiyoruz.Fakat Anadolu köylüsünün bu hayata asırlarca
katlandığı kayıtlarda görülüyor.
Bu uzun boğuşma ' Türk köylerini
parçalayıp dağıttı.Hele salgın denilen topyekün vergi,herkesi
mal sahibi olmaktan nefret ettirdi.Köylüler ,üçer dörder haen
halinde verimsiz,susuz,sakar yerlere çekildiler.Ham tabiatın
şiddetine ,hem silahlı kuvvetlerin tecavüzüne karşı gelebilmek
için de,insiyaki bir çaba ile bir in edinmeye
başladılar.Meskenlerin mühim bir parçası toprak içinde
idi,diğer yarısı öbürüne yaslanıyordu.
Kurt sürüsünün hücumuna karşı
at yılgıları kafakafaya gelerek,sıkı bir daire yaptığı gibi
Köy evleride tıpkı öyle birbiri üzerine abanarak bir küme
yapıyordu.Bu küme çok defa bir kaplumbağaya benzerdi.Çok alçak
kapılardan hangi ocağın başına gidileceği kestirilemez.Ve tek
bri dam halinde olan köyün üst tarafındaki bacaların hangi
kapıya ait olduğunu ev sahibi bile söyleyemez.Pencereler yok
gibidir.Işık ve hava verme vazifesi bacalara ve kapılara
bırakılmıştır.Bugünde aynı evler vardır.
'' Bizde köy
evleri,Celali,Saruca,Deli,Mütesellim ve keyfi şekilde salgın
toplar,başıboş,zorba kuvvetlerin saldırısına karşı siper
olmak üzere yapılmış zeminliklerden başka bir şey değildir.Buna
birde can korkusu ile yerleştikleri sarp yerleri eklemek gerekiri.
Böyle olduğu halde,Türk
köylüsünün insafsız düşmanları,onlara da yetişti.O zaman
Türk köylüsü,en son savunma silahını yani yoksulluğu kullandı.
Köy hayatında mal ve can
güvenliğinin ortadan kalkmasıyla birlikte,halkın dini dünya
görüşünde köklü değişiklikler olmuştur.1580 – 1600
yılları arasında Istanbul ve Anadolu'da kıyamet gününün
yaklaştığı ve Mehdi nin geleceği inancı yayılmıştır.Yeryüzünde
iyiye gidiş umudunu yitiren halk kitleleri,kurtuluşu başka
dünyalarda aramaya koyulmuştur.Kadercilik,İslamiyetin değil,bu
ekonomik çöküntünün sonucudur.
Böylece gelişme yollarında
ilerlemeye bir engel teşkil etmeyen din,bunalım döneminde ters bir
yol oynamıştır.XVI yüzyıldan itibaren dinin,bunalımı
şiddetlendirici etkisini şöyle açıklayabiliriz: iktisadi çöküntü
ve mali darlık devam ettiği için,Fazıl Ahmet Paşanın
sadrazamnlık devri de sosyal bir karısıklık içinde
geçiyordu.Bazı medreseliler çöküntünün nedeni olarak,birtakım
kimselerin dine ve onun şeriatına aykırı işler yapmakta
olduklarını ileri sürmekte idileri.Garibi şu ki,bu türlü
yobazların küfür diye halka yasakladıkları yaşantı
kendilerinin evlerinde sürdükleri yaşantının tam kendisi idi ve
bu husus yüzlerine vurulduğu zaman ,kolayca bir tevil yolu
buluyorlardı.Belki,medreseli yobazlığının taşınamaz yük
haline getirdiği dini hayata bir tepki olmak üzere,İslam
kurallarına aykırı düşünenler de çıkmış,bunlardan fikrinde
direnenler,ağır cezalara çarptırıldılar.Şu özellik kolayca
dikkati çekiyorki,devleti içine düştüğü düzeni bozuk gidişatı
ve toplumu adeta çözülmeye doğru götüren çöküntüyü
önleyecek tedbirleri aramaya kimse fırsat bulamadan,medreselilerin
tutucu zümresi ise,işi,halkta dine saygının azalmasının ve
dinsiz denebilecek kişilerin halk arasında yaşamalarına göz
yumulmasının Allah tarafından bütün müslümanlara ceza
verilmesine sebep olduğu biçiminde anlamlayıp çıkıyorlar,bu
durumda hükümet de,kendisini bu çeşit izahların etkisne
kaptırarak,herkesin ibadetini yapması için fermanlar
yayınlıyor,dini görevlerinde kusur edenleri şiddetli cezalara
çarptırıyordu.Müslüman halkın tutuculuğu Hristiyan halka karşı
tutuculuğu yarattığından,bundan faydalanmak isteyen Rusya'nın
daha bu sıralarda Ortodoks dindaşları ile ilgilenmeye başlamış
olduğunu görüyoruz.''
Kaynakça : Doğan Avcıoğlu
Türkiyenin Düzeni
Prof Tankut ''
Köylerimiz '
No comments:
Post a Comment