Ölümünün üzerinden neredeyse 3 asır geçsede Sultan Ibrahim çoğu tarihçiler tarafından hala yanlış anlaşılıp ,değerlendirelen bir Padişahtır.Tüm hanedanda gerçek ruh sağlığı tamamen bozyuk arıyorsanız bunun cevabı I.Mustafa dır.Ciddi bir hastalığı olmasına rağmen iki defa tahta geçirelen bu zavallı adamı kınamak değil, bilakis acıma ile anmak lazımdır.Ibrahim deli değildir.Ama yaşadığı baskılar ve ölüm korkusu onun davranışlarına etki yapmıştır.Onu halkı çok sevmiş ve ölümüne göz yaşı dökmüştür.Bu insanın hayatından bazı sayfalardan bahis ederken,onu yargılamak kesinlikle haddimiz değildir.Çünkü 21 yy da oturup,17 yy da yaşamış birini eleştirip yargılamak,hep ayıptır hemde adil değildir.Bu yazı dizimizde yargılama yoktur,olamazda.Amacımız yanlızca bu Sultanların objektif olarak tanınmasını sağlamaktır.Bizler muhteşem bir tarihe sahip bir toplumun çocuklarıyız.Yaşadığımız topraklar büyük bir kültür hazinesidir ve her hazineden parçalarda bizi yaratan elementlerdir.Dilerim bu yazılar sizlere tarih okuma zevkini aşılar.Çok konuştum;Sultan Ibrahimin hikayesine başlayalım...
9 Şubat 1640 perşembe günü sabahı Istanbul sokakları devletin dellarının bağırmaları ile çınlar.
--- Memleket ve Devlet Sultan Ibrahim Hanındır ...!
Bu bağırışlar ve atılan yüz pare cülüs topları Istanbul'un üzerinden uzun süren korku ve terör havasının kaldırılmasını habercisi idi.Istanbul halkı evlerinden çıkarak,sokaklara,meydanlara akın ediyorlardı.Bu kadar sağlıklı ve güçlü bir adamın bir kaç ay içinde ölüp gitmesine kimse inanamıyordu.Nitekim,Sultan IV Murad ın ölümüne ,Tahtın tek varisi olan Ibrahim de inanamamıştı.Gece yarısı Valide Sultanın gönderdiği kapıağası odasına gelip :
-- Şehzadem,mübarek başınız sağ olsun,Biraderiniz Sultan Murat Han dari bekaya giti,tahtı saltanat sizindir ,Buyrun !
Dediğinde Sultan İbrahim :
-- Siz bana mekrü al idersiniz,bana taht ve saltanat gerekmez,karındaşım sağ olsun,benden ne istersiniz ?!.... demişti.
Yedi yıldan beri gece ve gündüz,kapısında ne zaman ayak sesleri işitse cellat korkusu ile tirtir titremişti,boğdurulan üç kardeşin çığlıkları hiç kulaklarından gitmiyordu.Bu davet,tahta gözü olup olmadığını anlamak için Sultan Muradın bir hilesi olabilirdi.Şehzadeyi bir türlü ikna edemeyene kapıağası,Valide Sultan ile geri gelmiş,Kösem Sultan da '' Arslanım !! ..Başın sağolsun,korkma,gel ,çık !'' diye yalvarmış,yeminler etmiş,Ibrahim çıkmamakta ısrar edince: ' Kendiniz varın görün '' diyerek kapıağası ile birlikte kollarından tutup,odasından zorla,adeta sürüklüyerek çıkarmışlardı.Sultan Muradın ölüm döşeği önüne geldiklier zaman dahi içinde şüphe içinde idi,yüzünü örten tülbentin kaldırılmasını işaret etti,Yüzünü açtılar.Bu bölümü Naima nın sözleri ile anlatalım '' Gördüler ki Ömrü biraderi şir savlet tatmam olmuş,nerkisleri pejmürde ve endamı nazenini efsürde,alemlere benim diye şehriyarı ıskender vekaar hükmi melike cebbar ile mude olmus'' yine emretti dülbendi örttüler,Sadrazam kemankeş Kara Mustafa Paşa ile Enderunu hümayunun ileri gelen ağaları orada idiler.
-- Hak Teala o yerde yattıkça size ömür vire,taht ve saltanat mübarek olsun Padişahım ...dediler.
Taht odasında '' Bismillah ....'' diyerek Hazreti Ömer in kutsal emanetleri arasında bulunan imamesini getirdiler.Bu sarık,adalet timsali islam büyüğünün kendi elleri ile sarıldığı gibi durmakta idi,tam bin yıldan beri bir kıvrımına dahi dokunulmamıştı.Sultan Ibrahim başındakini çıkardı ve bu tarihi imameyi giydi.Sonra Imparatorluk tahtının önünde kısa bir tereddüt anı geçerdi.
Yirmi beş yaşında genç bir adamdı ve son derecede güzel adamdı.Kesimi ihmal edilmiş koyu kumral sakalın çerçevelediği güzel yüzünün rengi soluktu,nasıl solmasınki üç yaşında beri dört duvar arasında yaşıyordu.Ağrı bir sinir rahatsızlığı vardu,o zamanlar bu hastalığa '' Elemi asabi '' deniliyordu.Içinde bazen soluk aldırtmayacak kadar ağır bir sıkıntı,bunalma; iç çekmelerini,kısa kesik ızdırap anlarını,baygınlıklar takip ediyordu.Buluğ çağına girdiğinde bu elemi asabi ile erkeklik kudreti pek kısa sürmüş,onaltı,onyedi yağında tığ gibi bir delikanlının odasına konulan güzel bir cariyenin karşısındaki aczi de hastalığını günden güne ilerletmiştir.Tahsili ihmal edilmişti,ihlal edilmese dahi kendisini tahsile gücü yoktu,ancak okuma yazma öğrenebilmişti,el yazısı da ruh hastalığının grafik çizgisi gibiydi,karışık,okunması güç bir çalı yazısı idi;kelimeleri zincirleme telaffuz ederek,arada bazı heceleri yutarak çabuk çabuk konuşuyordu.Yüreğine gelince,elmas gibiydi.Hırs,kin,gurur lekeleri yoktu;hile ; kurnazlık bilmiyordu,çocuk gibi saftı ama bir melek değildi.Güvendiklerinin,güvenine ihanet etmelerinden dolayı o da zalim ve gaddar oldu;kimi zaman yaptıklarını unuttu,bazenden yaptığından utandı,vicdan azabı çekti,Sultan İbrahim'in kişiliği hakkında en kesin kararı bir Psikolog verebilrdi.
Evet,o gece oturacağu tahtın önünde kısa bir süre tereddüt etsede ellerini açarak :
-- Ya Rab !... Bencileyin abdi zaifi bu makama layık gördünişu tahta oturduktan sonra yer yüzünde irademin önüne geçerek kuvvet bulunmayacak ,koca bir devletşn ülkelerinde yaşayan insanların mal ve can emniyeti iki dudağının arasından çıkacak emre bağlı kalacak,eğer ben zulüm ve gadir ile onlara bir kabus olursam,Ya Rab,işte o zaman kudretini göster ve beni kahret !... dedi.
Dinleyenleri hayretler içinde bırakan bu dua,akabei kibriyaya karşı bu kısa hitabe vazifesinin sorumluluğunu bilen Padişah sözü idi.Tahta oturduktan sonra da:
-- Ya..Rab !...amanımda ümmeti Muhammedi Hoşhal eyle ! Birbirimizden hoşnud eyle !.... dedi
Sultan Ibrahimin ilk işi huzur ve refahı yolunda Istanbuldan başlayarak hayatı ucuzlatmak oldu.Sultan Murad devrinin sorumluları ile uğraşmadı,fakat kendi devrinde,özellikle halkın gıda maddeleri ile oynayarak kişisel kazanç sağlayanlarla amansızca mücadelece edileceğini Istanbul Kadısına bir fermanla bildirdi.Sultan Murad döneminde paranın ayarı bozulmuştu,Yeni Padişah para kestidi ve piyasaya güven sağladı.
Sık sık gelen ve bazan da çok şiddetli olan sinir krizleri kendisini tahammül edilmez ızdırablarla kıvrandırır iken saray ve devlet erkanını da ciddi olarak tedirgin oluyordu;bu krizlerin birinde ölmeside mümkündü,hatta intihar edebilirdi.Sultan Murad baskısından canını kurtarmış hanedanın tek erkeği idi,erkekliği ise sanki düğümlü idi.O düğüm çözülemenz,Sultan Ibrahimdan oğul alınmazasa,Osmanlı hanedanın sonu gelecekti.
Doktorlar ile hocalar elbirliği ile çalışdılar;XVII yy da yanlız Osmanlıda değil,Tüm dünyada ruh hastalıkları konusunda çok önem verilirdi.Bütün büyük şehirlerde olduğu gibi Istanbulda da hastalara okuyan ve onları huzura,sıhhate kavuşturan nefes sahibleri vardı.Sultan Ibrahim için onları çağırdılar,hatta o gurursuz Padişah bazılarının ayaklarına kadar gitti ve her okunuşunda azıcık rahata kavuşdu:nihayet bu hocalardan biri,Safranbolulu Hüseyin Efendi,Sultan İbrahime devamlı ,uzun huzuru temine muvaffak oldu;Padişah tarafından da kendisine bir saray verildi,ilmi bir eğitimi olmadığı halde kadıaskerliğe kadar yükseldi;başarısı ve yükselmesini çekemeyen ulema mensuplaru kendisine '' Cinci Hoca '' lakabını takdılar.
Valide Sultanın,saray ve devlet erkanının cevahirle süsleyerek takdim ettikler biri öbüründen güzel bakirelerle münebbih ve muharrik macunlar da düğümü çözdüler,Ustat Ahmet Refikin söylediği '' Nihayet Osmanlı Horozu da öttü '',Padişaha ilk şehzadesi Mehmedi,1 ocak 1642 de doğdu.Annesi Tuna boyu valileriden Süleyman Paşanın hediyesi Hatice Turhan Sultandır..İkinic oğlu Saliha Dilaşub Sultan dan doğan Şehzade Süleyman ve üçümcü şehzade Ahmed ise Hatica Muazzez Sultan dan oldu.bu doğumları diğer şehzadelerle,Sultanlar takipetti;isimlerini yazdığımım üçü sultan olmuştur.
Sultan Ibrahimin saltanatı kısa,sekiz sene sürdü.Tahta geçtiğinde Sadaret makamında bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşayı görevinde bırakıp büyük sorumluluk verdi.Kara Mustafa Paşa da Sultan Murad ın zamanında yetişmiş değerli bir devlet adamı idi.O da Sultan Murad'ın yönetini biçiminde hareket etti.Önceki gibi düzgün ve düzenli olarak,gerek Yeniçeri aylıklarının,gerek din ve devlet hizmetlerinin güzelce altından kalkmıştı.Hiçbir yerde bir başkaldırı yoktu.Üç ay dolmadan Yeniçerilere aylıklarını temiz Riyal ( Osmanlılar zamanında bir aralık tedavülde kalan Ispanya paralarından birinin adıdır.Gümüş olan Riyal'e 1887 yılında yüz para değer konulmuştu ) kuruş seksen üzerinden veriyordu.Yeni Saray içoğlanları ulufelerinin Divan'a abğlanması ve hazineden kaftanlı diye bilinen Kafta Akçesinin ( Kaftan-Baha da denilir.Sadrazam,vezir gibi büyük memurlara kaftan,ikinci derecedekilere de bedeli verilirdi.Tanzimattan sonr bu adet kaldırılmıştır ) yıl başında çıkarılması onun eseridir.Kara Mustafa Paşa merhum Sultan Ibrahim'in beş yıla yakın vezirazamı oldu,Beş yıl içinde Yeniçeri aylıklarından artan altı bin kese akçeyi hazineye teslim etti.Aslında askerlikten bu noktaya gelen Paşa çok ta tok sözlü idi.
Bir divan günü Sultan Ibrahim ,veziri çağırarak :
-- Kahya kadına verilmesini ferman ettiğim odun niçin verilmedi ? diye sormuştu.Kara Mustafa Paşa hemen :
-- Padişahım ben senin vezirinim,divanı bunun içinmi bozdurttun ?..Bana Kahya,kadının odununu sorma,hazine ahvalini sor,serhadler,ahvalini sor !..... demişti.
Kara Mustafa paşa çalışmasına devam ederken,bir gün Sultan Ibrahim'in '' Kardeşim Sultan Murad'ın bir güvenilir ve değerli silahtarı varmış,benim niye olmasın diye hatırına geldi '' Girit fatihi Bosnalı Yusuf Paşa'yı kendine danışman yaptı.Bu tür bir kimsenin Padişahın yakınında bulunmakla,Kara Mustafa Paşa'ya göre,devlet işlerine zararlı olması kesindi.Aslında Sultan Muradında bir danışmanı vardı.Ama h,ç kmse ondan hoşnut değildi ve hazetmezdi.Çünkü,bütün devlet işlerine karışırdı.Veziler ve öbür devlet adamları,hatta vezirazamlar elini öperdi.Vezirizaman bundan çok rahatsız olmuştu.Sultanın silahdarı ,danışmanı olan Bosnalı Yusuf Paşa,daha evvel Sultan Muradın yanında idi,Ölümünden sonra Temeşvar valiliği ile Istanbuldan uzaklaştırıldı.Veziriazam onun yolsuzluklarını arz ederek Sultan Ibrahimden idamına ferman aldı;bütün mallarına el koyulan esk gözdenin astronomik rakamlarla kıymetlendirilebilecek serveti ortaya çıktı.Bu arada velinemeti Sultan Murad tarafından hediye edilmiş hanedan hazinesin aid paha biçilmez eserler bulunmuştu Iranlı Yusuf Ağa ise daha saltanatın ilk dönemlerinde öldürülmüştü.
Enderun ağaları arasından bir makbul silahdarı da Sultan Ibrahim buldu.Dalmaçyalı Yusuf ,Melek kadar güzel olan bir gençti,ona ikinci vezirlik verildi,kısa zamanda Padişahın sonsuz itimadını kazandı.Cinci Hoca ile ikinci vezirin bağımsızlığınna engel olduğunu düşünen Kara Mustafa Paşa,bir çözüm düşünmeye başladı.Onu yok etmesi kolay değildi.Onu Padişahın yakınında istemeyip uzaklaştırılmaları için Yeniçerilere başvurmak gerekti.Yeniçerileri para ile elde ederek divan günü çorba içmemeğe sebebi sorulduğu zaman da Cinci hoca ile Yusuf Paşanın,Padişah yanndan uzaklaşdırılmasını istemeğe tahriki tasarladı.Fakat Yeniçeri Ocağı Ağaları Sadrazamın parasını ve teklifini red etmekle kalmayıp hadiseyi Sultan Ibrahime bildirdiler,Ocak 1644 yılında,Kemankeş Mustafa Paşa idam edildi,suçu çok ağır idi.
Kemankeşin yerine Sadrazam olan ' Civankapucubaşu ' lakabı ile tanınan,meşhur okur yazar Sultanzade Mehmed Paşanın ise huzuru hümayunda ağzı var dili yoktu.Bir gün padişah dayanamadı sordu :
-- Lalam Mustafa Paşa buna bazan itiraz ederdi,bu iş namaküldür derdi,senden onun gibi birsöz işitmedim !!...
Mehmet Paşa :
-- Siz,halifesiniz,yeryüzünde Allahın gölgesisiniz,sizden hata çıkmaz,namakul gibi görünen şeylerde dahi bir hikmeti ilahiye vardır! cevabını verdi.
Bir memleketi alimlerin müdahanesi harab eder derler,doğrudur.Sultan Ibrahim in hükümdar ahlakı üzerinde Sultanzadenin bu sözlerinin bozucu tesiri büyüktür.Padişah bu adama gönderdiği bir hattı hümayununda '' Bre müteveli yapılı kodoş,bre karpuz kafalı pezevenk ! '' diye hitab etmişti.Bir padişahtan hata çıkmıyacağına göre Mehmed Paşanın bu hareketi hazmetmesi lazımdı,elbet ki bunda bir hikmeti ilahiye gizli idi.Mehmet Paşa yaranmak için Padişa'ın gönlünce hareket etti.Hergün beşer,onar kese akçe ve bir o kadar bohça giysi vermekle padişahı rüşvete isteklendirdi.Ondan sonra Padişah,bir miktar rüşvete isteklendirdi.Ondan sonra,Padişah rüşvete meyletmeke zarar görmedi.
Sultan Ibragim devrinin en önemli olayı,Venedik Cumhuriyetinin elinde bulunan Girit adasını almak için bu devlete karşı 1645 yılında savaş açılmasıdır.Bu savaş karada ve denizde çok kanlu çarpışmalarla yirmi beş yıl sürecek ve Ibrahimin oğlu IV.Sultan Mehmet zamanında parlak bir zafer olarak son bulacaktır
Girit seferi Sultan Ibrahim ile gözde silahtarı Yusuf Paşanın ortak eseridir.Doğu Akdenizin bütün kıyılarına sahip olan Osmanlı Devleti için bu adanın zaptı hem siyasi ve askeri hem de ticari emniyet bakımından zaruret idi;savaş açmak içinde zaman uygundu,Osmanlı Ordusu ve donanmasını çok uğraşturacak olan bu Akdeniz savaşında imparatorluğunun doğu ve batı sınırlarının tam emniyete bulunması şarttı.O tarihte doğu da Iran iç karışıklıklarla meşguldu,Batı da İse Habsburglar 30 yıl savaşları yuzunden yorgundu.
Girit Savaşının açılması körlemesine atılmış bir taşın hedefe tam isabet değildir;tasarlanmış,tasarısı son derecede gizli tutulmui ve savaşa sebep bulmak için Akdenizde eksik olmayan bir korsanlık vakasından ,istifade edilmiştir;şurası bir gerçektirki, Sultan İbrahimin şahsiyeti layık olduğu önemi ile henüz anlaşılmamıştır.
Sultan Ibrahimin savaş nedeni olarak ele aldığı korsanlık olayı örneğinden farklıibu hükümdarın özel hayatı ile ilgilidir.
Kızlarağası Sünbül ağa Sultan Ibrahime sunulmak üzere Zafire adında dünya güzeli bir cariye satın almıştı,bir gürcü kızıydı,Fakat bu güzeller güzeli kız sarayda padişahın koynuna konulacağını öğrenince dev yapılı hadım zencinin ayaklarna kapandı ve özrünü itiraf etti,bakire değildi,üstelik de gebe idi.Sünbül ağa Kösem Sultanın yetiştirmesi idi,hadımdı ama gönül sahibiydi,kıza cıdı,meseleyi valide sultana bildirdi ve onun iznli ile Zafire sarayda kaldı.1641 yılında bir oğlan çocuk doğurdu,çocuğa Osman ismi kondu,fakat adı ile beraber lakabıda takıldı ' Kızlarağasının piçi 'denildi,dedikousuda saraydan şehre yayıldı.Padişahın ilj şehzadesi Sultan Mehmet de Piç Osmandan bir ay sonra dünyaya geldi anası Ukraynalı Turhan Sultan henüz ondört yaşında narin yapılı bir kızdı,sütü yetmedi,Zafire şehzadeye sütnine oldu.
Sultan Ibrahim Turhan Haseki ile bir daha hiç ilgilenmedi.Padişah,şen ve satır ,fıkırdak ,oynan kadınlardan zevk alıyordu,İç sıkıntısını böyle dağıtıyordu.
Çocuklar üçer yaşına geldiler.Birgün Turhan Sulyan Hirkai Saadet dairesi ile Bağdat köşkü arasındaki havuzlu taşlığa çıktığında garip bir manzara ile karşılaştı.
Padişah bu taşlıkta yaptırttığı İftariye kameriyesinde oturmuş,Piç Osman dizinde,sütnineyi okşayıp öpüyordu;şehzade ise yerde kendi kendine oynuyordu.Analık ve Başhasekilik gururu şahlandı,oğlunu yerde alıp:
-- Padişahım kadın istiyor isen işte ben,sevecek çocuk istiyor isen işte şehzaden ...diyerek Şehzade Mehmeti uzattı
Zafire belki de şirretlenmiştir '' Sus ! Padişahlara öyle söylenirmi '' demiştir,sinirlenen Sultan İbraim yerinde fırlayıp oğlunu Turhan Sultanın elinden kaptı ve mermer havuza fırlattı.Çocuğun başı mucize eseri olarak parçalanmadı,Allahtan Hirkai Saadet dairesinin zülüflü ağalarından olayı hörüp ,havuza atlayıp çocuğu kurtardı.
Bu rezalet üzerine Sümbülağa azledildi,Kış başında,deniz yolculuğu mevsimi geçmesine rağmen,zenci hadım ,zafireyi,oğlunu,tüm cariyelerini,kölelerini ve kıymetli atladını ,hazinesini alarak bir kalyona bindi,sürgün edildiği Mısır'ın yolunu tuttu.Gemi Rodos açıklarında Malta Korsanları tarafından saldırıya uğradı.Sünbül ağa da dahil döğüşerek şehit öldüler.Ağanın hazinesi,Atları,Cariyeleri,Zafire ve Osman korsanların eline geçti.
Bu olay üzerinedir ki Sultan Ibrahim Venedik Cumhuriyetine Girit gibi bir adaya sahip olduğu halde Akdenizde güvenliği sağlayamamakla suçlamıştır.
Malta Korsanlarr,Osman'ı bir Osmanlı Şehzadesi sandılar.,Çocuğun adı onları yanıltmıştı .Osman ibrahimin büyük oğlu idi ve taht onun hakkı idi.Saray entrikasına kurban gittiğini zannederek,bunu kullanmak istediler.
Gürcü Kızı Zafire Malta da dört ay sonra öldü.Sünbülün onyedi cariyesinden beşi hristiyan oldu ve dantela örmede çok başarılı oldukları için Ispanyol sarayına ,Kraliçenin hizmetine gönderildiler.Geri Kalan on ikisini Malta da esir bulunan bir Türk denizcisi Karabatak Mustafa Bey kendi özgürlüğü ile beraber satın aldı.
Kızlarağasının piçi olarak anılan Osman,on iki yaşına kadar Manastıra kapatıldı.On iki yaşında Dominique de San Tomas adı ile vaftiz edildi,fakat hristiyan olduktan sonrada ona Osmanlı Papazo dendi.Ispanyanın Salamanca Universitesinde İlahiyat okudu.Roma da ise Felsefe okudu.O kadar yakışıklı idiki herkes üzerinde etki bırakıyordu.Girit savaşının son yıllarında adaya gönderildi,Kuşatma altında olan Kandiye Kalesinden Ordunun serdarı Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşaya mektup yolladı.Mektubunda hakkı olan tahtı geri almasına yardımcı olursa Müslüman olacaktı.,devletini ikiye bölecekti,Istanbul ile Rumeli topraklarını kendi alacaktı,Asya ile Afrikadaki tüm memleketleri Paşaya vermeyi tahahüt etti.
Bu mektuba cevıa kaleyi şiddetle döven Toplar cevap verdi.Osmanlı papazı 1675 de 34 yaşında Maltada veremden öldü.
Sultan Ibrahime şehzadeler ve sultanlar doğuran hasekiler onüç,ondört,pnbeş yaşında körpe,toy kızlardır;Padişahın koynunda yatmışlar,gebe kalmışlar,çocuk emzirip,beşik sallamışlardır;Imparator nadiren onları ziyaret edermiş.
Sultan Ibrahimi her gün eğlendiren,yüreğindeki sıkıntıyı kaldırarak onun çok cömert ellerinin saçtığı altın ve mucevher sağnağından sandık ve çekmecelerini ağızla bir dolduranlar yaşları yirmi ve yirmi bel arasında kolbaşı,çengi,mukallit, masalcı gibi şehri yosmalar olmuştu;tuttukları yolun geleneğindendi,hepsi birer takma isim alır,asıl adları unutulurdu;bu nazeini nigarlarından Sultan Ubrahimin etrafında Osmanlu tarihibe geenler Hobyar,Şekerpare,Şekerbolu,Voyvoda kızı,Saçbaşı ve Şivekar hatunlardır.Padişahın bunlardan hiç,biri ile gönül macerası olmamıştır,yakınlarına ve rüşvetlerini aldıkları kimselere mansıblar temin eden dilbaz dalkavuklardır,mesela Şivekar hatun 160 kg luk bir ermeni kızıydı,çoşkun neşesi ile tek başına bir oyuncu kolu halinde idi,bir sabah yatağında ölü bulundu,'' Başın sağ olsun padişahım..kalbi yağ bağlamış öldü ' dediler,o anda unuttu.Şen,suh ve İşvebaz Şekerpare,kendisine padişahın ilgisi arttıkça şımardı,rüşvet rezaletleri halk ağzına düştü,bir günde Valide Sultan ile kavga edecek kadar küstahlaştı,Kösem Sultan dan mükemmel bir dayak yedi ve Sultanın Dalkavuğunı anasına feda etti.Şekerpareyi,yanına bir akçe harçlık aldırtmadan ,konağından kaldırdılar,gemiye konup Sudanda Ibrime sürdüler,konağı eşyası ile beraber müsadere olundu,rüşvet vasıtaları olup kendileri de Karun kadar zengin olan Sebzeci Ibrahim Çelebi ile Süleyman Dede adında iki adamı tevkif olundu,onların delaleti ile Şekerparenin Çakmacılarda Kösem Sultanın şeddad iş hanınn bir odasındaki gizli hazinesi meydana çıkarıldı,burada on yedi sandık bulundu ,her biri ağzına kadar inci,elmas,yakut,zümrüt,altın ve kıymetli antika eşya ile dolu idi.Sultan Ibrahime getirdiler.Padişah
-- Hay Kafir ! Bakın neleri çıkmış,bana akşama ekmek param yoktur diye yeminler ederdi,bunların hepsi benim malımdır dedi
Konağında ise,bulunan kıymetli Kürkleri ile birkaç kürkçü dükkanı açılabilirdi,sade yatak anbarında sıvama inci ve sırma işlemeli iki yüz yorgan çıktı.Şekerparenin serveti bir Padişahın dalkavuklarına ihsan adı altında yapabileceği israfa pek parlak misaldir.
Düğün eğlencesini çok severdi,üçer beşer,yedişer yaşındaki kızlarını vezirlerle evledirerek onbeş gün,yirmi gün süren ve her biri ağır masraflara sebep olan zincirleme düğünler yaptı.Bu arada bir muhteşem düğün de kendisine yaptı,hakikaten gönül verdiği tek kadın olan Hümaşah adındaki cariyesini,masallarde olduğu gibi,kırk gün kırk gece süren bir düğünle sekizinci zevce olarak aldı,ve bu güzel kadının adı Osmanlı tarihinde '' Telli Haseki '' diye geçti.Masalcısı Eyyüplü Voyvoda kızından dinlediği bir dekoru gerçekleştirdi,samur saçlı ve saçları gelin telli Hümanşah için At Meydanındaki miri Ibrahimpaşa sarayında bir samurlu salon döşetti,minderler,perdeler samur postlarından yapılmıştı,Kapılar ,duvarla samur kaplı idi ve yere,halı üzerine samur serilmişti.El,Ayak ve ten samurla temas edince insanın içine iliklerini titreten esrarengiz bir hararet yayılıyordu.
O devrin olaylarını Sultan Ibrahimin can düşmanlarına satılmış bir kalem sahibi görünen Şarihülnemarzade Ahmet Efendiden nakil ederek anlatan Naima '' O mahut kaşaneyi döşeyip dayamak için geceleri bedestenleri,mahzenler,hanları açtılar,kıymetli antika eşyayı sahibinin izni varsa hoş,yok ise,bedelini sonra miriden almak üzere cebren ve kahren kaldırdılar.Tüccar Bedestenli ve çarşılı bu diyardan emniyet kalktı diye aşikare söylediler ve mallarını dükkanlardan mahzenlere kaçırıp gizlediler '' diyor ki,ileride anlatacağınız,Sultan Ibrahim tahttan indirilip öldürüldükten sonra,aleyhinde pek çok şeyler uydurulup yazdırtılmış bedbaht bir hükümdardır.
Anber tirkayisi idi,bu nadir ve pahalı madde hem sinirlerini yatıştırıyor,hemde seks gücünü arttırıyordu.Yine aynı kaynağa göre anber de samur gibi toplanmıştır.Devrin ricalinden ,vüzere ve kibar ulemasından ve valiler vasıtası ile de taşra ayan ve eşrafında da samur ve anver istenilmiştir.
Sultan İbrahim devrinde ortaya çıkan yolsuzluk,mansıb temini için rüşvet toplama,hısım ve akrabayı bir mevkiiye kayırmdad dalkavuk kadınların devlet işlerine karışmasıdır;sancak beyleri,valiler ve kadılar dama taşları gibi durmadan değiştirilmiş,herkes makamından emin olmadığı için verdiği rüşveti gittiği yerde halktan fazlası ile çıkarmağa çalışmış,bu suretle memleketi zulüm kaplamıştır.Devleti sarsan ve alemi ihtilale ihtilale veren bu işler de Sultan İbrahimin safiyet ve emniyetini suiistimak edilerek yapılmıştır,Padişahın haberi olmasından her zaman çekinilmiştir.Özellikle Şekerpare olayından sonra.
Sultan Ibrahim affedilmez büyük suçu safiyeti ve herkese karşı emniyetidir,omuzlarında sorumluluk taşıyanlar için öyle bir sucturki,onun felaketini hazılardı.Temiz ruhlu zavallı genç adam,felaketinin eşiğinde bir gaflet içinde idi ve tahtından,saltanatından emindi.
Sekiz sene süren padişahlığından Sultan Ibrahim yanlız iki ölüm olayında gerçekten zalim ve gaddar olmuştur:1646 da Kaptanı Derya ve ikinci vezir,Girit Serdarı ve Hanya Fatihi Silahtar Yusuf Paşa ve 1647 de Sadrazam Salih Paşa,bu padişahın çok şiddetli sinir krizinin kurbanları olup idam edilmişlerdir.Bu iki masum ve kıymetli ölümünden Sultan Ibrahim sorumludur ve hatırasına leke düşmüştür.
Yusuf Paşa Giritten Hanya Fatihi olarak dönerken başta,Valide Kösem Sultan ,saray halkı ve Istanbuldaki sair davetliler savaş ganimetlerden zengin hediyeler beklemişlerdi.Halbuki Yusuf Paşa Hanyayı aman ile almış,söz namusunu çiğnememiş,Istanbula eli boş dönmüştü;yanlız Padişaha bir eski çağ harabesinden gayet kıymetli kırmızı porfirden iki sutün getirmişti.Hanyanın fethi Girit cenginde ilk adımdı,bu büyük adanın Rum olan halkı Venediklilerin sömürge idaresinden bezgin,Hanyada Yusuf Paşanın adaletini görünce,Türk askeri adanın her tarafında bir kurtarıcı gibi beklenecekti;yerli Rumların desteğini kaybeden Venedikliler yenilgiye mahkum idiler.Uzun sürecek olan bu savaş bir takım zengin şehirlerin çapulu,yağması için değil,bir ülke fethi için açılmıştı.Paşadan umduklarını göremeyenler aleyhinde fesat ve tezvire koyuldular.
-- Padişahıma iki taş direk getirmiş,bu kadar bin kese savaş masrafına karşı belki de cevahirdir,biz farkında değiliz...dediler.
Yusuf Paşa padişahı ikna etti,Bu sefer düşmanları ellerini karaya boyadılar.
-- Bu kadar Venedikliyi malları ile saliıvermiş..hepsi Karun hazinelerine sahip kişilerdir,elbet teki rüşvetlerini almıştır,hazineyi padişahımızdan saklar dediler
Padişahın içine şüphe düştü.Ocak ayının yirmi ikinci Pazartesi günü idi.Sultan Ibrahim sinirli bir şekilde :
-- Yusuf,şimdi kalk git.Giridin tamamını al dedi !
Padişah emri idi ama safça bir emiridi.Yusuf Paşa yer öpüp.
--Padişahım fermanın başım üzerine ama deniz seferi mevsimi değildir, gidilmez dedi
Sultan Ibrahim içine konulan fesatı açığa vurarak
--Kendini bir hizmet mi ettin sanırsın,bu kadar hazinemi sarfettin bir alay melunu katletmeyip hazineleri ile diyarlarına gönderdin dedi
Yusuf Paşa da sözünü sakınmadı :
-- Hazine sarfettim ama koca bir kale adlım,onlara verdiğim aman sözü senin namusun idi,katliam ,gasb,yağma bir iş değildi,lakin din ve devlet namusu çiğnenirdi,ben uğrunda bu kadar hizmet edebilirim,Padişahım,bir başka kulun da varıp benim kadar hizmet etsin...
Padişah cevap bulamayınca :
- Ne yaban yaban söyler..sana var git dedim,duram git ...yoksa seni katlederim !
Diye bağırdı.Yusuf Paşa da sertleşti:
-- Şimdi vakit değildir,gidilmez ! dedi
Bu karşılığı vermeyip de huzurudan çıkıp gitse bir şey olmayacaktı,sinir fırtınası geçecekti.Sultan Ibrahim Bostancıbaşıya :
-- Kaldır şunu
Deyince gözde vezirde gençlik,toyluk..padişahın kendisinne olan sevgi ve itimadının sarsılmış olmaduğunu tahmin edemedi:
-- Ne duruyorsun hemen öldürt diye bağırdı.
Bu son celaderi sebebi mevti oldu.Bostancıbaşı ile huzurdan çıkınca ardından idam ferman olundu,Sadrazam Salih Paşa Sultan Ibrahimin ayaklarına kapanarak yalvardı,kurtaramadı.Fakat Sultan ınrahim yaptığınada o an pişman oldu,hüngür hüngür ağladı '' Sebep olan muaffıklar Allahtan bulsun.... '' diye beddua etti.
Kalemlerini Sultan Ibrahimin hatırsını tezlil için kullananlar bu asil kişiye çamur atmaktan çekinmemişlerdi,Sıkılmadan şu satırları yazmışlardır: '' Veziri merkumu boğdurttuktan sonra nadim olup meyyitii huzura getirtip nigahu merhametle bakıp ne güzel kırmızı elma gibi yanakları varmışiyazık olduki kıydım deyu ''
Iftira sırıtıyor,Yusuf Paşa has nedimi,silahtarı şdş,makbulü veziri di,kaşını gözünü,yanağını,dudağını kara mı kumral mı,ela mı,çakır mı,soluk mu,kırmızı mı bilmezmiydi ?
Garip hadiselerdendi,bostancıbaşı bir gece vvel Yusuf Paşa'yı rüyasında ,iki elinde mezar taşı şeklinde iki kağıt tabakası tutarmış birinde ' Yusuf bin Abdullah ' öbüründe '' Cennetliksin inşallah ' yazılı imiş.
Hazin hatıradır.Yusuf Dalmaçyada Nadin kasabası sancak beyinin ahır uşağı 13 yaşlarında kimsesiz bir çocuktu,bir kış günü yalın ayak su taşır iken çocuğun soğuktan morarmış ayaklarına fakir bir dul kadın bir çift partal ayakkabı vermişti.Oradan geçen bir kapucubaşı bu oğlanı görmüş,kir ,pas altında güzelliğini keşfetmişti.Istanbula getirerek sarayı hümayına takdim edilmişti.Kaptan Paşa olunca Nadindeki o dul kadına bir meşin torba göndermişti,torbadan içleri altın ile dondurulmuş o partal pabuçlar çıktı.bir kağıttada '' Çıplak ayarkları soğuktan morarmışçocuk borcunu ödüyor anacağım '' diya yazıyordu.
Sultan Ibrahim araba ile,at ile şehir içinde hemen her gün dolaşırdı;o devrin Istanbulunun sokakları çok dardı,bir kaç defa önüne araba çıkmış,geçmekte güçlük çekmiş.Istanbul içinde herçeşit arabayı yasak etmişti.1647 yılı Eylülünün on altıncı yine bir pazartesi günü Davutpaşada bir imama okunmaya giderken bir yük arabası karşısına çıktı,deliye döndü.Sadrazam Salih Paşa'yı imamın evine çağırttı.İkindi divanına hazırlanmakta olan Paşa ata atlayıp Padişahın yanına vardı.
Padişah :
-- Benim tenbihim niçin tutulmaz,ben padişah değiliyim tiz boyun
Diye bağırdı.Vezir,araba yasağının teftişi ile kendi yüksek makamının ilgisi olmadığını anlatamadı,şeraatçi de çıkmadı,padişahın yanındaki bostancılar imamın evinde ellerine geçen bir kuyu urganı ile salih paşayı boğdular.
Sultan Ibrahimin dünya malına doymak bilmeyen anası Kösem Sultanın kafes ardından organize ettiği bir Yeniçeri isyanı ile devrildi.Valide Sultan ile oğlunun arasını da rüşvet ve yolsuzluk yolunda Kösemi kendilerine rakip bilen Cinci Hoca ile Padişahın son sadrazamı Istanbullu Ahmet Paşa açtılar.Cincinin ikbalini çekemeyen ulema efendiler de ihtilalci askerin önüne düşünce hazırlanan saltanat darbesi kolaylıkla indirildi.
Kösem,bu haris kadın kanlı bir müstebit olan oğlunun zamanında tahsisatı,rüşvet ve ticartte işlettiği parası ile muazzam bir servet yapmıştı.Yıllarca her istediğini yaptırttığı Sultan Murad son zamanlarına annesinide dinlemez olmuştu,öyle ki hayatını dahi tehlikede görmüş ve yeniçeri ocağının büyük ağaları ile anlaşarak hem kendisini hem de ibrahimi koruyacak kuvveti temin etmişti.Oğlunun yıldırıma vurulmuş gibi Ölümü Köseme yeni bir ikbal devri açmıştı.Ocak ağaları ile ittifakını devam ettirdi ve onlarla bu yeni devirde,yine rüşvet ve devlet nüfuzuna dayanan gayri meşru ticaret için geniş bir şebeke kurdu,Sultan Ibrahimi her sözüne boyun eğer zannetti.Yedi yıl istediği gibi geçti.Fakat 1647 yılının sonlarında ana oğulun arası birden açıldı.Sadrazam Ahmet Paşa ile Cinci hocanın her fırsattan istifade ederek Valide Sultanın devlet işlerine karışmasını o kadar çok şikayet ederlerki,Sultan Ibrahim dolar.Bir gün ani bir kararla Annesini Sarayı Hümayundan Topkapusu dışındaki bahçesine yolladı ve dışarı ile temasını kesti,hatta onu Rodos 'a sürgün etmekten vaz geçip bahçeye hapis etmiştir.Hadise Yeniçeri ocağında derin bir infial uyandırır '' Validesiz saray ve haremi hümayun olmaz ..'' diyen ocak ağalarının baskısı üzerine Kösem Sultan saraya döndü.Fakat,ibrahimin ne olacağı bilinmiyen ikinci darbesini yemeden oğlunu tahttan indirtip yerine oğlu Torunu Şehzade Mehmeti getirmeyi,böylece regence olarak tüm gücü elinde tutmayı tasarladı.
O sırada Sadrazam Ahmet Paşanın yeniçeri ocak ağaları aleyhine bir suikast denemesi Kösemin tasarısın bir yeniçeri ayaklanması haline getirdi.
Ahmet Paşa vazifesini her şeyden evvel Sultan Ibrahimin her arzusunu yerine getirmek olduğunu kabul etmişti.Hatta bir gün Valide SSulan Mahrem bir ağası ile vezire haber yollamış '' Yusuf Paşa ile Salih paşanın akıbetleri meydanda,Sultan Ibrahim beni de senide sağ komaz,büyük şehzadeyi cülüs ettir '' demişti.Ahmet paşa asil bir sadakat ile: ' Beni öldürürse,öldürsün ben padişahıma ihanet etmem '' cevabını vermişti.Kösemin isbatı mümkünü olmayan bir ihanetini Padişaha söylemediği kesindir.Altın dolu atlas keseleri yığmış,,efendisine takdim edeceği hediyelerle sarayını bir kuyumcu deposu haline getirmişti.Valide Sultanın kapısı kapandığı için tüm memurluklar paşakapusunda adeta açık artırma ile satılır,en yüksek teklif verenin elinde kalır olmuştu.Giritte ve Dalmaçyada Venediklilerle savaşılıyordu,hele Giritte,sel gibi kan akıyordu.Sadrazam orduları,serdarları unutmuş,donanma mühimatı,yeni asker,asker ezrakı,cephane,barut değil,anber ile samur kürk düşünüyordu.Aslında ahali alemi bilir,söz anlar,çalışkan,görevinin ehli adamdı;ama ikbal ile şaşırmıştı.
1648 temmuzunda ,Sadrazam Istanbuldaki yüksek dereceli ulema ile vezirlerden,ayan ve eşraftan ,hatta yeniçeri ocağının büyük ağalarından padişah için samur ve amber istetti.İlk itiraz sesini Girit cenginden dönmüş Yeniçeri ağalarından Kara Murat ağa yükseltti,hiddetinden,gözleri kan çanağına dönen gözleri ile memura:
-- Bende ince perdaht baruka yağlı kurşun var,anber ve samur nedir bilmem,ismini bilirim diye kovdu
Büyük ocak ağalarının yeniçeri silahına dayanarak padişahtan kendisinin azlini isteyeceklerini öğrenen Ahmet Paşa daha evvel davranıp onları öldürtmek istedi.Onlara suikastı oğlunun düğünündeki yemek sırasında yapmayı planladı.Yeniçeri ağaları paşanın suikast planıı düğün sofrasında öğrenerek ellerini yemeğe uzatmadan kalktılar.İşte bu kalkış ihtilalin başlangıcı oldu.Ulemayı da davet ederek,Sultan Ahmet Camiinde toplandılar.7 Agustors Cuma günü asker ayaklanınca,Herseyi kaybettiğini anlayan Ahmet Paşa,kaçıp saklandı.Padişah ta baskı karşosonda Ahmet Paşayı azledip yerine Sofu Mehmed Paşayı Sadrazam yapsada,kalabalık dağılmadı.Köseminde tertibine göre Sultan İbrahiminde tahttan inmesi istendi.Şehrin Kapıları kapatıldı.Hutbede Sultan Ibrahimin adı okunmaması için o gun camilerde Cuma namazı kıldırılmadı ve Valide Sultan ' Şehzadeleri ' korusun diye haber çıkarıldı.Ahmet Paşanın azline rağme dağılmayan kalabalık Sultan Ibrahimi korkuttu.
-- Bu kalabalık nedendir ? Niçin dağılmazlar ? Benimlle onbine yakın kul vardır;dağılmazlarsa hepsini kırarım ! diye haber yolladı
Bu haberi ağalara getiren Mirahur ağaya:
-- Bu kalabalık dağılmaz ! Padişah bir zalimi halka musallat etti,şeriat terk eidldi,mal cem'i ve rüşvet memleket perişan oldu,davamız büyüktür,yarınki gün Sultan Ibrahimden ayak divani isteriz ! cevabı verildi.
Ocak Ağaları :
--Bu gece dağılır isek bir daha toplanamayız,Sultan Ibrahimde birimizi sağkomaz! diyerek ulemayı bırakmadılar.
Efendiler o gece Sultan Ahmet Camiinde yattı,askerde sabaha kadar silahlı olarak bekledi.
O yılın haziran ayında Istanbulda büyük bir deprem olmuşt,pek çok ev yıkılmıştı,halk arasında da '' Haziran da gündüz deprem olursa iklimi rumda kan dökülüp bir padişah katlinin işaretidir '' Evvelden tasarlanmış bir cinayet için faillerini koruyan bir kehanettir.
8 Agustos 1648 Cumartesi günü Sultan Ibrahimin saltanatının son günüdür.
Kaçıp saklandığı yerde yakalanan Sadrazam Ahmet Pala cellatbaşı Kara Ali Eli ile idam edilmiş,çırıl çıplak soyulan cesedi At Meydanındaki çınarlar altına atılmıştır.Bir yeniçeri paşanın cesedini parça paröça kesip doğramış,her parçasını cahil halka mafsal ağrılarına ilaçtır diye beşer onar akçeye satmıştır.Bundan sonradirki Sultan Ibrahimin bu sadrazamına ' Hazerpare ( bin parça ) ' adı takıldı.
Sultan Ibrahim Ahmet Paşanın yakalanıp öldürülmesinden sonra da Kalabalığın dağılmadığını öğrendiğinde,gerçekten ocak ağaları ile Ulema nın kendini istemediğini anladı ve bostancıbaşıları silahlandırıp,sarayı savunmaya yolladı.Kendisinin yerine oğlu şehzade Mehmet geçeceğini bilmesine rağmen,hiç bir şehzadenin canına dokunmayı düşünmedi.
Yeniçeileri ayaklandıran ocak ağaları padişaha karşı sözü Ulema efendiler eve onların başında bulunan Şeyhülislam Abdürrahim Efendiye bırakmışlardı.Abdürrahim efendi '' Büyük Şehzade Sultan Mehmedi cülüs için camiişerife göndersinler '' diye Valide Sultana haber yolalr.Kösem Sultan da ' Camide cülus olmaz,saraya gelsinler '' diye cevap verince,Bostancıbaşıya '' Padişahın tahttan indirilmesine ve şehzadenin cülusuna fetva verildi,kapıları açsın ve Ümmeti Muhammedin arasına kılıç girmemesine dikkat etsin,dünyada ve ahirette vebali boynunadır '' heber gönderildi.Bostançıbaşıda '' Bizden cumhura muhalefet olmaz ..'' teminatını verince saraya girildi.Babıhümayun ve Ortakapu açıldı.
Kösem Sultan Ulema ile Ocak ağalarını haremn ikinci avluya açılan ve arabacılar kapusu denilen yerde bekliyordu.Oğlunun işini bitirmeğe kararlı bu kadın başına siyah ibrişimden bir örtü atmıştuı,bir zenci hadımağada sıcak agustos ayında bir yelpaze sallıyordu.Sahte bir analık şefketi takındı,ocak ağaları ile çoktan anlaşmıştı,nümayişi Ulemaya idi.
--Bu yaptınız doğru mu ? Cümleniz bu hanedanın ihsanı ile beslenmiş kişiler değilmisiniz ?
Kötü yakınları ile israf ve irtişa ile zeri şerifi terk ederek alemi perişan etmekle suçlana Sultan Ibrahimi yarım agız savundukatn sonra onlara hak verdi.
- Imdı varayım sarıcağın sardırıp şehzadeyi çıkarayım dedi
O gün yedi yaşındaki çocuğun IV Sultan Mehmet ile tahta oturtulması töreni yangından mal kaçırır gibi yapıldı.O esnada Sultan Ibrahimin sarayın neresinde olduğu bilinmiyor,ama tarihçilere göre tahttın olduğu Babbüsedadan uzak bir yerde olduğu muhakkakdır.Tarihçiler '' cülustan sonra küçük padişahın korumasu Bostancıbaşı ile Kösem sultana bırakılıp,Sultan Ibrahim aranmaya başladı'' diyorlar.Bir çeşit ayak divanı olan bu sahne detaylı yazılmıştır.
'' Sultan Ibrahim ile ulema ve yeniçeri ağaları arasında adeta bir ağız dalaşı oldu,Ulemadan Karaçelebizade Abdülaziz efendi,Padişahın yüzüne karşı hakarette bulundu
- Bre hainler,bre filanlar,bu ne asıl iştir ? Ben her birinize ihsanlar etmedim mi ? Şimdi havanıza tab olmadığım için beni kaldırıp bacak kadar çocuğu padişah yapmaya kalkarsınız ! Bu ne demektir,ben padişah değilmiyi ? diye bağıran Sultan Karaçelebizad :
--Hayır,Padişah değilsin ! Vaktini eğlence ve gafletle geçirdin,beytülmali israf ettin,aklıkısa kadınların sözü ile ortalığa rüşvet yaydın devlet nizamını bozdun,halka muzirsin,nefsini islah edecek adam olmadığın için tahta layık değilsin '' dedi.Tarihçi ' Daha öyle şeyler söylediki,edebimiz kaydetmeğe manidir ''
Sultan Ibrahime lisanen o kadar hücüum edildi ki,kime cevap vereceğini şaşırdı,sonunda yenilgiyi kabul etti,ellerini kaldırarak
- Ey Allahım ! ..Bunları sana saldım,bu zalimlerin,gaddarlarıın hakkından sen gel ! dedi
Silahtar ve çuharda ağalar kolların girerek
- Padişahım ,bu niza i def için şimdilik istirahat buyurun dediler
Tüm bu olaylar olurken,kösem sultan oğlunun hücresini hazırlatmıştı.Arkasında bir gusulhane ve tuvalet bulunan bir taş odanın tüm pencerelerini duvar gibi ördürterek kapatmış,yalnız bir pencerinin altından bir yemek sahanı girebikecek kadar bir delik bırakılmıştı;odaya bir kilim atılmış,bir yatak serilmiş,Sultan Ibrahimle birlikte çile dolduracak iki de cariye konmuştu.Sultan ibrahim bu odanın kapısında :
--Başımda yazılan bu imiş ..Emir Allahtan dedi
Adımı eşikten içeriye atarken de :
-- Hamdolsun..şimdiden sonra gelecek padişahların ceddi oldum... diye ilave etti
Üstüne odanın demir kapusu kapandıktan sonra büyük bir demir kilit astılar.Kösem bununlada kanaat etmedi,ebediyen açılmaması için kilidin içine kurşun eritip döktürdü.
Zaten Sinirleri zayıf olan adam zindana girdikten sonra durmadan öylesine bağırmaya başladı ki,gece ve gündüz ,derinden derinden akseden feryatlarını tüm enderun halkına ulaştı.
Kösem sultanıb Yeniçeri ile Ulemaya dayanarak yaptığı Saltanat darbesi karşısında Enderun ve istanbul halkı kayıtsız kalmadı.Enderunun Zülüflü ağaları,yapılı gençler,kemankeşler,cundiler,pehlivanlar,grup grup toplanarak Sultan Ibrahimi konuşuyorlardı:
-- Bir padişahı,diri diri mezara koydular ve bir masumu tahta geçirdiler.Sultan Ibrahimin bunca nimetini,lutfunu gördük,şimdi mezarında feryatlarını dinlemektense ölmek daha iyidir.Birleşelim ve onu tahta oturtalım dediler.
Şehirde ise önce Sipahilerin sesi yükseldi ''Bizim bu maddede ittifakımız yoktur,padişahımızı Sultan Ibrahim biliriz.''dediler.Halk da pervasızca konuşuyordu '' Padişahımız anasının mekrine uğradı,cümle ümmeti Muhammed Sultan Ibrahimden hoşnuttur..Sabiden Padişah olurmu? Padişah Valide Sultandır...Ali Osman..devleti saçı uzun aklı kısa kadın kişi elinde....Bizdeki din ve devlet gayreti nerede ?....'' Bir kişinin kalkın,yürüyün demesi,Yeniçeri ile önlenemeyecek bir halk katliamı için yeterli idi.Bu ayaklanma her an beklenebilirdi.Enderundaki sinirli havadan korkan Kösem,Yeniçeri ağalarını uyardı '' Ibrahim hayatta oldukça nizamı alem düzeni kurulamaz,mahbesinden boşanabilir tutmaya kadir değilim '' diye haber yolladı.Sadrazam Sofu Mehmet Paşa ocak ağaları ,Şeyhülislam Abdürrahim Efendi ve uleam hemen toplandılar,evvela usulen idam fetvası hazırlandı.
'' İlmiye ve seyfiye mansıblarını ehline vermeyüp rüsvet ile naegline vermekler nizami alemi bozan padişahın hali ve izalesi caiz olurmu ? El cevap,allahü alem bissevab olur !... ''
18 Agustos 1648 Salı günü sabahı saraya gittiler.Salı Divanı günü olduğu için halk işin pek farkında olamadı.Divani Hümayun azası olmayan Şeyhülislamın kafilenin başında bulunması manalı idi,o da,yeni padişah bir sabidir,efendinin sabiye vekaleti uygun görülmüş olacak diye tefsir edildi.
Naima dan nakledelim.
'' Sultan Ibrahimin izalesi niyyeti ile saraya vardıklarında bütün saray halkı ortalıktan kayboldu.Mazaallah deyüp bunların yanında kimse bulunmadı.Mahpushanenin kapısını müftü ile vezirin hizmetkarları yıktılar.Sultan Ibrahim ise:
-- Benim nan ve nimetimi yiyenlerden kimse yok mudur ? Beni göz göre bu zalimler katlediyorlar..Aman ... Aman ... Aman
Diye feryat ediyordu.Saray halkından padişahın sesini işiten ağlaşarak kaçıyordu.Cellatbaşı Kara Ali'yi Sofu Mehmed Paşa yanında getirmişti,o da kaçtı,öyle bir hal oldu ki kaçışan saray halkının birden geri dönüp hücuma geçmesinden korkuldu,ihtiyar vezir,elinde asa,cellatbaşıyı bizzat aramağa çıkmadı :
-- Bre kani şol mel'un...!! diye bağırmağa başladı.
Kara Ali vezirin ayaklarına düşüp kapandı :
-- Devletli !... beni katleyle,korkumdan elim ayağım titrer,tutmaz...
Diye yalvardıkça vezir elindeki asayı Kara Alinin başına gözüne indirmeğe başladı '' Gel Bre Melun ' diye yamağı cellat Hamal Ali ile beraber kapısı yıkılan odaya soktu.Sultan Ibrahim sırtında al atlastan bir entari başında takke,kırmızı çağrışının sırmaı uçkuru dışarı çıkıp sarkmış,yalın ayak,sol elinde Mushafı Şerif,Müfti Abdurahhaman Efendiye :
-- '' Yusuf Paşa bane senin için bir fettan dinsizdir tepele demişti,seni öldürmedim,meğer sen beni öldürecekmişssin...işte,Kitabullah beni ne hüküm ile öldürürsünüz behey zalimler ! diye bağırdı.
Cellatlar kement atıp onu boğdular,öldüğünde Otuz üç yaşındaydı.''
Sultan Ibrahimi böylece vahşiyane ifna edenler cinayetlerine meşruiyet kisvesi giydirmek için satın alacakları kalemler vasıtasıyla padişahlığa liyakatsizliğini gösterecek türlü şeyler yazdırılıcaktı.Bu hayasız tecavüzlerine hemen o gün başladılar,kardeşi Sultan Murad gibi babasının yanına gömülmesi gerekir iken Ayasofya avlusunda ruh hastası bir Sultan olan I.Mustafanın Türbesine gömülür.
Hakkında yazılmış iftiralardandır :
1644 Sultan Ibrahim hava değişimi için Kış ayında Edirneye gider: Istanbul odununun ateşi daha güzel oluyor diye hamallar sırtından İstanbuldan Edirneye kadar yaya olarak odun taşıtır.
Hakkında yazılmış pekçok iftira vardır tarih sayfalarında
Sultan Ibrahim hakkında kadın,anber,samur ile ilgili yazılan her yazıyı şüphe ile okumak lazımdı.Sultan Ibrahim gerçek siması,şahsiyeti iftira karanlığı içinde kalmış bir hükümdardır.Topkapı Sarayı arşivinde el yazısı ile hazırlanmış belgelerde doğru olarak bilinen tek şey onun Sinir hastası olduğudur;Aklı yerinde idi ama sinir krizleri geçiriyordu.
Allah rahmet eylesin,Toprağı bol olsun
* Kaynakça
Vakanüvis Mehmet Halife Aga nın eseri
Naima nın tarihi
Resad Ekrem Koçu Osmanlı Padişahları
No comments:
Post a Comment