Friday, November 25, 2016

JOHN LOCKE

Johan Locke ( 29 Ağustos 1632 Wrington - 28 Ekim 1704 Essex Ingiltere ) püriten inancları olan Anglikan bir avukatın oğludur.1646'da parlamento yanlısı olan Westminster okuluna girdi ve ilk öğrenimini burada tamamladı .1652'de Oxford'da Christ Church College girdi,Bu okuldan 1656'da lisans 1658 de lisans üstü diploma alarak mezun oldu.Locke,Oxford'da skolastiğin geleneksel retorik,dilbilgisiiethik,geometri ve Yunanca derslerinin yanısıra doğa bilimleri ve tıp da okudu.Öğrencilik yılları Ingiliz iç savaşının en kanli dönemidir.1660'da Ingilterede krallık yeniden kurulunca  Christ Church'a ögretmen oldu; 1684'e kadar  okulun öğretim kadrosunda  yer aldı,ama 1665 ten öğretmenliği bıraktı.1665'de Brandenburg dükalığına gönderilen  diplomatik heyette sekreterlik yaptı.Bu görevle Locke bir öğretim  üyesi olarak  kuramsal çalışmaları bıraktı ve bir politikacı olarak politikaın sorunları ile ilgilenmeye basladı..1662 ve 1664 arasında Chris Church'da öğretim üyeliği yaptığı dönemde doğa yasaları üzerine latincd makaleler yazdı.Bu makalelerin Ingilizce çevirileri ancak 1954'te Essays on the law of Natura ( Doga yasalaru üzerine denemeler )  adı ile yayınlabildi.Bu yazıları yazarken  Locke,Descartes'in etkisi altındadır v dostları kimyacı Robert Boyle ile Thomas Sydenham'la yakın ve sürekli bir bilgi etkileşimi içindedir..

Locke ,Brandenburg'dan döndükten bir süre sonra ( 1667)  Gilles Barony Anthony Ashley Cooper ( daha sonra Shaftesbury I.Kontu ) ile tanıştı ve onun hizmetine hekim olarak girdi.Locke,Shaftesbury Kontunun yanlız hekimlik ve danışmanlığını yapmadı,oğlunun ve torunun öğretmenliğini de yaptı.Bir süre sonra Locke ,Lord Ashley ile Kuzey Amerikadaki Carolina eyaleti için bir anayasa hazırladı.Lord Ashley Kralın protesten olduğu  anayasal bir monarşiyi savunuyordu;siyasal erk parlamentoda olmalıydı ve bireysel özgürlükler yasalarla güvence altına alınmalıydı.iktidarlar,dinsel inançlar konusunda geniş bir hoşgörüye sahip olmalıydı ve inanç özgürlüğü yasalarla korunmalıydı; ülke ekonomisinde ise sömürgeciliği ve sömürgelerin sistematik bir biçimde soyulmasını savunuyordu.Lord Ashley bu düşüncelere dayanan bir siyasal programın Ingiltere içi savasşındaki önde gelen  savunucularından biri idi. J.Locke ,Lord Ashley'in düşüncelerini paylaşıyor ve lorduna bu konuda danışmanlık yapıyordu..

J.Locke 1672-1674 yılları arasında Lord Ashley'in başkanlığı yaptığı Ticaret ve Yurtdışı Plantasyonlat Kurulunun  sekreterliğini yaptı.Bu kurul Ingiliz sömürgecilik  sisteminin kalbini oluşturuyordu.1675'de astım hastası olduğu için Londra'dan kuruldaki görevinden ayrılarak Oxford'a Döndü;Oxford'da fazla kalmadı,aynı yıl içerisinde Fransa'ya gitti.Fransa'da Paris ve Montpellier'de  dört yıl kalarak Pierre Gassendinin eserlerini okudu ve Gassendi'nin Epikürcü atomist ontolojisinin doğuştan düşünceyi ( idea  innatae ) yadıyan bilgi kuramının etkisinde kaldı...

Ingiltereye döndüğünde hizmetinde çalıştığı Shaftesbury I.Kontu Ashley  hapisten yeni çıkmıştı ve Ingiltere tahtında katolik bir kral vardı ( II.James ).Bir süre sonra Lord Ashley Hollandaya kaçak zorunda kaldı ve orada 1682 de öldü.John Locke da diğer liberaller gibi polis tarafından izleniyordu.1683'de Hollanda'ya kaçtı. John Locke'u elinden kaçıran Kral,Locke nin Christ Church College deki görevine son vererek maaşını kesti ve ünlü 84 kişilik hainler listesine adını yazdırdı (1684)..J.Locke Amsterdama yerleşti.1696 da Locke Orange Prensesinin ( daha sonra Ingiltere Kralicesi II Mary ) maiyetinde  Ingiltereye döndü..Ingiltere'de siyasal dengeler değişmis,anayasal bir monarşi kurulmus ve kişi özgürlüğü ile inanç özgürlüğü mahkemeler tarafından güvenceye alınmıştır..Locke 1691'de Sir Francis  Maskam ve Lady Maskam'ın konuğu olarak Essexdekş Oates'e yerleşti..ve 1704de ölene dek huzurlu yaşadı...

John Locke Eserleri:
Essays on the law of Natura ( Doga yasasy üzerine denemeler )
An Essay concerning human understanding ( 1690 Insan anlayışı üzerine bir deneme )
Some thoughts concerning education ( 1693 Eğitim üzerine bazı düşünceler ) 
The reasonables of  christianity ( 1695  Hristiyanlığın akla uygun oluşu )
Two Treatises of Government ( 1690 Hükümet üzerine iki inceleme )
Epistola de tolerantia ( Hoşgörü üzerine mektuplar ) 

Leibniz nasıl Alman felsefesinin temellerini atmışss,John Locke'da Thomas Hobbes ile başlayan Ingilize felsefesinin temellerini atmistur.J.Locke'dan sonra Ingiliz felsefesi genelde kuşkucu,empirist,ben merkezci ( Anglosakson ),bireysel özgürlüklerin ve bireysel mülkiyetin kutsallaştığı,ontolojinin sorunlaru ile pek ilgilenmeyen,tarih felsefesinin ,devlet felsefesinin ve bilgi kuramının  problemleri ile uğraşan bir çizgi izlemiştirBu anglasakson ruhunun felsefeye kazandırdığı bir biçimdir.. Felsefe başlangıcından beri tüm zamanlar içerisinden ulusal bir bilme biçimidir....

Locke bilgi kuraminin ve devlet felsefesinin problemleri ile ilgilenmiştir.Locke'nin temel problemi bilgidir;Insan Anlağı üzerine bir deneme ( An essay concerning human understanding ) adlı eserinde bilginin tüm problemlerini ele alarak kendi kuramını geliştirir.Insan anlağı üzerine bir deneme ilk kez 1689'da yayınlandı,yayınlandıktan iki yıl sonra Dublin Trinity College'de ders kitabı olarak okutulmaya başlandı ama ne varki 1704'de Oxford koleji ögretmenleri kitabın aforoz edilmesini ve ögrencilere yasaklanmasını istediler.J.Locke denemelerin yazılmasına ,aralarında R.Boyle'nin  bulundugu özel bir toplulukta  yapılan bilgi konulu tartışmalardan sonra karar verilmistir ( Royal society )

Denemelerin yazımı uzun sürdü ve pek cok kere Locke tarafından değişiklikler yapıldı.Locke basılmadan önce 1671'de kitabım iki ayrı taslağını yazdı;daha sonra 1685'de bu iki taslağı yeniden gözden geçirerel değişklikler  ve düzeltmeler yaptıktan sonra yeni bir taslak yazdı.1689'da ilk baskısından sonrakii baskılardan düzeltmeler ve degişikler yaptı.Locke kitabın cok uzun ve kapsamlı olmasına yönelik eleştirilere karsın ıkıncı baskı yapılırken bazı kısaltmalar yapmak istedi ama arkadası William Molineux vaz gecirdi,olumunden sonra bu kısaltmalara yapılarak yayınlandı ..

Deneme,'okuyucuya mektup' başlıklı önsöz niteliğindeki kisa bir yazıdann sonra 4 kitaptan olusur.. 
1.Kitap Dogustan kavramlar üzerine 
2.Kitap ideler uzerine 
3.Kitap sözcukler 
4.Kitap Bilgi ve kanı 
Denemenin birince kitabı ' dogustan ideleri 've 'dogustan ilkeleri'  savunan felsefelere karsı  açık bir eleştiridir..Locke ,Descartes'in adini anmasada bu elestirelein hedefi descartes dır..Descartes'in yanı sıra  Ingiliz felsefei geleneğinde aykırı ve özgün bir yeri olan Cudworth  ve denemin ilk baskılarında De veritate adlı eserinin adını verdiği Lord  Herbet Cherbury'de eleştirilerin hedefi idi..

Arastırmasını amacı 'Insanı diğer canlılardan ayıran ,onu farklı kılan temel özellik olan anlığı incelemek  hem bilgiyi incelemek ve hemde insani incelemek anlamına gelecektir ' Demekki sans ve bilgi araindaki sınırları aramak ve uzerine kesin bilgimiz olmayan şeyler konusundaki onayımızı hangi kurallara göre düzenleyip inanölarımızı ne ölçüde dengeleyeceğimizi incelemek emek verilmeye deger seylerdir '

J.Locke'nin problemi bilgimizin kaynagı,sanı,inanç  ve hakiki bilginin olabilirliğidirçGenelde Ingiliz Filozoflarının özelde J.Locke'nin  en belirgin yanı son derece  açık seçik  ve yalın yazmalarıdır.Locke,bilgi kuramını ,bilginin kaynakları  ve hakiki bilginin olabilirliğini son derece basitleştirerek ele almaktadir

J.Locke  ünlü eseri denemede insan bilincinde doğustan hiçbir idenin ve ilkenin olmayacağını göstermeye çalışır.Locke'ye göre doğuştan getirdiğimiz ne kurumsal ve ne de pratik ( ahlakla ilgili )bir ilkemiz vardır..Doğuştan geldiğine inandığımız ,mantığın,matematiğin  ilkeleri ile Tanrı  kavramını incelersek  görürüzki bunların hiçbiri doğuştan  gelmemiştir;bunlardan sonra kazanılmış ilkelerdir..Özdeşlik ilkesinin doğuştam geldiği konusunda  yaygın bir kanı vardır.Locke doğuştan geldiği ileri sürülen özdeşlik ilkesinin genel geçerliğini de yadsır.Özdeşliki ilkesini bilenler entellektüel yetişkinlerdir.. Oysa çocuklar,budalalar ve ilkeller bu ilkeden ve doğuştan  geldiği ileri sürülen  diğer ilkelerden habersizlerdir..Biz mantığın  ve matematiğin ilkelerinin  doğuştan   geldiğini yada bilince önceden basılmış olduğunu ,kayıt edilmiş  olduğunu  iddia ediyorsak  tüm insanların ,çocukların,budalaların ve ilkel oramn adamlarının da bu ilkeleri zorunlu olarak bilmeleri gerekirdi,oysa olgu bunu yadsır.Matematiğin ilkelerinin de doğuştan geldiğini ileri süremeyiz; çünkü bu aksiyonlarla,teoremler arasındaki farkı ortadan kaldırır,her ikiside bir ve aynı şey olurlar...

J.Locke'ye göre mantığın ve matematiğin ilkeleri nasıl doğuştan değilse ahlak ilkeleride doğuştan değildir..Doğuştan olduğu yaygın biçimde kabul edilen 'adalet' ve 'antlaşmalara uyma' ilkelerinin en büyük kanıtı olarak ileri sürülen ,insanların çoğunluğunun hatta hırsız ve katillerin bile bu ilkelere uygun davranmalarıdır.. Locke,hırsızların ve katillerinde kendi aralarında bu kurullara uyduklarını kabul eder.Bu ahlaki eylemin temelinde doğuştan gelen bu ilkenin determinasyonu yoktur.Hem normal insanlar ve hem de haydutlar kendi aralarında,bir arada yaşayabilmek için zorunlu olarak bu kurala uyarlar..Yoksa kendi aralarında adil davranan  veya bu tür bir davranışı çetenin diğer üyelerinden bekleyen çete üyesi bir hırsızın ,çeteden olmayan toplumun diğer insanlarına karşı tam tersi bir davranışını nasıl açıklayabiliriz..Nasilki ahlak ilkeleri  doğuştan gelmemişse Tanrı ideside doğuştan gelmemiştir... Tarihin derinliklerinde  tanrı'ya inanmayan topluluklar  olduğu gibi Ingiliz sömürge siyasetinin gereği olarak  uzak üikelerden dönen gezginler  Tanrı'ya inanmayan toplulukların varlığından sözederler.Çocuğun tanrı kavramı ise ona Tanrı'yı öğretenin kişiliğini yansıtır..

Eger tüm insan topluluklarında Tanrı kavramı ortak olsaydı bile gene de bu ortaklık Tanrı kavramının doğuştan geldiğinin  bir kanıtı olmazdı.Çünkü ateş,güneş,sıcaklık yada sayı  adlarıda insanlar tarafından evrensel olarak bilinirler;ama bu ,idelerin doğuştan geldiklerinin kanıtı değildir.. Bu yalnızca insanların kendi ülkelerinde  konuştukları ana dilin kavramların kendi ülkelerinde konuştukları ana dilin kavramlarını zorunlu olarak kullanmalarının sonucudur. ve bu ideler konuşma,iletişim  zorunluluğunun bir sonucu olarak insanlar tarafından belirlenirler ..

Töz ( substance ) idesi de doğuştan gelmez; gerçekte böyle bir idemizde yoktur..Çünkü diğer idelerimizin bilinicimizde oluşmasına benzer bir biçimde oluşmuştur.Biz 'töz' kavramı ile açık ve seçik olarak neyi kast ettiğimizi bilmeyiz.Töz kavramı gercekte bildiğimiz  diğer idelerimizin taşıyıcısı olarak kabul ettiğimiz  bulanık,gerçekliği son derece kuşkulu,varsayım niteliğinde bir kavramdır,Bu nitelite bir kavramın doğuştanlığı veya sonradan kazanilmışlığı tartışılmaz bile...

Eger doğuştan ilkeler yoksa,neden filozoflar ve diğer insanlar doğuştan ilkeler düşüncesini ve kavarmını uydurmuşlardır? Locke için bu sorunun yanıtı çok basittir.Bu ilkelerin varlığının kabulü ,bazı insanlara yığınları diledikleri gibi  yönetme,onlar üzerinde egemenlik kurma yolları açtığı gibi bazı filozofların da işlerini kolaylaştırır.Doğuştan ilkelerin varlığını ileri süren tembel araştırmacı hiç yorulmadan varsayım niteliğindeki görüşlerini kolayca kabul ettirir.Kitleler doğuştan idelerin varlığına inandırılırsa ,artık onlar önlerine konan öğretiler hiç araştırmadan ,kuşku duymadan ,incelemeden inanırlar ve yönetilmeleri  bu öğretileri ileri sürülenler tarafından kolaylaşır... Kitleler böyle bir şeye hazırdılar ve yönetenlerin çıkarları,doğuştan  ideler görüşüne kitlelerin hiç kuşku duymadan inanmalarında yatar..

Locke'ye göre doğuştan geldiği ,insanın  bilincinde hazır olarak bulduğu iddia edilen özdeşlik  ilkesi yada ahlakın ilkeleride birer önerme biçiminde diler getirilirler.Diğer önermelerin olduğu gibi bu ilkeleri diler getiren önermelerin da yapu taşları idelerdir.Insan bilincindeki ' düşünme ','devinim ','adam','fil','ordu', 'karanlık' gibi sözcüklerle dile getirdiğimiz ideleri eğer doğuştan getiriyorsak o zaman idelerin yapı taşları olduğu ilkelerde doğuştandır.. Yapılacak şey bu ideleri nasıl elde ettiğimizi arastırmaktır.Locke'ye göre idelerin kaynağı araştırıldığında görülücektirki idelerin ve tüm insan bilgisinin tek bir kaynağı vardır.Deney ve tecrübe.Bizim tüm bilgimiz tecrübe ile başlar tecrübe ile biter.. Tecrübenin dışıda bilgimize kaynaklık edecek hiç bir şey yoktur..

Tüm bilgimizien biricik kaynağı olarak deneyi gören Locke insan bilincindeki idelere kaynaklık eden deneyimi ikiye ayırır;dış duyum ( sensation ) ve iç duyum ( reflection ) ..' Dıs Duyum ' tikel nesneler duyumlarımızı etkileyerek bilince kendilerinin değişik algılarını iletirler ve bu etkileşimin sonucu bilinçte ( sarı,ak,sıcak,soğuk,sert,acı,tatlı vb ) ideler oluşur.İdelerimizin büyük bir bölümünün kaynağı duyularımızdır.Locke bu tür ide oluşumunu ' Duyum ' diye adlandırır.İdelerimizin öteki kaynağı işe ' iç duyum ' dur.İç duyum,bilinç dış duyum yolu ile elde ettiği ideleri işlerlen,onlar üzerinden çalışırken bilincin kendi üzerine kıvrılarak bu işlemin bu çalışmanın algılanmasından kazandığı bazı idelerdir... Bu ideler ' Algılama ' , ' düşünme ' , ' kuşkulanma', ' akıl yürütme', 'bilme', 'isteme' vd.gibi idelerdir... Bütün ideleri biz nesnelerin duyuverilerimizi etkilemesi ile elde edemeyiz.. Bu ideler ancak Duyumun sağladığı ideleri işleyen bilincin bir iç duyum yolu ile algılanması sonucu elde edilirler.. Ic duyumun sağladığı ideler,dış duyumun sağladığı ideler göre duyumlayan kişinin yaşına ,eğitimine ve sağlığına bağlı olarak sonradan oluşur çünkü özel bir dikkati gerektirir.Çocukların büyük bölümünde  bu iç duyum idelerin gelişmesi cocugun zihin sağlığına ve eğitimine bağlıdır...

İdelerimiz yapıları gereği iki türlüdür..'basit ideler' ve 'birleşik ideler '.Basit idelerimizde  iki genel gruba ayrılır: tek bir duyumdan olusanlar ve hem iç hem de dış doyumdan oluşanlar.Tek bir tek dış duyumdan basit idelerimiz ( sıcak,soğuk,sarı,ışık,vb dir ) Bir kac dış duyu verilerimizle  elde ettiğimiz basit ideler ise,uzam,biçim devinim,dinginlik vb gibi idelerdir..Ic duyum ile elde edilen ideler; Düşünme ve iradedir.İç ve dış duyumların bir arada çalışması ile olusan ideler..( Haz,acı,zaman,süreci,güç,varlık vb idelerdir )..Birlesik idelerin yapı taşları basit ideleridir.Basit ideler birleştirilerek bir aray getirilerek oluştururlar.Basit ideler oluşurken  bilinç edilgindir ama birleşik idelerin oluşma sürecinde doğrudan etkindir...

Bilinç birleşik ideleri doğasında varolan  bazı aktlara elde eder. Bilincin aktları

a ) Baglayacı akt : Tüm birleşik ideler için gerekli olan temek akttır.Bilinç bu aktın etkin katkısıile bir kaç basit ideden tek bir birleşik ide üretir. Bu aktın etkinliği ile bilinç önce moduları sonra karmaşık olan birleşik ideleri meydana getiri. Bilinç göreme ve dokunma duyularından elde ettiği duyumlarla 
'uzam' modusu oluşturur. ' zaman ' modusu ise duyumların art ardalığından iç duyum yolu ile oluşur. 'sayı' modusuda aynı biçimde meydan gelir.. Ic duyum yolu ile elde ettiğimiz diger birleşil modular ise ( algılama,düşünme,dikkat vb gibidir )..Moduslraın dışında kana  nesne,töz ve tanrı ideleride birleşik idelerdir ve bağlayıcı akt aracı ile elde edilirler.. Nesne ve töz kavramlaro ile dile getirdiğimiz gerçekte hiç varolmamış olandır. bu kavramla  hakkında hiç bir zaman açık seçik bir ideye sahip olmadığımız  şey'i dile getiririz,bizde var olan ve gösterdiğimiz bu seylerin niteliklerinin ideleridir..Oysa töz ve nesne kavramı  ile bu niteliklerin dayandığı bu nitelikleri taşıyan ,onların alt yapısını oluşturan  bir seyi kast ettiğimizi sanarız. Töz'un taşıdığı her sey duyulardan gelen idelerdir.,bunların dışında  taşıyıcı ' bir şey'in ' gercekten varoldugunu bilemem..' Tanrı'  ideside aynı biçimde olusur,bilinc,iç duyum yolu ile elde ettiği  nitelik idelerini abartarak yücelterek ' Tanrı' ideside aynı biçimde olusur; bilinc,içiduyuö,yolu ile elde ettiği nitelik idelerini abartarak,yücelterek  Tanrı idesini elde eder....Bilinç 'boş bir kagıt( tabula rasa ) gibidir..deney ve tecrübe  bu bos kagıdı doldurur..Insan dogustan yanlnızca ,ideleri bilem,olusturma eğilimindeki bu tabula rasa bilince getirir..baska hiç bir sey getirmez..

b) Birleşik idelerin oluşmasnı saglayan ikinci aktla bilinc ' baglanti idelerini elde eder. Bu ideler tüm ahlak ideleri özdeslik ilkesi,neden etki ilkesi ve baskalık idesidir.. Örneğin bir ahşak idesi ,davranıslarmız ile ilgili idelerimizin  kural yada yasa idesi ile bilinc tarafından bag kurulması yolu ile birleşmesinden elde edilmistir

c) Birlesik idelerin olusmasını saglayan 3.akt soyutlama ( abstraction ) aktıdır..Bilinc bu aktı kullanarak tümek kavramları elde eder; tümel kavramlar bilincin nesnelerin olusturduğu bir addır.  yanlizca baska bir sey değildir. Tümek kavramların gerceklikleri yoktur.Locke butun ortacag boyunca suren tümeller tartısmasında nominalistlerin yanında yer alır. Örnegin biz ,kireci,sütğ karı doyumlarız; bu idelerde ortak olan beyaz rengi,bilincimiz nesnelerin diğer niteliklerinden  soyutlama aktı yolu ile soyutlanarak ' beyaz ' kavramını elde eder ve biz sanarızki  beyaz diye bagimsiz bir sey var.Oysa bu bir yanılgıdır.. Kendi basına bağımsız bir beyaz gercekliği yoktur beyaz yanlızca bir addır.Bu noktada Locke dil felsefesinin bazı problemeleri ile hesaplasır..

Locke'ye göre sözcükler ideleri tanıtan,dile getiren birer isarettirler,Doğa,insanı olustururken onu toplumsal bir varlık olarak yasayabilmesi için düzenli sesler  çıkarabilecek  organlarla donatmısır.Bu organların çıkardığı düzenli sesler sözccüklerdir.Sözcükleri ideleri anlatabilmek için kullanırız,onların birer işareti olarak kullanırız.Basit ideler dışında,birleşik idelerin  bazı niteliklerini soyutlama aktı  ile diğer ikincil  derecedeki niteliklerinde soyutlayarak bu genellemeye varırız.Bu genelleme sonucunda elde ettiğimiz tümel kavramı bir sözcükle diler getiririz.Bu soyutlamanın son basamağı varlık kavramıdır.Burada bu tür soyutlama aktı ile elde ettiğimiz kavramların gercek varlıkları yoktur; bunlar anlayıs yetimiizn yarattıgı birer addan ibarettir.Dogada  canlilar  arasında bizim diler getirdiğimiz biçimde keskin katı sınırlar yoktur.Bizi bilincimizin soyutlama  aktı ile canliları tür ve cins kavramları ile belirlediğimiz yapay sınırlar içerisine sokarız..

Insan için dogru bilgi olanaklımıdır ? Locke bu problemler hesaplaşmasında bilgiyi ikiye ayırır 

a ) Aracısız bilgi ,Aracısız bilgide ideler arasındaki uyumu veya uyumsuzlugu dogrıdan dogruya aracısız olarak bir tür sezgi ile görürüz

b ) Tanıtmalı bilgi ; ideler arasındaki uyumun ve uyumsuzlugu sözkonusu idelerin kendilerinden degil de baska idelerim aracılıgı ile kavranabildiği,tanıklar,belgeler ve kanıtlar yolu ile görülebildiği türden bilgilerdir 

Locke dogru bilgi konusunda kuskucudur.Onun bilginin problemlerine yaklasimi ulastıgı sonuclar kendisinden sonraki Ingiliz felsefesını temek yaklasımını olusacaktır.Dıs objeler  evrenın  varlıgına temelde kusku ile bakılırsa ontolojinin temel problemlerine yaklasım,varlıgın temel determinasyonlarını bilme çabası daha basında yadsinacaktır.Ingiliz felsefesi hep bilgi kuramının ve tarihi varlık alanının problemleri ile ilgilenmistir .Ingilize felsefe geleneginden ontolojinin problemlerine kusku ile bakılmıstır...

J.Locke tarih felsefesinin  problemlerin Two Treatises of  Government ( 1690 ) - Hükümet üzerine iki inceleme adlı eserinde ele alır..Treatises in amacı 1688 Kansız ıngiliz devrimini savunur .Bu savunma yapılırken  Sır Robert Filmer  ve Hobbes in devlet görüleri elestirilir. Locke'ye göre devlet öncesi yasam biçimi Hobbes'in sandıgı gibi değildir. Bu dönemde kargasa ve sürekli bir kör döğüşü yoktur,Insanlar arasında ,dayanısma,yardımlasma ve iyi niyet vardır. Bu donem mulksuzlugun,ilkel komunıst bir ekonomının egemen oldugu  bir donem degildir...Bireysel mülkiyetin olmadıgı bir donem tarihte olmamıstır.Devlet dogal yasamdan bir arada yasamaya  gecmek isteyen  bireylerin  sahip oldukları erki bir anlasmayla kamuya bırakmaları sonucu dogmustur.Locke 'sivil toplum ' ve hukumet kavramlarını aynı anlamda kullanır.Dogal yasamdaki bireylerin bazı temel gereksinemleri  onları bu doğal yasamı terk ederek devleti kurmaya zorlayan antlasmayi yapmaya yöneltmıstır.Bıreyın yasamını güvenlik içinde geçirme gereksinimini yasaların,yargıcların,guvenlik guclerinin  yani devletin olusmanın temel nedenidir.. Bu gereksinimin dogurdugu devlet ,devlet oncesi dogal yasamın bireylerinin aralarında yaptıkları bir sözlesme ile yasama gecer 

Locke'ye göre devlet,yasama ,yürütme ve konfedaratif gucten olusur.. Devletin temelini  yasama olusturur ve hıc bir zaman yasama ve yurutme aynı kurumda bir araya gelmemelidir,bu iki guc mutlaka birbirinde ayrılmalıdır.Yurutme sınırlı ve  surekli denetim altında olmalıdır.. Yasama gucude sınırsız degildir..sınırları,bireysel ozgurlukler ,bireyin dogal hakları ve ozel mulkiyetin dokunulmazlıgıdır..Yasamanın,yurutmenin ve devletin olusmasını nedeni de bu 3 hakkın korunması ve guvence altına alınma gereksinimidir..Konfederatif  gucun görevler baska devletlerle savas  ve barısa karar vermek ,antlasmalar yapmaktır,Konfedaratif guc ,yasamadanda yurutmedende bagımsız olmalıdır..

Siyasal erkin mesrulugu ıkı temel kosula baglıdır

a )Sıyasal erk yasaya uygun bıcımde ele gecirilmelidir,gasb edilmemelidir

b) Siyasal erki elinde tutanlar zora bas vurmamalı,kendi kişisel çıkarları için yada tutkularını gereklerını yerine getirmek ıcın sıyasal erkin sagladıgı olanaklardan yararlanmanın yollarının secmemelidir.. Eger siyasal erki elinde tutanlar mesruluklarını yitirirlerse topluma direnme hakkı dogar.Locke kitlelere direnme hakkını tanırken.,bu hakkın kullanılmamasını ister..Bu hakkın kitleleler tarafından kullanılması siyasal istikrarsızlık ve kargasa  yaratacaktır.İstikrarsızlık ve kargasanın egemen oldugu bir toplumda ,bireysel ozgurlukler ve özel mulkiyet olumsuz etkilenir.Bu nedenle kitleler direnme  haklarını sonuna kadar yasal sınırlar içerisinde kalarak,kargasa  ve istikrarsızlıga meydan vermeyecek bir bıcımde kullanmalıdırlar..

Sıyasal erk kesinlikle dinsel örgüt,kurum ve guclerden ayrı olmalıdır.Bireysel ozgurlukler ve özel mulıyet ancak laık duzeni titizlikle kollayan bir devlette guvence altında olurlar.Din konusunda  iktidarlar hosgoruden ayrılmamalıdır,Ama bu hosgoru tek yanlı olmamalı ,dinsel orgutlerde en az siyasal iktidarlar kadar hosgorulu olmalıdır..Dini inancın temeli kör inanc ve dogmalar  degil akıl olmalıdır.Locke  Ortacag kiliselerine ozellikle Katolik kilisesine  ve bu kilisenin din anlayısına karsıdır.Dinin tum onermelerinin  ve Inancın akılla temellendirilmesini savunur 

J.Lokce'nin felsefesi Aydınlık Çağ'ın felsefei temellerinin  olusmasında  önemli bir etken olmustur.Bilgi kuramındaki empirizm,tecrube ve deneye dayanmayan ,denetlenmeyen hic bir bilgiyi kabul etmemesi ,bilginin biricik kaynagi olarak tecrubeyi ve duyu verilerini gormesi Batı felsefesini derinden etkilemistir...Ozellikle tabula rasa görüşü  açık yada kapalı biçimlerde  günümüze değin pek cok felsefi sistemle psikolojının alt yapısını olusturmustur..Ozellikle marksisit antropolojiler,,nsan uretim ilişkileri ve mulkiyet bıcımlerinin belirleyiciliğinde dialektik bir alısveris ile doldurulan bos bir kagıt olarak gormüşlerdir. Pekcok psikolojık motivasyon kuramının ve çağdas amerikan stili pazarlama tekniklerinin dayandıgı temel postulat,insan bilinci yada ruhunun bir beyaz kagıt oldugudur.Uuzn yııllar leninist ve stanlinist hatta mao nun ıcını tabula rasa dan yola cıkarak onsanın bıcımlendirmeyi hatta yeniden design etmeye calıstılar ancak Locke yanılıyordu Insan bir tabula rasa degildi ve basarılı olamadılar 





.

Thursday, October 20, 2016

Felsefi Lİberallik 3.bolum


Bilimde biray toplum arasindaki çatişma özce gecicidir..Genis olcude bilim adamlarinin tumu ayni  zeka ölçülerini kabul eder ve böylece görüşme ve arastırma sonucta,genel olarak anlasmaya yol acar

Bireycilik ögesinin bilimsel yöntemde hemen göze çarpar türden degilsede esasli bir öge oldugunu  gösteren bir gelişme..Yineden modern çagda ortaya çikmistir..Galile zamaninda Aristonun ve kilisenin otoritesi hala duyularin tanıkliği olcusunden ıkna edici idi

Ilk liberallik zeka konularinda ve ekonomide bireyciydir.Faka heyecan ve ahlak yönunde kişinin hak ve iddialari uzerinde israrci degildİ..XVIII yuzyil ingilteresinin empiriğini ,Amerikan Anayasının kurucularini,Fransız ansiklopedisini egemenliği altinda tutmustu..Fransiz devrimi sirasinda Girondenler dahil ilimli  gruplarca temsil edilen liberalizm,bu gruplarin ortadan kaldirilmasiyla bir yüzyil Fransiz politikasşnda görünmez oldu.Ingilterede Napoleon savaşlarindan sonra,Benthamcilarla Manchester Okulunun doğusuyla birlikte yeniden etkinlik kazandi

Liberalik,feodallikle ve devlet kilisesi ile engellenmediği Amerika 'da en büyğk başarisini göstermiş,1776 yilindan itibaren egemenliğini sürdürmektedir

Yavas yavas liberallik karşi tezine dönüşen yeni bir dusunce akimi Rousseau ile baslar ve romantik ulusalciliktan guc alir.Bu akimda bireycilik,zeka alaninda tutkular alanina uzanmis ve bireyciliğin anarşik yanlari  aciga konmustu

Carlyle be Nietzche yönünden geliştirilen ilk endustrileşmeden hoşnutsuzluk,onun dogurdugu çirkinlikten nefret,endüstrısının zalimliğinden tiksinme türünden öğelerin yeraldığı kahramanlik kültü bunun ozelliğidir

Ortacagin modern dunyanın yarattıgı tepki karsısında ideallestirme egilimi vardi.Ortadan kalkmakta olan kilise ayrıcılıklarının busbutun ortadan kalkmasi istegi ile aristokrasinin ve Endustri patronlarinin zalimliğine karsi işçilerin savunulmasi birlestirilmisti.Ulusculuk adina baskaldirma hakki ve özgürlük  ugruna savasmanin  görkemi hararetle savunuluyordu.Byron bu devrin şairi,fichte,Carlyle ve Nietzcge ise dusunurleri idi

KURAM VE EYLEM

Fakat tümümüz yiğit önderler olamayacagimizdan birey olarak sözümüzü dinletemiyecegimizden kahramanlik felsefesi kabul edildiğinde anarsizmin öbür biçimlerince  kacinilmaz olarak en basarilisi ' Kahramanin despotca yönetimine varir,Tiranlik kuruldumu en basarili kahraman,kendisini iktidara tükselten kişisel hak ve iddia ahlakına başvurarak başkalarinin sesini kesecektir

Bu yaşanti kurami uygulamada kabul edildiğinde başka bir durum ortaya çikar :Şiddetle baski altinda tutuldugu diktatoryal devlet karsisinda kendini birey rededer
 
Liberal felsefenin ilk kusatici anlatimi ,modern filozoflarin en derini degilse bile en etkini olan Locketa bulabiliriz.Ingilterede Locke'un düsünceleri belli bir zeka düzeyine hitab ediyordu.Onlarin etkisini kuramsal felsefe dışinda  izlemek olasi degildir.Öte yanda Fransada işbaşindaki rejime ve kuramda gecerli Descartesciliga karsş durmaya götüren olaylarin akişini büyük ölçüde etkileyen ayni düşüncelerdi


Politik ve ekonomik yönden gelişmis bir ülkede ilerlemis ve dogduğu yerde yaygin bir düşüncenin aciklanmasi,sistemli duruma getirilmesinden başka bir şey olmayan felsefe ,başka bir yerde devrimci bir çabanin ve sonundada devrimin bir kaynagi olabilir...

Gelişmis ulkelerin tanınma siyasetlerini düzenleyen ilkelerin az gelismis ülkelerde bilinmesi dusunurler sayesinde olmustur.Gelismis ulkelerde kuram esini veren uygulamalardir.Öbür ülkelerde ise Kuram uygulamaya esin verir.Bu ayrim aktarma dusuncelerin dogduklari ülkelerde neden kendi ülkelerinden oldugundan daha az başari kazanabildiğini anlatan ılkelernden biridir





Felsefi Lİberallik 2.Bolum

Fransiz devrimi ile baslayan ve Kutsal ittifak ile biten olaylardan sonra liberalizm XIXyy yenilenmis iyimserliği olnakli olmadan öce ikinci kanadini elde etmek durumunda idi

Herhangi bir ayrintiya  girmeden XVII  yy dan XIX yy degil görülen liberal gelisimin genel örnegini gözden gecirmek yararli olacak..

Baslangicta basit olan bu ornek  gittikce karmasiklasir.Eylemin ayirici karakteri bireycilikti.Ancak daha genis tanımlanana kadar kapali bir terimdi..

Eski Yunanda Aristo ya kadar ki oda dahil bireyselci degilllerdi.Insanin aslinda toplumun üyesi oldugunu düşünmüşlerdi..Örnegin Eflatunun cumhuriyeti bir bireyi degil bir toplulugu tanımlamaya calişiyordu 4

Buyuk Alexandrostan bu yana siyasal özgürlüğün yitimi ile bireyselcilik gelismis ve kynikciler ile stoacılar yönünde temsil edilmistir

Stoaci felsefeye göre kişi hangi toplumsal kosullarda olursa olsun iyi bir yasam surebilirdi.Özellikle Devlet denetimini eline gecirmeden evvelde Hristiyan gorusu bu idi.Fakta Ortacagda mistikler hristiyan ahlakindeki özgün bireyci eğilimleri sakli tuttuklari halde,dusunurlerin cogunlugu dahil kücümsenmeyecek insanin yasam görüşü,dogma,yasa  ve alişkanliğin saglam bir sentez ile Katolik kilisesinin egemenliği altina girmisti.Sonucta kuramsal inanc ve pratik ahlak toplumsal bir kurumun kanadina alinmisti..

Dohru olan,iyi olan neyse onun tek basina düsünce ile degil,konsullerin kollektif bilgileri ile bilinmesi gerekiyordu ..

BIREYCILIK 

Bu sistemde ilk önemli koma ,genel konsullerinden yanilabileceğini ileri süren protestanlikla ortaya cıkti.Dogrulugu belirlemek böylece toplumsal olmaktan çikip bireysel bir girişim durumuna geldi..

Degişik bireyler degişik yargilara ulastiğinda sonuc uyuşmazlikti ve kuramsal kararlariartik piskoposlar meclisinde degil  savas alanlarinda arandi..Hic bir taraf rakibinin kökünü kaziyamadiğindan zekasal ve ahlaksal  bireyciliği düzenli toplumsal yaşantiyla uzlaştirma yönteminin bulunmasi gerektiği anlaşildi.ilk liberalizmin çözümlemeye çalistiği belli başli sorunlardan biri buydu...

Bu arada felsefeye bireycilik girdi Descartesin ' Dusunuyorum oyle ise varim ' bicimindeki tek kesin dusuncesi,her birey için ayri olan bir bilgi temeli ortaya döktü.Çünkü herkes için çikiş noktasi başka birinin yada toplumun degil kendinin varliği idi..

Descartesin açik secik düsüncelerin güvenirliği üzerinde durmasida ayni amacli idi.Çünkü biz dusuncelerimizin açik secik olup olmadiğini anlayabilmek için ,içe bakişa yöneliriz.Descartestan beri felsefe yazilarindan çoğu ,zeka yönünden bireysel olan böyle bir tutum içindedir

Yinede bu genel tutumun uygulamada cok ayri sonuclara yol acana degisik bicimleri vardir..Tipik bilimsel kasifin görüşü belki bireyciliği az miktarda içinde barindiran bir görüştür..Bir Bulucu yeni bir kurama vardiğinda kendisine yerinde göründüğü için kabul etmistir onu.Otorite önünde basegmez... Basegerse kendinden önce gecmis olanlarin kuramlarini kabul etmeyi surdurecektir..

Genellikle kabul edilmis dogruluk  yasalarina bas vuran bulus sahibi insanlari,kendi otoritesiyle degil,kanitlariyla ikna etmeye calisir ..........

Felsefi liberallik 1.Bolum

Siyaset ve felsedede liberalliğin gelişmesi cok genel ve cok onemli bir sorunu tartısılmasina gerec hazirlamistir.Soru sudur

Siyasal ve toplumsal kosulların ileri gelen ve ozgun dusunurler uzerine etkisi ne olmustur ? yada bu kisilerin ,sonraki siyasi ve toplumsal gelişmeler uzerinde etkisi nedir ? 

Yaygin iki karşit yanlisna saknmak gerekir.. Gundelik işlerden cok kitaplarla ugrasanlar,filozoflarin etkisini oldugundan cok gostermeye calişir..su yada bu ogretiden esinlediğini ileri suren siyasal bir grup gordulermi ,o grubun eylemlerinin şu yada bu ögretiye yüklenebilecegini düsünürler..Oysa,bir filozof sadece,herhangi bir durumda nasil bir grubun bicimlenecegi konusunda ogutlerde bulundugu ıcın benımsenir...

Yazarlar, son zamanlara degin  kendilerinden önce geçenlerin etkilerini ayni yolda buyutmuslerdir..

Fakat eskiye tepki gösterirken yeni bir yanliş dogmustur.Bu yeni yanlis,kuramcılari kendi kosullarini pasif ( edilgen ) ürünü  gibi görmek ve onlarin olaylarin akişina herhangi bir etkide bulundugu kolay kolay kabul etmemekten dogar...

Bu görünüse göre dusunceler,materyel  ve teknik  nedenlerin yarattigi derin akintilar üzerindeki köpüklerdir...

Dogruluk nerededir ?

Kendi payima dogrulugun bu iki ucu arasinda bulundugunu  düşünüyorum ,Baska yerde oldugu gibi düsüncelerle pratik yasam arasinda karsilikli bir etki vardir..Hangisinin neden ,hangisnin sonuc oldugunu sormak ,yumurta ve tavuk ornegindeki gibi bosunadir..Bu soyut sorunun tartısmasi ile zaman yitirmeden genel sorunun onemli tarihsel gecmisine bakacagiz 

LIBERALLIGIN BASLANGICI :

ilk liberalizm Ingiltere ve Hollandanin urundur ve iyi belirlenmis öz çizgilere sahipti,Dinsel hos görüden yanaydi.Protestandi.( ılımli ) Din savaslarini aptallik olarak görüyor,ticaret ve endüstriye önem veriyordu.Monarsi ve Aristorasiden çok yükselen orta siniftan yana çikiyordu.Mülkiyet haklarina geniş bir saygi duymaktaydi,bu saygi ,mülkiyet ,sahibinin kişisel emegi ile saglanmissa daha artiyordu....

Liberalizm döneminde miras ilkesi reddedilmemişse bile alani ,eskisine bakildiğinda çok daralmiştir,özellikle krallarin tanrisal haklari,topluluklarin hiç degilse başlangiçta kendi yöneticilerini seçme hakkina sahip oldugu yolundaki görüş lehine degistirilmişti..

ilk liberalizm egilimi  içkin olarak mülkiyet haklari ile karisik demokrasiye dogru idi.Baslangıcta bütünüyle açik olmayan bir inanc vardi.Tüm insanlar eşit dogmuslardi ve sonraki eşitsizlikler çevrenin ürünü idi.Dogustan gelme özelliklere karşit olarak eğitimin özellikleri üzerinde vurguyla durulmasina yol acildi..

Hükümetlere karşi bir eğilim göze carpmaktaydi,Hükümetler hemen heryerde tüccar gereksinimlerini pek seyrek anlayan ve o gereksinimleri pek seyrek gözeten krallar yada aristokrasinin elindeydi..Ancak bu eğilim ,tüccar sinifina karsi duyulucak zorunlu anlayis ve sayginin çok geçmeden kazanilacagi umuduyla  frenlenmekteydi...

Ilk liberallik iyimserdi,enerjikti ve felsefiydi.Buyuk gucluge ugramaksızın zafer kazanmasi,kazanacagi zaferler birlite insanliga pek cok yarar saglaması olasi görünen ve gittikce büyüyen güçleri simgeliyordu.Ortacag kurumlari kilisenin ve kralin güçlerini eziyeti yasaya uydurmak ve bilimin  gelişmesini engellemek yolunda kullanıdılgi için Ortacagdan gelene herseye karşi çikmişti liberalizm..Ayni sekilde Calvinist ve Ana baptistlerinde modern fanatikliğine karşi idi

Dogu Hindistan şirketi ve Ingiliz Bankasinin kurulmasi,çekim kurami ve kan dolasiminin bulunmasi türünden ticaret ve bilim girişimlerini tesvik edecek enerjiyi serbest birakmak için tanri bilimsel ve siyasal catişmaya son verilmek isteniyordu 

Gericilik bati dünyasi boyunca yerini aydinlanmaya birakiyor ,İspanya korkusu sona eriyordu.Butun sınıflarin refahi artiyor ve büyük umutlar en ciddi yargilarla saglanir görünüyordu..

Napoleon Bonaparte  ve Kutsal ittifaka varmis Fransiz devrimni doguran bu umutlari bir yuzyil boyunca gölgeliyecek bir sey cıkmadi 




Wednesday, March 9, 2016

Blues'un Uzun Yolculugu 

Blues,Amerikanin siyah kültürünü baska hic bir sanat formunun anlatamadiği sekilde ifade eder,Kolelik doneminin ve sonrasında gelen ozgurluge karın hala bir kole gibi yasamanin ,yoksullugun ,dıslanmanin ve anlasmanin muzigi olur..
 Blues bir halk muziğidir ve sozel tarih olma ozelliği tasir.Yoksul yasamin birey uzerindek, agir yuku ve bunun getirdiği caresizlik,yalin bir dille hatta bazen kaba denilicek bir sekilde ifade eder.
Geleneksel Blues ,basit,alayci ve mizahi bir dil kullanir.Ask,Tutku,cinsellik ,yolculuk ,gercekustu inanıslar ve gunluk yasamda bastırılan saldırgan duslerle doludur sarki sozleri,Ancak Blues Muziginde umut vardir,Acilar,Sikintilar anlatılır ama bir yandada bununla dalga gecilir.Acilar yasanir ama hic bir sey bu kadar ciddiye alinicak kadar buyuk degildir hergun bir umut tasir.....

Bu muzik turunun dogum yeri Missisippi deltasıdır Delta Memphis Tennesseden  Vicksburg Missisippiye uzanan Kuzey amerikanin en bol yagmur alan ve Pamuk tarimina uygun alanidir...

Deltadaki Turuveiler,Moorhead ve Lourse kasabasindan Charlie Patton,Robert Johnson  ve Son House gibi muzisyenler cıkmıstır.

Blues Muziginin yapsisinda cagri ve yanit geleneği vardir. Bu yapı tarlalarda calisan kolelerin birbiriyle haberlesmek ıcın kullandıklari bir yontemin  sarkılara yansımasidir.Bu tarzi siyah kiliselerdede gormek mumkundur.Kiliselerde rahip ve katılımcılar arasından birinin seslenmesi ve digerinin ona karsılık vermesi,ayine hem sozel hemde cesitli dans ve fiziksel hareketlerler katılımı saglar,Konusmalarin sarkıya donusumu gozlennir,

Blues Muziginde en cok islenen konulardan biri yolculuktur.Yıllarca suren kolelikten sonra bireyin istediği yere gidebilmesi kadar guzel bir sey yoktur..Sarkılar gitme,terk etme eylemiyle doludur..

Sarkic o kenti terkedecektir,gelen treni yakalayıp oralardan uzaklasacaktir 

O donemde yaygın olan demiryollatindada yolculugun seklini belirlemektedir 

Siyahlar Tren ve demiryollari ile baska bir baglantilarida vardir.Kolelik ve sonrasındaki ortakci işçi kooperatifler, doneminde tarım sektorunden sonra en cok calistiklari alanlardan biride demiryolu işciligidir...

Bu nedenle ,raylarını dosediği tren yolundan bir gun o trene binip gidebilmek en buyuk dusudur.. Blues sarkılarından hızını almaya baslayan bir Tren sesi ve armonikayla taklit edilen tren duduklerine rastlanir 

Blues sarkılarında yolculuk ,bazen ozgurluk bazen kacıs,bazen ekmek ugruna kar edilebilicek bir yoldur...Bunlar donusu olup olmadıgı bilinmeyen yolculuktatıdr,O nedenle,ayrılıklar yolculuk temasıyla birlesir....Sevgiliden ayrılma,ozlem,kavusamama,ana temalar haline gelimistir,Blues Muziği yavas yavas  kendini Chicagoda bulur..

1890 yilinda Amerikadaki Zenci nufusun % 80 ini Guneyde Kırsal bolgelerde yasarken 1930 ylında bu sayi % 50 ye duser ,Boylece Blues 60 yil ıcınde Missisippiden Chicagoya goc etmistir..Chicagoda fabrikalarda farkli işler bulabilen siyahlarinda dısında sokaklarda kose baslarını Gitatist ve Muzisyenler sehre muzigi yayarlar....

Goc arttıkca Bluesda Cesitlenmeye baslar,Delta Blues degismeye baslar ' Texas Blues ' belirgenlesir.Gocebe halk tiyatrolari yeni yildizlar yaratir Bessies Smith bunlardan biridir.Blues kendini daha cok Memphis Chicago arasindan kendini gosterir

Gunumuz Rock Muziğininden kokunu olusturan Blues muziği ,fakır beyaz gencler sayesinde Country ile birleserek Rock muziği olusturur,Elvis Presley orneğin 

Acidan baslayarak umuda yuruyen Blues muziği,pek cok insana ayakta durma gucu verir..Blues unutturulmaya calisilan bir donemin  hıc susmayan farkli muzik turlerine donusen sesi ve degerli bir tarihi dokuman olarak onumuzde durur


n.b Nisan 2004 Populer Tarih Benan Dincturk yazisindan alinimistir