Wednesday, March 24, 2021

TERCUMAN I AHVAL GAZETESI VE AGAH EFENDININ HİKAYESİ

 

Avrupa’da gazeteciliğin başlangıç  tarihi  1621 dir.Bizde ise 19 yy da ortaya çıkmıştır.Ancak,Türk gazeteleri kesinlikle Avrupa gazetelerinden hiç geri kalmamıştır.

İlk Türk gazetesi olan ‘’ Takvim i Vekayi ‘’ 11 Kasım 1831 günü yayın hayatına girmiştir.Sultan II Mahmut’un gayretiyle kurulan bu gazete,1840 yılından sonra resmi gazete haline girmiştir.Bu gazetenin başına zamanın vakanüvisi ,yani devletin resmi tarihçisi Sahaflar Şeyhi Esat Efendi getirilmiştir.Haber toplam görevi:Bab Ali Amedi kalemi katiplerinden Sarım efendi ile Serasker maiyetinden Sait Bey’e verilmiştir.Bu iki kişi ilk gazetecelerimiz olarak kabul edilebilir.

1862 yılında ilk dergimiz olan ‘ Mecmua i Fünun ‘’ u çıkaran ve sonraları Maarif Nazırı ( Milli Eğitim Bakanı ) olan Münif Paşa,’ Mecmua İ Fünun ‘’ ilk sayısında gazeteciliğimizin başlangıcına ait olan yazıda şöyle demiştir.

 ‘’ Bunların en eskisi resmi olan ‘ Takvim i Vakayi’ dir…ilk düzenlenmesine ve yazılmasına itina edilip iç ve dış haberleri ve faydalı yazıları kapladığı halde,sonraları ,yalnız resmi ve bazı dahili vakalara münhasır olup ekseri çıkış vaktini dahi şaşırdığından ,halk nazarında evvelki kadar itibarı kalmamış idi….ikincisi ‘ Ceride i Havadis’ tir ki.Ingiliz William Churchill tarafından çıkarılmıştır.Bu dahi haftada bir çıkarak genellikle yabancı ülkelerle ilgili faydalı ve eğlenceli haberler seçip yazduığından ve o esnada bu yolda başka gazete dahi olmadığından halkın tam ılgisini toplamıştı…Üçüncüsü ‘ Tercuman ı ahval ‘ dir ki,eski Posta müdürü Agah efendinin eseridir….Osmanlı tebasından ilk Türkçe gazete kurmaya başarılı olan adı geçen kimse olduğundan öncü olmak şerefine  sahiptir.Istanbul’da bir de ‘ Elcevaib’ adında Arapça,bir gazete vardır ki Matba i Amire,Arapça baş düzelticisi Ahmet Faris Efendi 1842 yılında kurmuştur..Fakat Istanbul’da Arapça konuşanın az olması ve Arap ülkelerin de gazete satmadığından masrafı karşılamamıştır.Bir kaç ay içinde kapanmıştır ‘’

Münir Paşa’nın ilk gazetelerimiz hakkında böyle bir yazı yazmasının sebebi,kendi dergisini çıkardığı piyasada,Şinasi Efendi’nin ‘ Tasvir i Efkar ‘ı yayın hayatına sokmuştur.

Gerçekten 1 Ağustos  1840 tarihinde ,’ Ceride i Havadis ‘ in ilk sayısı Ingiliz vatandaşı Willaim Churchill tarafından yayınlanmıştır.Gazetenin sahibi,yazı yazmadı,gazetesinde devrinin tanınmış yazarlarını,edebiyatçılarını toplamıştı.Şair Ali,Hafız Müşfik,Ahmet Zarifi,Nüzhet efendi,Emin Bey,Siret Bey,Sait Bey,’ Sicilli Osmani ‘ müellifi başyazar Süreyya Bey,mütercimler şair İsmet Bey ve Salih Efendi,Ahmet Rasim Bey bunların başlıcalarıydı.

Sonraki yıllarda ‘ Tercüman ı Ahval ‘ yazarlarının hemen hepsi devlet hizmetinde  önemli mevkilere yükselmişlerdir.Bu suretle hakkındaki bilgilerimiz ,dağınık ve bilimsel bakımdan guvenilicek nitelikte değildir.

Willaim Churchil 1846 Ekim ayında ölünce oğlu Alfred Churchill yönetmiştir.’ Ceride i Havadis ‘ 1846 yılına kadar devam ettirlimiş,önce ilave şeklinde çıkarılan ‘ Ruzname i Ceride i Havadis ‘ birer meslek okulu yerine geçmiştir.Sonraki gazetelerimizde çalışanların çoğu ilk meslek stajlarını ,bu iki gazete yapmışlardır.

Şimdi de öncü gazeteceilerimizi tanıyalım.

Izmit mutasarrıfı olan Ağah Efendi,’ Tercüman ı Ahval ‘ adında bir gazete çıkarmak üzere Babıali’ye 1860 yılının Mart ayında başvurmuş ve 21 Ekim 1860 günü gazetesinin ilk sayısını yayınlamıştır.

Gazetenin önsözünde şöyle yazıyordu : ‘’ Madem ki,bir sosyla toplumda yaşayan halk,bunca yasal görevlerle yükümlüdür,elbette ,sözle ve kalemle kendi vatanının yararına fikir beyan etmeyi,kazanılmış haklarından sayar.’

Yasal görevlerler bağlı olan yurttaşın ülke işleri hakkındada fikir beyan etmesi gerektiğini kabul ederek gazetesini  halka sunan Agah Efendi  ve onunla birlikte bu işe atılan Şinasi Efendi ,gerçekten hem öncü,hem de ilk büyük gazetecelerimizdendir.

Agah Efendi 18  Mart 1832’de Istanbbul’da Sarıyer’de doğmuştur.Babası,Yozgatlı Çapanoğulları’ndan Ömer Hulisi Efendi dir.O tarihlerde orta öğretim bölümü ile birlikte öğretim yapam Tıbbiye Okulu’na yazdırılan küçük Agah burasını  tamamlamadan 1849 yılının Mart ayından okuldan ayrılır.Burada sağlam Fransızca öğrendi.Nitekim bu sayede  hemen Babıali Tercüme odasına girebilmiştir.Bu görevde iken,Paris Büyükelçiliği’ne atanan Rıfat Veliyüddin Paşa ile birlikte 1852 Kasım’ında  Paris’e hareket etmiştir.III.Napoleon’un huzurunda Elçilik heyeti ile kabul olunmuştur.12 Ocak 1853

Bir süre sonra görevle İstanbul’a dönen Agah Efendi,o tarihlerde yarı  milletlerarası  bir kuruluş olan Istanbul Karantina idaresi Müdür Yardımcılığı’na tayin edilmiş ve 1855 Temmuz’unda Rumeli ordusu tercümanlığı için Silistre’ye yollanır.

Kırım Savaşın’dan sonra komutanla birlikte önce Erzincan’da sonra Karsa’ta görev yapmıştır.( 21 Temmuz 1856 ).Rusların çekildiği bölgede askeri ve mülkü idarenin yeniden düzenlenmesi işlerinde çalışmıştır.

Istanbul’a dönen Agah Efendi;Rumeli’de çeşitli yerlerde  maliye ve mülkiye hizmetlerinde bulunmuş,nişanlar almıştır.Izmir Mutassarıfı ile ‘ Tercüman ı Ahval ‘ yayın iznini alınca Istanbul’a gelmiş ve gazetenin hazırlıklarına başlamıştır.En yakın fikir ve çalışma arkadaşı olan Şinasi Efendi,ona bir gazetenin tenik konuları hakkında yardım etmiştir.

Tercüman ı Ahval sadece haber ulaştırma  organı olarak kurulmamıştı.Ulkenin kültür ve bilim hayatına da hizmet etmekteydi.Özellikle bu konularda gazete içeriğini zenginleştiren Şinasi,altı ay sonra gazeteden ayrılmıştırç

Yalnız kalan Agah Efendi,bundan yılmamıştır.O güne kadar haftada bir defa pazar günleri çıkmaktayken,yeni dönemde gazetesinin boyunu yarıya indirerek haftada üç defa çıkarmaya başlamıştır ( 22 Ocak 1861 )

Agah Efendi,gazetesini çıkarmaya başladığı yıllarda,bigili,çalışkan,meden, cesaret sahibi,deneyimli aydın bir kişiydi.Kendi yazılarına imza koymayan Agah Efendi’nin ,gazetesine verdiği yol onun eseridir.Nitekim,Şinası ayrıldıktan sonra bile gazete çıkmaya devam etmiştir.

Agah Efendi ,gazetesini çıkarırken bazı memuriyetlerde bulunmuştur.28 Ağustos 1861’de Posta Nazırlığına getirilmiştir.Bu görevdeyken posta pulu kullanılmasını kabul ettirmiştir.Bu görev kendisinde kalmakla beraber,ayrıca Vapurlar idaresi Nazırlığına getirilmiştir ( 3 Eylül 1864 ).Fakat bir süre sonra Genç Osmanlılar ile ilişkisi olduğu dedikodusu yüzünde bu görevi bırakmak zorunda kalmıştır.Bu arada Sayıştay üyeliğine getirilmiş ise de buradan da azledilince,üzüntüye kapılmıştır.Gazete 31 Mayıs 1867 de kapatılmıştır.Morali bozulan Agah Efendi,7 Haziran 1867’de Marsilya’ya ve az sonra 16 Haziran 1867 de Paris’s getirilmiştir.

Ağah Efnedi Avrupa’da gazetecilik yapmamışsa da Abdulaziz’e savaş açmış olan Genç Osmanlılar’a  yardım etmiştir.Tercüman ı Ahval’in harflerini ve Melik Efedi adındaki Ermeni mürettibini Istanbul’dan Londra’ya getirterek Ali Suavi’nin ‘ Muhbir ‘ gazeteseinin basılmasını sağlamıştır.(31 Ağustos 1867)

Ali Suavi ile arkadaşlarının arası açılnca,Agah Efendi’nin matbaasonda ‘ Hürriyet ‘ çıkarılmaya başlanmıştır( 29 Haziran 1868 ).Genç Osmanlılar arasındaki yeni bir anlaşmazlık nedeni ile Namık Kemal ‘’ Hürriyet’ten ayrılınca,1869 sonbaharında aynı gazeteyi Ziya Paşa çıkarmıştı.

Ali Paşa’nın ölümü ve Abdülaziz’in de affı sağlandığından 20 Kasım1871 tarihinde Istanbul’a dönmüştür.Bundan sonraki ömrü,gazetecilikten uzak olarak vilayetlerde  yüksek memurluklarda,Ankara’da ve Bursa ‘da sürgün olarak yaşarken,basınımızın ünlü siamsı Ahmet İhsan’a Fransızca dersi vermiştir.

II.Abdülhamit tarafından affedilen Agah efendi Istanbul’a dönmüştür.Fakat bir süre sonra Rodos ve Midilli mutasarrıflıklarıan tayin edilmiştir.15 Ekim 1884 te Atina Elçiliğine tayin edilir.Aralık 1885 te olmuştur.Kemikleri İstanbul’a getirilip Sultan Mahmud türbesindeki yerine gömülmüştür.

24 Temmuz da Gazeteciler cemiyeti mutlaka mezarını ziyaret eder.

Türk basını tarihinde çok önemli bir yeri olan ‘ Tercüman ı Ahval ‘ basımı,biçimi,mizanpajı ve içindekile bakımından kendisinden önce çıkan gazetelere benzemez.Haberle,diğer yazılarında itina ile ayrılmakta ,ilgilerine göre her birine ayrı başlıklar konulmakta,başlıklarda değiişk puntolu harfler kullanılmaktaydı.Bazen yazılarda ara başlıkları bile atılmaktaydı.Hatta haberlerin,yer ve memleket itibari ile ayrılmasına dikkat edilmekteydi.

Tercüman ı Ahval o zamanki paranın satın alma gücüne ve diğer eşya fiyatlarına nisbetle çok yüksek sayılabilecek bir bedelle satılıyordu.Sayısı 3.5 yıllığı  150 kuruş.6 aylığı 80 kuruştu.İlanların satırından 3 kuruş alınmaktaydı.Gazetebin üzerine imtiyaz sahibi,sorumlu müdür ,başayzar adları konulmuyordu.

‘ Tercüman ı Ahval’ Türk basınından yeni bir yazo türünü ortaya çıkarmıştır.İlk Tefrika bu gazetede yayınlanmıştır.Tercuman ı Ahval’ın ilk sayısında,tefrikanın ne olduğuna dair açıklama yapılmış.2 sayısında da Şinasi’nin yazdığı ‘ Şair Evlenmesi ‘adlı oyununun tefrikası yayınlanmıştır.

İlk sayıda Sinasi imzasıyla yayınlana ‘ Mukaddime ‘ başlıklı yazıdan sonra bir süre başyazı çıkmamıştır.Tercüman ı Ahval de ilk başyazo,imzasız olarak 30 ve 31 sayılarında iki defa da çıkmıştır.Bu yazıyı Agah Efendi yazmıştır.Yazıda siyasi makalelerin öneminde ve iki olayın incelemesi yapılmaktadır.Tercuman ı Ahvalda başyazı bulunmaz ama yazıldığında siyasi olaylar incelenmiştir.

Tuesday, March 23, 2021

ATLANTIK'IN IKI KIYISINI BAĞLAYAN TELGRAFIN HIKAYESI

 


Eski bir İstanbul türküsünde olduğu gibi,,artık telgrafın kuşlar konan telleri ve semaya bakan direkleri yok hayatımızda.Ama bir gerçek varsa,o da ‘’ Elektrikli Telgraf’ın tellerinin direkler üzerindeki ilk defa suya inişinin üzerinden nerede ise 2 asır geçtiğidir.

Günümüzün iletişim olanakları karşısında,Elektrikli telegraf,çok ilkel görünsede; bugun vardığımız teknojiye giden yoldaki taşlarda biri olduğunu hatırlamalıyız.Telgrafın icadından ve oldukça yayılma imkanı bulmasından sonra bile,devlet hizmetleri haricinde,Istanbul –Londra arasında bu vasıtadan istifadeyle  karşılıklı haber göndermek isteyen tüccarın veya halktan birinin bu isteği ancak 24 saat,yani bir gün sonra gerçekleşebiliyordu.

Bu yüzden ‘’ Ceride i Havadis ‘’ gazetesi  telgraf görevlilerinin gayretiyle bu sürenin 16 saate indirilmesini ve bir defasında Manchester’dan çekilen bir telgrafın Istanbul’daki tüccar’a 4 saate ulaşmasını büyük bir haber olarak,duyurmuştu.( 1856 )

Tarihte,M.ö 500 yıllarında, Persler bir tür telgrafı kullanmışlardı.Karşılıklı kuleler ,yardımıyla,bu kulelerden verilen çeşitli işaretlerle değişen iklim ve değişen zamanlarında haberleşmeye çalışılıyordu.Bu usul aslında telgrafın en basit uygulaması olduğunu kabul edebiliriz.

Morse’un icadından önce karşılılı kuleler vasıtasıyla ve belirli bir sistem içerisinde haberleşmenin en güzel örneğini,önceleri Fransa’da,sonra bütün Avrupa ülkelerinde yayılma imkanı bulan Claude Chappe ( 1763-1809 )’ın elektriksiz,’’ Havai Telgraf’ında görmekteyiz.1791 ve 1793 te gelime devam etmiştir.

Elektriğin telgrafa uygulanmasıyla elde edilen ‘’ elektrikli telgraf ‘’ ise bu konuda bağlı başına büyük bir olaydı.

Aslında bu satırlarımın başında da belirttiğim gibi ‘’ Suya giren ilk kablo ve onun takipçilerinin kısa öyküsünü ‘’ sizlere anlatmak istiyorum.Inançlı insanların neler yapabildiğini bu yazıda hatırlayabilrisiniz.

Telgraf ve telefon ,bugüne gelmemize yardımcı olan en kıymetli eserlerdir.Bunlar için,günümüzde sayısız kabloların hala yeryüzünde olduğunu hatırlamamız lazım.Ama,Osmanlı Devleti’nin resmi gazetesi olan ‘’ Takvim i Vekayi ‘nin kaydına göre 1866 yılında telgraf hatlarının uzunluğu,dünyayı yedi defa kuşatacak seviye de idi.Kısa bir süre önce,kabloların yer altı ve denizlatında olduklarını unutmayalım.

Zamanımızdaki iletişim kablolara ihtiyaç duymamaktadır,Fakat insanalrın yakınlarına bir sahiferlik mektuplarını ancak atlı,arabalı postalarla gönderdikleri dönemler için kablo aracılığı ile alıcı verici telgraf makinalarının sağladıkları kolaylık daha açok ortaya çıkar.

Amerika’dan sonra ilk telgraf hatları Ingiltere’de görülmeye başlandı.Fakat hem kabloların korunması güçlüğü vardı,hem de yapım teknikleri zayıftı.Ancak  tren yolları boyunca kurulabilen hatlar,tinel geldiğinde rutubetten çekinildiğinden tepe ve yamaçları tırmanarak ,yollarına devam edebiliyorlardı.İşte bu noktadan başlatabileceğimiz hatların dayanıklı ve kullanışlı yapılabilmeleri çalışmaları,çok da uzak sayılmayacak bir gelecekte,yeni dünya ile eski dünyayı bağlayabilecek,bütün bir okyanusu geçerek,Amerika’nın haberlerini Avrupa’ya ulaştırabilecek  seviyeye erişecekti….Başlangıç ile bu durağı düşünmek bile azmederek ,ne istediğini bilerek,çalışmanın parlak sonucunu bize göstermeye yetecektir

 Daha tünellerdeki rutuberin telgraf kablolarını etkilediği dönemlerde,Ingiliz Bret,Manş’ın altından bir kablo geçirerek,Ingilitere ve Fransa’yı bağlamayı düşünmeye başlamıştı bile.Bret’in bu iş için Ingiltere ve Fransa hükümetlerinden bir imtiyaz almaya çalıştığı sıralarda daha Fransa’da elektrifli telgraf yoktu.Bununla birlikte  1849’da Ingilter kıyılarındaki Dover’den Fransa sahillerine doğru hareket eden bir vapur Manş’da ilk kabloyu indirmeye başladı.Hız saatte 6-7 kilometre  idi.Bir kazaya uğramadan Fransa’ya bağlanmış olan hattan,Ingiltere’ye ilk defa ‘’ Artık Fransa’nın haberi Ingiltere’ye gecikme bilmeyen,fırtınadan korkmayan bir posta ile gelecek ‘’ telgraf çekildi.

Fakat çok geçmeden bir balıkçının ağlarına takılıp,balıklarla birlikte su yüzüne çıkan kabloyu ,önce bir denize bitkisinin kökü zanneden balıkçı,içinin parlak sarı rengini görünce talihin kendisini özü altın olan olan bir bitki ile karşılaştığını düşünerek sevinmişti.Tabii ki kopan hatla birlikte haberleşme de durmuştu.Şirketin zararı büyüktü .Ayrıca,böyle bir sistemin kurulamayacağını iddia edenlerin seslerinin yükselmesine fırsat verilmişti.

Bu başarısızlık yeni bir şirketin kurulmasıne daha dikkarli çalışılarak,daha da dayanıklı bir kablonun gerçekleştirilmesine be bunun çekilmesine sebep oldu.( 1851 )

Ingiltere ile Fransa’nın denizden birleştirilmesi başarısı,yeni yatırım sahiplerinin daha büyük başarılara ulaşmaya olan inançlarını ve azimlerini kuvvetlendirdi. 1852 yılında Ingiltere Irlanda ,1853 de Ingiltere Belçika,Hollanda ile Danimarka’nın değişik kısımları deniz kabloları ile birbirine bağlandı.Ülkemiz sınırları içerisinde ise ilk deniz kablosu,Kırım savaşı sırasında Balıkoba yakınındaki Saint George Manastırı’ndan Varna yakınına ve oradan da Florya’ya kadar döşendi.Önceleri Ingilizler tarafından işletilen bu hat  daha sonr Osmanlı Telgraf idaresi’ne devredildiği gibi,geniş imparatorluk sınırları içerisinde,gerek yabancılar tarafından  gerekse doğrudan doğruya Telgraf idaresi tarafından kara hatlarının yanında bir çok deniz hatları da vücuda getirildi.Özellike Akdeniz’de bir çok yönlere gidip gelen hatlarla kıyı ülkeleri birbirine bağlandı.

Telgraf kablosunun denizler içindeki macerasının en büyük kısmını ise Avrupa’dan Amerika’ya uzanan  bir hattın kurulması çalışması oluşturur.Avrupa’da telgraf konusunda çeşitli çalışmalar yapılırken,bazı Amerikalılar da Atlas Okyanus’u aşarak,Avrupa ile Amerika arasındaki haberleşmeyi sağlayacak,kablonun gerçekleştirilmesi yönünde çatışmalara başladılar.Bu büyük bir çalışmaydı.

Çünkü Avrupa çevresinde  çekilen hatlarla,haberleşmeye bir iki günlük bir sürat kazandırılıyordu.Halbuki,düşünülen gerçekleştirildiğinde  15-20 günlük bir hız ,yani bu kadar zamanda Avrupa’dan Amerika’ya ulaşacak bir haberin derhal iletilmesi  mümkün olabilecekti.Fakat iki büyük kara parçası arasındaki en yakın noktalaeın arası Irlanda’dan Amerika’ya 3000 kmden fazla idi.Derinlikse,daha önce kablo döşenen denizlere kıyaslanmayacak durumda idi.Bu durumda imal edilecek gerekecekti.Bu da herşeyden önce,büyük bir sermayeye muhtaçtı.Bütün bu güçlükler dolayısıyla çok değişik fikşr ve görüşler arasıdna iki kıtayı birleştirecek hattın Grönland veya Bering Boğazı’ndan geçmesi söz konusu idi.

Nihayet kablonun yapımına  Ingiltere’deki fabrikalarda başlandı.Elde bu yolda birikmiş tecrübeler vardı.Kablo 4000 kilometre uzunluğunda ve 3000 ton ağırlığından idi.Kablo içerisindeki tellerin uzunluklarının toplamı ise 500.000 km idi.

Kablonun Atlas Okyanusu’na döşenmesi için Ingiltere tarafında ‘ Agememnon ‘ Amerika tarafından ise ‘ Niagara ‘ adlı vapurlar görevlendirildi.Her iki gemi üzerinde  yapılacak işe göre gereken,değişiklikle yapıldı.Yeni makinalar takıldı.iki parçalı tablonun ilk kısmını ‘ Niagara’ Irlanda dan denize bırakmaya başlayacak,yarı yolda ‘ Agamemnon’a ‘ bağlanacak,kablo onun vasıtasıyla geri kalan kısımda denize indirilicekti.Kablo bırakılma işlemi için en uygun yolun bulunması için Atlas Okyanusu’nun derinden yeni haritaları yapıldı.En sakin ve fırtınasız mevsim seçildi.

Nihayat 1857 yılının Ağustos ayında kablo döşenmeye başlandı.Niagara,beraberinde ,Agememnın ve diüer yardımcı gemiyle birlikte Irlanda’da Valencia limanındaki merkeze bağlanan kabloyu denize bırakmaya başladı.10.km de kablo koptu.Fakat kabloyu bulup onarılıp ,çalışmalara devam edildi.Niagara’nın çalışmaları 5 gun iyi gitti.Şiddetli bir fırtına yüzünden kablo koptu.Sahilden beşyüz mil açılınmıştı ve deniz çok derindi.Çaresiz kablo bırakıldı.Geri dönüldü.Yeniden kablo yapıldı.

Ertesi sene kablo döşenmesi için yeni bir usulün denemesine karar verildi.Bu sefer iki gemi Atlas Okyanusu ortasından buluşucak ve buradan lelimlenen kablo iki zıt yöne doğru denize bırakılıcaktı.Böylece fırtınadan kurtulunulacak ve döşenme zamanı kısa sürecekti.Herhangi bir kopam durmunda kaybedilen kablonun uzunluğu 1000 miil geçmedikçe gemiler Ingiltere’ye geri dönmeyeceklerdi.Önce Kuzey Denizi’nde bunun bir denemesi yapıldı be başatılı olundu.

1858’de Niagara ve Agememnon iki savaş ve iki de nakliye gemisiyle Ingiltere’den ümit ve başarma azmi yüklü olarak yola çıktılar.Sanki çalışmalarını güçleştiren sebepler de onlarla beraber göreve başlamışlardı.Daha kablnun lehimleneceği yere gelmeden çıkan bir fırtına ‘ Niagara ‘ ya fazla tesir etmedi,Agememnon’u etkiledi.Yoluna devam edemeyen gemi 3 gün fırtınanın içinde kaldı.Gemi epey zarar gördü.

Nihayet çalışmalar her iki kablonun lehimlenmesi ve gemilerin zıt yönlere hareketleriye başladı.Fakat daha pek az ayrılmışlardı ki kablo koptu.Gemiler tekrar başa döndüler.Lehimlenmeden sonra tekrar zıt yönlere doğru birbiriden ayrılrıken,artık 500 milden fazla kablo kaybederlerse,tekrar birleşmeyecek ve döneceklerdi.

Talihsizlik devam ediyordu.500 milden daha fazşa kablonun denize indirildiği bir sıarda kablo yeniden koptu.Gemiler için Liverpool’e dönmekten başka çare kalmamıştı.Fakat dedikodular o kadar artmıştı ki,şirket gemileri eldeki kablo ile hemen yola çıkardı.29 Temmuz’da yeniden birleşen gemilerk çalışmaya başladılar.Bu sırada Agememnın tarafından gelen bir balina kablo için tehlikeli oldu.Bundan biraz sonra da kablonun 20 dakika içinde denize indirilmesi gereken kısmında bir hatanın olduğu farkedildi.Tamirat bitirilemedi.Bunun üzerine çok tehikeli olacağı bilindiği halde kablo döşeme işi durduruldu.Hızla denize inen kablo ağrılık nedeniyle kopabilirdi.Çok yavaş be titizlilikle yapılan işlemlerle bu tehlike önlendi,tamirat yapıldı.

Altı gün gayet düzenli devam eden çalışmaladarn sonra bu defa da ‘ Agamemnon’nun önüne büyük bir buz dağı çıktı.Rota değiştirilse kablonun kopması,aynı istikamette devam edilse,buz dağına çarpmak ihtimali vardı.Tehlike atlatıldı.Daha sonra bir yelkenli geminin Agememnon’a geldiği görüldü.Çarpışma söz konusu idi.Savaş gemisi kazayı önledi.5 Agustos kablo karaya ulaştı.

Artık karşılıklı telgraflar gönderiliyordu.Birleşik devletler başkanı ,ıngiltere kraliçesine mesaj yolladı.Büyük masraf ve emek harcayarak yapılan kablo,açılışından itibaren yalnızca 23 gün kullanılabildi.Bu sürede ancak 400 kadar telgraf geçirilebilmişti.Telgrafa karşı olanlar çok mutlu idi.Fakat şirket mensupları başarılı olmak istiyordu.Yeniden kablo döşemeye başladılar.

Dört yıllık bir çalışma ile 1862’de 17 milyon frank sermayeyye sahip yeni bir ortaklık kuruldu.Kablo imalatında büyük yenilikler ve gelişmeler kaydedildi.Bu iş için büyük bir gemi tahsis edildi.Kablo döşeme makinalarından değişiklikler yapıldı.Nihayet sayılması oldukça uzun sürecek bir çok engellerle karşılaşıldı ise de hepsi aşıldı ve 1864 Temmuzunda Valencia’dan kablolarla yüklü bir gemi hareket ettirebildi.Kesin başarı elde edildi.Mukemmel kablo ile ii kıta birleşti.daha sonra ikinci bağlantı yapıldı.

Böylece iki kıta bağlandı.