Friday, August 28, 2020

KEŞMİR SORUNU

 




Keşmir’i tanırmısınız bilmiyorum.Belki Hindistan Turizm broşürlerinden,belki haberlerden gözünüze çarpmıştır.Türkiye’nin dış dünyası Avrupa,Mısır,Kafkaslar,Rusya ve Ortadoğu ile sınırlıdır.Osmanlının sınırları sanki hala varmış gibi Global Dünya yerine hep yanı harita üzerinde kalıyoruz.Halbuki  Keşmir,Kuzey Hindistan ve Pakistan,Gaznelilerin,Selçukluların,Timur’un ve Babür İmparatorluğunun yüzyıllarca yaşadığı,yönettiği topraklardı.Urduca denilen dil Gazneli Türklerin bir icadıdır.Ordu içinde lisan problemi olmasın diye geliştirilmiştir.Delhi-yani Hindistan’ın başkenti ‘ Türkler tarafından kurulmuştur.Yani Bu yarımadada olan herşey bizi ilgilendirir ,Ilgilendirmelidir.Şimd, Keşmir’in hikaye’sine bakalım.

Keşmir, Hindistan ve Pakistan arasındaki en belirgin uyuşmazlık konusu olarak varlığını sürdürmektedir. İki nükleer devlet arasında 70 yıldır devam eden Keşmir sorunu, uluslararası toplumu; her yıl yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, intihar saldırılarının gerçekleştiği, devlet güçlerinin orantısız müdahalelerde bulunduğu ve halkın baskı altında tutulduğu bir tablo ile karşı karşıya bırakmaktadır. Esasen, uluslararası barış ve güvenliğin korunması açısından birincil derecede sorumlu olan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, sorunun ortaya çıktığı ilk yıllarda, doğrudan çözüme yönelik, oldukça detaylı bir içeriğe sahip olan (47) sayılı kararı almıştır.  Bu kararda, Keşmir’in öncelikle askerden arındırılması, ardından Jammu Keşmir’in nihai durumunun BM gözetiminde yapılacak plebisit uygulaması neticesinde belirlenmesi öngörülmüştür. BM sistemindeki aksaklıklar nedeniyle, kararın uygulanması mümkün olmamıştır.

Doğal güzellikleri, verimli toprakları ve sahip olduğu yer altı kaynaklarıyla Keşmir bölgesi; doğusundan ve kuzeyinden Çin, batısından Pakistan ve güneyinden Hindistan ile çevrilidir.  Bölgede yer alan bir vadi olan Keşmir, zamanla 200.000 km²’den fazla yüzölçümüne sahip bir bölgenin ismi olarak kullanılmaya başlamıştır  .Kuzeyde Baltistan,  güneyde Jammu,  doğuda Ladakh ve batıda Gilgit eyaletlerine ayrılan Keşmir’in; Pakistan ile 1100km, Hindistan ile 500km, Çin ile ise yaklaşık 1000 km sınırı vardır

. Keşmir; Güney Asya su kaynaklarına sahip olan, Orta Asya’ya geçiş koridoru olma özelliğini taşıyan ve cennet vadi olarak adlandırılan bir bölgedir  . Günümüzde Keşmir, fiilen dört parçadan oluşmaktadır6 : - Keşmir’in kuzeyi, Pakistan tarafından kontrol edilmektedir; - Batısında, Pakistan dışında tanıyanı olmayan ‘Azad Keşmir İslam Cumhuriyeti’

- Güneyinde, Jammu-Keşmir bölgesi bulunmakta; Hindistan’ın denetiminde bulunan 100.569 km²’lik Jammu-Keşmir’in, 10,5 milyon civarında nüfusu bulunmaktadır. Jammu-Keşmir’in nüfusunun yaklaşık % 70’ini Müslümanlar, % 30’unu ise Hindular oluşturmaktadır; - Doğusunda, 1962 yılında Çin ile Hindistan arasında yaşanan savaş sonunda Çin’in ele geçirdiği ‘Aksai Çin’ olarak anılan bölge ile, 1963 yılında Pakistan’ın, Çin lehine vazgeçtiği ve Hindistan’ın hak iddia ettiği bölge yer almaktadır.

Biraz da keşmirin tarihine kısaca göz atalım, Bölge tarihi MÖ 269-232 yılları arasında yaşayan Hint Kralı Aşoka’ya kadar dayanmakta; daha sonraki bilgiler ise, MS 78-248 yılları arasında hüküm süren ve Orta Hindistan’a kadar hâkimiyetini kabul ettiren, Orta Asya’daki Kuşana İmparatorluğu dönemine ait bulunmaktadır7 . 8. yüzyılın başında Hindistan’ı fetheden İslâm orduları, Keşmir’i ele geçirmek için akınlar düzenlese de, bölgenin topografik özelliklerinden dolayı bunu başaramamıtır

Keşmir’in İslam’la tanışması, 14. yüzyılda söz konusu olmuştur. Keşmir’de Müslümanların egemenliği, 1819 yılında Sih Mihracesi Ranjit Singh tarafından sonlandırılmış  ; İngilizler ile Sihler arasında yaşanan savaşı İngiltere’nin kazanması neticesinde yapılan 1846 Amritsar Andlaşması  ile, bölgede İngiliz egemenliği başlamıştır.

İngilizler, bölgenin idaresini Hindu Mihrace Gulab Sing’e devretmiş; böylelikle halkının çoğunluğu Müslüman olan Keşmir’de, Hindu idaresi başlamıştır. İngiltere adına Keşmir’i idare eden Gulab Sing döneminde halka yoğun baskı uygulanması ve ibadetlere yasak getirilmesi üzerine protestolar başlamış; buna son vermek isteyen yönetime bağlı silahlı güçler ile siviller arasında çatışmalar yaşanmıştır.

  İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini takip eden süreçte, İngiltere Hindistan’dan çekilme kararı almış ve Hindistan Bağımsızlık Andlaşması imzalanmıştır . İngiltere ile Hindistan arasında yapılan bu andlaşma ile; İngiltere’nin 15 Ağustos 1947 tarihinde Hint alt kıtasından çekilmesi, Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerin Pakistan’a, diğer bölgelerin ise Hindistan’a bağlanması kararlaştırılmıştır. Bağımsızlığın kazanıldığı gün Pakistan ile Hindistan ikiye ayrılmış; irili ufaklı beş yüzün üzerinde prenslik ise, Pakistan’a ya da Hindistan’a katılma kararında serbest bırakılmıştır

 Sorun oluşturabilecek eyaletlerden olan ve halkının çoğunluğu Hindu olan, ancak Müslüman prenslerin yönettiği Haydarabad ve Gujarat, halkın talebi üzerine Hindistan’a bağlanırken; halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ve Pakistan’a bağlanmak isteyen Jammu-Keşmir’in Hindu idarecileri ise 26 Ekim 1947 tarihinde yapılan bir andlaşma ile Hindistan’a katılma kararı almıştır

‘Cennet Vadi’ olarak da bilinen ve önemli devletlerle sınırlara sahip olan Keşmir’in, Hindistan ile Pakistan arasında bir uyuşmazlık konusu olması, tarafların iki ayrı devlet olarak ortaya çıkışsüreçleri ile yakından ilgilidir15. İngiliz işgalisonrası Hinduların elinde bulunan Keşmir idaresi, Pakistan ya da Hindistan’dan birini tercih etmek yerine bağımsız kalmayı istemiş; Müslüman halkın çoğunluğu ise, Pakistan ile birleşme taraftarı olmuştur. Jammu’daki Müslüman köylerine yapılan Sih-Hindu saldırıları ve Müslümanların Pakistan ile bütünleşme beklentilerine emirliğin müspet cevap vermemesi, Müslüman halkı harekete geçirmiş; Punç ve Mirpur kentlerindeki Müslümanlar, Hindu yönetime karşı ayaklanmıştır16. Bazı Pakistanlı grupların da Keşmirli Müslümanlara yardım etmek için müdahalede bulunduğu ayaklanma neticesinde, 24 Ekim1947 tarihinde,‘Azad KeşmirİslamCumhuriyeti’kurulmuştur kurulmuştur ama dünya ülkeleri tarafından tanınmamıştır

Bu gelişmeler üzerine Keşmir’in Hindu emirliği, Hindistan’dan yardım talep etmiş; bu talep, Keşmir’in Hindistan’a katılması şartıyla kabul edilmiştir. Bu çerçevede, 26 Ekim 1947 tarihinde Keşmir Hindistan’a bağlanmış; bununla birlikte Hintli yöneticiler, yapılan  andlaşmanın  geçici olduğunu ve Keşmir’in geleceğine Keşmirlilerin karar vereceğini çeşitli vesilelerle beyan etmiştir. Katılım Andlaşması’ndan sonra, Hindistan askerleri Srinagar’a girip Keşmir’deki iç savaşa dâhil olmuş; başkent  Srinagar, Keşmir Vadisi ve  Jammu’yu ele geçirerek, Keşmir’in büyük bölümünde kontrolü sağlamıştır

 Bunun yanında Hindistan hükümeti, 1 Ocak 1948 tarihinde konuyu BM’nin gündemine taşımış; Pakistan’ın isyancıları desteklediğini iddia etmiştir. Pakistan ise, Hindistan’ın Keşmirli Müslümanlara soykırım yaptığını iddia ederek, BM gözetiminde bir ‘plebisit’ yapılmasını talep etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi tarafından yapılan değerlendirmeler neticesinde, 21 Nisan 1948 tarihinde alınan (47) sayılı kararla taraflara, Keşmir halkının ‘self-determinasyon’ hakkını kullanması ve bunun için ‘plebisit’ yapılması tavsiye edilmiştir. Ancak bu karar hiçbir zaman uygulanmamıştır. 1964 yılında ise, Hindistan parlamentosunda yapılan bir oturumda, Keşmir’in Hindistan’ın bir eyaleti olmasına karar verilmiş ve buraya bir vali atanmıştır.

 Hindistan’ın bu girişimi, Keşmir sorununun daha karmaşık bir hal alarak devam etmesine neden olmuştur. Tarafların Talepleri ve Yaşanan Çatışmalar Hindistan’ın 1947 yılında Hindistan ve Pakistan adıyla iki parçaya bölünmesinden bu yana, Keşmir’de sınırların çizilmesi, iki devlet arasındaki en önemli anlaşmazlık konusu haline geldi

Keşmir sorununun görünen tarafları Pakistan, Hindistan ve Çin’dir. Özellikle Hindistan ve Pakistan halklarının ulusal bilinç ve kimliğinin oluşumunda önemlirol oynayan Keşmirsorunu, her ki devletin birbirlerini tehdit olarak görmelerine ve bu alanda yaptıkları yatırımlarla, sahip oldukları askeri kapasitenin artış göstermesine neden olmuştur.

 Keşmir sorununda tarafların talepleri ve ileri sürdükleri tezler birbirinden farklılık arz etmekte ve bu farklılık ağır sonuçlar yaratmaktadır. İlk olarak Hindistan, Keşmir’in 1947 yılında Hindistan’a katılmaya karar verdiğini, dolayısıyla Keşmir’in Hindistan toprağı olduğunu ileri sürmekte; Pakistan’ı bölgedeki ayrılıkçı hareketleri destekleyerek Hindistan’ı zayıflatmak ve toprak bütünlüğünü bozmaya çalışmakla itham etmektedir.

Belirtmek gerekir ki, Keşmir’de bulunan stratejik noktalar Hindistan’ın denetimi altında bulunmakta ve bu durum Hindistan’a bölgeyi kontrol etme imkânı vermektedir. Hindistan yararlandığı bu imkândan vazgeçmek istememekte ve bunun için her yolu denemeyi göze almaktadır. Hindistan, Keşmir sorununu BM’ye götürmesine rağmen, alınan kararlara uymamakta; bölgede hâkimiyetini genişletmeye ve Keşmir’i Hindistan’ın ayrılmaz bir parçası yapmaya yönelik adımlar atmaktadır. Belirtmek gerekir ki, günümüzde Hindistan, dünyada en kalabalık Müslüman nüfusu barındıran ülkelerden biridir. Müslüman nüfustan dolayı Hindistan, Keşmir’i, ‘Küçük Pakistan’ olarak telakki etmekte; Keşmir’den vazgeçmesi durumunda, farklı etnik unsurlar barındıran nüfusun benzer talepler ileri sürmesinden ve zincirleme bir reaksiyondan endişe etmektedir

Pakistan, iki devletin birbirinden ayrıldığı dönemde yapılan andlaşma gereğince, KeşmirhalkınınbüyükçoğunluğununMüslümanolmasısebebiyle-Keşmir’inPakistan’a bağlanması gerektiğini ileri sürmektedir. Keşmir’i doğal bir parçası olarak gören Pakistan, Hindistan’ın Keşmir’den çekilmesini ve yönetimin kendisine devredilmesini sağlayacak halk oylamasının yapılmasını, BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan (47) sayılı karara da dayanarak talep etmektedir.

Nitekim 1941 yılında İngilizler tarafından Keşmir Bölgesi genelinde gerçekleştirilen nüfus sayımında, bölge nüfusunun %77’sinin Müslüman, %20’sinin ise Hindu olduğu belirlenmiş; bugün Hindistan’ın kontrolünde bulunanKeşmir vadisinde, aynı nüfussayımına göre,toplumun %93’ünüMüslümanların %3’ünü ise Hinduların oluşturduğu tespit edilmiştir.

 Pakistan, özellikle nüfusun çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle ve kaynağı Hindistan’da bulunan Pencap (Beş Su) nehirlerinin önünün kesilmemesi amacıyla, Keşmir’de Hindistan egemenliğine karşı çıkmaktadır26. Zira Pakistan için hayati öneme sahip olan bu nehirler, kaynağını Keşmir’den almaktadır ve bu nehirlerin üst kesimlerini denetim altında tutmak isteyen Pakistan, buna paralel olarak hidroelektrik tesislerinden enerji ihtiyacını karşılamayı hedeflemektedir.

Çin ise, Keşmir Sorununa 1962 yılında Hindistan ile girdiği bir savaş neticesinde taraf olmuş; bu savaşta Keşmir’in doğusunda bulunan ve Aksai Çin olarak adlandırılan bölgeyi ele geçirmiştir. Çin, bu toprak parçasının Keşmir’e ait olmadığını ve Çin’de özerk bir bölge olanTibet’in uzantısı olduğunu ilerisürmekte; Hindistan iseÇin’i işgalci olarak tanımlamakta ve Aksai Çin bölgesini terk etmesini istemektedir28. Çin; Aksai Çin üzerinden, Tibet ve Sinkiang eyaletlerini birbirlerine karayoluyla bağlama fırsatını elde etmiştir ve bu nedenle de bölgenin denetimini elden bırakmak istememektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi Keşmir, pek çok çatışmanın yaşandığı ve tarafların çeşitli sebeplerle çözümsüz kıldığı büyük bir sorunu ifade etmektedir. Bu çerçevede, 1947-1948, 1965 ve 1971 yıllarında, Hindistan ile Pakistan arasında üç büyük çatışma yaşanmıştır. İlk büyük çatışma, Hindistan ve Pakistan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarının hemen ardından, Pakistan’ın Jammu-Keşmir’e girmesi ve bölgenin Hindu Mihracesinin daveti üzerine Hindistan’ın müdahale etmesi ile söz konusu olmuştur ve bu çatışmanın ortaya çıkmasında dini nedenlerin etkili olduğunu söylemek mümkündür.. Bu çatışmanın sonunda, Jammu-Keşmir’in üçte biri Pakistan’ın, geri kalanı ise Hindistan’ın kontrolüne girmiştir

 Ayrıca Pakistan’ın, 1963 yılında kontrolündeki kuzey Keşmir’in küçük bir bölümünü (Shaksgam Vadisi) Çin’e vermesi, soruna yeni bir boyut daha kazandırmıştır31. 1965 yılında Pakistan ile Hindistan arasında, Pakistan askerlerinin Keşmir’in Hindistan’ın elinde bulunan bölümüne (Kutch) geçmeleri nedeniyle, ikinci büyük çatışma cereyan etmiştir. BM’nin müdahalesiyle ateşkesilan edilmesinin ardından, 10 Ocak 1966 tarihinde, Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te bir andlaşma imzalanmıştır. Andlaşmada32, tarafların müzakereler yoluyla sorunu çözmesi kararlaştırılmış; ancak Hindistan, Keşmir sorununun çözümüyle ilgili müzakerelere yanaşmamıştır. 1971 yılına gelindiğinde, Pakistan ve Hindistan arasında Keşmir sorunuyla ilgili ‘dolaylı’ bağlantısı bulunan bir çatışma daha yaşanmıştır

Bu çatışma, Doğu Pakistan’da yaşanan kitlesel Hindu göçü ile başlamış, Pakistan’ın yenilgisiyle sonuçlanmış ve bağımsızlığını ilan eden Bangladeş, Pakistan’dan ayrılmıştır. Bu çatışma doğrudan Jammu-Keşmir ile ilgili olmasa da, Pakistan ile Hindistan arasında 2 Haziran 1972 tarihinde yapılan Simla Barış Andlaşması’nda geçen, ‘tarafların ateşkes hatlarına saygı gösterecekleri’ifadesi, bu çatışmayı da Jammu-Keşmir ile ilişkilendirmiştir5. 1989 yılı itibariyle, Keşmir’de geniş katılımlı gösteriler başlamış;

.Bu olaylar üzerine Hindistan, ordusunun dörtte birini bu bölgeye sevk etmiştir ve önemli bir kısmı Keşmir’de bulunan Hint ordusu, halen bölgede askeri yönetim şartları uygulamaktadır37. 1999 yılının mayıs ayında, Pakistan’ın desteklediği grupların Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir’e geçerek bazı yerleşim yerlerini ele geçirmesi üzerine, iki ay süren yoğun çatışmalar başlamış; ‘Kargil Krizi’ olarak bilinen bu olay sırasında, Hindistan ile Pakistan, nükleer savaşın eşiğine gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin baskısı sonucunda, Pakistan geri adım atmış ve büyük bir felaketin eşiğinden dönülmüştür

Bütün bunların yanında tarafların pek çok kez sorunu barışçıl yollarla çözmeye yönelik girişimlerde bulunmuştur.21 Şubat 1999 da iki devletin başkanları,Lahor’da buluşarak,birde deklarasyon yayınlamışlardır.Lahor deklarasyonu  Simla Andlaşmasıın taraflarının iyi niyetini göstermiştir.Karşılıklı olarak iç müdahelelerden kaçınıacaklardı.Daha sonra pek çpk konudad,Terörizmden,uyuşturucuya karşı mücadleye kadar ortak çalışma grupları kurulmuştu.

Ancak henüz görüşmeler devam ederken ,2006 yılının Temmuz ayında gerçekleşen intihar saldırısında 186 kişi hayatını kaybetmiş;Hindistan,saldırının Pakistan Gizli servisinin organizasyonu olduğunu söyleyerek masadan kalkar.Daha sonra yapılan toplantılardan sonuç alınamamıştır.

Keşmir Hindistan ,Pakistan ve Çin için bir egemenlik sorunudur.Herkes Keşmir kendi ‘ulusal meselesi’olarak görmektedir.Keşmir halkı ise,söz konusu güçlerin mücadelesi yüzünden ağır bedeller ödemektedir.Zira,Hindistan Pakistan’ı teröristlere destek vermekle suçlayıp,Keşmirde bir baskı rejimi kurup,insan haklarını ihlal etmektedir.

Pakistan,Hindistan karşısında hem ekonomik hem de askeri güç bakımından zayıf olmasına rağmen,ekonomisini zorlayarak Nükleer program başlatmıştır.Gerçek olan,Islami grupların özellikle Kuzey Pakistan ve Afganistan sınırında konuşlanmıştır.Pakistan ikiiş bir politika ile yaşam savaşı vermektedir.

Son yıllarda ,Özellikle Başkan Modi’nin desteği ile yükselen Hindu Milliyetçiliği,nerede ise bir ırkçılık boyutuna gelmiştir.Musluman Keşmir hakkında bir oldu bitti ile Başkanlık yasası ile el koyan Hindistan tüm dünyanın tepkisini çekmektedir.

Bu problemler,Ingilizlerin mirasıdır.Hint yarımadasındaki tüm halklara ölüm ve göz yaşından başka bir şey getirmeyen Ingilizler,giderken de düşmanlığı canlı bırakmışlardır.Bugun yapılması gereken iki ülkenin barış yolunda ılerlemesidir.

Bize düşende Tarihimizin bir dönemi ile bağlı olduğumuz hem Keşmir halkı hemde Pakistan halkı ile dayanışma içinde olmaktır.Bu topraklarda uzun zaman yaşayan insanlar olarak,bunu bu topraklarda yaşayan insanlara borçluyuz.

 

Friday, August 21, 2020

ÇİN NEDEN UYGURLARA SOYKIRIM UYGULUYOR ?

 

Uzun zamandır sosyal medyada ve bazı gazetelerde Doğu Türkistan'da veya Sincan da yapılan soy kırımı okuyorsunuz. Hükümetin bile sessiz kaldığı bu olayı sizlere anlatmak istedim.

Çin son aylarda Covid 19 dan çok Uygur Halkına yaptığı zulümle gündem deki yerini koruyor. Çin Uygur'ları hapis ettiği ve çalıştırma kampları, kitlesel kısırlaştırma iddiaları da dahil olmak üzere pek çok konu hakkında küresel çapta eleştirilmektedir.

Büyük Britanya Başbakanı Boris Johnson hükümeti Pekin’i Uygur'lara karşı ‘ korkunç ‘ insan hakları ihlalleri işlemekle suçlarken, Donald Trump yönetimi de iddia edilen baskılarla ilişkisi olan Çinli yetkililere yaptırım uyguluyor.

Peki Doğu Türkistan’ı ve Uygur halkını , yaşanan olaylar hakkında ne biliyoruz. Bu konuyu inceleyelim.

Uygur'lar Çin halk Cumhuriyetinin kuzeybatısındaki Sincan bölgesinde yaşayan hem dil hem de ırk olarak akrabamız olan bir halktır. Yaşadıkları bölgeden nerede ise 7 yüzyıldan beri yaşamaktadırlar. Bölgeden toplam nüfusun neredeyse yarısını oluşturan Uygur halkının nüfusu 11 milyon civarındadır.

Uygur Türk'leri Çinli Han ve Tang hanedanlarının bölgeye hâkim olmasından çok önce burada yaşadığını söyleyen Uygur'lar, resmi olarak ‘ Özerk bölge ‘ sayılan Sincan’ı Çin halk Cumhuriyetinin bir parçası olarak kabul etmektedir.

Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığı ortadan kaldırılması Komitesinin hazırladığı rapora göre, Sincan’da Uygur toplumundan yaklaşık bir milyon kişinin ‘ yeniden eğitim ‘ diye adlandırılan gözaltı merkezlerinde zor tutulduğunun kanıtlarına sahip olduklarını belirtiyor.

Pekin ise bu kampların insanlara yeni beceriler kazandırmanın yanı sıra İslam dini düşüncelerinin getirdiği aşırı fikirlerin yok edilmesine de yardım eden ‘ mesleki eğitim merkezleri ‘ olduğunu öne sürerek kötü muamele ve soykırım iddialarını ret etmektedir.

Fakat Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarında belirtildiği gibi , bölge genelinde Uygur Müslümanlarının keyfi biçimde gözaltına alınmasının yaygın olduğunu kanıtlıyor.Sürgündeki Uygur'ların oluşturduğu Dünya Uygur Kongresi (WUC) de göz altına alınan kişilerin herhangi bir somut suçlama yöneltilmeden bu merkezlerde zorla tutulduğunu ve Çin Komünist Partisi sloganları ile beyin yıkama , kimlikleri unutturmaya çalışıldığını ileri sürdü.

Çin halk cumhuriyeti özgür bir ülke olmadığında özgür basından söz konusu değildir. Birleşik Krallığın Çin büyükelçisi , kısa süre önce gözleri bağlı erkeklerin diz çökmüş halde Sincan’daki trenlere bindirilmeyi beklediklerini gösteren çekimlerin sahte olabileceğini söylemişti. Ancak Avustralya istihbarat birimleri bu çekimleri doğrulamıştır.

Çin hükümetinin özellikle Müslüman nüfusu kontrol edebilmek amacıyla yürüttüğü geniş çaplı organizasyonun en acımasız parçası olarak Uygur'lar arasındaki doğum oranlarını büyük ölçüde azaltmak için acımasız önlemler aldığının kanıtları meydandadır. İnsanlar zorla kısırlaştırılmaktadır.

  Raporlara göre, Çinli yetkilerin Sincan genelinde Uygur kadınlarını kısırlaştırmaya veya gebelik önleyici cihazları kullanmaya zorladığı da kanıtlanmıştır. AP in kısa süre önce yaptığı araştırmaya göre bölgedeki kadınların sahip oldukları çocuk sayısının resmi sınırları geçmesi halinde para ve gözaltı tehdidi altında olduklarını tespit etmiştir. Araştırmada, Çinli yetkililerin Uygur kadınlarını rahîm içi araç ( RIA) kullanmaya kısırlaştırmaya hatta kürtaj olmaya zorladığını kanıtlamıştır.

Hatta, Çocukların ailelerden koparılarak bakım evlerinde zorunlu asimilasyona tutulduğu, Uygur'ların köle olarak satıldıkları konusunda pek çok tespit vardır. Kocası kamplarda hapis olan kadınların , Çinli erkeklerle beraber olması içinde zorlamalar olduğu haberleri gelmektedir.

ABD, Çin halk Cumhuriyetinin Sincan bölgesinde Uygur'lara yapılan zulümle bağlantılı olarak Çinli yetkililer, şirketler ve kurumlara yaptırımlar uygulamaktadır. ABD Ticaret Bakanlığı 20 Temmuz’da 11 Çinli şirketi kara listeye almıştır. Tik tok adlı uygulamanın kapatılması bile bu yaptırımların bir parçasıdır.

Ingiltere dış işleri bakanı Dominic Raab geçen hafta yaptığı açıklamada, Çinli yetkileri insan haklarını ihlal etmekle ve soykırım yapmakla suçlamıştır. İngiltere ve Avrupa hiçbir yaptırım kararı daha almamıştır.

Fransa da bu etnik temizliği kınadı. Fransa yaptığı açıklamada bağımsız gözlemcilerin Sincan’daki şartları incelenmesine izin verilmesi çağrısında bulundu.Tabii bu sözler Çin’in umurunda değil.

Çin’in tepki göstermesini istiyorsanız veya bu soy kırımı durdurmasını istiyorsanız Çin ile ticaret yapılamamalıdır. Çünkü Çin ticaret yapamadığı an, ekonomisi büyük sıkıntıya girer. Çin den ithalat yapan herkes ve her sektörde dolaylı olarak u soykırıma maddi destek sağladığını unutmamalıdır.

200’e yakın insan hakları grubu, Adidas’tan Amazon’a çeşitli markaları Sincan bölgesinden pamuk ve giysi tedarikine son vermeye ve Çin’de zorla çalıştırılan Uygur'ları , çalıştıran tedarikçilerle ilişkilerini kesmeye çağırdı.

Farklı kuruluşlardan oluşan bir koalisyonun kaleme aldığı ortak bildiride moda markalarının çoğu Sincan’daki fabrikalardan üretim yapmıyor veya ticaret yapmıyor olsa da bu şirketlerin tedarik zincirlerini çoğunun, Uygur'lar tarafından toplanıp Çin genelinde ihraç edilen ve tedarikçiler tarafından kullanılan pamuk ile de bu soykırıma ortak olabilecekleri belirtilmiştir.

Çin’in pamuk üretiminin %85i Sincan bölgesinde üretiliyor.Merkezi Birleşik devletlerde bulunan İşçi hakları Konsorsiyumu’nun (WRC) Direktörü ‘ Markalar ve perakendeciler, bölgede muazzam boyutta bir sorun olduğuna ve tedarik zincirlerinin ciddi bir zorla çalıştırma ile karşı karşıya olduğunu kabul ediyor ‘’ dedi.

Daha evvelki yazılarımda söz ettiğim gibi, Çin karışık ortamdan yararlanmak için insanlık suçu işliyor. Komşularını tehdit ediyor. Çinin maddi kaynakları sınırlı , böyle giderse elinde para olmayacak. Çünkü dış ticaret olmazsa Çin de olmaz.

Uygur'lara ve Doğu Türkistan'a sahip çıkınız. O insanlar bizim kardeşimiz ve o topraklar atalarımızın toprağıdır.