Saturday, July 22, 2017

ALTINA HUCUM ve J.A SUTER in HIKAYESI 1848







1834 yılında Bir Amerikan yolcu gemisi,le havre limanından kalkıp Newyork'a doğru yol almaktadır.Yaşamdan umutlarını kesmiş yüzlerce yolcunun arasında Johann August Suter adında biri vardı.Isviçrenin Basel şehri yakınlarındki Rynenberg kasabasında oturan ve 31 yasındaki bu adamın Avrupalı yargıçların elinden kurtulması için avrupayı terk etmesi gerekiyordu.Hırsızlık,poliçe sahtekarlığı ve gırtkağına kadar borca batmıs bir adam olan Suter,karısı ve Üç çoçuğunu yüzüstü bırakarak evinden ayrılır,Pariste sahte bir belge ile kendine biraz para edindikten sonra Newyork'a giden gemiye biner.7 temmuzde Newyork'a varır,iki yıl burada geçinmek için her türlü işi yapar.Ambalajcı olur,eczacılık ve dişçilik yapar,taverna işletir,sonunda biraz para sahibi olunca bir gazino açar.Fakat burayı satar ve zamanın büyülü seline uyarak Missouriye gider.Burada çiftçi olur kısa sürede mülk edinir ve kendi halinde yaşayıp gider.Ancak evinin önünden hergün akın akın avcılar,serüven adamları ve askerler geçmektedir.Hepsi de batıdan gelmekte  ve Batı'ya gitmektedir.Batı sözcüğü yavas yavas gizemli bir szöcük haline gelmiştir.Anlatıldığına göre oralarda insanın karşısına önce bozkırlar,içinde manda sürülerinin dolaştığı  ve Kızılderililerden başkasının olmadiği ucszu bucaksız çayırlar çıkıyormus.

Suter'in damarlarında serüvenci kanı dolaşmaktadır,sessizce oturup toprak işlemek ona göre değildir.1837 yılının bir gününde mal mülk ne varsa satar,arabalar,atlar ve manda sürülerinin yer aldığı bir keşif kafilesi hazırlar ve Fort Independence 'tan ayrılarak bu bilinmez ülkeye Kalliforniyaya doğru hareket eder.

1838 te iki subay,beş misyoer ve üç kadın bir manda arabasına binmiş sonsuz boşlukta ilerliyorlardır. Uçsuz bucakszı bozkırları geçip dağları aşarak Büyük Okyonusa doğru ilerlemektedirler.Üç aylık zorlu bir yolculuktan sonra Ekmde Fort Vancouver'a varırlarIlk önce subaylar,daha sonra Misyonerler kafileden ayrılırlar,Yolculuğa dayanamayn 3 kadın yold aölür.

Suter yanlız kalmiştır,Vancouver da onu alıkoymaya çalışmanın ve bir iş önermenin hiç bir yararı yoktur.Her tarafı dökülen bir yelkenliyle Büyük Okyanusa açılır,önce sandwich adalarına uğrar ve bin bir türlü güçlükler bütün Alaska kıyılarını dolaşıp sonunda San Fransisco adında ıssız bir yerde karaya çıkar.O günlerde San Francisco adını orada bulunan fransisken manastırından alan ufak bir balıkçık kasabasıdır.Hatta yeni kıtanın tarıma açılmamış berketeli toprakları arasında uzayıp giden Kaliforniyanın şu Bilinmez meksika ilinin başkenti bile değildir.

Otorite boşluğu,sıksık tekrarlana ayaklanmalar,iş görecek hayvan ve insan yokluğu,durumu denetim altına alıp ta herseyi düzenleyecek kişi ve kişilerin olmaması,zaten yetersiz olan İspanyol sömürge düzeninin dahada bozulması yaşamı çekilmez yapar.Suter kendisine bir at kiralar ve Sacramento vadisine iner,Burada değil bir çiftlik bir kral kurmak için yeter toprak olduğunu görür.Ertesi gün Monte Rey'e  halkı yoksulluktan kıvranan başkente gider ve Vali Alverado'ya kendini tanıtır,buradaki harap ve bakımsız toprakları işletmek istediğini söle ' Adalardan Kanaklar getirdim.Bu çalışkan ve işbilir kızılderililerden daha da getirtmek  ve bu toprakları imar edip küçük bir sömürge devleti,Yeni Helvetia'yı kurmak istiyorum '' der

Vali ne Yeni Helvetia diye sorar,Suter de ben Isvicreliyim ve Cumhuriyetciyim diye cevap verir,Vali ona on yıllık bir imtiyaz verir

1839 yılında bir kervan Sacramento kıyısından yukarıya doğru yavas yavas yol alır.Suter atına binmiş ve tüfeği omuzunda en önde girmektedir,arkasında iki üç avrupalı daha sonra kısa kollu gömlekleri ile 150 kanak onların arkasındada yiyeceke,içecek ,tohum ve cephane yüklğ 30 manda arabası,elli at,yetmis katır ,inekler koyunlar ve geride bir artcı grubu vardı

Önlerinde dev bir alev dalgası yuvarlanıyor,Ormanları ateşe veriyorlar,araziyi temizlemek için uğraşmaktansa bu yöntem yani ormanları yakmak daha kolaydı.Yanmış ağaçların dumanları tüterken,Suter'in adamları hemen işe koyuluyor,Ambarlar yapıyor,kuyular açıyor,sürülmesine bile gerek duymadan toprağı ekiyor,sürüler için ağıllar hazırlanıyor ve yavas yavas çevredeki yüzüstü misyonerler kolonisi buraya akın etmeye başlıyor

Kazanılan başarı çok büyük olıur.Daha ilk yıl,bire beş ürün alınır,Ambarlar,ağzına kadar dolar ve çok geçmeden sürülerdeki hayvan sayısı bini bulur.Karşılaşılan güçlükler hatta kızılderili saldırılarına rağmen yeni helvetia gittikçe gelişserek büyük bir yerleşim merkezi olur.Kanallar açılır,değirmenler ve iş merkezleri kurulur.Nehirlerde gemiler bir aşağı bir yukarı gidip gelirler,Suter yanlızca Vancouver ve sandwich adalarını doyurmaklar kalmaz,Kaliforniya kıyılarında demirliyen tüm yelkenlerin ihtiyacını görür.Bugun meshur olan Kaliforniya meyvelerini yetiştiren odur,Fransa'dan ve Rheins bölgesinden uzum fideleri getirip uzum bagları yaratanda odur.Kendisine evler yapar,modern çiftlikler kurar,180 günlük uzaklıktan bir playel piyanosu ile Mandaların çekerek getirdiği bir buhar makinası getirtir. Fransanın en buyuk bankalarını buyuk musterisi olur,Suter daha sonra mektup yazarak Isvicredeki ailesini yanına çağırır.,Artık zengin ve güçlü bir adamdır.Sonunda Amerika Birleşik Devletleri bu bagımsız sömürgeyi meksikanın elinden alır ve Böylece hersey güven altına almıs bulunmaktadır..

1848 yılının ocak ayına girilmiştir.Suter'ın doğramacısı James W Marshall heyecan içinde Suter'ın evine kosar ve kendisiyle mutlaka konusması gerektiğini söyler,Suter Buna çok şasırır çünkü Marshall'ı daha dun Colomadaki çiftlige yeni bir bıckıhana kurması ıcın yollamıstı.ızınsız geri donen adamı odasına alır,adama cebinden içinde bir kac sarı tanecik bulunan bir avuc dolusu kum gösterir.Toprak kazılırken bu metal tanecikler gözüne çarpmıs.Marshall kimseye söylemeden Sutere getirmistir.Suter inceler .Bunlar Altındır.Ertesi gun Dogramacı ile beraber bunların bulunduğu yere gitmeye karar verr,Ancak Marshall Altın tutkusuna dayanamaz ve o gece oraya döner

Ertesi Sabah Albay Suterde Colomaya gelir.Aciılmıs kanalları doldurtur ve kumu yeniden  gzöden gecirir.Bir kalbur alıpta  biraz sallamak kara örgü üzerinde altın zerreciklerini görmek ıcın yeterlidir.Suter bir kac beyaz ısciyi yanına cagırır Bıckıhane tamamlanana kadar söz alır.Kendi oz topraklarında cıkacak altın onu dahada zengin edecektir




En zengin adamı olamadı ama en zavallı ve yoksulu oldu.. Sekiz gun spnra gizini herkes öğrenmiştir.Bir kadın çitliğin önünden gecen birine bundan szö eder ve bir kac altın tanesi verir.Bu olayın neden oldugu olay daha evvel hıc görülmemiştir.Suterin adamları hemen işlerini bırakırlar Demrciler demri dövmeti,çobanlar sürülerii,bağcılar uzum kutulerini ve askerlerde silahlarını bırakırlar.Eline bir kalbur ve tencere geciren herkes,kumdan altın elemek ıcın solugu dogruca bıckıhanede alır.Butun çiftlikler bir gecede yusustu bırakılır.Hayvanlar ve urunler ilgisizlikten telef  olur.Dev bir ulkenin dev çarkları durur.Telgraflar bütün ülkelere  ve denizaşırı yerlere burad abuluna altını müjdeler.çok gecmeden kentlerden limanlardan insanlar bu bolgeye akmaya baslar.Gemiciler gemilerini,devlet memurları ıslerini bırakarak kafilelerler altın pesine kosarlar.Bileğinin gücünden ve tabancasından başka bir kanun tanımayan bu söz dinlemez suru herseye zarar verir.Onlar ıcın buraların sahibi yoktur ve bu maceraperest insanlara kimse karsı koymaz.Suter ineklerini kesip yerler,ambarlarını depolarını yıkıp tahtaları ile evler yapar,ekili tarlalrı çigner makinalarını çalarlar,Suter bir anada fakır olmustur.

Altına hucum gittikce dahada korkunc bir durum alr.Haber butun dunyaya yayılmış,yanlızca Newyorktan  yüz gemi yola çıkmıştır.1848-1851 yılları arasında Avrupadan bir seruven duskunu seli buraya akın eder.Bir bölümü Horn burnunu  dolasarak gelir,ancak bu sabırszı insanlar ıcın bu yol cok uzundur ve bu yüzden daha tehlikeli bir yolu secerler.Panama kıstağını gecmeye calisirlar.hemen harekete gecen bir şirket  kıstak üzerine bir demiryolu yapar ve sabırsızların  uc yada dort hafta once altın ocaklarına varabilmesi için binlerce işçisi ölür.Her ırktan ve dilden insanların bir araya gelerek oluşturdukları  buyuk buyuk kervanlar,kıtayı bir baştan bir başa geçerler ve hepside,Suterin topraklarını eselerler.Resmi mühürlü bir belgeyle kendisine verilmişs olan San Francisoo toprakları üstünde  aklın alamayacagı bir hızla bir kent yükselir..Suter in tanımadığı insanlar onun topraklarını birbirlerine satarlar onu yeni helvetiası eldorado Kaliforniya olur.

Suter bu yıgınlara nefretle bakar.Önce oda usakları ve arkadasları kazıp altın cıkarmak ister ama herkes onu yanliz bırakır.Suterde bu karısıklıktan korunmak ıcın kendi çiftliğine çekilir.Bu arada karısı ve uc oglu yanına gelir.Karısı gelir gelmez olur,Ogulları ile beraber çitftliğini yeniden ayaga kaldırır.

1850 yılında Kaliforniya Amerika Birleişk devletlerine katılır.Yeni yönetimin sert uygulamaları sayesinde  ulkeye duzen gelir.Kargasanın ustesinden gelinmiş,kanun egemenliği ve hukunkun üstünlüğ yaşama geçirilmiştir.

Suter bu sırada ortaya çıkar ve yönetimden isteklerini sıralar Üzerine San Fransıco şehirini kuruldugu tüm topraklar onun öz malıdır.devlet bu ısgalden doğan zararını karşılamalı ve altından pay vermelidir.Insanlik tarihinin en buyuk davası başlar.Suter tam 17200 çiftciye karsı dava acar
Kensidinin yaptıgı yol,köprü,su kanalı ,degirmenleri sahiplene Kaliforniya hükümetiden  25 Milyon dolar tazminat ve ayrıca altından pay ister.Davayı yürütmesi ıcın oglu Emili Washington Dc ye yolalr cocuk orada hukuk egitimi görür,dava 4 yıl surer, Suter herseyini bu dava ıcın harcarr

Sonunda 15 Mart 1855te karar açıklanır.Kaliforniyanın en yuksek devlet memeuru dürüst yargıc Thomson Johnson Suterın haklı oldugun acıklar,Suter kazanmıstır...

Ancak bu karar suterın zaferi olmaz.Karar acıklanır acıklanmaz San Francisco ve tum ulkede kıyamet kopar.Mülkleri ellerinden alınma tehlikesiyle karsı karsıya kalan bir sürü insan yagmacılığı kendilerine meslek edinmiş onbinlerce sokak serseriris,Adliye sarayına saldırarak atese verirler,Linc etmek cıın yargıc Johnsonu ararlar ve Suterın cıftlıgını yakmak ve yagma etmek ıcın yola cıkarlar.Capulcular tarafından  sıkıştırılan buyuk oglu kendini vurur iknici oglu öldürülür.Ucuncu oglu kacar ama deniz kazasında olur.Suter Çiftlikleri malları yakılırı yıkılr yagma edilir,Suter canını zor kurtarır.

Suter bu olaydan sonra bir daha dogrulamaz beyninde bir dusunce vardır hak,dava 

Bu yıkılmıs ihtiyar tam 25 yıl boyunca Washingtondaki adilye sarayının çevresinde dolaşır.Devletten milyarca dolarlık tazminat isteyen general uniformalı bu ihtiyarı herkes tanır,ama onun istediğipara değil haktır.1860 - 1880 arası mucadelesine devam eder,ama kimse yardım etmez ona ,herkez alay eder ve tum kapılar yuzune kapanır.17 Temmız 1880 gunu öğlenden sonra bir kalp krizi onu kongre sarayının merdivenlerinde yakalar,bir dilenci gib ölür ve cenazesi kaldırılır.Bir dilenci amma cebinde kendisine ve bütün varislerine dünya tarihinde bir eşine daha rastlanmayan büyüklükteki serveti her türlü hak ve hukuka karsı güvence altına alan bir belge bulunan bir dilenci

Bugune kadar Suterin hic bir varisi ortaya cıkmadı.San Francisco bu kocaman  memleket parcası hala baskasını topraklarında yukseliyor.Haklını hakkı verilmemistir.Ama Blaise Cendrars adlı bir sanatcı Suteri olumsuzlestirir...



Thursday, July 20, 2017

MUHURLU TREN VE LENIN IN HIKAYESI 9 Nisan 1917

Dunya Savasının başlaması ilie Kucuk Barıs adası Isviçre heyecanli bir dedektif romanına sahne olur.Daha evvel dostca bric oynayan,ev ziyaretleri yapan düşman devletlerin diplomatları,karşılaştıkları lüks otellerde sanki hiç tanışmıyormuş gibi,birbirlerine soğuk davranarak birbirlerini görmezden gelmektedirler.Kimligi belli olmayan bir sürü kuşkulu insan,diplolamatların odalarından acele acele ve sessiz çıkmaktadırlar.Gizli görevlerde olan pek çok Insan Isvicrenin otel ve restoranlarında dolasmaktadır.Fakat hemen herkesin görevi aynıdır,birşeyler öğrenmek,bir şeyleri gözetlemek.Herkes bir şekilde Casusluk yapmaktadır.Ikı tarafın gizi örgütleri birbirlerin karlı çalışıyorlardır.Propogande denilern  şeyin yarısı Casusluktu,sevgi denilirken ise ihanettir.Herkes birbirini gözetlemekte ve bir tarafg öteki tarafın yaptıklarını rapor etmektedir.Herkes ve herşey istihbarat ve casusluk için bir araçtı...

Bütün bu haberleşme ağına ve kişiler hakkında her türlü elde edilmesine karşın,bir adam vardıki onun hakkında çok az şey biliniyordu.Bu belkide onun çok fazla dikkat çekmemesindendi,Lüks otellerde ve kafelerde görünmemesinden,propoganda amaçlı toplantılara katılmamasından değil,tam tersine,karısıyla birlikte bir kundura tamircisinin evinde oturarak arka planda kalmayı yeğlemiş olmasından ileri geliyordu.Limmat Nehri'nin hemen arkasındaki eski kentin dar ve kıvrımlı sokaklarının birinde,duvarları kısmen zamanla,kısmen de biraz aşağıda bulunan küçük sucuk fabirkasının etkisiyle kararmışo sağlam yapılı evlerden birinin ikinci katından oturmaktadır.Bir Fırıncı karısı,bir italyan ve bir Avusturyalı tiyatro oyuncusuyla komsuluk etmektedir.Ev sakinlerinin hakkında bildikleri tekşey adamın bir Rus oludğu  ve çok az konuştuğu idi.Adamnın yıllardır vatanından uzak yaşadığını,büyük bir serveti bulunmadığını ve öyle para getirecek bir işi olmadıgını,eski püskü giysileri oldugu söyleniyordu.

Hiç kimsenin dikkatini çekmeyen bu ufak tefek ve tıknaz adam gözlerden uzak,sessiz bir yaşam sürmektedir.Kalabalık içinde görünmekten kaçınır,çekik kara gözlerindeki o keskin bakışı pek fark eden yoktur.Ziyaretine gelen kişi sayısıda çok azdır.Ama hergün sabah saat dokuzde düzenli olarak kütüphaneye gider ve orada öğle tatiline ,saat on ikiye kadar oturur.On ikiyi tam on geçe  evinde olur ve herkesten önce kütüphanede bulunmak için bire on kala evinde çıkarak,akşamın altısına kadar orada oturur.Haber alma servislerindeki adamlar yanlızca çok konuşan adamlarla ılgilendiklerinden bu sessiz adama hıc dikkat etmezler.Sosyalist çevrelerin bu adam hakkında tüm bildiği,Londra'daki Rus Mültecilerin çıkardığı küçük ve radikal bir derginin yazı işleri müdürü olduğu idi.Aynı zamanda St Petersburgda adı agıza bile alınmayan bir partını baskanı idi bu adam.Sosyalist partinin en saygın üyeleri bile,yöntemlerini yanlış bulup haklarında sert eleştiriler yapan ve küçümseyici sözler söyleyen bu adamla uzlaşmannın asla mümkün olmayacağını bildikleri için onun ile ilgilenmezler.Bazı akşamlar küçük bir işçi kahvesinde yaptığı toplantılara,çoğu gençler olmak üzere yirmi yirmi bes kisi katılırdı,bunlarda bol bol çay içen ve tartışmalarla kafaları kızışan bütün sığınmacı ruslar gibi bildiği okuyan bu adama katlanmak zorunda kalırlar.Kimse bu adamı önemsemez.Kundura tamircisinin evinde oturan Vladimir İliç Ulyanov adındaki bu adamı Zürihte tanıyanların sayısı uc duzine değidir.O gunlerde Elcilikten elciliğe giden arabalardan biri bu adama sokakta vurup öldürse kimse onu tanımayacaktı ama bu adam tarihin akışını değiştiren Lenin di.

Günlerden bir gün  15 Mart 1917 de Zürih kenti kütüphane müdürü hayretler içinde kaldı.Saat dokuz olmuştu ve kendinden ödünç kitap alanların en düzenlisi olan adam gelmemişti ve gelmeyecekti .O sabah Lenin yolda Rus dostlarından birine rastlamısi bu adam ona Rusyada devrim olduğunu söylemişti.

Lenin önce buna inanmak istemez.Göl kıyısındaki gazeteciden gazeteyi alır ve evet doğrudur.Önce bunun yanlızca saraya yönelik bir devrim olduğunu ve bir kabine değişikliği haberleri gelir.Bunu Duma'nın toplandığı ve ilk geçici hükümetin kurulduğu ,Çar II Nicolas nın tahtan indirildiği özgür Rusya ,siyasi tutukluların affı gibi haberler izler.

Lenin ‘in yıllardır düşlediği yirmi yıldan beri gizlli örgütlerde,zindanlarda Sibiryada ve sürgünde uğruna çalıştığı herşey artık gerçekleşmiştir.Bu savaşa yenik düşüp hayatlarını kayıp eden milyonlarca ınsan demekki boşuna ölmemiştir.Bu insanlar yeni Rusya için ölmüşlerdir.Aslinda soğukkanlı bir adam olan Lenin bu haber ile sarhoş gibidir.Cenevre,Lozan ve Zurihte ufak kulübelerde zorlukla yaşayan Rus mülteciler bu habere cok sevinir,Artık ülkelerine dönebileceklerdir,Sahte Pasaportlarla ve sahta adlarla ölüm tehlikesi içimde değil özgür insanlar gibi Rusyaya dönebileceklerdir.Hemen eski püsku valizlerini hazırlayıp anavatana dönmeye hazırlanırlar,Çünkü gazetelerde Gorkinin yaptığı yurda dönün çağrısı yer almaktadır.Şimdi tüm dış ülkeler mektuplar yazılmakt,telgraflar çekilmektedir.’ Yurda dönün, Yurda dönün,bir araya gelin Birleşin’ ..Bilinçlendikleri andan beri uğruna savaştıkları eser için Rus devrimi için bir kez daha hayatlarını ortaya koyacaklardır.


Fakat bir kac gun sonra duyduklar haber karşısında hayal kırıklığına uğrarlar.Bu devrim Rus Halkının devrimi değildir.Yapılan şey,Almanya ile barış yapılmasını engellemek isteyen Ingiliz ve Fransız politikacıların kışkırtmalarıyla çara karşı yapılmış bir saray hareketidir.Bu devrim,barış ve özgürlük isteyen halkın devrimi değildı,tam tersine planlarının uygulanmasına engel olunmasını  isteyen tarafların,emperyalıstlerin ve generallerin bir oyunu idi.Lenin ve arkadaşları ,geri dönün çağrısının gerçek bir devrim,Bir Karl Marx devrimini isteyenlerle  hiçbir ilgisi olmadığını  anlarlar.Daha şimdiden Milyukov ve öteki liberallere,radikal devrimcilerin ülkeye girişlerine engel olunması buyruğu verilmiştir.Emir yerine getirilir,Örneğin : Plekhanov gibi ılımlı ,savaşın uzaması için kendilerinden  yararlanmayı umdukları  umdukları  sosyalistler bir torpidobota bindirilip bir onur kıtası eşliğinde saygıyla Londra’dan  Petersnurg’a gönderilirken.Troçki’yi Halifax’ta ve ötekş radikal devrimciler sınırda tutuklanır.Zimmerwald’de düzenlene Ücüncü Enternasyonal Kongresi’ne katılanların isimlerinin yer aldığı kara listeler,bütün itilaf devletlerinin sınır karakollarına gönderilir.Umutsuzluga düşen Lenin,Petersburg’a telgraf lar çeker fakat telgraflar ya yerine ulaştırılmaz yada alıkonulur.Zürih’te kimsenin  tanımadığı,Avrupa başkentlerinde az tanınan Lenini Ruslar iyi tanırlar
Buyuk bir Umutsuzluk içindedir.Londrada Pariste ve Viyanada yıllardır düzenledikleri  sayısız kongrede ve genel kurul toplantılarında  sürekli bu devrimin planlarını hazırlayıp straejilerini belirlemişlerdir.Herşeyi en ince ayrıntısıa kadar ölçüp biçmişler ve tartışmışlardır.Partinin gazetesinde Devrim oluşumu ve neler olacağı konuşulmuş tartışılmıştır.Isviçrede  çakılıp kaldığı için onun dervimi,özgürlük uğruna sürdürdüğü kutsal savaşımı ,şimdi yabancı ulusları  ve yabancı çıkarcıların  buyruğuna verilerek yozlastırılıcak ve amacından uzaklastırılıcaktır.O gun leninin basına gelenlerler yıllarca Rusya ile savaş planı yapıp savaş çıkınca evde pijamaları ile izlemek zorunda kalan Hindenburga benziyordu.Lenin mutlaka Rusyaya gitmesi gerektiğini biliyordu,pek cok plan yapıyordu ama sonra vazgeçiyordu,hatta Isvecteki devrimcilerden bir pasaport bile istedi,dilsiz rolü yaparak Rusyaya girmeyi duşundu ,Rus devrimi ıcın onun rusyada olma gerekliliği onu dusuncelere boğuyordu.

Isviçre,Avrupanın ortasından Italya,Fransa,Almanya ve Avusturya  arasında sıkışmış bir ülkedir.İtilaf Devletlerinden geçen yollar,devrimci Lenin için kapalıdır.Rus uyruklu olduğu için düşman sayılan birinin Almanya ve Avusturya üzerinden gecmeside mümkün değildir.Lenin,Milyukob’un Rusyasından yada Pointcarrenin Fransasından cok Ona Kaiser Wilhemin yardım edebilmesini daha olası görür.Almanya,Amerika’nın  savaş ilan edişinin  arifesinde her ne pahasina olursa olsun,Rusya ile barış yapmak istemektedir..Ingiliz ve Fransız hukumetlerine güçlük çıkaracak bir Rus devrimcisi,Almanya için mutlaka yardım edilmesi gereken bir dosttur…

Ama yazılarında yüzlerce kere hakaert ettiği ve tehditler yağdırdığı  Kaiser Almanyasıyla şimdi birdenbire ilişki kurmaya kalkışmak ,Lenin için büyük bir sorumluluk yüklemek demektir.Çunkü o zamanlarda ahlak kurallarına göre,savaşın tam ortasında ve düşman genelkurmayının izniyle karşı tarafın topraklarına girmek vatana ihanet demekti.Lenin böyle bir işbirliğinin hem devrimi hem partisini lekelediği gibi kendinide ajan gibi görülmesine neden olabilirdi.Eger Barıs yapılırsa ve savaş Rusyanın kayıbı ile sonuçlanırsa kendisi sorumulu tutulabilirdi.Bu durumda ne yapacıklarını bilemeyen mülteciler,Rus devrimcilerin ülkelerine gönderilmesi sorununu,tutsak değişimiyle resmi ve tarafsız yoldan çözebilmek amacıyla Isviçre Sosyal demokratları ile görüşmeler yaptıklarını Lenin’e söylerler.Fakat Lenin bu yolun çok uzun süreceğini ce Rus hükümetinin,ülkeye dönüşlerini uydurma nedenler ile sürerek geciktireceğini bilmektedir.Her dakika dava için önemlidir.Diger devrimciler ne yapacaklarını bilmezken,Lenin karaını veri ve kendi adına sorumluluğu kendisine ait olmak üzere Alman hükümetiye görüşmeler başlar.
Tüm görüşmeleri dedikoduları önlemek için açıkça yapar.Isviçre Işçi Sendikası Sekreteri Fritz Platten,Lenin adına daha önce Rus Mültecilerle görüşme yapmış olan Alman elçisine gider ve Leninin koşullarını bildirir.Lenin Alman hükümetinden ricada bulunmaz,bazı kuralları empoze eder,binecekleri vagona dokunulmazlık hakkı tanımak,binişte ve inişte pasaport kontrolü yapmamak,üzerlerini aramamak,normal tarife üzerinden bilet ücretlerini kendileri ödemek ,ister buyrukla olsun ister kendi istekleriyle vagondan dışarı çıkmamak koşuluyla Rus mültecilerin Alman hükümetinin yardımını kabul etmeye hazır olduğunu bildirir.Bakan Romberg,Lenin’in isteklerini üst makamlara iletir.Istekler sonunda Lundendorff ‘a iletilir,kabul edilir.
Alman elçisi isteklerdeki bazı ayrıntıları  değiştirmeye çalışır,çünkü Lenin tarafından kasıtlı olarak düzenlenen  bu protokol öylesine karışık,öylesine anlaşılmazdırki,yanlızca Ruslar değil,Radek gibi Avusturyalılarda aynı trende kontrol edilmeden yolculuk edecektir.Ama Lenin olduğu gibi Alman hukumetinde acelesi vardır.Çunku o gun yani 5 Nisan tarihinde Amerika Birlesik Devletleri Almanya’ya savaş ilan etmiştir.
Böylece Fritz Platen 6 Nisan günü herseyin çözümlendiği haberini verir.9 Nisan 1917’de saat iki buçukta eski elbiseler giymiş,ellerinde bavulları,küçük bir grup Zahringerhof lokantasıdan ayrılarak Zürih istasyonuna gider.Aralarında kadınlar ve çocuklarında olduğu otuz kişidirler.Grupta bulunan erkeklerden yanlızca,Lenin,Zinoviyev’in ve Radek’İn adları daha sonra ünlü isimler olmuştur.Beraber yene ögle yemeğiden sonra geçici hükümetin,Almanya üzerinden geçen yolcuları vatan hainliğiyle suçlamaya karar verdiğini,Petit Parisien gazetesinden çıkan bir haberden öğrendiklerini doğrulayan ortak bir belge hazırlarlar.Bu yolculuğun bütün sorumluluğunu üzerlerine aldıklarını ve bütün koşulları kabul ettiklerini,kaba ve çarpık çurpuk harflerler imzalarlar,Yolculuga hazırlardırlar.
Istasyona vardıklarında ılgı uyandırmazlar,ne bir gazeteci nede fotoğrafçı vardır.Lenin dag ayakkabıları,ezilmiş sapkası,eski elbiseleri ve sırtında sandığı ile kimsenin tanıyıcagı halde değildir.Avrupanın dört bir yanından gelen tahta valizli göçmenlere benzemektedirler.Bu yolculuğu onaylana Isvıcre İşçi partisi veya Iscı sendikasındada kimse yoktur.Istasyona gelen Yolculara yolluk getiren Rus multecilerie,Leninin bu seyahatten vazgeçirmek isteyen arkadaşlarıdır.Ama karardan dönmek söz konusu değildir.Saat 15.10 da hareket işareti verilir ve trenin tekerlikleri Alman sınır istasyonu Gottmadingen’e hareket eder


Lenin ve yoldaşları trende,kadın ve çocukların bindiği ikinci mevki ve erkeklerin bindiği üçüncü mevkiden oluşan bir vagon,Gottmandingende durur.Yere tebeşirle çizilmiş bir çizgi,bu  devrimcilerle Almanyadan  geçirilimesine eşlik eden iki Alman Subayının oturduğu kompartımanla,Rusların egemenlik bölgesi arasındaki  tarafsız bölgeyi göstermektedir.Tren,geceboyunca önemsenecek herhangi bir olay olmadan ilerler,Yanlızca,Frankfurt’a Rus devrimcilerin  Almanyadan geçmekte oldukarını duyan Alman Askerleri aniden tren’e saldırırlar.Bir baska kezde,yolcularla konuşmak isteyen Alman Sosyal demokratların bir girişimide geri çevirilir.Lenin Alman topraklarında bir alman ile konuşmasının doğuracağı problemlerin farkındadır.Isveç’te coşkuyla karşılanırlar,Açlıktan bitkin düşen yolcular kahvaltıya davet edilirler,Onlar yemek yerken ,Lenin kendime yeni bir takım ve ayakkabılar aldırır.
Lenn’in Rus Topraklarına ayak bastığı andaki davranışı ilginçtir.Hemen gazete ister ve okumaya başlar.Pravdasını okumaya başlar,Acaba gazetesi,uluslararası görüşü yeterince yansıtabiliyormuydu ? Lenin sinirlenerek gazeteyi buruşturur.Hala hamasi edebiyat yapılmaktadır .Kendi düşüncesindeki devrim ıcın herseyi onun yönetmesi gerekmekte olduğunu kendine hatırlayır.Lenin Petrograd’a yaklaşıkça huzursuzlanır,acaba Milyukov  onu  Tren garında tutuklatacakmıdır ? Acaba başarılı olacakmıdır ? Halk ne düşünüyor ? Trenin los ışığında oturan arkadaşları Kamenev ve Stalın sessizce onu izlemektedirler.
Fakat biraz sonra gerçeğin ona verdiği yanıt,inanılması zor bir yanıttır.Tren Petrograd İstasyonuna girdiğinde öndeki büyük alan binlerce işçiyle dolu idi,Deniz,hava ve kara birliklerinden oluşan şeref kıtaları,sürgünde  dönen liderleini beklemekte,çalınan enternasyonal marşı ortalığı çınlatır.Vladinir İlic Ulyanov daha düne kadar kundura tamircisinin evinde oturan bu adam,trenden iner inemz halk tarafından sırtlarında zırhlı bir otomobile bindirilir.Evlerin çatısına ve kaleye yerleştirilmiş projektörler onun üzerine cevirilir ve Lenin aracında ılk söylevini verir.Dunyayı sarsan 10 gün başlar….






Sunday, July 16, 2017

KANUNI SULTAN SÜLEYMANIN KISA HAYAT HİKAYESI

Bu Dogu ile Batı arasında bir dünya savaşıydı.Ikı super güç,üç kıtanın karalarında ve denizlerinde ölümcül bir çatışmaya kilitlenmişti.Kutsal savaş iman gücüyle sürüyordu.Islamin Kılıcı,yani Osmanlı Sultanına bağlı ordular,Osmanlı ülkesinden Hrıstiyan Avrupa'nın göbeğine aralıksız akınlar düzenliyordu.Belgrad'a,Budapeste'ye ta Viyana kapılarına kadar Hint Okyonusu civarında Basra Körfezinde ,Kızıldenizde çarpışan Hristiyan ve Müslüman kuvvetleri,Akdenizide bir savaş meydanı haline getirmişti.

Bu çağ,Colombun batıya doğru giderek  Hindistan'ı aradığı,Vasco de Gamanınsa burayı doguda,Afrikanın etrafında dolaşarak bulduğu Macellanın yerkürenin çevresini  dolaşarak Doğu ile Batıyı birbirine bağladığı çağdı.Barutun çağıydı ve o zamana dek bilinen en dehşet verici yıkım gücüne sahip silaha,Osmanlıların dökme topraklarına tanık oluyordu.Bu toplar kulelerle tahkim edilmiş kaleleri,zamanın gerisinde kalmış,pitoresk yapılara dönüştürüvermişti.Sıradan bir köylünün eline geçirdiği tüfejle,mağrur edasıyla atına kurulmu, bir şövalyeyi yere yıkabildiği bir çağdı.

XVI yüzyıla damgasını vuran başka yıldızlarda vardı;Katıksız bir haçlı ruhuna sahip olan,Habsburg hanedanından Ispanya ve Kutsal Roma Germen Imparatory V .Şarl veya Şarlken.Italyanın can damarı ola Milanoyu ele geçirebilmek için ruhunu Şeytana'da Türkler'e de satabilecek olan Fransanın ' en Hristinyan kralı ' I.François.. Öyle bir amaçla yola çıkmadığı halde kilise birliğini paramparçe eden reformcu Martin Luther.Her üçününde bazen müttefiki bazende düşmanı olan ,Papanın gözünde ' Imanın savunucusu' iken Şarlken'in halası olan karısını boşayabilmek için Roma'yla bağlarını koparan  Ingiltere Kralı VIII Henry ve Moskova'nın çağımıza dek süren büyük ileryeşini başlatan Korkunç İvan .

Ama bu dünya sahnesinin merkezinde onların hepsinde daha yüksekte duran biri vardı .Süleyman,Müminlerin emiri; Allahın yeryüzündeki Gölgesi;Kutsal Mekke, Medine ve Kudüs kentlerinin Muhafızı,Doğu'da ve Batıda Cihandaki Hükümdarların Hükümdarı.Kendi halkının ' Kanuni' unvanını verdiği,Batılıların  ise korku ve hayranlıkla ' Muhtesem ' lakabını taktığı I.Süleyman,'' Cihana hakim olmaya en elverişli Kent '' olan Istanbul'da hüküm sürerek Osmanlı imparatorluğunu gücünün doruğuna çıkarmıştı..

1525'te Venedik elçisi şöyle yazmıştı '' Daha mutlu bir şehir bilmiyorum,Burası Tanrı'nın bütün lütuflarıyla dolu.Devlet,Bunların hepsini birden kullanarak savaşada barışada hükmediyor.Altın,İnsan,gemi ve itaatkarlık bakımından zengin.Hiç bir devlet ile kıyas götürmez.Tanrı Hükümdarların en adiline uzun ömürler versin ''

Sultan Süleyman'a tam  46 yıllık bir Saltanat dönemi bağışlanmıştı.Ve 72 yıllık uzun,zaferlerle dolu,aman aynı zamanda trajediyle kararmış bir ömür..Taşıdığı sorumluluk onu,en aziz dostunu idam ettirmek zorunda bıraktı.Kimilerinin iddiasına göre onu kendine kul eden bir kulunun,yani bir cariyenin büyüsüne kapılarak ogullarının en iyisini ve en parlak gelecek vaad edenini huzuruna çağırıp yay kirişiyle boğdurtmuştu.

Kanuni'nin hüküm sürdüğü,ordularının ve donanmalarının karada ve denizlerde kol gezdiği imparatorluğunu  aylar boyu bir uçtan bir uca dolaştım.Tuna boyları ile Ukrayna'dan Nil nehrine,Cebelitarık boğazından  Hindistan kıyılarına kadar gittim.Çoğu yerede Kanuninin varlığını hissettim 

Kanuninin baş mimarı Sınan,tarihte başka hiç bir mimarın yapamadığı kadar çok,hamam,köprü,bimarhane,medrese,kervansaray,bedesten ve su kemeri yapmıştı.Sayısız minareyle süslü Istanbul siluetine damgasını vuran  ve Istanbul'u muhtesem biçimde taçlandıran Süleymaniye ile Kanuninin düşlerini gerçekleştirmişti.

Kanuni'nin atalarının X.Yüzyılda ,Avrasyanın göbeğinde buluruz.Türkistan bozkırlarından Anadoluya uzanan yolda Islam Inancı ve gazilik şevkiyle yani gaza ve cihat çoskusu ile yogrulmuslardı.Osmanlıların soyunun dayandığı Kayı Boyu tarih sahnesinde XIII yuzyılından sonralarına doğru dikkat çeker.Bir uçbeyi olan Osman Gazinin soyundan gelenler Anadolunun kuzey batısında ,Bizanstan fethettikleri topraklarda yerleşmiş ve önce Bursayı baskent yapmışlardır.1353'te Çanakkale Boğazından Gelibolu'ya geçerek Avrupa'ya ayak bastılar ve çok geçmeden de buradaki yeni başkentleri Edirne'den bütün balkanlara Hızla yayıldılar.Edirne Makedonya üzerinden Adriyatik kıyılarına ve Meriç vadisinden Tunaya uzanan tarihsek yolların kilit noktasıydı.

Telaşa düşen papalar haçlı seferi çağrısı yaptılar.Avrupa'nın birbirine düşmüs hükümdarlarının ikisi dışında tümü bu çağrılara uydu.Ama Osmanlılar 1389 da Nigboluda 1444 te Varnada hepsini darmadağın etti.Istanbul 1453 de Osmanlıların eline düşmesi tum Avrupayı sarstı.Bizans yokolmus,ıslam dunyasının buyuk dusu gerceklesmişti..

Kanunin Büyük dedesi I.Mehmet tarihin en iddialı İmar projelerinden biriyle,istanbulu Osmanlu başkenti olarak yeniden kurdu ve iskan ettirdi.Sultan I Mehmet bir zamanlar Roma imparatorlarının  hüküm sürdüğü bütün toprakların varisi olduğunu gururla ilan etmekteydi.Vakanuvisler de onu 'Yeni iskender ' olarak ululadılar.

Gaza aşkı,artık açıkca ifade edilen bir cihan hükümdarlığı fikrinei,İslam sancağı altında birleşmiş bir dünya düşüne yönelmişti.
Fetih Dalgası Sırbistan,Bosna,Yunanistan,Arnavutluk,Boğdan,Eflak,Erdel,Kırım,Dalmaça ve Hirvatistanı yuttu.Venedikliler,San Marco'nun çan kulesinden akıncıların yaktığı ateşleri görebiliyordu.İtalya'yı fethedilmekten ve Doğu'daki son haçlı kalesi Rodos'u tekrar Kuşatma altına girmekten kurtaran,ancak Sultan I Mehmetin 1481 deki vefatı olmuştu..

Şehzadelerin Tahta geçmek için verdiği ölümcül yarış,dışarıdan marazi bir hayranlıkla seyrediliyordu.Padişahın ölümü,sancaklardaki şehzadeler yola çıkıpta birisi Kutsa payitahta varana kadar saklı tutulabiliyordu.Ama bu arada ulakların yolunun kesilmesi gibi taktiklerde pekala iş görüyordu.Sultan I Mehmetin yazılı Kanun haline getirdiği adetler uyarınca payitahta ilk ulaşan padişah olur ve bütün erkek kardeşlerinide öldürmek zorundadır.Hanedan üyelernin kanının dökülmemesi töresi geregi öldürme işi ipekli yay kirişiyle yapılırdır. '' Taht kavgasındansa,nizamı alem için kardeş katli vaciptir '' denirdi.Sultan I Mehmetde saltanatına daha beşikteki kardeşini bile bogdurtarak başlamıştı..

Bu Çağda sofuluk ,tamahkarlık ve gaddarlık pekala aynı yürege sıgabiliyordu.Muslumanlarda Hristiyanlarda ele gecirdikleri kentlerde toplu kıyımlar yapar,yağmalar,kadınlar ve erkekler çocukları köle alırlardı.Osmanlların seferlerini Hristiyan Avrupaya  yöneltmesiin nedenlerinden biri,dindaşların savaşmasını  hoş karşılanmamasıydı.Bunun en buyuk istanasi Şii devletler ve Irandı .Cunku Onlar dın dısı sayılırdı ve politik olarakta rakiptiler

Sultan Süleyman yedi yasında ilen Şah Ismail Iranda Safevi hanedanını kırdı.Yüzyıllardır siyasi birlikten yoksun olan Iran,yeni benimsediği devlet dininden aldığı güçle ,Müslüman komsularının aleyhine genislemeye başlamıştı.Sultan Suleymanın Babası I.Selim kendi babası II Beyazidi bu gelismeye yeterince tepki vermediği için tahttan indirmisti.

Şarlkenn tarihcisi Gomara,tarihe Yavız lakabıyla geçem bu sultan hakkında ' Son derece Zalim biriydi ' der.Öz babası ve iki erkek kardesini öldürtmüştü,yegenlerinden pek çogunu ve 62 akrabasını öldürttü.Yavuz Sultan Selim 8 yıllık saltananında 40.000 Şah ismali taraftarının kanını akıtmıs,3 sadrazam bogdurmustu.

Yavuz Sultan Selimin tokadı,Iran'a da inecektir 1514 t Çaldıranda Şah Ismailin ordusunu yok etti,ardından başkenti tebrizi yagmaladı,Yavuz Sultan selim bunun ardından güneyde Osmanlılarla Sınır kavgasına girmiş olan Memlukların ustune yurudu.Mercidabık ve Rıdaniye meydan muharebeleriyle bu devleti yıktı,sultanını idam ettirdi.Osmanlı devleti Dogu Akdeniz kıyılarında bir hilal olusturmustu.Batıda Kuzey Afrikaya ve guneyde Kızıldenize dayanmıstı.Hilafet Osmanlılara büyük itibar kazandırdı.Islamın sadece dunyevi değil,uhrevi lideride oldular.Islamın sorumluluğunuda yüklenmişlerdi.iki şer güce ,yani sapkınlara ve kafirlere karsı Islamı koruma sorumlulugunu..

Mısır Imparatorluga pek çok fayda sagladı.Tıpkı bir zamanlar Romanın oldugu gibi  Osmanlı Devletininde tahıl ambarı oldu.Ödediği önemli miktarda verginin yanısıra ,doğu denizlerine düzenlenen seferlerde bir üs olarak kullanıldı.

Babayla birlikte yaşamanın zor yanlarıda vardı.1494 te I Süleyman doğduğunda Şehzade Selim Trabzonda Sancakbeyi idi.Geleneklere göre,Şehzadelerinn devlet yönetimi ve savaş sanatının yanı sıra bir zanaatte daha başarı kazanması gerektiğinden Şehzade Süleyman,Constantin adında huysuz bir rumun yanında kuyumcu olarak yetismisti.

Yavuz Selim,ergenlik çağına giren oğlunu Kırım'a götürdü.Bakçesaray daki sarayın solup gitmiş görkeminde Kırım Hanlarının sürdüğü egzotik hayatın izleri gözüne ilişti.Bazılarına göre Kanuninin Annesi Hafsa Sultan burada yaşamış,Kırım Hanlığı Osmanlılara baglanınca,sadakat belirtisi olarak Istanbula yollanmıstı.Burada Sultan Selimin dikkatini cekmisti,Sehzade Selim taht mucadeleleri ıcın uzakta iken Hafsa Sultanın Şehzade Suleyman uzerinde buyuk etkisi olmustu.Yavuz Selim tahta cıktıktan sonra Şehzade Suleymanı 1512 de Manisa'ya Sancak beyi olarak atadı.Büyük olasılıkla ,Şehzadenin yanında götürdüğü iki Çerke kızınıda Hafsa Sultan Kırımdan getirmisti.Bazı Kaynakların Gülbaharda dediği gözdesi Mahidevran işte bu güzel kentte Kanuniye Mustafa adında bir oğul vermişti.

Şehzade Süleyman bir yandan yönettiği sancakla ilgilenirken,bir yandanda hocasının yakın gözetimi altında yaşıyordu.Çünkü bir Osmanlı şehzadesinin tarih,Kuranı Kerim,siyaset,ilim ,astroloji ve özelliklede edebiyat alanlarında iti egitim alması gerekti.Şehzade Süleyman iyi bir şair olmak için çok çalıştı ve Divan şiirinde usta oldu.İçoğlanı Ibrahimin onun minyatür sarayına katılmasıyla çalışmaları iyice hızlandı.

Böylesi farklı geçmişleri kökenleri olup da ,bu kadar ıyı uyum saglayan iki delikanlıyı hayal etmek bile güçtür.Bir balıkcının oglu olan Ibrahimi Osmanlı akıncıları bugunun yunanistanın batısında ele geçirmişti.Ibrahim Manisanın varlıklı ailelerinin birinin yanında yetişmis,musluman olmus,sonrada Sehzade Süleymanın hizmetine girmisti.İki dili akıcı bicimde konusuyordu,zeki ve sevimli idi.Sultanın oglu ile balıkcının oglu ıkı dost oldular.

1520 Eylülü sonlarında Manisaya gelen bir ulak Sultan Selimin vefat haberinin getirdi.Atını çatlatırcasına süren sehzade süleyman 3 gun sonra Uskudardaydı.Saltanat kayığı Sarayburnunu geçip Haliçin durgun sularına girerlen I Süleyman da payitahtı olacak bu kenti yeni bir gözle izliyordu.

Haliçin içlerinde ince uzun servilerin ve mezarlıkların arasında sade bir cami olan Eyup Camisi vardır.670 yılında Istanbulun ılk musluman kusatması sırasında sehit olan sahabelerden Hz Muhammedin sancaktarı Eyyub el Ensarinin tubesi burada bulunmaktadır.Müminler bu türbeyi akın akın ziyaret ederler

Sultan Süleyman 30 Eylul gunu yani Yavuz Sultan, Selimin ölümünden sekiz gun sonra Eyup Sultan Camiinde  Osman Gazinin kılıncını kusanmıstı.Artık Sultan Oydu.Osmanlı ülkesinin dört bir yanında adına Cuma hutbeleri okunuyor ve adı sikkelere basılıyordu.Mutlak bir iktidara sahipti ve tebaasından herhangi birinin hayatı onun iki dudagı arasındaydı.

Ilk ıcraatı babası adına bir kullıye yapılmasını emretmelti.Mısırlı ve Iranlı 1500savaş esirini azat etmek,babasının Iranla ticaret yaptıkları ıcın el koydugu mallarına karşılık tacilere tazminat ödemek,görevini kötüye kullanan idarecileri cezalandırmaktı.Böylece halk arasında dini bütün alicenap ve adil biri olarak kabul gördü.

Uysal bir sultan olacagı umidi ise bosa cıktı.Suriyede bir paşanın ayaklanmasını acımasızca bastırdı.Ardından babasının dogu'da basardıgı  işi batıda yapmaya koyuldu.
1521 ilkbaharında Luther,Şarlken'e isyan bayrağını açarak reform hareketini başlatırken,Kanunide ilk Avrupa seferine cıkıyordu.Tuna ile Savanın birlestiği mevkide ,Balkanların kilit noktasında Belgrad haftalar süren top ateşinin ve 20 taaruzun ardından alındı.

Ertesi yaz,Başkenti ile Mısır arası da yer alan St Jean Şövalyelerinin kalesi Rodosu kuşattı.Şövalyeler Mısır'dan Istanbul'a tahıl taşıyan ve Istanbul'dan Mekke'ye hacı götüren gemilerin yolunu kesiyordu.Şimdi ise bu müthiş liman kentinin etrafında Kanuninin karadan gönderdiği 100.000 askerin işini kolaylaştırıcak mevziler hazırlamak üzere,Haliçten 300 gemiyle,20000 lagımcı ve topçu yola çıkıyordu.Gemiler adaya vardıktan sonra 29 Temmuzda kusatma başladı.

Şövalyeler,paralı askerler ve kentlilerden toplanmıs birlikler ,kendilerinden  belki 20 kat kalabalık olan kuşatmacılara direnirken yaz gecti,kış geldi.Lağımlar kale burçlarını,havaya uçurdu; askerler,her gediğe dalgalar halinde akın ederek hendekleri cesetlerle doldurdular,tek bir taaruzda 15000 kişi oldu.Bu ümitsi savuma 145.gun sona erdi..Hristiyan aleminin en sağlam surlarla cevrili şehirine boyun eğdiren Sultan barıs kosullarında cömertti.Sövalyeler ve askerler 12 gun ıcınde sehşrş terk edecekti,Kent 5 yıl vergiden muaftı ..

Sultan Süleymanın kişiliği hakkında bilgimiz azdır.Onu Cuma selamlıklarında atının sırtında bembeyaz giysiler içinde ' nurdan bir minare 'gibi izleriz.Atmeydanında ,ogullarının sünnet düğünününe katılan oyunculara uada her biri kendi özel giysileri içinde gecit yapan 500 esnaf loncasının mensuplarına altın sikkeler saçarken görürüz.

Kanuni seferde yada avda olmadığı zamanlar Topkapı sarayında kalırdı.Ilk Osmanlı sarayları,Avrupadakilerin aksine insani ölcülerdeydi.Anıtsal yapılar allah ıcın dikilirdi.Fatih topkapı'yı kapılarla birbirinden ayrılan 3 buyuk avluyla kurmustu.Sultan 3.avludaki has odalarda ve kösklerde vakit geçirir,vezirler ve diğer yöneticiler ise ikinci avludaki Kubbealtında devlet işlerine bakardı.Divan burada haftada 4 gun toplanır,Sultanda kafesli bir pencerenin ardından varlığını hissettirmeden toplantıları ızlerdi.

Daha evvel dediğim gibi onu tanımak zordur,Kutsal kitapların efsanevi peygamberinden aldığı adına yaraşır biri olan Kanuni Sultan Süleyman dini butun biriydi,hayati önem taşıyan kararlarını alamdan önce din adamlarına danışrıdı.Hakkaniyetliydi,vergi tahsildarlarının hesap hatası yüzünden Mısır'ın fazladan ödediği vergileri iade etmisti.Adildi,hiçbir yolsuzluğun  veya adaletsizliğin cezsız kalmasına izin vermezdi.Fakat bazen gerçekleri tümüyle öğrenmeden  de harekete gectiğide olurdur ve etki altında kalabilirdi.Herseyin ve herkesin hakimi oydu,ama günlük ödenegi belirliydi.Gün sonunda elinde kalanları içoğlanları arasında paylaştırırdı.Kendiside sanata yetenegi olan,cömert bir sanat hamisiydi..

Herseyden önce bir Fatithti o; bizzat ordusunun başına geçip idare ederek zaferi güvence altına alan gazi sultandı..I Francois'ya yazdıgı mektupta şöyle der '' Gece gündüz atımız eyerli,kılıcımız kuşanılmış olur bizim '' 

Savaş haline karşın,Osmanl idaresi altındaki halklar barısın tadınıda cıkarıyorlardı.Bu dönemde nüfus patladı,yol ve kervansaray şebekeleri genişledi,ticaret gelişti,zanaatler canlandı.Osmanlı devleti,sosyal hizmetleriyle çağının sosyal refah devletiydi.Tapu tahrir devletleri sayesinde Balkan köylülerinin mülkleri yeni bir güvenceye kavusmustu..

Kanuninin,sadrazamlarından sekizi yoksul Hristiyan ailelerin çocukları olarak dünyaya gelip köle ve devşirme olarak Istanbul'a götürülmüş kimselerdi.Bu durum,en yüksek mevkilerdeki devlet görevlileri  ile çoğu yeniçeriler için geçerliydi.Ama yanlızca Müslüman ailelerden dogup islam geleneklerine göre yetiştirilmiş kişiler,şeriatın muhafızı sayılan ulema ,kadı ve müderris olabilirlerdi..

Osmanlı imparatorluğu,tümüyle topraklarını genişletme amacına göre düzenlenmiş  bir savaş makinesiydi,fethedilen topraklardan ve halklardan besleniyordu.Vergi toplanacak yeni köyler,yeni insan gücü,padişahla birlikte sefere çıkan sipahilere hem yönetip hemde geçimlerini sağlamaları için verilecek yeni tımar arazileri.Bütün Ganimetin ve esirlerin beste biri hassa malı sayılırdır.Gitgide büyüyen bürokrasi ve yeniceri ocakları pencik denilern bu payla besleniyordu..

Bir kac yılda bir Osmanlılar,gayrimüslim köylerine gidip,en gürbüz,en zeki çocukları devşirme olarak secerlerdi.Bu cocuklar yediyıllık zorlu bir çıraklık döneminde geçerdi.Beden eğitimi alırlardı.Islamiyeti ve Türkceyi ögrenirlerdi.Spor dalllarında  ve dövüş sanatında üstün başarı gösterenler yeniçeri ocağında yetiştirilip  ' seyfiye ' ve ' askeriye ' denilen sınıfları olustururlardı..Aile bağlarından tamamen kopmuş oldukları ıcın hiç bir çıkar çatışması söz konusu değildi ve bağlılıkları salt sultana yönelikti.Tamda mühteditlerin,yani bir dine sonradan gecenlerin fanatizmi ile savasırlardı.

Iyı okuyanlar ilme,matematiğe ve hat sanatona yatkın olanlar,'Kalemiye '  secilir.Enderun Mektebi deneen saray okulunda yönetici ve içoglan olarak hizmet vermek üzere yetistirilirlerdi.Geleceğin yöneticileri bunların arasından secilirdi.Bu sistem Hristiyan Avrupa'dakinin aksine doğustan kazanılan sıfatlara değil,sadece yetenege dayalıydı.

Kanuni gitgide kendi eliyle iktidara taşıdığı ıkı kulunun etkisi altına girmisti.Bunlar hasodabaşılktan hızla sadrazamlıga yukselttiği Ibrahim ile Slav asıllı bir cariye olan ve adı  ' guleryuz ' anlamına gelen Hurremdi.Batıda roxelana adı ile tanınan Hurrem Sultanın Nikahlı karısı olacaktı.Hurrem 1541 de eski sarayda cıkan bir yangından sonra yönetim merkezi olan Yeni sarayın,topkapının haremine tasınmıstır.Devlet yönetiminin merkeziyle saltanat ailesinin yaşama mekanlaını birbiriyle ayırırırken Fatıhın bir bildiği vardı

Harem dairesi yani Sultann evi.Oraya göz ucuyla bakmak bile hayatınıza mal olabilirdi.Güzeller güzeli kadınlar burada gözlerden uzak tutuluyordu.Başlarını bekleyen akağalar kafkasyalı gayrimüslimlerden,Karaağlar sudanli putpereslerdiÇünkü müslümanlar hadım edilemezdi.Böylece dısa kapalı bir ortamla ilgili olarak  uydurulan hikayelerin ardı kesilmezdi.

Birazda Kanuninin askeri fetihlerinden bahis edelim,Mohac huzun veren bir yer.Diz boyu cayırların  kapladıgı macar ovasında Tuna'nın Karadeniz'e dökülmek üzere doğuya yaptıgı dirseğin hemen öncesinde ,kıvrımlar cizerek aktığı yerdir.Bugun burada görülen gerçeküstü heykeller,1526 Agustos'unda romantik şövalye ruhunun modern bir savaş makinası tarafından çamurlara gömüldüğü ,çocuk denecek kadar genç yaştaki bir kralın ve maiyetindeki asilzadelerin vede 150 yıl ıcın Macar ulusunun öldüğü günü anıtlaştırmak ıcın dikilmişstir.

II.Layos 10 yasında Macarıstan'ın kralı olmus ve onebsındeyken Şarlken ile Avusturya Arşididük Ferdinand'ın kızkardeşi ile evlenmişti.Layoş'un çılgınlıklara dolu sarayındaki ortaçagğ kalıntısı şövalyelerhiçbir sınır tanımazlardı.Serflerine hayvan muamelesi yapar,başkaldırmaya çalıştıklarındada vahsşice katlederlerdi.Serflerin Osmanlıları bir kurtarıc olarak görmelerine şaşmamak gerek.Çocuk Kral Kanuninin elçisine hakaret edecek kadar budala ve deneyimsizdir.

Sultanın Macaristana savaş açmak için bahaneye ihtiyacı yoktu.Yeniçeriler husursuzdu.Rodos'tan beri uc yıldır dogru dürüst bir sefer çıkmamışlardı.Ulemada gazayı onaylıyordu

Kanuni 23 Nisan 1526 da Istanbul'dan sefere çıktı.Ağır toplar Tuan üzerinden taşınıyordu.Balkanlardan toplanan sipahilerle ordusu 80.000 kişiyi buluyordu.Birlikleri için gerekli levazımat,barut ve 300 topun mermileri binlerce deve be arabadan oluşan katarlarla taşınıyordu.Mimarlar akarsılar üstüne köprüler yapacak,Tuna boyunca ilerlerken karşılarına çıkacak kaleleri almak için kusatma aygıtları imşa edecek,lağımcılar ise kaleleri ve surları havaya uçuracaktı.Ön saflarda hafif süvariler ile çoğunlukla okçulardan oluşan akıncılar vardı.Sipahiler zincir örgülü zırh giyiyor,ok,mızrak,kılınç ve gürzlerle dövüsüyorlardı.Orta kanatta ise tüfenk ve kılıçla donanmış piyadeler yani yeniçeriler yürüyordu.Mavi yada kırmız giysiler,ürkütücü palabıyıkları ve başlarında üsküfleri ile kolayca ayırt edilebilirdir.Mehter yani askeri müzik takımı Osmanlların ıcadı idi,hem askere cesaret hemde dusmana korku vermek ıcın çalısıyorlardı

Beyaz sarıgı ve mucevher işli kaftanıyla ,Sırmalı takımlarla kosulu atının sırtındaki Kanuniyi ise hassa süvarileri ve içoglanları çevreliyordu,yedi atkuyruğundan olusan Saltanat alemide eşliğinde taşınıyordu.Kanuni,Drava nehrini geçtiği halde karşısına hala bir macar ordusu çıkmamasına Sultan ve Pasaları şaşırmıştı.Oysa,Macarlar ,süvarilerine tam bir hareket serbestliği ve denetim sağlayacak olan Mohac düzlüklerini seçmişlerdi.Bu yaklaşık 1500 kilometrelik yolu,Kanunin ordusu,hava koşulları ne olursa olsun günde ortalam 12 km hızla 128 gunde aldı.Mohac ovası yağmur yüzüden ıslak bir süngere dönmüstü.

Layoş'un disiplinsiz saraylıları ise Buda'dan yaklaşıl 135 km güneye 38 günde gidebiliyorlardı.Savaş meydanında onlara başka birliklerde katıldı.Macar soylusu Yanos Zapolyanın 20000 savascı ile birlikte yola cıktıgı bildirilmisti.Oysa,Layos'un gözü dönmüşcesine kendine güvenen ,orduya kim komuta edecek diye çekişip duran asilzadeleri,onu beklemeye gerek bile duymadılar.Karşılarında onların üç katı büyüklüğünde bir ordu olsa da ,pırıl pırıl zırhları  ve kuştüyüyle bezenmiş miğferleri içinde zafer kazanacaklarından emindiler

29 Agustos günü öğleden sonra saat üç sıralarında Osmanlılar ormanın içinde çıktı.Kanuni orta saflardan orta kanadı yönetiyordu.Macar süvarileri balçık halindeki zeminde saldırıya geçti.Sağ ve sol kanatlar iki yana ayrılıp birbirlerinde uzaklaşarak ordu dağılıyormuş izlenimi yarattı.Macarlar bütün kuvvetlerin ortada açılan boşluha yıgdı ' ya sultanı öldürür yada ölürüz ' diyen 30 şövalye öne atıldı.Kanunin zırhını bir ok sıyırdı.Üç şövalye yanına kadar gelip nu yaralamaya çalıstılarsada Kanuni onların hakkından geldi.Sonra Sultanı çevresine toplana yeniçeriler ates açtı.Saflardan biri ateş ederken diğeri tüfeğini dolduruyordu..Ve Macar ordusunun esas ksımı orta kanadın arkasına ulastığında sıra sıra dizilip zincirlerle bağlanmıs Osmanlı Topları,menzillerinde hiçbir engle kalmamışken atışa başlayarak Macar saflarında buyuk gedikler açtılar

Sağ ve sol kanatlar dağılmaya başlayan Macarlar'ı çelilk bir kapan gibi içine aldı.Çarpışma bir kıyıma dönüştü.Ordudan kopup kaçmaya başlayanlar ya akıncılara yem oluyor yada zırhlarının ağırlığıyla bataklığa gömülüyorlardı.Hersey ıkı saatte bitti.

Ertesi sabah Kral Layosun cesedi  bulundu.Kaçarken atı bir yamaçta tökezlemiş.Atından suya düşerek akıntıya kapılmış.Altın zırhı yüzünden suyun üzerinde duramayarak boğulmuş,Bulunduğunda yüzü çamura bulunmuş halde imiş..

Mohac savasının sonucları Avrupada Tanrı korkusunu alevlendirir.Macaristan elden gitmisti Avusturya buyuk bir tehlike ıcındeydi.Şarlkenin Osmanlılarla ugrasması sayesinde reform hareketi kök salabildi.Onceleri 'türklere karsı savaşmak Tanrı'ya karşı gelmektir,Zira Tanrı günahlarımıza işte böyle bir tokatla karşılık veriyor '' diyordu.Oysa,şimdi kutsal savaş açılması yönünde vaazlar veriyor,bütün prensleri Hristiyanlığı savunmak üzere imparatora destek vermeye çağırıyordu.

Kanuninin en büyük düşmanı hava şartları idi.Aralıksız yağan yaümur yüzünden viyanaya varmak tam 141 gün aldı.Ağır topları saplandıkları çamurda  bırakan ordu gerekli donanımdan yoksun kaldı,askerin orali bozuktu.Osmanlıalr üç haftadan kısa bir süre içinde ,yoğun kar yağışı altında geri çekilmek zorunda kaldı.Süvari birliklerinin taciz saldırıları ve yaklaşan kışın dondurucu ayazı yüzünden çok asker kayıpettiler.Fakat Viyana ıcin tehlike geçmiş değildi.

Kanuni üçyıl sonra bu kez daha güçlü bir orduyal kentin üzerine yürüdü.Yakınlardaki Güns ( Köszeg ) kalesinin olağanüstü kahramanca savunması Agustos ayı boyunca onu oyaladı.Mevsim bir kez daha kaçtı,Oysa ,Kanuni yola İspanya kralına karşı çıkmıştı ve Şarlkeni 400 kilometre kadar batıdaki  Bavyera kenti Regensburgtan sürmeye çalışıyordu.Ama olmadı,Avusturyanın doğusu yağmalandı

Kanuni Denizdede Şarlken ile savaşıyordu.Cezayırin Kesbe kalesi XVI yy da Korsan kadırgalarının bos cıkıp ganimetlerle dondugu bir limandı.Bu limanı Kanuninin Kaptanı deryası Barbarıs Hayrettin paşa yaptırmıştı.Onun kuzey afrikada korsanlık ettiği yıllarda bu bölge boştu.Kesbe'ye kıyıdan biraz açıktaki İspanyol kalesinin topları hakimdi.Ama 1529 da yani Kanunin Viyanayı kuşattıgı yıl Barbarosta bu Ispanyol kalesini yerle bir etmisti.Sonra 20000 hristiyan esire karadan adaya uzanan dev bir mendirerek yaptırarak bir liman kurdu..Barbarosun kadırgaları Cezayir kentinden hareket ederek Hristiyan gemilerine ve kıyılarına saldırabiliyordu.Tabii Ispanya ve İtalyay,Fransa Kanuni ile Francoisnın Şarlken'e karşı ittifakı nedeni ile dost ulke idi,Hatta 1540 kısında osmanlı donanmaıs kışı Fransa sahillerinde geçirmişti.Barbaros Ispanyadan kovulan veya kaçan binlerce endülüslü müslümanı kurtarıp Cezayire getirerek buranın nüfusunu arttırdı.Endülüslüler onlara zulmeden İspanyolardan intikam için kadırga tayfası oldular.Serüvenciler cezayire akın ettiler.Yağma ve fidyecilik sayesinde bir servet yaptılar.Şarlkende başına bela olan Cezayir'i yerle bir etmeye karar verdi 1541 de yelken açmak için pekte uygun olmayan bir zamanda saldırıya geçti,Ekim sonlarında karaya çıktığında kopan bir fırtınada 200 geminin  ucte ikisini  ve binlerce askerini kayıp etti.

Osmanlının tek dusmanı Ispanyamı ıdı denizlerede tabiiki hayır.Iber yarımadasının ucuna sıkısmıs denizci bir halk olan Portekizliler yeni dunyanın kesfi ve yeni ticaret yollarının bulunmasını ıyı degerlendirmeye Hint okyonusu ve Atlas okyonusu uzerinde ticareti kontrol etmeye calısıyorlardı,Tabii en buyuk engel Osmanlı idi.Pekcok paralı asker ve maceracı Portekiz kralı ıcın hemde kendileri ıcın çalışıyorlardı,bunlardan biride Nunho da Cunha idi.1530 yılında Diu denen bir adada hizmetinde oldugu Portekiz kralının  sarayından 10.0000 deniz mili uzakta yaptırdığı  kale Portekizlilerin bu konudaki kararlılıklarının örneğidir.Kalenin kara tarafında kayaya oyulmus derin br hendek uzanıyordu.Topların çevrili olduğu mendireği  ise Hint okyonusunun dalgaları dövmekteydi. Bu Adayı hindistanın batısındaki Gucerattan ayıran koydaki Doha denen Arap yelkenlileri ,ticaretin en parlak zamanlarını belli belirsizde olsa yeniden yaşatıyordu.

Da Cunha gibi adamlar Islamiyetin kontrolunun zayıf oldugu  ve haritası Vasco de Gama  ile onun izinden gidenlerce çıkarılmış olan Stratejik mevzileri  ve ticaret yollarını ele geçirmek için Osmanlılar ve Müttefikleri ile amansız bir mucadeleye girmislerdi.Diu dehset verici iki kusatma atlattı.Kanuni Islamiyetin kutsal şehirlerini  ve Basra körfezi ile Kızıldenizden Akdenize uzanan kervan yollarıı gözaltına almak adına dördüncü cephesini Hint okyonusunda açar.

Portekizliker Hint Okyonusuna giriş çıkışı denetim altına almaya ve Arapların sevkiyat merkezleri üzerinden ticaret yapmasını engellemey çalışıyorlardı.Baharat adaları,Çin ve Japonyaya ulaşımı saglayan malakka ,basra körfezinin girişini tutan Hürmüz,Hindistanın malabar kıyısındaki kendi yönetim merkezleri olan Goa ( Buradaki deniz ticaretini tabi kılıp vergiya bağlamışlardı ) Portekiz gemileri doğrudan Ümit burnu üzerinden giderek Lizbon'a baharat taşıyordu.

Portekizlilerin tutamadığı tek bir kapı vardı ' Kızıldeniz ' .Buraya akınlar düzenlediler.Hatta bir kere Süveyşe kadar gittiler.1517 de Cidde limanını topa tutarak Mekkeyi tehdit ettiler.Cidde'de Kızıldeniz rüzgarlarının denizcileri altı ay  kuzeye altıayda guneye yelken açmak zorunda bırakır.Ama bu bölge kadırgalara göreydi.Açık denizde Portekiz karavelaları,bordalarındaki topları hep birden ateşleyerek Osmanlı kadırgalarını batırabiliyordu.Sıglıklarla dolu olan Kızıldenizde ise kadırgalar kurekleride oldugu ıcın avantajlı idi,yelkenlilerin kıpırdayamadıgı yerlede manevra yapabiliyorlardı.Kendi kıyılarına kıçtan yanaşıp ,kıyıya sokulma şansı olmayan karavelalara uzun menzilli toplarla ates açabiliyorlardı.Cidde'de Osmanlı donanması S gibi kıvrılan bir boğazda saklanırdı,Boydan boya toplarla dizili olan bu boğaza girmek yelkenliler için intihar demekti.Kanuni,Aden ve Yemen'i alarak Kızıldeniz üzerinde kesin denetimini kurmuştu..

Iran Şahı Tahmasp Osmanlılardan çekiniyordu.Elindeki koza rağmen Sultan ile dost kalmayı yeğledi.Şehzade beyazıt ona sığındığında onu ve adamlarını cok ıyı karsıladı ancak Kanuni ile anlasmayı Sehzadeye destek verme yerine daha dogru buldu.Kanuni 3 kez eski sarayını işgal etmiş ve 400 km ilerdeki Tebrizi ele gecirmisti.Bagdat ve Basrayı Osmanlılar ele gecirmekle kalmamış
Kafkasyadan başlayıp Basra Körfezine  ve Bahreyn'e uzanan tüm topraklarıda Kontrolleri altına almıstı.Sonunda Sunni Osmanlılar ile Şii Safeviler ,Islamiyet'in  uhrevi  liderliği için sürdürdükleri mücadelede,Amasya Antlaşması ile 1555 te ateşkes yaptılar.Aynı yıl Almanyadaki  din savaşlarında Katoliklerle Protestanlara  rahat bir nefes alma şansı veren Augsburg Antlasması imzalanmıştı .

Tahmasp artık ne savaş istiyordu,ne de daha çok toprak kaybı.Böylece 1561 de Bayezid elçilere teslim edildi.Ama daha kentin kapısından çıkmadan,Kanuninin celladı canını aldı.Bayezid düşmana sığınmıştı.Babasının adaleti kimseye ayrıcalık tanımazdı.

Garip olan şudurki,Kanunin hayatındaki üç büyük kişisel trajedide Iran'la ve Hurrem Sultan ile ilgilird.Hurrem,onu tek başına avucunun içine alabilmek için Makbul İbrahim Paşayo safdışı bırakmak zorundaydı.Ibrahim paşa İran seferinde ilen sultan gibi davrandığına dair haberler geldi.Paşa dönüşünde Kanuni'yle yemek yemeye davet edildi.Yakın dost ve 13 yıllık sadrazam,ertesi sabahı göremedi..

Hurremin,ikinci hedefi Şehzade Mustafa idi.Kardeş katlini vacip kılan kanunlara göre Mustafa Hürremin oğulları için tehditti.Yine bir Iran seferi sırasında,damadı lan Sadrazam Rüstem Paşa,o yörede sancakbeyi olarak bulunan Mustafa'yla ilgili dedikodular aktarmaya başladı: Mustafa askerler arasında öyle sevilir olmuştuki,askerler,artık yaşlanmış olan Sultan'ın yerine Mustafa'nın başa geçmesi  için seslerini gitgide yükseltiyorlardı.Kanuni Mustafa'yı huzura çağırttı.Hiç bir şeyden şüphelenmeyen Mustafa Otaga gitti .Cellatlar onu boğdu

Ardından Hurremin oğullarında ikisi arasında başlayan mücadelede yenilgiye uğrayan Bayezid  Irana kaçtı.Geriye tahta en az layık olan oğul kalmıştı.İçki severliğiyle tanınan Sarı selim.Bazı söylentilere göre bu Sultan,Kıbrısı çok sevdiği şarapları için fethetmisti.Bu feth Hristiyan aleminin bütün kuvvetlerini toplayarak  tarihin son büyük kadırga savaşına sahne olan Inebahtı'da Osmanlının yenilmesiyle sonuclandı.Zaten birçoklarına göre Osmanlıların çöküşü  iktidar yoksunu padişahlarla ve Kanuniden sonra Hurremle birlikte gelişseb Kadınlar Saltanatıyla başlamıştı.

Rodos'taki büyük üstat sarayında Jean Parisot de la Valette 1565te Maltanın savunmasından sorumlu idi,Daha evvel Rodosu Osmanlılara karsı savunan 1522 de serbest bırakılan kisi idi.La valette bu seferde Maltada Kanuninin karsısında idi.Şarlken  Osmanlı Donanmasının  Batı Akdenizdeki faaliyetlerini  durdurma amacıyla kullanılmak üzere Malta'yı ve Komşu Libya kıyısındaki Trablus'u tarikata terk etmisti,Buna karşılık tarikat yılda Bir şahinlik ödeme yapacaktı.Malta Şahini filmi adını buradan alır

Trablus 1551 de Osmanlıların eline gecti,Oysa,Malta  hala saldırgan  donanmasıyla denizde Osmanluların yolunu kesiyordu.Artık 71 yaşına gelmiş olan ve Şövalyelerin büyük üstadı olan La valette,bir miktar misilleme beklediği için adanın stratejik liman kompleksini hazır tutmaktaydı.Italyan askeri teknolojisi,yıldız bicimli istihkamları burada yeni silahlara karsı bir kere daha tasarlanmıstı,bu istihkamlar en buyuk toplara bile  dayanabilirdi.

Malta Kusatması,kutsal savaşların kutsallıktan en yoksun olanıydı.Zehirlene su kuyuları,Insanları diri diri yakmak için yapılmış alev çemberleri,ağır zırhlar içindeki şövalyelere ,inme inmesine neden olan kızgın yaz güneşi,Osmanlılar kendilerine,limanın ağzındaki St Elmo Kalesi'ni almak için beş gün tanıdı; kaleyi yerlebir etmeleri neredeyse bir ay sürdü.Yaralı şövalyeler,ölmeden önce düşmana son bir darbe vurabilmek için  sedye üzerinde saldırıyordu.Bıçaklarını ve palalarını kusanmıs yüzücüler,dibine sivri kazıklar çakılı denizde mucadele ediyorlardı.Ana Usleri 1600 km uzaklıktaki Osmanlılar yaklaşan Kışın ve onları Viyanada durduran koşulların karşısında kuşatmayı kaldırdılar.Osmanlılar uç sınırlara varmıstı.

Kanuni 62 yaşına geldiğinde artık yaşlılığını hissediyordu.Hastaliklarla boğuşuyordu.Eskisinden daha katı ve sofuydu; daha kasvetli bir ruh halinin hakimiyetinde saraydaki çalgıları  imha ettiriyor,yemeğini gümüş yerine toprak kaplarda yiyiyordu.Sağlıklı görünmek için yüzüne allık sürüyordu amac güçlü görünmekti.

Fakat Malta Bozgunun sancıları dinmiyordu.Habsburglar antlasmayla ödemeyi kabul etmiş oldukları vergileri ödemiyor,Osmanlı sınırındaki Macar köylerine saldırıp ımparatorlugu rahatsız ediyorlardı.Hurremin Kızı Mihrimah ise padişah gazaya çıkmayalı çok uzun zaman oldu diye söylenip duruyordu.

Kanuni kendine 3 hedef belirlemişti.Camisinin  yapımını tamamlamak ve Istanbul'a su getirmek,ilk iksini hal etmisti.Şimdi Sultan Malta ve Macaristandaki ugradığı aşalamanın hesabını sormak istiyordu.Kanuninin 45 yıl önce Tuna boylarına düzenlediği ilk seferden bu yana dünya çok değişmişti. I.François ve VIII Henry 1547 de Luther ve Barbaros 1 yıl sona ölmüştü.Fransa Habsburg savaşları 1559 a kadar devam etti,Şarlken çoktan pes etmişti.Fransa Alman Protestanları  ve Osmanlılarla  savaşmaktan  bıkıp usanan Şarlken Imparatorluğun yükünü Viyanadaki kardeşi Ferdinand'a İspanya kralı II Felipe devredip inzivaya çekildi 1558 de öldü.

Kuzeydeki Rus yayılması ile Güney asyadaki Avrupa hakimiyeti arasında kalan  Osmanlu Akdenizi,ekonomik önemini kayıpediyordu.Yeni kaynaklar yaratacak fetihler olmayınca çöküş başlar,Ulkenin sistemi hantal ve kuculmesi söz konusu değildi

Dev bir ordu toplayan Kanuni,1 Mayıs 1566 da Tuna boylarına dogru sefere çıktı.Ancak ordu çok ağır ilerliyordu.At Binemeyen Kanuni tahtrevanla yol alıyor,lağımcılar önden giderel yolu düzlüyorlardı.Kanunin Sancakbeylerinden birini öldüren bir macar kontunun  mohaç yakınındaki Zigetvardaki saklandığı haberi alınmıştı.Gazaba gelen Kanuni Zigetvar kalesibi yerle bir etmek için ordunun yolunu degistirdiÇok kanlı ve zor bir zafer oldu.Sultan zaferi görmeden öldü,Bu haber yayılıp da ordunun morali bozulmamalıydı.Kanuni'nin oğlu Kütahyadan payitahta varana dek haber gizlenecekti.Her zamanki gibi çadırdan emirelr veriliyordu,ulufeler dağıtılıyor,mektuplar yollanıyordu.Sonunda geri dönüş için emir verildi.Tahnit edilmiş naaşı perdekeri çekili tahtırevana yerlestirien Kanuni dönüş yolculuğuna başladı.Üç hafta sonra Şehzade Selim'in payitahta  vardığı haberi  gelince,Kanunin öldüğü Sokollu Mehmet Paşa tarafından ilan edildi.Bu buyuk sadrazam 13 yıl boyunca Sultan II.Selim'e hizmet etti.

Ordu suskun ,şaşkındı.Süleymaniyeye doğru ilerleyen  cenaze alayına katılarak onu iyice kalabaklaştıran Istanbul halkıda öyle.Ömürleri boyunca başlarından eksik olmayan bu padişah,mukaddes devletlerine  altın çağını yaşatmıştı.Torunları bu günleri gururla ve hasretle  yad edecekti.Bir daha da asla böyle günler göremeyeceklerdi 

Kanuninin kalbi Zigetvar yani oldugu yere gömulmus ve ustunede bir kitabe konmustu.Bir cihan imparatoruda olsa ölüm herkesin ortak sonudur....