Sunday, March 17, 2019

ISTANBULDA BIR AYAKLANMA '' NIKA AYAKLANMASI ''


Bugünkü Sultanahmet meydanı,Roma ve Bizan imparatorlukları döneminde '' Hipodrom '' adıyle anılmaktaydı.Bu alan Ms 196 da Roma İmparatoru Septimus Severus tarafından yaptırılmaya başlanmış,Büyük Konstantin zamanında bitirilmişti

Hipodrommda kanlı gladyatör dövüşleri ve araba yarışları yapılırdı.Bu kanlı dövüş ve yarışlar,özellikler Bizans'ın günlük yaşnatısının ayrılmaz bir parçası durumuna gelmişti.Hipodromu çevreleyen tribunler,30-40 basamaklıydı ve söylentilere göre otuzla yüz bin kişi arasındaki seyirciyi alabilecek büyüklükteydi.Önceleri hipodromda yırtıcı hayvanlarla da gösteriler yapıldığından seyircileri  hayvanların saldırısında korumak çin tribünlerin önüne derin hendekler kazılmıştı.

Hipodromun dört kapısı vardı.Bunlardan üç tanesi Bizans halkının girmesi içindi.Dördüncü kapı,İmparatorlar için yapılmıştı.Imparatorların,gösterileri izlediği bölümün,halkın oturduğu tribünlerle hiç bir ilgisinin bulunmamasına özellikle dikkat edilmişti.

Daha sonraları,hipodromda yalnızca araba yarışları yapılır oldu.Yarışlar,Maviler ve Yeşiller diye adlandırılan iki grup arasında yapılırdı.Gruplara bu isimler verilmesinin nedier,yarış sırasında  sürücülerin giydikleri elbiselerin renklerinden dolayı verilmişti.Bugünkü Futbol taraftarları gibi,o günlerin Bizans'nda da halk maviler ve yeşilleri tutanlar olarak ikiye ayrılmışlardı..Tribünlerin sağ yanı mavilere,sol yanıysa yeşillere ayrılmıştı.Zamanlar bu araba yarışları siyasal bir nitelik kazanmaya ,Bizansın toplumsal hayatına etki yapmaya başlamıştı.

Mavilerle Yeşiller güçlü birer örgüt durumuna gelmişlerdi.Araba yarışları,için at yetiştiren özel çiftlikler bile vardı,yenilen taraf  zaman zaman aşırı taşkınlıklar yapar,çok kere Mavi ve Yeşilleri tutanlar arasında kanlı kavgalar çıkardı.Bu kanlı kavgalar bazen daha büyür,imparatora karşı yönelmiş bir ayaklanma havasına dönüşürdü.Imparator locasına doğru bağırılır,hatta taşlar atılırdı.Böyle durumlarda Imparator,ailesini alarak aceleyle saraya dönerdi.Zaten saray,hipodroma çok yakındı.

Mavilerle Yeşiller artık bir spor klubu olmaktan çıkmış,siyasal birer örgüt durumuna gelmişlerdi.Hangi taraf yarışmayı bırakırsa Şehiri yağma eder hatta cana kıyarark,şehri kana bulardı.Tarihe Nika ayaklanması olarak adlandırılan isyan böyle bir araba yarışı sonucu ortaya çıkmıştır..Doğu Roma Imparatoru Justinian tahtını kaybetmek tehlikesini yaşasada ,30.000 kişiyi hipodromda katlederek tahtını kurtarmıştı.

MS 532 yılının 13 ocak günüydü,On binlerce bizanslı hipodromu doldurmuş,koridorlara kadar taşmıştı.Her kafadan bir ses çıkıyor,topluluklar ellerindeki yeşil ya da mavi bayraklarını birbirlerine karşı sallıyorlardı.Az sonra devlet adamları  ve kilisenin ileri gelenleri d kendilerine ayrılan özel localarına oturdular.Ardından da altın zırh ve miğferli  imparatorluk muhafızları ,saray locasının etrafını çevirdiler.Güvenlik tedbirlerinin  alınmasından sonra  Imparator Justinianus  yanında  özel koruyucuları ve hadımlarından kurulu  hassa birliğiyle gelerek locasına oturdu.

Imparator kırmızı elbisesinin eteğiyle havada haç çıkararak,halkı kutsadı.Bu aynı zamanda  yarışın başlaması için bir işaretti.Çok geçmeden yarış arabaları hipodroma girmişti.Mavilerin oturduğu tribünlerde  ses kesilmiş fakat yeşilleri tutan halk gürültü yapmaya devam ediyordu.Justinianus  gürültüleri duymuyormuş  gibi davranıyor,bağrışmaların kesilmesini bekliyordu.Ancak gürültüler azalacağına artıyordu.O zaman yanındaki yüksek rütbeli bir subaydan halkın ne istediğini sormasını istedi.

Yeşiller önce,kısa bir süre de olsa duraksadılar.Sonra yüksek rütbeli subayın sorusuna şu karşılığı verdiler.

'' Tanrı imparatora uzun ömürler versin.Girdiği her savaşı zaferle bitirsin.Fakat biz adaletsizlikten dolayı çok acı çekiyoruz.Tanrı da tanığımızdırki,imparator bizlere karşı çok adil davranıyor.Ancak saray ileri gelenlerinin yaptığı zulme daha fazla dayanamayacağız.Bizlere daha çok eziyet ederler korkusuyla onların adını vermekten çekiniyoruz ''

Bu çok ağır bir suçlamaydı.Imparator soğukanlılığını koruyarak sözcüsü durumundaki  yüksek rütbeli subaya '' böyle bir şeyden hiç haberi olmadığını ' halka söylemesini bildirdi.Yüksek  rütbeli subayın Imparatorun sözlerini halka bildirmesi,yeşillerin eşi görülmedik taşkınlıklarına bulunmalarına yol açtı.Yeşillerin sözcüsü 

'' Demek hiç haberi yokmyuş ! Madem  ki haberi yokmui bari biz söyleyelimde öğrensin ! Bize zulemden Calipodes tir '' diye bağırdı.
 Imparatorun sözcüsü :
'' Sizler buraya  yüksek rütbeli saray adamlarına  hakaret etmeye mi geldiniz '' diye karşılık verdi.
Her kafadan bir ses çıkmaya başlamıştı.Imparatordan yana olan Maviler,Yeşilleri Yahudilik ve bozgunculukla suçluyor :
'' Sizlere ancak ölüm yakışır diyorlardı ''

Hipodromdan yükselen sesler Istanbul'un en uzak köşelerinden  duyulur hale gelmişti.Sonunda Yeşiller protesto anlamına tribünleri boşaltmaya başladılar...

Tüm bu olaylara,bir gün önce birodun tüccarıyla Yeşillerden önemli bir kişinin oğlunun bilinmedik bir biçimde öldürülmeleri yol açmıştı.iki tarafta birbirini suçluyordu.

Hippodromdaki kargaşalık  üzerine,İmparator da locasından ayrılarak sarayına gitti.Imparator taraftarı olarak bilinen Mavilerde yavş yavaş saraydan ayrılırlar.Oysa vakit daha öğleyi bulmamıştı.Şehrin her yanında halk kaynaşıyordu.Gergin ve sinirli bir havanın elle tutulur duruma geldiği istanbul'da halk gizliden gizliye silahlanıyor bir çatışmaya hazırlanıyordu.Vali düzeni korumak ve Yeşilleri yatıştırabilmek için,öldürülen kimselerin katili olmasından şüphelenen üç kişiyi yargılattı,sonra da ölüme mahkum etti.Mahkumler şehrin merkezinde asılacaklardı.

Cellat birinic mahkumu astı,ikincisini asarken ip koptuğundan hukum yerine getirilememişti.Halkında beklediği buydu.Bu duraklamadan yararlanarak muhafızlara saldırdılar. asılmayı bekleyen iki mahkumu kurtardılar.Belki de hiç suçları olmayan iki adam bir sandala bindirilerek Boğazın asya kıyısındaki Saint Laurent kilisesine saklandılar.Bu adamlardan biri mavilerden diğeri Yeşillerdendi.Bunda düzeni korumak isteyen Valinin ne kadar acele bir karar vermesinin sucu vardı.Sabahleyin birbirlerine duşman olan Mavi ve Yeşiller,acele ile verilen idam kararları yüzünden bir araya gelmiş ve sarayın önünde toplanmaya başlamışlardı.Tek istedikleri haksız yere mahkum edilen iki kişinin affı idi.Justinianus bu talebi geri çevirdi.Sinirlenen halkta olayların sorumlusu valinin sarayın yürüdü.

Valini sarayı önündeki çatışma kısa zamanda bir meydan savaşına döndü.Her yede yaralı ve ölüler vardır.Bu sırada Vali'nin sarayında yangın çıktığı görüldü.Kolaysa söndürülebilecek bir yangın olmasına rağmen herkes çarpışma da olduğu için kimse söndürmeye gitmedi.Bu yüzden yangın genişledi ve rüzgarın yardımı ile çevredeli evlere  sıçradı.O sırada Isyancılar hapishaneyi ele geçirip mahkumları serbest bıraktılar.

Asilerden ve Mahkumlardan oluşan bir insan seli şehrin her tarafına yayılmıştı.Önlerine çıkan herşeyi yıkıyor ve yağmalıyorlardı.Ertesi gün 14 ocak 532 'de saldırgan bir insan seli gene sarayın önüne gelir.Saraydan çıkan yüksek rütbeli iki subay,isyancılarla görüşüp öfkelerini yatıştırmayı denediler.Ama boşuna bir çaba oldu.Insanlar bazı kimselerin ismini haykırıyordu.

Imparator,yüksek sesle adları söylenen  ve yakınmalara neden olan kişileri  yerlerinden aldığını  ve yeni atamalar yaptığını açıkladı.Fakat bu yeni atamalarda halkın kızgınlığını dindirmedi.O geceyi korku ve kaygı içinde geçiren Imparator ,ayaklanmayı kabakuvvet kullanarak bastırmaya karar verdi.Özel olarak bu gibi durumlar için yetiştirilimiş paralı askerlerden kurulu orduya isyanı önlemeleri emri verildi.Halkla askerler savaşmaya başladı.Isyancılar kim olduğuna bakmadan önlerine kim gelirse öldürmeye başladılar.Çok geçmeden paralı askerlerde çözülme ve dağılma baş gösterdi.Askerler saraya doğru kaçmaya başladılar.

Yağmalar ve cinayetler 15 ve 17 ocak günleride aralıksız sürdü.Imparatora bağlı olanlar öldürülüyordu.Kuyumcular çarşısıdna çıkarılan yangın,yağmacıları daha da saldırgan yaptı.Zenginler kaçıyor,bulabildikleri kayık ve teknelerle asya kıyısına geçiyorlardı.Şehirde yangınlar hiç durmuyordu.Hastahaneler ve hatta Aya sofya saldırılardan nasibini almıştı.

Ayaklanmanın altıncı günü  olan 18 ocak sabahı Justianus'un en güçlü generallerinden bir bölümü ,halkı kontrol altına almayı başardılar.Bundan cesaret alan Imparator bir konuşma yaparak,Isyancıları  yatıştıracağı kanısına kapıldı.Bu konuşma için büyük bir kalabalığın olduğu hipodroma  gitti.Çevresindeki muhafızların  arasında,halka karşı locasından bir konuşma yaptı.Elindeki incili göstererek :

'' Bu kitap üzerine yemin ederimki,bana karşı bütün yaptılarınızı bağışlıyorum.Emrim altına girerseniz,içinizden hiçbir ceza görmeyecektir.Olaylarda tek suçlu varsa o da benim.Sizin suçsuz olduğunuzu kabul ediyorum.Acılarınızı görmezden geldim,Bundan sonra kimseye zulüm yapılmasına izin vermeyeceğime inanmalısınız ''

Önce birkaç cılız alkış sesi duyuldu.Fakat ardondan bu alkışları bastıran en ağır hakaretler yağmaya başladı .Binlerc ağız :
'
'' Yalancı eşeğin birisin '' diye bağırıyordu.

Imparator locasına doğru sıkılan yumruklar  karşısında,orada daha fazla kalmasının tehlikeli olduğuna inanarak sarayına döndü.

Olaylar öylesine çığırından çıkmıştı ki,ısyancılar Justinyanus'u tanımadıklarını belirtmek için ,Bizan tahtına yeni bir varis  seçmeye karar verdiler.Imparator adaylığı için en uygun kimse Justinias'un yeğeni Hypatius tu.Hypatius'un  sarayı önünde  toplanan isyancılar,dileklerini bildirdiklerinde ,Imparator adayı kesin bir cevap veremedi.Gerçi Imparator olmak istiyor,fakat bir başarısızlık sonunda öldürülmekten korkuyordu.Yine de Imparator olmak çekici geldi ve karısının yalvarıp ağlamalarına :'' Seni bu adamlar ölüme götürecek ' demesine rağmen ,isyancıların teklifini kabul etti.

Isyancılar, Imparator adayı Hypatius'u  geleneğe uygun olarak bir kalkanın  üzerine otuttular fakat başına koyacak bir taç bulamadılar.Taç yerine başına altından bir kolye taktılar.Böylece Justiniasu'un yeğeni biraz da komik bir törenle,isyancıların önderi ve Bizans İmparatoru oldu. Halk hemen saraya yürüyerek, Justinianus'un işini bitirmek istiyordu.Ama Isyancıların yanından yer alan birkaç yüksek rütbeli subay :

'' Biraz daa bekleyelim,elimizde yeterince silahımız yok.Zaten Justinianus  bize karşı koyacak  durumda değil.Onun bütün amacı,bir an önce saraydan kaçarak şehri terk etmektir.Biraz beklersek,elimiz kolumuzu sallayarak saraya girebiliriz '' dediler.

Bu düşünce Isyancılar arasında uygun görüldü.Imparatora kaçma fırsatı verebilmek için Hippodromeda toplandılar.Bu sırada yeni imparator  Hypatius'da locasına çıkarak kendisini kutlayanları kabul ediyordu.

Öte yandan.Justinianus ne yapacağını bilmiyordu.Alevler sarayın duvarlarını yalıyor,Isyancıların bağırtıları hipodromdan  saraya dek geliyordu.Isyancıların tersaneyi ele geçirip silahlara el koymaları onu çok sarsmıştı.Imparator çok cesur değildi.Generallarini ve sarayın bürokratlarını toplayarak bir toplantı yaptı.Tahtı çoktan gözünden çıkarmış,canını kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyordu.Bunun içinde kaçmaktan başka bir çare göremiyordu.Sarayın önünde demirl bulunan gemiye çoktan hazinesini yükletmişti.Gemiyle kaçtıktan sonra,en güvendiği generallerinden biri,üç bin askeriyle bir ölüm kalım savaşı yapacak,başarılı olursa tüm isyancıları kılıçtan geçirecekti.

Yapılan toplantıda tüm bunlar konuşulurken  Imaparatoriçe Teodora hiç sesini çıkarmamış.yanlızca dinlemişt ama sabrı taşarak :
'' Kaçmaktan başka çıkar yol kalmayınca ,kaçmaya kalkışmak adiliklerin en büyüğüdür ! Yıllaraca başında Imparatorluk tacını taşıyan biri,tacını kaybedince hayatını da kaybetmelidir.Ben her zaman Tanrıya yalvarmışımdır.Üzerimdeki Imparatoriçe pelerinimi aldığı zaman,canımı da alsın.Merak etme,üzerimizdeki bu pelerine,gerekrise göz alıcı bir kefende olabilir ! Gemi hazır,denizde sakin,istiyorsan kaçabilirsin.Ama benim geleceğimi sanıyorsan yanılıyorsun ''

Imparatoriçe Teodoranın bu sözleri;yanlız Imparatoru değil toplantıdaki herkesi  etkiledi.Imparatora bağlı kalan askerler  ustaca bir manevra ile hipodromu kuşattılar.Önce kapılar tutularak Isyancıların dışarı çıkmaları önlendi.Sonra da askerler tribünlerin üst basamaklarında gizlendi.

Isyancılar bunu beklemiyorlardı.Kapana kıstırıldıklarını anladıklarında artık çok geçti.Üst basamaklara  yerleşen askerler,İsyancılara rahatça nişan alarak onları ok yağmuruna tutuyorlardı.Asiler dışarı çıkmak için bir kaç defa kapılara saldırsalarda  geri püskürtüldüler. Az sonra mızraklanarak öldürülen  isyancıların cesetleri üstüste  yığıldıklarında bir duvar meydana getirdiler.Ok yağmuru uzun süre devam etti.Isyancılardan ayakta kalabilenler azalınca askerler tribünlerden inip kalanları kılıçtan geçirmeye başladılar.Akşam karanlığı çökerken tüm isyancılar ölmüştü.Ertesi gün cesetler Hipodrom'dan dışarı taşınırken sayıldı ve otuz bin kişinin öldürüldüğü anlaşıldı.

Yanlızca iki kişi bu kıyımda öldürülmemişti.Isyancıların İmparator ilan ettikleri Hypatius ve kardeşi..

Askerler  onları öldürmemiş ve kendilerinde hesap sorulması için onları hemen saraya götürdüler.Imparatorun karşısına çıkardılar.Korkan kardeşler :
'' Biz,isyancıları  oyunla hipodroma çekip yok edilmelerini  sağladık.Tanrı İmparator'a uzun ömür versin,girdiği her savaştan zaferle çıksın '' dediler
Imparator bu yalan karşısında şöyle dedi:
'' Çok güzel,ama mademki isyancılar üzerinde böylesine etkiniz vardı da,neden şehir yakmalarını önlemediniz '' 
Justinian iki kardeşi işkence ile öldürülmeleri için askerlere teslim etti.Ayaklanma bastırılmış,Imparator tahtında kalmıştı
Bu zaferi ne kendisi nede generalleri sağlamıştı.Herkesin korktuğu bir sırada Yigitçe davranan Teodora zaferin tek sahibiydi.

Saturday, March 16, 2019

TOMMASSO CAMPANELLA VE GÜNEŞ ÜLKESİ




' Bir güneş ülke'nin gelecekte gerçekleşeceğine inanıyorum.Bu olamayacak bir şey değildir ;çünkü özgür düşünceyi tutuklamayan,gerçek sevgisini zincire vurmayan cesur ve adil Türkler var....Evet,ben böyle bir ülkenin gerçekleşeceğinden  yana umutluyum.Gelecekte yalnızca adalet,gerek ve özgürlüğün  egemn olacağı bir '' Civitas Solis ' güneş ülkesi neden kurulmasın ? ''

Tommasso Campanella,Kardinşa Pierre de Berulle'ye yazdığı mektupta bunları söylüyordu.
XIV yüzyılın ikinci yarısında İtalya,tarihinin en karanlık günlerini yaşıyordu.Yerli ve yabancı zorbalar,Papalığın tutkuları,kişisel ıkar çatışmaları ve şehir devletlerinin birbirleriyle olan savaşları ülkeyi ağır bir siyasi karışılığın içine düşürmüştü.Italyanlar;güzel sanatlar,bilim dallarında  büyük başarıalr kazandıkları halde,Germenlerin ve Fransızların saldırılarından,Ispanyolların  ihanetinden  ülkeyi korumakta güçsüz kalıyorlardı.Bu duruma dayanamayan halk,yer yer ayaklanıp  suikastlara  girişiyorsa  da,her seferinde  başarısızılığa uğruyordu.Başarısızlıkla  sonuclanan ayaklanmaların,kuşkusuz  en ilgi çekici olani,büyük İtalyan düşünürü Campanella'nınkiyid....

Campanella,5 Eylül  1568 yılında,Calabria'nın ufak bir kasabası olan  Ştilo'da doğmuştu.Yoksul bri ana babanın  çocuğuydu.Kendine özgü kişiliği  ve parlak zekasıyla daha küük yaşlarda çevresinin ilgisini çekmişti.Yahudi asıllı Sihirbazdan Abraham'dan büyücülük öğrenmiş,on dört yaşında da Dominiken tarikatına girmişti.

Eline geçen bütün kitapları okuyor,bunları gerek hayatla karşılaştırıyordu.Bilime olan sevgisi ve dini kurallara karşı duyduğu kuşku sonunda onu Incil'e inanmamaya kadar götürdü.Düşüncelerini açık açık söylemesi de Kilisenin düşmanlığını  kazanmasına yol açtı.Çok geçmeden de ,artık inançlarına  saygı beslemediği Kilise,Campanella'nın  yakasına yapıştı..Tanrı'ya ve Kiliseye  inancı olmadığı  gerekçesiyle yargılandı.Deneysel metodu savundu.Roma'ya,sonra Floransa ve Padova'ya kaçtı.Engizisyonca eserlerinin taslaklarına el konuldu.Fakat yenir bir yargılanmadan sonra bağışlanınca bunları yeniden ele geçirdi.1598 yılında da Calabria'da bir manastıra çekildi.Burada,baş kaldırmanın ve bağımsızlığın zorunluluğu konusunda vaızlar verdi.Derebeylik topraklarının bölüşülmesini önerdi.

O dönemde İtalya,İspanyanın egemenliği altındaydı.Campanella,manastırda öğrencilerine verdiği vaızları gerçekleştirmek ve Ispanyol egemenliğine son vermek amacıyla 1599 yılında bir ayaklanma düzenledi.

Türklerin de katıldığı bu ayaklanmayı,İtalyan toplumbilimcisi V.Pareto şöyle anlatmaktadır.

''..... Calabria isyancılarının ilk amacı,Campanella'nın  düşüncelerini gerçekleştirmekti.Bu ayaklanam oldukça önemliydi.Papazlar,Şövalyeler,haydurlra hatta oralarda yaşayan Türk ticari kolonisinin üyeleri bile katılıyordu.Campanella ayaklanmanın düşün babası,Rinaldi adındaki öder ise silahlı eylemcilerinin başıydı.Belirlenen günde,iyi silahlanmıi üç-dört yüz kişi,halkın yardımıyla  bütün krallığı ele geçirip,Campanella'nın  yönetimini uygulayacaklardı.Fakat Casuslar ayaklanma konusunda Ispanyolları uyardı.Durumu bilmeyen türk donanması otuz çektirme ile stiloya çıksada  bir yardımı olmadı.Ayaklanma bastırıldı,ısyancı liderler öldürüldü ve Campanella hapse tıkıldı ''

Campanella'nın öğrencileri tutuklanmış kendiside ancak deli taklidi yaparak canını  kurtarabilmişti.1600 yılında Napoli hapishanesine kapatılan Campanella burada 21 yıl kaldı.Kendisi de papaz olduğundan VIII.Urbanus Ispanya'ya baş vurarak,Campanella'nın  Papalığın adli gözetimi altında geri kalan cezasını Roma'da çekmesini istedi.1621 yılında Roma'ya giden Campanella,gerçekten özgürlüğüne  kavuşmuş sayılırdı.Burada,cezasının  geri kalan altı yılını rahat bir biçimde  tamamladı ve eserlerini bitirmek olanağını buldu.Her iki şehirde toplam olarak 27 yol hapis yatmıştı.

Güneş ülkesiyle öteki eserlerini hapisteyken bir Alman'a vermişti.Bu adam kitabı,Francfort-sur-le-Main'de 1623 te '' Citta del Sole '' ( Güneş şehri ) adıyle yayınladı.

Campanella,düşünceleri  yüzünden ,cezası bittikten sonra Roma'da yeniden tutuklandı ve kendisine işkence edildi.Bir fırsatını bularak  Fransa'ya kaçtı ve ölüm tarihi olan 1639 yılına kadara Paris yakınlarındaki Dominiken manastırında yaşadı.

Campanella,Güneş şehir adlı eserinde ,kendine göre bir dünya kuruyordu.Kitap,Hospitalier tarikatının üstadıyle,dünyanın pek çok yerlerini  gezmiş ve bu arada Güneş şehrinide  ziyaret olanağını bulmuş bir Cenovalı gezgin arasında geçen konuşmalar biçiminde yazılmıştır.

Gezgin,Pasifik okyanusunda  ' Tabrabon ' adlı bir adada dört şehir devletinin  bulunduğunu,bunların üçünün  Avrupa devletleri biçiminde yönetildiklerini,dördücüsünün ise Güneş şehri olduğunu anlatır.

Güneş şehrinde ortaklaşa  bir yaşayış düzeni vardır.Kenti Hoh ya da Sol adını taşıyan  ve başyönetici durumundaki rahibin Pon,Sin ve Mor adlarını  taşıyan üç bakanı vardır ( Pon,Sin ve Mor kelimeleri Fransızca Pouvoir,Sagesse ve Amour kelimelerinden gelmektedir ).Kadınlar bile şu ya da bu erkeğin özel mülkiyeti altında değildir.

Aşk Bakanlığının ilgi çekici kararları bulunyordu.Evli çiftler,yıkandıktan  ve Tanrı'ya güçlü çocukları olması için yakardıktan sonra haftada iki kere birleşebileceklerdi.Yatak odaları ünlü erkeklerin güzel heykelleriyle süslenecek,kadınlar bu heykelleri seyredeceklerdi.Birlşme saati Doktor ve müneccimler tarafından belirlenecekti.İri ve güzel kadınlar,İri ve güçlü erkeklerle,Şişman kadınlar zayıf erkeklerle evleneceklerdi.Öfkeli ve sinirli erkeklerse,yumuşak başlı kadınlarla yuva kurabileceklerdi.Evlenme yaşına gelmeyen bir erkek,önüne geçilmez cinsel istekler duyarsa,bunlara görevlilerde kısır yada gebe kadınlar bulunulucaktı.Çocuklar devlet gözetiminde eğitilirler ve açık alanlarda ,kızlar ve oğlanlar jimnastik yaparlarıd.

Güneş şehrinde yaşayanlar,ölümsüzlüğü Tanrı'da ve mutlu yeryüzü hayatını da ortaklaşa yaşamda arayan kimselerdi.Onlarda ne yoksulluk ne zenginlik ne de tembellerle köleler vardır.

Bilindiği gibi tarihte ilk Güneş Devleti Kısa bir süre de olsa M.Ö 133 yılında Bergama'da Aristonicos tarafından gerçekleştirilmişti.Ondan sonra bir çok düşünürler hep bu Güneş Devleti hayali ardında koşmuşlardır.Campanella da bunlardan biriydi.Ama o,Aristonicos gibi düşüncesini gerçekleştirmemiş,hayallerini bir kitabın sayfalarına aktarmaktan öteye geçememişti...