Johan Locke ( 29 Ağustos 1632 Wrington - 28 Ekim 1704 Essex Ingiltere ) püriten inancları olan Anglikan bir avukatın oğludur.1646'da parlamento yanlısı olan Westminster okuluna girdi ve ilk öğrenimini burada tamamladı .1652'de Oxford'da Christ Church College girdi,Bu okuldan 1656'da lisans 1658 de lisans üstü diploma alarak mezun oldu.Locke,Oxford'da skolastiğin geleneksel retorik,dilbilgisiiethik,geometri ve Yunanca derslerinin yanısıra doğa bilimleri ve tıp da okudu.Öğrencilik yılları Ingiliz iç savaşının en kanli dönemidir.1660'da Ingilterede krallık yeniden kurulunca Christ Church'a ögretmen oldu; 1684'e kadar okulun öğretim kadrosunda yer aldı,ama 1665 ten öğretmenliği bıraktı.1665'de Brandenburg dükalığına gönderilen diplomatik heyette sekreterlik yaptı.Bu görevle Locke bir öğretim üyesi olarak kuramsal çalışmaları bıraktı ve bir politikacı olarak politikaın sorunları ile ilgilenmeye basladı..1662 ve 1664 arasında Chris Church'da öğretim üyeliği yaptığı dönemde doğa yasaları üzerine latincd makaleler yazdı.Bu makalelerin Ingilizce çevirileri ancak 1954'te Essays on the law of Natura ( Doga yasalaru üzerine denemeler ) adı ile yayınlabildi.Bu yazıları yazarken Locke,Descartes'in etkisi altındadır v dostları kimyacı Robert Boyle ile Thomas Sydenham'la yakın ve sürekli bir bilgi etkileşimi içindedir..
Locke ,Brandenburg'dan döndükten bir süre sonra ( 1667) Gilles Barony Anthony Ashley Cooper ( daha sonra Shaftesbury I.Kontu ) ile tanıştı ve onun hizmetine hekim olarak girdi.Locke,Shaftesbury Kontunun yanlız hekimlik ve danışmanlığını yapmadı,oğlunun ve torunun öğretmenliğini de yaptı.Bir süre sonra Locke ,Lord Ashley ile Kuzey Amerikadaki Carolina eyaleti için bir anayasa hazırladı.Lord Ashley Kralın protesten olduğu anayasal bir monarşiyi savunuyordu;siyasal erk parlamentoda olmalıydı ve bireysel özgürlükler yasalarla güvence altına alınmalıydı.iktidarlar,dinsel inançlar konusunda geniş bir hoşgörüye sahip olmalıydı ve inanç özgürlüğü yasalarla korunmalıydı; ülke ekonomisinde ise sömürgeciliği ve sömürgelerin sistematik bir biçimde soyulmasını savunuyordu.Lord Ashley bu düşüncelere dayanan bir siyasal programın Ingiltere içi savasşındaki önde gelen savunucularından biri idi. J.Locke ,Lord Ashley'in düşüncelerini paylaşıyor ve lorduna bu konuda danışmanlık yapıyordu..
J.Locke 1672-1674 yılları arasında Lord Ashley'in başkanlığı yaptığı Ticaret ve Yurtdışı Plantasyonlat Kurulunun sekreterliğini yaptı.Bu kurul Ingiliz sömürgecilik sisteminin kalbini oluşturuyordu.1675'de astım hastası olduğu için Londra'dan kuruldaki görevinden ayrılarak Oxford'a Döndü;Oxford'da fazla kalmadı,aynı yıl içerisinde Fransa'ya gitti.Fransa'da Paris ve Montpellier'de dört yıl kalarak Pierre Gassendinin eserlerini okudu ve Gassendi'nin Epikürcü atomist ontolojisinin doğuştan düşünceyi ( idea innatae ) yadıyan bilgi kuramının etkisinde kaldı...
Ingiltereye döndüğünde hizmetinde çalıştığı Shaftesbury I.Kontu Ashley hapisten yeni çıkmıştı ve Ingiltere tahtında katolik bir kral vardı ( II.James ).Bir süre sonra Lord Ashley Hollandaya kaçak zorunda kaldı ve orada 1682 de öldü.John Locke da diğer liberaller gibi polis tarafından izleniyordu.1683'de Hollanda'ya kaçtı. John Locke'u elinden kaçıran Kral,Locke nin Christ Church College deki görevine son vererek maaşını kesti ve ünlü 84 kişilik hainler listesine adını yazdırdı (1684)..J.Locke Amsterdama yerleşti.1696 da Locke Orange Prensesinin ( daha sonra Ingiltere Kralicesi II Mary ) maiyetinde Ingiltereye döndü..Ingiltere'de siyasal dengeler değişmis,anayasal bir monarşi kurulmus ve kişi özgürlüğü ile inanç özgürlüğü mahkemeler tarafından güvenceye alınmıştır..Locke 1691'de Sir Francis Maskam ve Lady Maskam'ın konuğu olarak Essexdekş Oates'e yerleşti..ve 1704de ölene dek huzurlu yaşadı...
John Locke Eserleri:
Essays on the law of Natura ( Doga yasasy üzerine denemeler )
An Essay concerning human understanding ( 1690 Insan anlayışı üzerine bir deneme )
Some thoughts concerning education ( 1693 Eğitim üzerine bazı düşünceler )
The reasonables of christianity ( 1695 Hristiyanlığın akla uygun oluşu )
Two Treatises of Government ( 1690 Hükümet üzerine iki inceleme )
Epistola de tolerantia ( Hoşgörü üzerine mektuplar )
Leibniz nasıl Alman felsefesinin temellerini atmışss,John Locke'da Thomas Hobbes ile başlayan Ingilize felsefesinin temellerini atmistur.J.Locke'dan sonra Ingiliz felsefesi genelde kuşkucu,empirist,ben merkezci ( Anglosakson ),bireysel özgürlüklerin ve bireysel mülkiyetin kutsallaştığı,ontolojinin sorunlaru ile pek ilgilenmeyen,tarih felsefesinin ,devlet felsefesinin ve bilgi kuramının problemleri ile uğraşan bir çizgi izlemiştirBu anglasakson ruhunun felsefeye kazandırdığı bir biçimdir.. Felsefe başlangıcından beri tüm zamanlar içerisinden ulusal bir bilme biçimidir....
Locke bilgi kuraminin ve devlet felsefesinin problemleri ile ilgilenmiştir.Locke'nin temel problemi bilgidir;Insan Anlağı üzerine bir deneme ( An essay concerning human understanding ) adlı eserinde bilginin tüm problemlerini ele alarak kendi kuramını geliştirir.Insan anlağı üzerine bir deneme ilk kez 1689'da yayınlandı,yayınlandıktan iki yıl sonra Dublin Trinity College'de ders kitabı olarak okutulmaya başlandı ama ne varki 1704'de Oxford koleji ögretmenleri kitabın aforoz edilmesini ve ögrencilere yasaklanmasını istediler.J.Locke denemelerin yazılmasına ,aralarında R.Boyle'nin bulundugu özel bir toplulukta yapılan bilgi konulu tartışmalardan sonra karar verilmistir ( Royal society )
Denemelerin yazımı uzun sürdü ve pek cok kere Locke tarafından değişiklikler yapıldı.Locke basılmadan önce 1671'de kitabım iki ayrı taslağını yazdı;daha sonra 1685'de bu iki taslağı yeniden gözden geçirerel değişklikler ve düzeltmeler yaptıktan sonra yeni bir taslak yazdı.1689'da ilk baskısından sonrakii baskılardan düzeltmeler ve degişikler yaptı.Locke kitabın cok uzun ve kapsamlı olmasına yönelik eleştirilere karsın ıkıncı baskı yapılırken bazı kısaltmalar yapmak istedi ama arkadası William Molineux vaz gecirdi,olumunden sonra bu kısaltmalara yapılarak yayınlandı ..
Deneme,'okuyucuya mektup' başlıklı önsöz niteliğindeki kisa bir yazıdann sonra 4 kitaptan olusur..
1.Kitap Dogustan kavramlar üzerine
2.Kitap ideler uzerine
3.Kitap sözcukler
4.Kitap Bilgi ve kanı
Denemenin birince kitabı ' dogustan ideleri 've 'dogustan ilkeleri' savunan felsefelere karsı açık bir eleştiridir..Locke ,Descartes'in adini anmasada bu elestirelein hedefi descartes dır..Descartes'in yanı sıra Ingiliz felsefei geleneğinde aykırı ve özgün bir yeri olan Cudworth ve denemin ilk baskılarında De veritate adlı eserinin adını verdiği Lord Herbet Cherbury'de eleştirilerin hedefi idi..
Arastırmasını amacı 'Insanı diğer canlılardan ayıran ,onu farklı kılan temel özellik olan anlığı incelemek hem bilgiyi incelemek ve hemde insani incelemek anlamına gelecektir ' Demekki sans ve bilgi araindaki sınırları aramak ve uzerine kesin bilgimiz olmayan şeyler konusundaki onayımızı hangi kurallara göre düzenleyip inanölarımızı ne ölçüde dengeleyeceğimizi incelemek emek verilmeye deger seylerdir '
J.Locke'nin problemi bilgimizin kaynagı,sanı,inanç ve hakiki bilginin olabilirliğidirçGenelde Ingiliz Filozoflarının özelde J.Locke'nin en belirgin yanı son derece açık seçik ve yalın yazmalarıdır.Locke,bilgi kuramını ,bilginin kaynakları ve hakiki bilginin olabilirliğini son derece basitleştirerek ele almaktadir
J.Locke ünlü eseri denemede insan bilincinde doğustan hiçbir idenin ve ilkenin olmayacağını göstermeye çalışır.Locke'ye göre doğuştan getirdiğimiz ne kurumsal ve ne de pratik ( ahlakla ilgili )bir ilkemiz vardır..Doğuştan geldiğine inandığımız ,mantığın,matematiğin ilkeleri ile Tanrı kavramını incelersek görürüzki bunların hiçbiri doğuştan gelmemiştir;bunlardan sonra kazanılmış ilkelerdir..Özdeşlik ilkesinin doğuştam geldiği konusunda yaygın bir kanı vardır.Locke doğuştan geldiği ileri sürülen özdeşlik ilkesinin genel geçerliğini de yadsır.Özdeşliki ilkesini bilenler entellektüel yetişkinlerdir.. Oysa çocuklar,budalalar ve ilkeller bu ilkeden ve doğuştan geldiği ileri sürülen diğer ilkelerden habersizlerdir..Biz mantığın ve matematiğin ilkelerinin doğuştan geldiğini yada bilince önceden basılmış olduğunu ,kayıt edilmiş olduğunu iddia ediyorsak tüm insanların ,çocukların,budalaların ve ilkel oramn adamlarının da bu ilkeleri zorunlu olarak bilmeleri gerekirdi,oysa olgu bunu yadsır.Matematiğin ilkelerinin de doğuştan geldiğini ileri süremeyiz; çünkü bu aksiyonlarla,teoremler arasındaki farkı ortadan kaldırır,her ikiside bir ve aynı şey olurlar...
J.Locke'ye göre mantığın ve matematiğin ilkeleri nasıl doğuştan değilse ahlak ilkeleride doğuştan değildir..Doğuştan olduğu yaygın biçimde kabul edilen 'adalet' ve 'antlaşmalara uyma' ilkelerinin en büyük kanıtı olarak ileri sürülen ,insanların çoğunluğunun hatta hırsız ve katillerin bile bu ilkelere uygun davranmalarıdır.. Locke,hırsızların ve katillerinde kendi aralarında bu kurullara uyduklarını kabul eder.Bu ahlaki eylemin temelinde doğuştan gelen bu ilkenin determinasyonu yoktur.Hem normal insanlar ve hem de haydutlar kendi aralarında,bir arada yaşayabilmek için zorunlu olarak bu kurala uyarlar..Yoksa kendi aralarında adil davranan veya bu tür bir davranışı çetenin diğer üyelerinden bekleyen çete üyesi bir hırsızın ,çeteden olmayan toplumun diğer insanlarına karşı tam tersi bir davranışını nasıl açıklayabiliriz..Nasilki ahlak ilkeleri doğuştan gelmemişse Tanrı ideside doğuştan gelmemiştir... Tarihin derinliklerinde tanrı'ya inanmayan topluluklar olduğu gibi Ingiliz sömürge siyasetinin gereği olarak uzak üikelerden dönen gezginler Tanrı'ya inanmayan toplulukların varlığından sözederler.Çocuğun tanrı kavramı ise ona Tanrı'yı öğretenin kişiliğini yansıtır..
Eger tüm insan topluluklarında Tanrı kavramı ortak olsaydı bile gene de bu ortaklık Tanrı kavramının doğuştan geldiğinin bir kanıtı olmazdı.Çünkü ateş,güneş,sıcaklık yada sayı adlarıda insanlar tarafından evrensel olarak bilinirler;ama bu ,idelerin doğuştan geldiklerinin kanıtı değildir.. Bu yalnızca insanların kendi ülkelerinde konuştukları ana dilin kavramların kendi ülkelerinde konuştukları ana dilin kavramlarını zorunlu olarak kullanmalarının sonucudur. ve bu ideler konuşma,iletişim zorunluluğunun bir sonucu olarak insanlar tarafından belirlenirler ..
Töz ( substance ) idesi de doğuştan gelmez; gerçekte böyle bir idemizde yoktur..Çünkü diğer idelerimizin bilinicimizde oluşmasına benzer bir biçimde oluşmuştur.Biz 'töz' kavramı ile açık ve seçik olarak neyi kast ettiğimizi bilmeyiz.Töz kavramı gercekte bildiğimiz diğer idelerimizin taşıyıcısı olarak kabul ettiğimiz bulanık,gerçekliği son derece kuşkulu,varsayım niteliğinde bir kavramdır,Bu nitelite bir kavramın doğuştanlığı veya sonradan kazanilmışlığı tartışılmaz bile...
Eger doğuştan ilkeler yoksa,neden filozoflar ve diğer insanlar doğuştan ilkeler düşüncesini ve kavarmını uydurmuşlardır? Locke için bu sorunun yanıtı çok basittir.Bu ilkelerin varlığının kabulü ,bazı insanlara yığınları diledikleri gibi yönetme,onlar üzerinde egemenlik kurma yolları açtığı gibi bazı filozofların da işlerini kolaylaştırır.Doğuştan ilkelerin varlığını ileri süren tembel araştırmacı hiç yorulmadan varsayım niteliğindeki görüşlerini kolayca kabul ettirir.Kitleler doğuştan idelerin varlığına inandırılırsa ,artık onlar önlerine konan öğretiler hiç araştırmadan ,kuşku duymadan ,incelemeden inanırlar ve yönetilmeleri bu öğretileri ileri sürülenler tarafından kolaylaşır... Kitleler böyle bir şeye hazırdılar ve yönetenlerin çıkarları,doğuştan ideler görüşüne kitlelerin hiç kuşku duymadan inanmalarında yatar..
Locke'ye göre doğuştan geldiği ,insanın bilincinde hazır olarak bulduğu iddia edilen özdeşlik ilkesi yada ahlakın ilkeleride birer önerme biçiminde diler getirilirler.Diğer önermelerin olduğu gibi bu ilkeleri diler getiren önermelerin da yapu taşları idelerdir.Insan bilincindeki ' düşünme ','devinim ','adam','fil','ordu', 'karanlık' gibi sözcüklerle dile getirdiğimiz ideleri eğer doğuştan getiriyorsak o zaman idelerin yapı taşları olduğu ilkelerde doğuştandır.. Yapılacak şey bu ideleri nasıl elde ettiğimizi arastırmaktır.Locke'ye göre idelerin kaynağı araştırıldığında görülücektirki idelerin ve tüm insan bilgisinin tek bir kaynağı vardır.Deney ve tecrübe.Bizim tüm bilgimiz tecrübe ile başlar tecrübe ile biter.. Tecrübenin dışıda bilgimize kaynaklık edecek hiç bir şey yoktur..
Tüm bilgimizien biricik kaynağı olarak deneyi gören Locke insan bilincindeki idelere kaynaklık eden deneyimi ikiye ayırır;dış duyum ( sensation ) ve iç duyum ( reflection ) ..' Dıs Duyum ' tikel nesneler duyumlarımızı etkileyerek bilince kendilerinin değişik algılarını iletirler ve bu etkileşimin sonucu bilinçte ( sarı,ak,sıcak,soğuk,sert,acı,tatlı vb ) ideler oluşur.İdelerimizin büyük bir bölümünün kaynağı duyularımızdır.Locke bu tür ide oluşumunu ' Duyum ' diye adlandırır.İdelerimizin öteki kaynağı işe ' iç duyum ' dur.İç duyum,bilinç dış duyum yolu ile elde ettiği ideleri işlerlen,onlar üzerinden çalışırken bilincin kendi üzerine kıvrılarak bu işlemin bu çalışmanın algılanmasından kazandığı bazı idelerdir... Bu ideler ' Algılama ' , ' düşünme ' , ' kuşkulanma', ' akıl yürütme', 'bilme', 'isteme' vd.gibi idelerdir... Bütün ideleri biz nesnelerin duyuverilerimizi etkilemesi ile elde edemeyiz.. Bu ideler ancak Duyumun sağladığı ideleri işleyen bilincin bir iç duyum yolu ile algılanması sonucu elde edilirler.. Ic duyumun sağladığı ideler,dış duyumun sağladığı ideler göre duyumlayan kişinin yaşına ,eğitimine ve sağlığına bağlı olarak sonradan oluşur çünkü özel bir dikkati gerektirir.Çocukların büyük bölümünde bu iç duyum idelerin gelişmesi cocugun zihin sağlığına ve eğitimine bağlıdır...
İdelerimiz yapıları gereği iki türlüdür..'basit ideler' ve 'birleşik ideler '.Basit idelerimizde iki genel gruba ayrılır: tek bir duyumdan olusanlar ve hem iç hem de dış doyumdan oluşanlar.Tek bir tek dış duyumdan basit idelerimiz ( sıcak,soğuk,sarı,ışık,vb dir ) Bir kac dış duyu verilerimizle elde ettiğimiz basit ideler ise,uzam,biçim devinim,dinginlik vb gibi idelerdir..Ic duyum ile elde edilen ideler; Düşünme ve iradedir.İç ve dış duyumların bir arada çalışması ile olusan ideler..( Haz,acı,zaman,süreci,güç,varlık vb idelerdir )..Birlesik idelerin yapı taşları basit ideleridir.Basit ideler birleştirilerek bir aray getirilerek oluştururlar.Basit ideler oluşurken bilinç edilgindir ama birleşik idelerin oluşma sürecinde doğrudan etkindir...
Bilinç birleşik ideleri doğasında varolan bazı aktlara elde eder. Bilincin aktları
a ) Baglayacı akt : Tüm birleşik ideler için gerekli olan temek akttır.Bilinç bu aktın etkin katkısıile bir kaç basit ideden tek bir birleşik ide üretir. Bu aktın etkinliği ile bilinç önce moduları sonra karmaşık olan birleşik ideleri meydana getiri. Bilinç göreme ve dokunma duyularından elde ettiği duyumlarla
'uzam' modusu oluşturur. ' zaman ' modusu ise duyumların art ardalığından iç duyum yolu ile oluşur. 'sayı' modusuda aynı biçimde meydan gelir.. Ic duyum yolu ile elde ettiğimiz diger birleşil modular ise ( algılama,düşünme,dikkat vb gibidir )..Moduslraın dışında kana nesne,töz ve tanrı ideleride birleşik idelerdir ve bağlayıcı akt aracı ile elde edilirler.. Nesne ve töz kavramlaro ile dile getirdiğimiz gerçekte hiç varolmamış olandır. bu kavramla hakkında hiç bir zaman açık seçik bir ideye sahip olmadığımız şey'i dile getiririz,bizde var olan ve gösterdiğimiz bu seylerin niteliklerinin ideleridir..Oysa töz ve nesne kavramı ile bu niteliklerin dayandığı bu nitelikleri taşıyan ,onların alt yapısını oluşturan bir seyi kast ettiğimizi sanarız. Töz'un taşıdığı her sey duyulardan gelen idelerdir.,bunların dışında taşıyıcı ' bir şey'in ' gercekten varoldugunu bilemem..' Tanrı' ideside aynı biçimde olusur,bilinc,iç duyum yolu ile elde ettiği nitelik idelerini abartarak yücelterek ' Tanrı' ideside aynı biçimde olusur; bilinc,içiduyuö,yolu ile elde ettiği nitelik idelerini abartarak,yücelterek Tanrı idesini elde eder....Bilinç 'boş bir kagıt( tabula rasa ) gibidir..deney ve tecrübe bu bos kagıdı doldurur..Insan dogustan yanlnızca ,ideleri bilem,olusturma eğilimindeki bu tabula rasa bilince getirir..baska hiç bir sey getirmez..
b) Birleşik idelerin oluşmasnı saglayan ikinci aktla bilinc ' baglanti idelerini elde eder. Bu ideler tüm ahlak ideleri özdeslik ilkesi,neden etki ilkesi ve baskalık idesidir.. Örneğin bir ahşak idesi ,davranıslarmız ile ilgili idelerimizin kural yada yasa idesi ile bilinc tarafından bag kurulması yolu ile birleşmesinden elde edilmistir
c) Birlesik idelerin olusmasını saglayan 3.akt soyutlama ( abstraction ) aktıdır..Bilinc bu aktı kullanarak tümek kavramları elde eder; tümel kavramlar bilincin nesnelerin olusturduğu bir addır. yanlizca baska bir sey değildir. Tümek kavramların gerceklikleri yoktur.Locke butun ortacag boyunca suren tümeller tartısmasında nominalistlerin yanında yer alır. Örnegin biz ,kireci,sütğ karı doyumlarız; bu idelerde ortak olan beyaz rengi,bilincimiz nesnelerin diğer niteliklerinden soyutlama aktı yolu ile soyutlanarak ' beyaz ' kavramını elde eder ve biz sanarızki beyaz diye bagimsiz bir sey var.Oysa bu bir yanılgıdır.. Kendi basına bağımsız bir beyaz gercekliği yoktur beyaz yanlızca bir addır.Bu noktada Locke dil felsefesinin bazı problemeleri ile hesaplasır..
Locke'ye göre sözcükler ideleri tanıtan,dile getiren birer isarettirler,Doğa,insanı olustururken onu toplumsal bir varlık olarak yasayabilmesi için düzenli sesler çıkarabilecek organlarla donatmısır.Bu organların çıkardığı düzenli sesler sözccüklerdir.Sözcükleri ideleri anlatabilmek için kullanırız,onların birer işareti olarak kullanırız.Basit ideler dışında,birleşik idelerin bazı niteliklerini soyutlama aktı ile diğer ikincil derecedeki niteliklerinde soyutlayarak bu genellemeye varırız.Bu genelleme sonucunda elde ettiğimiz tümel kavramı bir sözcükle diler getiririz.Bu soyutlamanın son basamağı varlık kavramıdır.Burada bu tür soyutlama aktı ile elde ettiğimiz kavramların gercek varlıkları yoktur; bunlar anlayıs yetimiizn yarattıgı birer addan ibarettir.Dogada canlilar arasında bizim diler getirdiğimiz biçimde keskin katı sınırlar yoktur.Bizi bilincimizin soyutlama aktı ile canliları tür ve cins kavramları ile belirlediğimiz yapay sınırlar içerisine sokarız..
Insan için dogru bilgi olanaklımıdır ? Locke bu problemler hesaplaşmasında bilgiyi ikiye ayırır
a ) Aracısız bilgi ,Aracısız bilgide ideler arasındaki uyumu veya uyumsuzlugu dogrıdan dogruya aracısız olarak bir tür sezgi ile görürüz
b ) Tanıtmalı bilgi ; ideler arasındaki uyumun ve uyumsuzlugu sözkonusu idelerin kendilerinden degil de baska idelerim aracılıgı ile kavranabildiği,tanıklar,belgeler ve kanıtlar yolu ile görülebildiği türden bilgilerdir
Locke dogru bilgi konusunda kuskucudur.Onun bilginin problemlerine yaklasimi ulastıgı sonuclar kendisinden sonraki Ingiliz felsefesını temek yaklasımını olusacaktır.Dıs objeler evrenın varlıgına temelde kusku ile bakılırsa ontolojinin temel problemlerine yaklasım,varlıgın temel determinasyonlarını bilme çabası daha basında yadsinacaktır.Ingiliz felsefesi hep bilgi kuramının ve tarihi varlık alanının problemleri ile ilgilenmistir .Ingilize felsefe geleneginden ontolojinin problemlerine kusku ile bakılmıstır...
J.Locke tarih felsefesinin problemlerin Two Treatises of Government ( 1690 ) - Hükümet üzerine iki inceleme adlı eserinde ele alır..Treatises in amacı 1688 Kansız ıngiliz devrimini savunur .Bu savunma yapılırken Sır Robert Filmer ve Hobbes in devlet görüleri elestirilir. Locke'ye göre devlet öncesi yasam biçimi Hobbes'in sandıgı gibi değildir. Bu dönemde kargasa ve sürekli bir kör döğüşü yoktur,Insanlar arasında ,dayanısma,yardımlasma ve iyi niyet vardır. Bu donem mulksuzlugun,ilkel komunıst bir ekonomının egemen oldugu bir donem degildir...Bireysel mülkiyetin olmadıgı bir donem tarihte olmamıstır.Devlet dogal yasamdan bir arada yasamaya gecmek isteyen bireylerin sahip oldukları erki bir anlasmayla kamuya bırakmaları sonucu dogmustur.Locke 'sivil toplum ' ve hukumet kavramlarını aynı anlamda kullanır.Dogal yasamdaki bireylerin bazı temel gereksinemleri onları bu doğal yasamı terk ederek devleti kurmaya zorlayan antlasmayi yapmaya yöneltmıstır.Bıreyın yasamını güvenlik içinde geçirme gereksinimini yasaların,yargıcların,guvenlik guclerinin yani devletin olusmanın temel nedenidir.. Bu gereksinimin dogurdugu devlet ,devlet oncesi dogal yasamın bireylerinin aralarında yaptıkları bir sözlesme ile yasama gecer
Locke'ye göre devlet,yasama ,yürütme ve konfedaratif gucten olusur.. Devletin temelini yasama olusturur ve hıc bir zaman yasama ve yurutme aynı kurumda bir araya gelmemelidir,bu iki guc mutlaka birbirinde ayrılmalıdır.Yurutme sınırlı ve surekli denetim altında olmalıdır.. Yasama gucude sınırsız degildir..sınırları,bireysel ozgurlukler ,bireyin dogal hakları ve ozel mulkiyetin dokunulmazlıgıdır..Yasamanın,yurutmenin ve devletin olusmasını nedeni de bu 3 hakkın korunması ve guvence altına alınma gereksinimidir..Konfederatif gucun görevler baska devletlerle savas ve barısa karar vermek ,antlasmalar yapmaktır,Konfedaratif guc ,yasamadanda yurutmedende bagımsız olmalıdır..
Siyasal erkin mesrulugu ıkı temel kosula baglıdır
a )Sıyasal erk yasaya uygun bıcımde ele gecirilmelidir,gasb edilmemelidir
b) Siyasal erki elinde tutanlar zora bas vurmamalı,kendi kişisel çıkarları için yada tutkularını gereklerını yerine getirmek ıcın sıyasal erkin sagladıgı olanaklardan yararlanmanın yollarının secmemelidir.. Eger siyasal erki elinde tutanlar mesruluklarını yitirirlerse topluma direnme hakkı dogar.Locke kitlelere direnme hakkını tanırken.,bu hakkın kullanılmamasını ister..Bu hakkın kitleleler tarafından kullanılması siyasal istikrarsızlık ve kargasa yaratacaktır.İstikrarsızlık ve kargasanın egemen oldugu bir toplumda ,bireysel ozgurlukler ve özel mulkiyet olumsuz etkilenir.Bu nedenle kitleler direnme haklarını sonuna kadar yasal sınırlar içerisinde kalarak,kargasa ve istikrarsızlıga meydan vermeyecek bir bıcımde kullanmalıdırlar..
Sıyasal erk kesinlikle dinsel örgüt,kurum ve guclerden ayrı olmalıdır.Bireysel ozgurlukler ve özel mulıyet ancak laık duzeni titizlikle kollayan bir devlette guvence altında olurlar.Din konusunda iktidarlar hosgoruden ayrılmamalıdır,Ama bu hosgoru tek yanlı olmamalı ,dinsel orgutlerde en az siyasal iktidarlar kadar hosgorulu olmalıdır..Dini inancın temeli kör inanc ve dogmalar degil akıl olmalıdır.Locke Ortacag kiliselerine ozellikle Katolik kilisesine ve bu kilisenin din anlayısına karsıdır.Dinin tum onermelerinin ve Inancın akılla temellendirilmesini savunur
J.Lokce'nin felsefesi Aydınlık Çağ'ın felsefei temellerinin olusmasında önemli bir etken olmustur.Bilgi kuramındaki empirizm,tecrube ve deneye dayanmayan ,denetlenmeyen hic bir bilgiyi kabul etmemesi ,bilginin biricik kaynagi olarak tecrubeyi ve duyu verilerini gormesi Batı felsefesini derinden etkilemistir...Ozellikle tabula rasa görüşü açık yada kapalı biçimlerde günümüze değin pek cok felsefi sistemle psikolojının alt yapısını olusturmustur..Ozellikle marksisit antropolojiler,,nsan uretim ilişkileri ve mulkiyet bıcımlerinin belirleyiciliğinde dialektik bir alısveris ile doldurulan bos bir kagıt olarak gormüşlerdir. Pekcok psikolojık motivasyon kuramının ve çağdas amerikan stili pazarlama tekniklerinin dayandıgı temel postulat,insan bilinci yada ruhunun bir beyaz kagıt oldugudur.Uuzn yııllar leninist ve stanlinist hatta mao nun ıcını tabula rasa dan yola cıkarak onsanın bıcımlendirmeyi hatta yeniden design etmeye calıstılar ancak Locke yanılıyordu Insan bir tabula rasa degildi ve basarılı olamadılar
.